14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM 2009 PAZAR 14 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Tek-Gõda-İş Başkanõ ve Türk-İş Genel Sekreteri’nden hükümete ağõr eleştiriler: Siyaset sendikalardan elini çeksin Mustafa Türkel Türk-İş Konfederasyonu’nun Genel Sekreteri. Sosyal demokrat bir geçmişi var. Sonuna kadar da bunu korumakta kararlõ. Hükümeti, Hak-İş’i kullanarak sendikal hareketi parçalamaya çalõşmakla suçluyor. Sendikalarõ kendine bağõmlõ hale getiren Çalõşma Bakanlõğõ’nõn derhal kapatõlmasõ ve sendikal hareketin bağõmsõzlõğõna kavuşmasõnõ istiyor. Kayõt dõşõnõn çok fazla olduğuna işaret ederek de “Türkiye bir bilinmezler ülkesi. Hiç kimse GSMH tutarını ya da dış borçlarımızın ne kadar olduğunu bilmiyor. Hükümet de rakamlarla hiç durmadan insanların kafasını karıştırıyor” diyor. - Sizce Türkiye’deki sendikal hareketin durumu nasıl? M.T.- Türkiye gibi desek daha iyi olacak. Tabii ki iyi gitmiyor. Özellikle 12 Eylül sonrasõ sendikal hareketin karşõ karşõya bulunduğu tablo ve sendikal kadrolarda yarattõğõ rehavet ve tembellik, ne yazõk ki sendikal hareketi sona doğru getirmeye başladõ. Biz de yaklaşõk 7-8 yõldõr konfederasyon olarak kendimizi sorgulamaya yöneldik. Yeniden yapõlanmaya ya da yeniden kendimize yol açmaya ihtiyacõmõz olduğunu tartõşõyoruz. Ama 12 Eylül’den sonra sendikal hareketin yeniden toparlanmasõ pek mümkün olmadõ. Zaman zaman madenci olaylarõ, zaman zaman konfederasyon öncülüğünde yapõlan koalisyon hükümeti karşõtõ mücadeleler günübirlik kazanõmlar içindi. Bu bir mevzi koruma anlayõşõyla yapõlmõştõ. Ama siz mevziyi ne kadar korumaya çalõşõrsanõz çalõşõn, birileri gelip sizi başka bir mevziye doğru sürüyor. Bugün Türkiye’deki sendikal hareketin karşõ karşõya bulunduğu tablo bu. Son otuz yõlda bir şeyler kazanmak yerine bir şekilde elde edilmiş kazançlarõ koruma anlayõşõ hâkim oldu. Bu da tabii başarõlõ bir savunma hattõ oluşturamadõ. Savunmaya geçtiğiniz andan itibaren zaten kaybetmeye başlarsõnõz. Bu da küresel sermayenin güçlenmesi, Reagan-Thatcher dönemi ve Özalizmle başladõ. Sendikalar bir savunma hattõ kurmaya çalõştõ. Ama bu aslõnda doğru bir mantõk değildi. Bunda kadrolarõnõn yetersizliğinin de payõ vardõ. Erdoğan’ın tek adam iktidarı - Demokratik açılıma pek meraklı olan AKP’nin hükümet olmasıyla birlikte sendikal hareket artık bitme noktasına geliyor, deniyor. Bundan sonra ne olur? - AKP iktidar olduğundan beri kendisi gibi düşünmeyenlere yaşama hakkõ vermeyen bir politika uygulamaya başladõ. Bu baskõyõ öncelikle de sendikalar ve sivil toplum örgütleri üzerinde kurdu. Öyle ki Çemişkezek’teki Berberler Odasõ seçimlerine bile müdahale eder hale geldi. Birinci dönem iktidar olduklarõnda da konfederasyonumuza yoğun saldõrõlar yapmaya başladõlar. Bunun en önemli ayağõ da Başbakan, Tarõm Bakanõ ve o zamanki Tarõm Bakanlõğõ Müsteşar Yardõmcõsõ’nõ görevlendirerek, orman işkolunda çalõşan binlerce insanõmõzõ ağlatarak Türk-İş’e bağlõ bir sendikadan istifa ettirdiler. Hak-İş’e üye yaptõrdõlar. Bunun da amacõ Türk-İş’i tamamõyla yok etmekti. Daha sonra bu olay benim sendikamõn başõna geldi. Rize Çay-Kur’da AKP üst kadrolarõnõn talimatõyla benim sendikamõn üyelerini Hak-İş’e bağlõ bir sendikaya geçirtmek için bütün güçleriyle çalõştõlar. Bu çalõşmada köy muhtarlarõ, belediye meclis üyeleri, il ve ilçede belediye başkanlarõ görev aldõlar. Bu yetmedi. Bu mücadele devam ederken işçilerden beklemedikleri bir tepkiyle karşlaştõlar. Ben de oraya gittim. Günlerce çadõr eylemi yaptõm. Bu mücadele sonuç verdi. Bütün baskõlara rağmen yaklaşõk 14 bin Çay- Kur çalõşanõndan 14 bini Tek-Gõda-İş’te kaldõ. Bu sõrada sendikamõzõn ekonomik yapõsõnõ zayõflatmak amacõyla Tekel’e de itiraz ettirdiler. Hak-İş’te dandik bir sendika kurmuşlar. Adamlar bu işte resmen AKP’ye tetikçilik yaptõlar. Milletvekilleri ve partinin üst düzey yöneticileri de tetikçilik yaptõ. Nitekim AKP’de Hak-İş’ten gelme iki milletvekili var. İkisi de MKYK’de. Bu iki milletvekilinin Erdoğan’õn bilgisi dõşõnda bu işleri yapmasõ mümkün mü? Değil. Demek ki bu bizatihi Erdoğan’õn talimatõyla yapõlan bir operasyon. Sendikacı hükümet yandaşı olmaz - Bir de Türk-İş’e bağlı belediyelere baskı olayı vardı... - Evet. Bütün o yaptõklarõ yetmemişti. Isparta Belediyesi’yle işe başladõlar. Bir kez daha söylüyorum. Bu operasyonlar tamamõyla talimatla yapõlõyor. Bu kişi Hak-İş’ten gelme AKP’nin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardõmcõsõ. Ayrõca elli yõldõr hava işkolunda örgütlü olan Türk-İş’e bağlõ bir sendikamõzõn işkolu itirazlarõnõ yaptõrdõlar. Belediyelerde bu yeni dönem daha hõzlõ bir operasyona girdiler. Bunlardan ortaya çõkan sonuç şu: AKP kendisi gibi düşünmeyen hiçbir sivil toplum örgütü ve sendikaya yaşama hakkõ tanõmama kararõnda. Bunu da uygulamalarõyla ortaya koydu. Türk-İş’i bu anlamda terbiye etmeye çalõşõyor. - Türk-İş yöneticilerinin de bunda sorumluluk payı yok mu? Türk-İş yöneticilerinin de kendi geleceklerini güven altına almak için AKP’yle ters düşmekten korktukları haberleri geliyor. Tük-İş Genel Sekreteri olarak bu haberlere ne diyorsunuz? - Bu yadsõnamaz. İktidara yanaşarak kendi varlõklarõnõ sürdürmek isteyen insanlar var. Hele de bizim başõmõza gelenleri gördükten sonra, kamuda örgütlü sendikalarõn yöneticileri iktidar yandaşõ olmaktan başka çareleri kalmadõğõ anlayõşõna kapõlabilirler. Sadece sendikalarda değil, çoğu sivil toplum örgütünde benzer olaylarõ yaşõyoruz. Basõnõn durumuna bakõn. Baskõ altõnda tutuluyor, azarlanõyor, itiliyor, devletin imkânlarõyla üzerlerine denetlemeler gönderiliyor. Size bir örnek vereyim. Başbakanlõk Denetleme Kurulu şikâyet üzerine Yol-İş sendikamõzõ denetlemeye kalkõştõ. Bunun başbakanõn talimatõyla yapõldõğõ açõk. Çünkü kurul doğrudan doğruya başbakana bağlõ. Bizim hukukumuza göre sendikalarõ ancak kendi organlarõ denetler. Ya da yargõya bir suç duyurusu vardõr. Gereğini yargõ yapar. Ama hükümet yeni bir yol açmak istedi. Biz de karşõ çõktõk. “Denetleyemezsiniz” dedik. Bu arada uluslararasõ hukuk devreye girdi. Uluslararasõ hukuk sendikalarõn özerkliğini ve özgürlüğünü savundu. ILO’nun (Uluslararasõ Çalõşma Örgütü) normlarõ belli. Sonuçta Danõştay, Başbakanlõk Denetleme Kurulu’nun böyle bir hakkõnõn olmadõğõna karar verdi. Bu bir örnek. Bu olmazsa ya sigorta ya maliye müfettişleri gönderiliyor. Bu nedenlerle de kimi yönetim kademesindeki insanlar da ister istemez iktidara yanaşmak suretiyle, kendi varlõklarõnõ sürdürmek amacõyla ne yazõk ki hükümetle iyi ilişkilerini ön planda görüyorlar. Bu da siyasi iktidarlarõ cesaretlendiriyor. Zaten siyasi iktidarlar uzun yõllardõr sendikalarõ bu şekilde böldüler ve yönettiler. İşçi sõnõfõnõn, sendikal hareketin kimliği de bu davranõşlarla yok edilmiştir, erozyona uğratõlmõştõr. - Bu böyle gider mi? - Hayõr. Böyle sürmez. Çünkü Türkiye’nin elli-altmõş yõllõk bir sendikal geçmişi var. O süre içinde, “Eyvah, sendikal hareketin sonu geldi mi? Bu iş bitti mi?” diye kaygõlandõğõmõz olaylar yaşanmõştõr. Daha çok 1980 sonrasõ Kenan Evren’in uyguladõğõ politikalarda bunu gördük. “Sendikalara ne gerek var?” zihniyetinin hâkim olduğu süreçlerden de geçtik. Ancak o dönemlerde işçiler kendi şartlarõnõ kendileri oluşturdular. 1989 bahar eylemleri de kendi yolunu açtõ. Biz kendi yolumuzu açtõktan sonra birileri bizim önümüze düşmek zorunda kaldõ. 1989 bahar eylemleri sendikal hareketin önderlerine rağmen yapõlmõştõr. O günkü yönetim kademelerinin yüzde 90’õna yakõnõ işçiden gelen bu tepkileri kamuoyuna sendika muhalefeti tarafõndan örgütlendi biçiminde yansõtmaya çalõştõ. Ama olayõn öyle olmadõğõ görüldü. Bõçak kemiğe dayanmõştõ. Artõk işçiler kendi haklarõnõ korumak zorundaydõlar ve yöneticilerine güvenmiyorlardõ. Üzülerek söylüyorum. Bugün de yönetim kademelerinde ağõrlõklõ olarak o 1989 bahar eylemlerine öncülük eden, bunlarõ organize eden insanlar var. O gün o mücadeleyi veren insanlarõn bugün karşõ karşõya bulunduklarõ duruma bakõp, kendi görevlerini yeniden gözden geçirmeliler, diye düşünüyorum. Ancak ben inanõyorum ki Türkiye’de hâlâ aydõn, sendikal harekette önderlik yapabilecek, arkasõnda çöplüğü olmayan, kimliğiyle, duruşuyla, mücadele çizgisiyle sõnõfõna, toplumuna ve emeğe inanmõş insanlar var. Bu insanlar önümüzdeki süreç içinde umuyorum ki bir araya gelecekler, ortak akõlla yeni çözümler üreterek işçilere yeniden misyonlarõnõ hatõrlatõp sendikalarõ yeniden toplumun gözünde saygõn hale getireceklerdir. AKP’nindemokratolduğuna,demokrasiyiiçinesindirdiğineinanmõyorum - Almanya seçimlerinden sonra AKP’nin nasılsa AB yolu kapandı düşüncesiyle sendikal yasalarda değişikliğe gideceği duyumları alınıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? - Ben Sayõn Başbakan’õn demokrasi anlayõşõndan ve demokrat olduğundan şüpheliyim. Çünkü eylemleriyle söylemleri birbirini hiç tutmuyor. Demokrasiyi kendi bildiği biçimiyle millete dayatmaya çalõşan bir mantõğa sahip. Öyle olmasa kalkõp ikide bir insanlarõ, toplumu azarlamaz. Yüzde 34’lerle, yüzde 40’larla seçilmiş olsa bile bu ülkenin yüzde 100’ünü temsil ettiğini ve bunun sorumluluğuna göre davranmasõ gerektiğini söylemek zorundayõm. Ama hiçbir zaman böyle davranmadõğõnõ biliyoruz. Bir başka konu, AKP’nin demokrat olduğuna, demokrasiyi içine sindirebildiğine inanmõyorum. Tek adama dayalõ totaliter bir yönetim biçimi geliştirmişler. Öyle olmasalar Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirirler ve Türkiye’de demokrasiyi savunmanõn en etkin araçlarõndan olan siyasi partileri demokratik hale getirirler. Bir genel başkanõn iki dudağõ arasõndan çõkacak söze bağlõ bir duruma demokrasi denemez. - Ayrıca Seçim Kanunu ve yüzde 10 barajının düşürülmesi de demokrasi için önemli değil mi? - Olmaz olur mu? Önseçim mekanizmalarõnõn işletilmediği, lider sultasõnõn hâkim olduğu bir parlamenter yapõya baktõğõnõzda bundan demokrasi çõkar mõ? Bir de o insanlarõn demokrasi süzgecinden geçerek oralara gelmediklerini hepimiz biliyoruz. Akşam yatõyor, ertesi gün şapkadan milletvekili adayõ olarak çõkõyor. Ondan sonra da parlamentoya giriyor. Sendikalarla ilgili olarak da yapmaya çalõştõklarõ bu. Dünyayõ yeniden keşfetmeye gerek yok. Sendikal harekette uluslararasõ normlar belli. Türkiye ILO’nun 87, 88, 90 sayõlõ sözleşmeleriyle ilgili taahhütte bulunmuştur. Türkiye bunlara uygun bir biçimde daha özgür bir sendikal yapõlanmanõn kurulmasõ için barajlarõ, noter engellerini kaldõrmalõdõr. Demokrasiden yanaysalar sendikalarõn Çalõşma Bakanlõğõ’yla bağlarõnõ keserler. Hatta Çalõşma Bakanlõğõ’nõn kapatõlmasõ gerekir. Bugün Türkiye’de özgür sendikacõlõğõ oluşturmak istiyorsak mutlaka Çalõşma Bakanlõğõ’nõ kapatmak ve sendikal hareketi Çalõşma Bakanlõğõ’nõn güdümünden, yani siyasetin tahakkümünden alarak özgürleştirecek bağõmsõz bir kurul aracõlõğõyla yapõlandõrmak gereklidir. Hak-İşkullanõlõyor - Başbakanlık Denetleme Kurulu hiç Hak-İş’e gönderildi mi? - Hayõr. Tam tersine. Belki Hak-İş öyle olmasõnõ istemiştir de Başbakanlõk, Denetleme Kurulu’nu göndermiştir. Konfederasyonlar arasõ ilişkilerde ne yazõk ki hizmet yarõşõ anlayõşõ yok. Zaman zaman büyük desteklerle işçi hareketini ve sõnõfõnõ bölmeye çalõşan siyasi iktidar Hak-İş’i kullanõyor. Hak-İş’in başõndaki Bay Uslu da zaman zaman işçiden, emekten yana politikalar üretiyormuş gibi söylemler kullanarak kendini göstermeye çalõşõyor ama hayatõnda hiç işçilik yapmamõştõr. Hasbelkader paraşütle sendika başkanlõğõna getirilmiş. Geldiği yerde de sahibinin sesi olmaya devam ediyor. Ben Hak-İş’te üye olanlarõ ayõrmak gerektiğini söylemek istiyorum. Ben Hak-İş’in üst yönetimini sendikacõ olarak görmüyorum. Onlarõn bu sõnõf mücadelesine verebilecek bir şeyleri olduğuna da inanmõyorum. Sadece kendilerine verilmiş misyonu yerine getirmek için mücadele ediyorlar. - Bu misyonları nedir? - İşçi hareketinin enerjisini bölmek için orada olan bir taşeron olarak görüyorum. Çünkü bugüne kadar yaptõklarõna baktõğõnõzda, işçilerin kazandõğõ her hakkõ demokrasi adõna süslü söylemlerle ellerinden almak için öncü görünümü de var. Buna en güzel örnek kõdem tazminatõ konusu. Kõdem tazminatõndan yararlanmayan insanlar var. Sekiz milyon kayõtlõ çalõşan var. Bu sekiz milyondan bir milyonu sendikalõ ve kõdem tazminatõndan yararlanõyor da geri kalan yedi milyon yararlanmõyorsa çarpõklõk yararlananlarda değil, yararlanamayan insanlarõn çokluğundadõr. Bir o kadar da kayõt dõşõ olan var. Bunlarõn kõdem tazminatõndan yararlanmasõnõn önü açõlmalõdõr. Ortada bir yasa ve bu yasanõn vermiş olduğu bir hak var. Ama bu haktan yararlanma imkânõnõz yok. O zaman yasayõ niye çõkardõnõz? Bu yasa çõktõysa bu yasanõn uygulanmasõnõn önündeki engelleri kaldõralõm. P O R T R E MUSTAFA TÜRKEL Tokat Sigara Fabrikasõ’nda çalõşõrken 1989’da Tek-Gõda-İş Şube Başkanlõğõ’na, aynõ yõl sendikanõn Samsun Bölge Sekreterliği’ne seçildi. 1999’da sendikanõn genel sekreteri, 2005’te de genel başkanõ oldu. 2003’te Türk-İş’in Genel Eğitim Sekreterliği’ne seçildi. Son dönemde de Türk-İş Genel Sekreteri olarak görevini sürdürüyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Küresel krizin de etkisiyle Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 13-14’lere ulaştı. Bu sorun nasıl çözülür? - Türkiye’de işçi maliyetleri çok yüksek. Asgari ücret 900 lira. Devletin vergi ve sigorta kesintisinden sonra kalõyor geriye 580 lira. İşçi ve işveren de bundan çok rahatsõz. Bu maliyetler öncelikle kayõt dõşõnõ cesaretlendiriyor. Bu da istihdamõ zorunlu olarak sõnõrlandõrõyor. Bu da yetmiyor. Taşeronlaşma başlõyor. Bu olunca da Türkiye’de işsizliğin sağlõklõ bir biçimde tespit edildiğini söylemek mümkün değil. Biz Türk-İş olarak yaptõğõmõz araştõrmada, yüzde 22 ile 26 arasõ bir işsizlik olduğunu gördük. Ama çok da sağlõklõ bir veri tabanõ olmadõğõ için bu araştõrmalarõmõza devam edeceğiz. Aslõnda Türkiye bilinmezlikler ülkesi. Sendikalar üye sayõsõnõ bilmez. İktidarlar insan kaynaklarõnõ, insan sayõsõnõ bilmez. Kendi insan sayõsõnõ sayamayan, milli gelirini hesaplayamayan bir ülke konumundayõz. Belki bu kayõt dõşõlõk birilerinin, kendilerine alan yaratmak için kullandõklarõ ve pek hoşlarõna giden bir durumdur. Söyler misiniz? Kişi başõna düşen gelir 10 bin dolar mõ 6 bin dolar mõ? Yani bizim GSMH’miz 400 milyar dolar mõ 350 milyar dolar mõ? Kimse bunu bilmiyor. Hatta Türkiye’nin iç ve dõş borçlarõnõn toplamõnõ bile bilmiyoruz. Rakamlarla toplumun kafasõ o kadar karõştõrõlõyor ki Türkiye’nin bilinmezlikleri iyice içinden çõkõlmaz bir hal alõyor. Bugün Türkiye’de özgür sendikacõlõğõ oluşturmak istiyorsak, mutlaka Çalõşma Bakanlõğõ’nõ kapatmak ve sendikal hareketi Çalõşma Bakanlõğõ’nõn güdümünden, yani siyasetin tahakkümünden kurtarmamõz gerekir. İktidara yanaşarak kendi varlõklarõnõ sürdürmek isteyen insanlar var. Hele de bizim başõmõza gelenleri gördükten sonra kamuda örgütlü sendikalarõn yöneticileri iktidar yandaşõ olmaktan başka çareleri kalmadõğõ anlayõşõna kapõldõlar. leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr T ü r k i y e k a y ı t d ı ş ı ü l k e
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle