04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 27 EYLÜL 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kâzım’ın Kanatlanışı BİRKAÇ hafta önce gördüğümüzde, ba- kışları yıllar önce eylül kotrasının kıç ha- vuzuna oturmuş Fikret Kızılok’unkilerden farklıydı. Fikret, sanki bırakıp gittiği başka evrenlerden bu dünyanın yeryüzüne, de- nizine, teknelerine, bulutlarına ve insan- larına bakar gibiydi; hüzünlü ama nedenini açıklamayan, sorgulayıcı ama sorularını sormayan, veda edici ama vedalaşmayan bakışlarla. O hepsini müziğiyle çoktan di- le getirmişti. Kâzım Kanat öyle değildi. Kim bilir, “gi- dici” olduğunu belki birileri söylemişti; bel- ki kendisi de biliyordu ya da hissetmek- teydi. İskele bordamızın iki tekne ötesin- de marina pontonuna kıçtankara bağlan- mış orta boy tirandilini, “gitmek” yerine, “kalmak” ya da, olsa olsa “gidip gelmek” için satın almıştı. Zaman zaman ailesini ya da arkadaşlarını alıp “çıkış” yaptığında, “akşama dönüş” çıkışıydı bu hep. “Flori- da” teknesi. Uzak diyarları düşündüren adına karşın, her şeyiyle yerliydi: bandı- rasıyla, bağlama limanını gösteren “L. Bodrum” yazısıyla, direğinde dalgalanan ay yıldızlı ve siyah-beyaz çizgili Beşiktaş bayrağıyla. Herhalde, yaşamını böyle sürdürmek, bi- raz da içinde sakladığı bir direniş irade- sinden kaynaklanmaktaydı: Sakarya’da- ki gibi sonuna kadar yılmamak, bir Çen- gel Hüseyin ya da İbrahim Üzülmez ina- dıyla maça asılmak. Cengâverliğe, kahramanlığa soyunma- dan. Yalnız spor yazarları değil, bütün futbol meraklıları da bilir ki, koyu Beşik- taşlıydı. Ama yine herkes bilir ki, öyle ol- ması, spor yazarı olarak değerlendirme- lerinde nesnellikten uzaklaşmasına yol aç- mamıştır. Hatta denebilir ki, sevdiği takım söz konusu olunca eleştirileri daha acılaşır, kalemi daha keskinleşirdi. Doğru yazarlıkta temel koşulun -ele alınan sorun kulüp tut- kusu gibi en vazgeçilmez bir alanda bile olsa- en başta nesnellik demek olduğunu göstermekteydi. O açıdan bakınca, gerçek sevginin na- sıl olması gerektiğinin en iyi örneğini ver- mekteydi. Sevmek, sevilenin daha iyi olmasını is- temek değil midir? Ne var ki, büyük olasılıkla tam da bu ne- denle, yani anlatışlarında nesnel, değerlendirmelerinde ölçülü, eleştirilerin- de insafsız olduğu için, çok kişinin kalbi- ni kırmış, yüzeysel arkadaşlıkları sona er- dirmiş, belki de gereksiz düşmanlıklar edinmiş olabilir. Ama öyle olsa da, bu onun kusuru ya da suçu sayılmaz ki. Böyle insanlara sahip toplumlarda eleştirilere hoşgörüsüz olan- lardır kırgınları ve kusurları yaratanlar. Zaten, şöyle ya da böyle, aramızdan gö- çüp gitmiş olanlar için bütün değerlen- dirmelerimizde aslolması gereken hoşgö- rü değil midir? Hele giden. Kâzım gibi, sessizce kanat çırparak bir yerlere uçup gitmişse. [email protected] K iminle konuşsam, “Beni dinliyor- lardır”, bazõlarõ beni uyarõyor; “Hocam, sizi dinliyorlardır” di- yor. “Neden dinliyorlardır?” di- ye sorduğumda; “Siz muhalefet ediyorsu- nuz” yanõtõnõ alõnca, muhalefetin demokra- sinin asli unsuru olduğunu, iktidarõn her re- jimde olduğunu, iktidarõn almõş olduğu biçi- me göre rejimlerin farklõlaştõğõnõ, otoriter rejimlerin de biçimleri olduğunu anlatõr bu- luyorum kendimi. İstedikleri bu ise eğer, kor- ku ve kuşkuyu yaratabildiler. Herkes Türki- ye’nin yarõnõ için kaygõlõ ve umutsuz. Herkes Eruygur Paşa’nõn cezaevinde olmasaydõ, bugün sağlõklõ bir şekilde aramõzda olaca- ğõndan söz ediyor, Tolon Paşa ve diğer tu- tuklular için kaygõlar dile getiriliyor. Kamu vicdanõ sõzlamayõ bõrakmõş, kanamaya baş- lamõş durumda. Daha düne kadar vatanõn şe- refli evlatlarõ olarak aramõzda ve saygõn kişiler iken bugün sağlõk sorunlarõ ile boğuşuyor ol- malarõnõ, onlarõn şu anda bulunduklarõ yeri sor- gulamalarõyla bağlantõlandõrmayan kimse yok gibi. Emekli askerlerimizin tutuklu olduğu operasyonun bir parçasõna eklenen Nurseli İdiz’in salõverildikten sonraki sözleri çok önemli. “Paranoyak oldum. Kendimi çıp- lak hissediyorum. Artık cep telefonu kul- lanmayacağım” sözleri özgürlüklerimizin, kendi özgürlüğümüzden bizi vazgeçirtecek de- recede indirgendiğinin bir göstergesi. Anla- şõlõyor ki, haberleşme özgürlüğümüz artõk yok!.. Sõradan vatandaş dinlendiğini ve tu- tukluluk sõrasõnõn kendisine ne zaman gele- ceğini düşünmeye başlamõşsa, siz bu rejime hâlâ demokrasi diyebilir misiniz? “Sizi niçin tutuklasınlar ki?” dediğimde, “Cumhuriyet mitinglerine katılmıştım”, “Atatürk’ün posterini taşımıştım” gibi ya- nõtlar alõyorum. Toplumun algõsõna göre; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, ulusalcõ olmak ve AKP’ye muhalefet etmek gözaltõ ve tutukla- ma nedeni. Böyle bir algõnõn toplumda yer- leşmiş olmasõ hukuka olan güvenin ortadan kalktõğõ, siyasetin hukukun önüne geçtiği anlamõna gelmez mi? Türkiye’de bugün yaşananlarõn adõ gele- cekte çok daha doğru bir biçimde konulacaktõr. Ancak içinden geçtiğimiz süreç, demokrasi- nin fiilen askõya alõndõğõ askeri darbelerin ya- şandõğõ süreçleri aratacak kadar hukuk zemini dõşõna kaymõştõr. Darbe süreçlerinde bile bir hukuk zemini arayõşõ vardõr. Bugün ise hukukun zemini kay- mõştõr. Eksen sõradan yurttaş için “güvence” değil, “korku” üzerine oturmuştur.Gelin de burada Montesquie’yu anmayõn. Özgürlüğe olanak veren bir siyasal rejim için en önem- li koşulun yasama, yürütme, yargõ erklerinin birbirinden bağõmsõz kişi ve organlarda top- laşmasõ gereğinden söz eder. Takvimler 17. yüzyõlõn başlarõnõ gösterirken ileri sürülmüş bir gerçekliği, 21. yüzyõlda bir kenara itmiş olan Türkiye bu yüzyõlõn gerisine çekilmiş de- mektir. Montesquieu’ya göre Cumhuriyet’in pren- sibi fazilettir, erdemdir. Despotluk ise korkuya dayanõr. Türkiye Devleti Atatürk Cumhuriyeti fazileti yakalamõş, insan onurunu her şeyin üzerine taşõyan anlayõşõ benimsemişken bu- gün korkuya dayalõ õlõmlõ İslam etiketi ile Cumhuriyet değerlerini kovalayan ve Atatürk karşõtlõğõ ile pazarlanan bir rejimde, insanla- rõn kendi özgürlük alanlarõndan kaçtõğõ bir kuv- vetler birliği rejimine doğru hõzla yol al- maktadõr. Demokrasi şimdilik askõda. Sonrasõ mõ? Bu ülkenin korkuya direnecek güçlerinin hâlâ zin- de olup olmadõklarõna bağlõ. En sõradan yurt- taşõn “sıra bana gelecek” korkusu yaşadõğõ bir ülkede, “neyin sırası?” diye sorduğu- nuzda, “ne ile suçlandığını bilememe sıra- sı” diyorsa birileri, hâlâ köşelerinde demok- rasiden söz eden kõrõk kalemlerin yazdõklarõ yazanlarõnõ bile ikna edemiyor demektir. Bu satõrlarõ yazmak kalemini hiçbir nedenle kõr- mayacak olan, durduğu yerin doğruluğunun ayõrdõnda olan, yetiştiği ülkenin kendisini ye- tiştiren değer ve kurumlarõna kendisini borç- lu hisseden ve bildikleri ile toplumu aydõn- latmayõ görev edinen herkes için bir görevdir. Lafõ dolandõrmadan söylemek gerekirse; Tür- kiye’de bir darbe olasõlõğõndan söz edilerek si- vil anayasa gibi aldatmacalarla, sivil görün- tü verilerek bir “hükümet darbesi” yaşan- maktadõr. Türkiye’nin önceki süreçlerde yaşadõğõ as- keri darbelere karşõ oluşmuş tepkileri, toplu- ma yeni bir darbeyi kabullendirecek biçimde örgütleme çabalarõ toplumu asker-sivil kamp- laşmasõna götürecek tehlikeli bir biçim almaya başlamõştõr. Sayõn Şener Eruygur’a geçmiş ol- sun ve şifa dileklerimizi iletmek ve Sayõn Hur- şit Tolon aynõ akõbete uğramadan tutuksuz yar- gõlanma talebinin değerlendirilmesinin insa- niliğine değinmek özgürlüğümüz hâlâ var mõ? Kalmamõşsa, demokrasiye ve özgürlüğe iliş- kin tüm öğrendiklerimiz ve öğrettiklerimiz iş- levsizmiş demektir. Türkiye’de rotanõn yeniden demokrasiye dönmesini istiyorsak, anayasa ve yasalara kar- şõn uygulamada olan “fiili kuvvetler birliği rejimi”ne son vererek yeniden kuvvetler ayrõlõğõ prensibini işletecek biçime döndürmek ve yine fiilen ortadan kalkmõş olan, yargõ ba- ğõmsõzlõğõ ile yargõç güvencesini geri çağõr- mak gerekiyor. Demokrasi askõya alõnmõşsa, hukuk devleti de askõdadõr. Hukuk susmuş, susturulmuşsa; siyaset tüm acõmasõzlõğõ ile iler- leyecek demektir. Cumhuriyet’in õlõmlõlaştõrõlarak yakasõna yapõştõrõlan İslam etiketi ile fazilet ve er- demden giderek uzaklaşmaktayõz. Yolsuz- luklarõn ülke sõnõrõnõ aşõp Almanya’ya kadar dayanmõş olmasõ nasõl açõklanabilir? AB’ye gireceğiz diyerek AKP’ye destek ve arka çõ- kanlar, yolsuzluklarõmõzõn girişine ne di- yorlar? İneceği yeri, bindiği geminin rota- sõndan farklõ hayal edenler deniz fenerine çarptõklarõ halde hâlâ gerçeği görmezlikten gelebilecekler mi?.. Unutmadan; Montes- quieu ileri sürdüğü fikirleri nedeniyle din çev- releri ve tutucu üniversitelerin tepki ve sal- dõrõlarõna hedef olmuştu. Bugün başta ABD olmak üzere, demokraside yol almõş ülkeler onun kuvvetler ayrõlõğõ prensibini kararlõlõkla uygulayan ülkelerdir; hem de demokrasi, in- san hak ve özgürlükleri askõya alõnõyor. Ta- mamen kalktõğõ gün bu satõrlarõ yazamaz ola- cağõmõz gündür. AKP Demokrasiyi Askõya Aldõ!.. Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN DEÜ Öğretim Üyesi Türkiye’de rotanõn yeniden demokrasiye dönmesini istiyorsak, anayasa ve yasalara karşõn uygulamada olan “fiili kuvvetler birliği rejimi”ne son vererek yeniden kuvvetler ayrõlõğõ prensibini işletecek biçime döndürmek ve yine fiilen ortadan kalkmõş olan, yargõ bağõmsõzlõğõ ile yargõç güvencesini geri çağõrmak gerekiyor. Demokrasi askõya alõnmõşsa, hukuk devleti de askõdadõr. Hukuk susmuş, susturulmuşsa; siyaset tüm acõmasõzlõğõ ile ilerleyecek demektir. Ö nümüz bayram... Tatlõ yi- yip tatlõ konuşma, mutlu- luğu paylaşma zamanõ... Kötü haber beklentilerini dile ge- tirenler için Türkçemizde “Şom ağızlı” deyimi sõkça kullanõlõr. Şom ağõzlõ olmak istemeyiz ama “Perşembenin gelişi çarşam- badan bellidir” deyiminin çağ- rõştõrdõğõ istatistiksel beklentilerin bu bayramda doğrulanmamasõ dileğiyle ulusumuzu derinden et- kileyen, birçok aileyi yaşam bo- yu acõlara gark eden “Trafik Te- rörü”ne değinmek istiyoruz. As- lõnda, bu konu üzerinde çalõşan Emniyet Genel Müdürlüğü’nün değerli yöneticilerinin, insanõmõ- za doğrudan ve etkin biçimde ulaşmalarõnõ sağlayabilecek TV kanallarõnõn tümünün bu amaca hizmet edecek şekilde, izlencenin en yoğun olduğu saatlerde yayõn yapmalarõnõn yasal bir zorunluluk haline getirilerek halkõmõza hitap etmelerini sağlamak gerektiği dü- şüncesindeyiz. Derlenen bilgiler her türlü bek- lentinin üzerinde... Emniyet Ge- nel Müdür Yardõmcõsõ C. Uzun- kaya, Erzurum’da 21 Ağustos 2008’de trafik sorunlarõyla ilgili düzenlenen toplantõda, - Türkiye’de trafik kazalarõ ne- deniyle ölen insanlarõn sayõsõnõn yõlda 10 bin kişiyi bulduğunu, - Her yõl 200 bin vatandaşõmõ- zõn yaralandõğõnõ veya sakat kal- dõğõnõ, - Trafik kazalarõnõn ekonomik boyutu olarak ise yõllõk 13-14 milyar YTL’nin kaybedildiğini - Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre karayollarõnda meydana gelen trafik kazalarõna en çok karõşan taşõtõn, oransal olarak otobüslerin olduğunu be- lirtmiş. 200.000 kişiye varan ya- ralanma ve sakatlõklarõn bir kent nüfusuna eşdeğer olduğu da vur- gulamõştõr. Konunun siyasetle hiçbir ilgisi yoktur, ciddiyetle üzerinde dura- cak kadrolarõn halkõmõz gözünde itibar kazanmasõ ise olağan kar- şõlanmalõdõr. Bir başka ifadeyle, trafik terörü; kazanõlmasõ gereken, ulusal boyutta bir savaştõr. Trafik Terörü Dr. İlhan AZKAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle