22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2008 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir de Yarın Var! Bir hafta geçti. Sözde ben dinlenceye çıktım! Yurdagül ve Zeki Köylü’nün Bodrum Bitez’deki dostlar buluşmasında, Filiz ve Mücap Ofluğlu, Abidin Dino’nun çok değerli eşi Güzin Dino, bir süre Mümtaz Soysal’la geçen güzel, ama anlamlı saatler!.. Hep böyle olur! Bir türlü dinlenme nedir bilemem! Şöyle, biraz deniz, biraz soluklanma.. gazete-der- gi okumaya, tv-radyo dinlemeye paydos, gündelik politika tartışmalarından uzaklaşma!.. Olacak şey değildir! Sen ne kadar kaçmak istesen de, yakanı bırakmazlar! Yine erkenden koşup gazetelerini alırsın, haber saatlerini kaçırmazsın, köşeni birkaç günlüğüne bıraksan da, elinde kalem, defter notlar almak, bir şeyler karalamak, yeni yazılar hazırlamak, düşünmek, düşünmek!.. Bir Başbakan var, bir de yakındaki adam ve öte- kiler... Bir kez seçilmişler; nasıl, hangi yoldan, han- gi yöntemle, hangi çıkarlar dağıtarak, halkı uyutma başarısı göstererek... Şimdi elden kaçırmamak güç denen şeyi! Nerde, ne var ne yok hepsini; devletin, toplumun, ulusun tüm kazanımlarını harcaya harcaya; dosta, akrabaya, yakına dağıta dağıta!.. Çok şey gördük! Daha da göreceğiz. Ben, köşe yazmaya 1956’da Vatan’da başladım. İlk yazımın başlığı ‘Tek Sesli’ idi... İsmet İnönü’nün, o günlerde Türkiye’nin tek radyosunu DP iktidarının borazanı ya- pan bakanı ‘Radyo Bakanı’ diye suçlandırdığı gün- lerde, ben de “Tek Sesli” bir demokrasi olamaya- cağını yazmıştım... Uzun mu uzun bir zaman geçmiş, yine iktidara ge- len bir parti, bir Başbakan, bir kez daha tek sesli, yalnız kendi sesinin duyulduğu bir ülke yapmak hevesinde!.. Şu işe bakın, iktidarlar gelmiş, başbakanlar yargılanmış, en ağır suçlamalara uğramış, sonunda ipe gitmiş, taraftarları da iktidarın başı Menderes’in izinden gitmelerinin cezasını yıl- larca hapislerde yatarak çekmiş... Bütün bunları görmüşüz, yaşamışız, yazmışız, söylemişiz, uyarmışız.. Boşa gitmiş, olan olmuş! Şim- di yeni baştan yazmak, anlatmak, uyarmak zorun- da kalıyoruz; dikta yönetimleri yarar sağlamaz di- yoruz. Bugün belki güçlüsün, ama bir de yarın var! Yarınlar çok gecikmez... Geçmişte olan bitenleri görmemişsen, görmekten kaçınmışsan, ona ol- muş, ama bana olmaz, yüzde kırk altı oy aldım, yarın belki elli de olacak, dersen, kendini aldatmış olur- sun.. Unutma ki, Menderes de üç genel seçimde yüzde elliye yakın oy almıştı! Hep yazıldı, anlatıldı. Ben de yazdım Krezüs de- nen dünya zengini bir kralın başına gelenleri. Lidya Kralı Krezüs sık sık sorarmış kölesi Solon’a, “Ben- den güçlüsü, benden zengini var mı dünyada?” Filo- zof Solon da “Şimdilik yok, ama sonunu görelim” der- miş... Savaşlarla yenik düşüp diri diri yakılmayı bek- lerken bakın ne demiş Krezüs: “Ah Solon, sen hak- lıymışsın...” Bir gün Tayyip Erdoğan da “Siz yazarlar, beni sürek- li uyaranlar, çok haklıymışsınız” dememenin yollarını şimdiden düşünmeye başlasa çok iyi olacak!.. E krandaki hekim hemcinsimi hayretle iz- liyorum. Kendisi, bir gecede on küsur premature (zamansõz doğmuş) bebeğin yaşama gelir gelmez veda ettikleri bir sağlõk biriminin sorumlusu. Kadõn ve (muhte- melen) anne olarak kõlõ bile kõpõrdamõyor. Bunu mesleki sükûnetine veriyorum. Hemcinsim ger- çekten çok sakin ve ayrõntõlõ biçimde anlatõyor ki ölenler sağlõklõ bebekler değildir; telaşa gerek yoktur; premature bebekler ağõr sağlõk sorunla- rõ olan canlõlardõr. O sõrada ekranda, ölü bebek- lerin anne ve babalarõnõn yüzlerini görüyoruz. Ni- hayet hemcinsimin yüzünde bir üzüntü ifadesi be- liriyor ve ailelere baş sağlõğõ diliyor. TRT’nin bayan sunucusunu hayretle izliyorum. Orta zekâda bir sunucunun böyle bir durumda ak- lõna gelecek, örneğin bu ağõr sağlõk sorunlu mi- nicik insanlardaki ortalama ölüm oranõnõn dün- yada ve Türkiye’de ne olduğu; ilgili sağlõk ku- ruluşunda salgõn tarzõndaki son ölümlerden ön- ce bu oranõn kaç dolayõnda bulunduğu gibi so- rularõ, sorumlu kişiye yöneltmesini boşuna bek- liyorum. Hekim ve sunucu, sağlõklõ bebeklerin bakõmõ üstüne, kadõnlarõn konuk günlerine yakõşõr yumuşak bir söyleşiyi sürdürürlerken, ekranõ ka- rartõyorum. Ne hekim hemcinsimin sorumsuz ve duygu- suz, ne de sunucu hemcinsimin aptal olduğu ka- nõsõndayõm. İkisinin de Türkiye’yi işgal etmiş va- him ve tehlikeli bir iklimin etkisinde kaldõklarõ- nõ düşünüyorum. Kadõn ve erkek cinsinin üreme kapasitelerinin ciddi biçimde azaldõğõ, buna karşõn her gün ye- ni virüslerle karşõ karşõya kaldõğõmõz, yani insan soyunun devamõ için tehlike çanlarõnõn çaldõğõ bir doğal tarih kesitinde, bir klinikte patlayan sebebi meçhul ölüm vakalarõ yüzünden hemencecik sağ- lõk personelini suçlamak, kendisi de aslen ecza- cõ olan bu satõrlarõn yazarõnõn aklõndan geçmez. Sorumlu kişiden beklenen, olayõn ciddiyetini örtbas etmemesi, olayõ aydõnlatabilmek üzere ne gibi girişimlerde bulunulduğunu, ortalama izle- yicinin anlayabileceği biçimde açõklamasõdõr. Hepsi bu. Sunucuya düşen de uygun sorularla so- rumlu kişinin açõklamasõna yardõmcõ olmaktõr. Türkiye ne yazõk ki derin ve gittikçe de de- rinleşen bir ahlak bunalõmõnõn içindedir. Türki- ye’de vahim olaylarõ örtbas etmek tarzõnda git- tikçe şiddetlenen güçlü bir eğilim baş göstermiştir. İleri sürülen mazeret hep aynõdõr: Aman panik ol- masõn! Borsada panik olmasõn! Sağlõklõ çocuk- larõn anne babalarõnda panik olmasõn! Sektörde panik olmasõn! Azgõn kitlelerin kafasõ kõzmasõn! Borsa istikrarõ yüzünden AKP’yi destekleyen akõllõlar, ekrandaki hekim hemcinsim, Tuzla ter- sanelerindeki katliamõ unutturmak isteyenler, 1993 Sõvas kõyõmõnda 38 yurttaş cayõr cayõr yan- mõşken, sokaktaki saldõrgan kitleyi kastederek “Çok şükür halka bir şey olmadı!” cümlesi- ni kurabilen devrin başbakanõ hep aynõ kafa ya- põsõnõn ve akõl yürütme biçiminin örnekleridir. Sükûnet iyi bir şeydir, vuku bulan ağõr olayõn gerektirdiği işlemler yapõlõyorsa! Her olayda, “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diyenlerin sonunda felaket uçurumuna sürüklenmesi kaçõ- nõlmazdõr. Son bir yõlda meydana gelmiş ölüm- lü ulaşõm ve iş kazalarõnõn, gaz patlamalarõnõn, hastanelerdeki tuhaf ölümlerin hangilerinin se- bepleri, kafamõza yõkõlan binalarõn hangilerinin çökme nedenleri açõğa çõkmõştõr? Hiçbirinin. Böyle olaylarõn yinelenmemesi için ilgililere han- gi önlemler önerilmiştir! İnsaf edelim, şeffaflõk bu mudur!.. Örtbas kültürü, kişisel, toplumsal ve siyasal so- rumluluk duygusunu, asgari dürüstlüğü, gerçe- ğe saygõyõ, hayata ve birbirimize, adaletin te- cellisine güveni, yanlõşlardan öğrenebilme, böy- lece yaşam karşõsõnda daha donanõmlõ olabilme yetilerini kökünden söküp atmakta, ihmalciliği ve tembelliği bir yaşam biçimine dönüştürmek- tedir! Türkiye’nin son on yõllardaki yanlõş siya- si tercihlerinin ülkeye ve hepimize en büyük kö- tülüğü insanlarõ kedi olmaya özendiren örtbas kül- türüdür. Eskiler boşuna mõ demiştir, “Balık baş- tan kokar” diye. Her türlü yolsuzluğun kol gez- diği, sõradan olaylar gibi kabul gördüğü, onur ve istifa kavramlarõnõn silindiği, zan altõndaki si- yasetçilerin aklanmaya gerek dahi duymadan dev- letin en yüksek makamlarõna tõrmanabildiği ve bu tõrmanõşõn hem halk, hem yandaş ya da kar- şõt siyasetçilerin çoğunluğu tarafõndan sindiri- lebildiği bir siyasal ortamda, örtbas kültürünün herkese ve her yana bulaşmasõ belki de kaçõnõl- mazdõr. Bayanlar, baylar, kendimize gelelim! Kedi bi- le sadece dõşkõsõnõ örter!.. Kedi Olma Kültürü... Prof. Dr. Erendiz ATASÜ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle