25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 27 EYLÜL 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 27 Eylül SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU ABD’nin Sonbaharı Türkiye kendi düellolarıyla cebelleşirken, dışarıyla ne kadar ilgilisiniz bilmem ama ABD’de garip şeyler olu- yor... Sadece yaşanan tarihi iflaslar ve Türkiye’nin gayri sa- fi yurtiçi hasılasını aşan rakamlarla (700 milyar dolar!) ifade edilen kurtarma hamlelerinden bahsetmiyorum. Seçim kampanyasında da çok acayip gelişmeler ya- şanıyor. İnsan CNN’i izlerken, “Acaba bu bir Holywood se- naryosu mu? Bu gördüklerim, duyduklarım doğru mu? Gerçek mi?” oluyor... Böylesine vahim bir kriz dalgasının ortasında yapı- lacak başkanlık seçimlerine 40 gün kaldı. Adayların kriz politikalarını, mümkün olan en ayrın- tılı biçimde seçmen önünde anlatmaları gerekiyor. Cumhuriyetçi yönetimle hasbelkader özdeşleştirildiği için, kamuoyu yoklamalarında düşüşe geçen McCa- in halbuki çıkıp: “seçim kampanyasına ara verdiğini” açıklıyor. Üstüne üstlük bu tuhaf hamleyle puan top- lamayı hesap ediyor... Demokrasi mücadelesinin, seçim yarışının önceden belirlenmiş; belli bazı yerleşmiş kuralları yokmuş gibi... Sondajlar lehinizde olduğu sürece kampanyada olacaksınız, işler tersine döndüğünde: “time-out!” Mola... Var mı böyle bir şey? Varmış. Prim yapan (!) ‘şok politikası’ Bunun mantığını birtakım yorumcular çıkıp “Böyle- likle McCain; masada kartları ters yüz edebileceğini gös- terdi. Riskli bir karar olsa da, aldığı riski göğüsleyebi- lecek cüret sahibi olduğunu sergiledi!” filan kabili incir çekirdeğini doldurmayan şeylerle açıklıyorlar... Neymiş? Finans kriziyle kontrpiyede kalan McCain, bu taktik hamleyle gene “adından en çok bahsedilen aday” olmuş ve Obama’yı geri plana itmeyi başarmış... Sarah Palin’i -kimsenin beklemediği- bir sürpriz çı- kışla “Başkan yardımcısı adayı” ilan ettiğinde de aynı şeyi yapmışmış. Herkes sadece “Obama”dan bahse- derken, “Palin” bombasıyla flaşlar birden Cumhuri- yetçilere dönmüş. Ve McCain’in “şok politikasıyla” il- gi odağı Cumhuriyetçilere yönelmiş... On beş gün boyunca dünyanın Palin’den bahsetti- ği evet doğru... Ama şimdi Cumhuriyetçiler, Palin’i ne- reye saklayacaklarını bilemiyorlar. “Şeytan ve cadılığın her türünden korunmak” adına kiliselerde acayip ayin- lere katılan bir kadından bahsediyoruz. İlaveten ağzı- nı her açtığında inanılmaz cehalet örnekleri veriyor. Diyeceksiniz ki, George W. Bush farklı mıydı? Palin, II. Bush’u da solladı. Kaldı ki şöyle de çok ba- riz bir fark var: Geçmişteki tüm seçimlerde; “adayların” kendileri kadar, “program içerikleri” de konuşulur, tar- tışılırdı... Bugün konuşulan ne? “Kadın başkan yardımcısı ada- yı” Sarah Palin’in “şeytan kovalama” ve “Alaska ma- ceraları”, manevracı McCain’in “şok politikaları”, “siyah başkan adayı” Obama’nın “ırk faktörü”! Süper güç boş viteste... Yirmi dört saat televizyon ve internet, “demokrasi ve sandığın” bilinen tüm kurallarını değiştirmiş. Başkan adayları artık sadece “reytingleri” dikkate alıyor. İçe- rik ve öz tamamıyla devre dışı. Bunu ben söylemiyorum. ABD’de seçim süreçleri- ni analiz eden uzmanlar söylüyor... ABD süper güç olmasa, dünyayı tehdit eden bir Wall Street krizi patlak vermese, yanı başımızda Irak, beri- de Afganistan badireleri yaşanmasa; tepede Rusya, Washingon’un “liderlik zaafından” yararlanarak güç gös- terilerine girişmese; eh bize ne diyebiliriz... Amerikan seçmeni düşünsün! Ama şartlar farklı. Amerikan devi, boş viteste. Yaşanan yalnızca büyük bir ekonomik kriz değil, çok büyük bir siyasi kriz aynı zamanda. CNN’in -gazetecilik bağlamında- dikkate değer bul- duğum tek programı; Wolf Blitzer’in “Situation Ro- om”unu izledim önceki gece, Washington’un nabzını tutan muhabirler, başkentte “panik havası” estiğini söy- lediler. Kullandıkları söz evet, buydu: “Panik!” “Panik atak”; sırf topal ördek Bush’u değil, mace- raperver “şok politikalarla” Beyaz Saray’a çıkmaya ça- lışan McCain’i de teslim almış... Obama ise, “kriz” karşısında şimdilik sadece fazla “renk vermemekle” yetiniyor. Ne diyelim? Çok ürkütücü. nilgun@cumhuriyet.com.tr Gerçek Hangisi ’68 kuşağının önde gelen isimlerinden Tuncay Çelen’den Ergenekon değerlendir- mesi: “Önümüze ‘kontr-gerilla’ diye, ‘Ergene- kon’ diye cadı kazanında pişirilmeye çalışılan garip bir ‘bulamaç’ sunuluyor. Bulamacın için- de neredeyse herkes ve her şey var. Çete ar- tıkları, ipliği pazara çıkmış, miadını doldurmuş ‘küçük’ adamlar, ‘darbe meraklısı’ zanlılar, bir- birlerine ‘alo’ diyen sanatçılar, gazeteciler, iş adamları, Kemalistler. Ama bulamaç, adeta yumurtasız ‘omlet’. İçinde her şey var ama ‘kontr-gerillayı’ kontr- gerilla, ‘Ergenekon’u Ergenekon yapan asli fa- iller yok. Taylan Özgür cinayetinden, Sivas- Maraş- Çorum katliamlarından, ABD em- peryalizminden, CIA’dan, Özel Harp Daire- si’nden, ülkücü ve dinci katillerden, ABD’nin 12 Eylül oğlanlarından ne bir ses, ne bir ne- fes. Es ‘soğuk rüzgârım es’. Estirilen soğuk rüzgâr insanların iliğini dondurmakla kalmıyor, aynı zamanda ‘kontrgerillanın’ kanlı geçmişi- ni de tarihin derin dondurucusunda dondur- mak istiyor. Buyurun yerseniz size dondurulmuş, yu- murtasız, ABD’siz, CIA’sız, NATO’suz , 12 Mart’sız, 12 Eylül’süz, devletin içinde olma- dığı bir garip ‘omlet’. Evet, ‘fikrini’, ABD’den alan, ABD tarafın- dan ‘finanse’ edilen, içine ‘Pentagon’un, ‘CIA’nın ‘sızdığı’, ‘her ildeki silah depoları’ndaki silahları kullanan, ‘çoğu MHP’li çok memle- ket sever’ mensuplarının ‘memleket’ adına ci- nayetler işlediği, ülkenin gençlerini, aydınla- rını insanlarını kahpece katlettikleri bu ‘malum’ yarı gizli örgüt, adı ne zıkkımsa, ‘kontrgerilla’, ‘Ergenekon’ elbette açığa çıkartılmalıdır. Ancak, ABD’nin emir eri adı ak, kendi kara bir partinin iktidarda olduğu, ordusu NATO’ya bağlı bir ülkede, kökü NATO’ya, CIA’ya, ABD emperyalizmine uzanan bir yarı resmi, yarı le- gal ‘terör örgütü’ açığa çıkartılamaz. Bugün önümüze ‘Ergenekon’ diye getirilen yumurtasız omletin ‘kontrgerilla’, ‘Ergenekon’ gerçeğiy- le ilgisi yoktur. Nitekim kimse bu soruşturmanın sonu- cundan böyle bir şey de beklemiyor. Soruş- turma kapsamında yürütülen kampanya ile de hedef şaşırtılarak hainler aklanmaya çalışılır- ken insanların bellekleri kazınmaya gerçekler yerine yalanlarla doldurulmaya genel olarak ‘sol’ kirletilmeye çalışılıyor.” Çanakçı Gazetecilikte çanakçılık ayıp sayılır. Çanakçılığı örtülü yapanlar az değildir de açık açık yapan çok açık verdiğinden açığa düşer. Meslektaşlarına saldıranlara çanakçılık yapanlar ise meslekte iz bırakır ve ömürleri boyunca bedenlerindeki bir derin yara gibi taşırlar o izi... Gazetecinin kafasında sorular vardır, o sorulara yanıt arar. Çanakçının sorusu filan olmaz. Karşısına konuşması için oturtulmuş olana uzun uzun bakmakla yükümlüdür. Araya “Evet efendim, sepet efendim”i sokuşturur ki, iş yaptığı belli olsun. Haftanın çanakçısı, meslektaşlarını suçlayan ve onların çıkardıkları haberleri yalanlamak için yalan söyleyenin karşısında suspus oturup dinleyendir. Kimdir derseniz, o kendisini bilir. Yarası vardır, gocunur. Reform Tıpkı kamu yönetimi ya da anayasa reformu, şeffaf özelleştirme ihalesi gibi bir şey yaşadığımız... Ahlaki bir reform içindeyiz. Bundan böyle dolandırıcılık, en onurlu iş. Kalpazanlık, şeref nişanesi. Kooperatif parasının üstüne oturmak, erdem. Bağış parasını iç etmek, yüksek ahlaklılık... Siyaseten dolandırıcıya sahip çıkmak, dürüstlük. Hortumculuk, çocuklara bırakılacak biricik miras. Kayıp trilyondan sorumlu olmak, yüksek devlet adamının sicil notu için başta gelen koşul... İnatla güven ve istikrarı anlamayanlar var aramızda hâlâ... Kafanıza sokun şunu artık: Çalıp çırpmıyorsan, onu bunu aldatmıyorsan, üçkâğıda, hele hele götürücülere karşıysan şerefsizin önde gidenisin! Konuşmayacaksın, dizini kırıp oturacaksın aşağı. Seyredeceksin şereflileri, çalacaklar. Çaldıkça şereflerine şeref katacaklar. Boru değil, reform bu, reform... Zonguldak’taki dil bayramındaydık. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nin çalışkan, güleç ve alçakgönüllü Rektörü Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz ile çalışma arkadaşlarının yarattığı uygar ortamda, şiir konuşuldu, öykü konuşuldu, Türkçe konuşuldu. En önemlisi gençler söz söyleme olanağını buldu. ODTÜ’den Yasemin Külte ve Ekin Alkan, Başkent Üniversitesi’nden Özlem İbiş, Hacettepe Üniversitesi’nden Ceren Kestel içerikleri dolu dolu bildiriler sundular. Hacettepe Üniversitesi’nden Burak Ergün, “Kendi dilinden koparılan kimliğinden de kopar” dedi. Karaelmas Üniversitesi’nden Duygu Özdemir, “bir ulusu yok etmenin en etkili yolunun dilini yok etmek” olduğunu söyledi. 19 Mayıs Üniversitesi’nden Şükrü Batanay, Türk dilinin sahipsiz kaldığını vurguladı. Mersin Üniversitesi’nden Ünsal Ünal, Türkçe bilincinin temel alınmasının birincil koşul olduğuna değindi. Bayrama öncülük eden Dil Derneği Sevgi Özel, yorgun ama mutluydu: “Yıllardır gençlere ulaşmak için büyük çabalar harcadık. Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz gibi değerli rektörlerin öncülüğünde bu çabalarımızı yaşama geçirdik. Zonguldak’taki oturumlarda kendi düşüncesini söyleyen üniversiteli gençliği keşke bütün televizyonlarla ülkeye tanıtabilseydik. Yarın kaygısı taşıyanların umutla dolacağını görürdük. Bu etkinliğe emek veren herkese teşekkür ederim.” Dil Bayramı İstanbul Sevdalısı Yahya Kemal İ. GÜRŞEN KAFKAS “Baktım; süzülüp geçti açıktan iki sandal!.. Bir lah- zada, bir panjur açılmış gibi yazdan, Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan.” Dünya görüşü ile Batılı, öz ve söyleşileriyle yerli ve ulu- salcı olan Yahya Kemal uy- garlığa bakışı ile de Osman- lı kültüründe geziniyordu. O, edebi sanatında dünü bugü- ne bağlayarak derinliğe yer veriyordu. Şiirlerinde tarihi, uygarlığı anılarla birleştire- rek “yurt sevgisi ve inanışına”, zenginlik katarak yazdı. İstanbul sevdasını, fethini, sanatını, uygarlığını dile ge- tirdiği “Lale Devri” eserinde eski tarih tutkusuyla şiirleş- tirdi. O, İstanbul’un yeni ku- şağa bir canlı tarih olarak şi- irlerle sunulmasından ya- naydı. Osmanlı uygarlığı ve kül- türüne bağlı şiirleriyle üne ulaştı. Edebi kültürün teme- lini, ülkenin çok köklü bilgi- lerini, Paris’in sanat çevrele- rinden aldıklarıyla birleştire- rek, pekiştirerek zenginleş- tirdi. Lirik ve epik şiirlerinin te- ma ve tarihi bilgi unsurlarını İstanbul’a sevgisi ile birleş- tirdi. Ölüm düşüncesini, do- ğa yüceliğini, Osmanlı uy- garlığını şiirlerinde dokudu. “Dünyada seven ve sevilen nafile bekler. / Bilmezlerki gi- den sevgililer dönmeyecek- ler. / Şairin ölüm melankoli- siyle yazdığı “Sessiz Gemi” şiirindendi. Şiirlerini de musikiye yakın özel bir yapıda dokudu. Eser- lerini büyük bir özenle ve ta- sarlayarak yazdı. Eski şiirin önemini, yeni şiirle buluştu- rarak edebiyat çevresinde “neoklasik şair” olarak ün- lendi. Eserlerinin yanında çok yönlü ve renkli kişiliği ile de yankılar buldu. Geniş bir ar- kadaş topluluğu vardı. Öbür dünyaya gittiğimde: “İşte dostlarım, işte şiirlerim ve ben buradayım diyeceğim” dediği söylenir. Yahya Kemal önceleri Tev- fik Fikret’ten etkilendi. O, Türk şiirine yeni bir ses ve zevk arayışındaydı. Servet-i Fünun yazarlarının taklit an- layışını benimsemiyordu. Ye- ni bir sentez ve çığır anlayı- şıyla şiir yazmak istiyordu. Şi- irlerinde sabırlı, inançlı ve güvenli bir beklentideydi. Yazdıklarını yakınındakilere okuyor, okutuyor, tepkilerini ölçüyordu. Peyam, İleri, Tevhid-i Efkâr, Tavus, Nedim gibi gazete ve dergilerde şiir ve makale- ler yazdı. Asıl ünü, “Yeni Mecmua’da” yazdığı “Bu- lunmuş Sayfalar” adlı şiirle- riyle oldu. İstiklal Savaşı yıllarında üniversiteli gençlerle birle- şerek “Dergâh” dergisini çı- kardı. Kurtuluş Savaşı’nı ya- zıları ve şiirleriyle destekli- yordu. 1922’de Kurtuluş Sa- vaşı’nda yer almak için görev almaya Ankara’ya gitti. Lozan Barış Konferansı’na danış- man olarak katıldı. 1923’te Urfa milletvekili oldu. Sonra- ki yıllarda Hariciye (dışişleri) ile politika arasında gitti, gel- di. Birçok ülkede elçilik gö- revlerinde bulundu. 1949’da “Hayal Şehri” şii- riyle “İnönü şiir armağanını” kazandı. “HAYAL ŞEHİR”den bir dörtlük “Git bu mevsimde gurup vakti, Cihangir’den bak!.. Bir zaman kendini karşın- daki rüyaya bırak!.. Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan; Güneşin vehmi saraylar ya- ratır camlardan;” 1911’de “Genç Kalemler”in ulusalcı dili ve anlatımı Yah- ya Kemal’e örnek alacağı bir ivme kazandırmıştı. O, ken- di düşün şiirini oluşturarak, Fikret ve Cenap Şahabet- tin’in etkisinden kurtulmaya çalışıyordu. Şiirlerini eski et- kilerden kurtarmaya çalışır- ken; yeni şiirlerini de başarı- lı örneklerle verdi. O, şiirle- rinde dünden bugüne bağ- lanan ruhsal gerçekleri sıra- ladı. Doğa verilerinin zengin duruşunu, İstanbul’u dizele- rine taşıdı. Yahya Kemal, gazel, şarkı, mesnevi ve rubailer yazdı. Çağının şiirdeki moda tutku- sunun dışında kalarak “aruz ölçüsünü” ustalıkla kullandı. Şiirlerinde iç-dış ahenge ağır- lık verdi. İçindeki coşkulu duyguya, hayal ve aşklara da geniş yer verdi. Son yıllarda “yalnızlık dü- şüncesi” ile ölüme doğru gi- dişi şiirlerinde sıraladı. “Öl- mek kaderde var / Bana ür- küntü vermiyor / Lakin, va- tandan ayrılışın ızdırabı zor!.. / şiirinde “vatandan ayrılış” betimlemesiyle ülkeden, sev- diği dostlarından ayrılışın hüznünü dile getirdi. Sık sık bronşitten rahat- sızlanan Yahya Kemal, Pa- ris’te, Roma’da tedavi gördü. Yurda döndü, 1958’de Cer- rahpaşa Hastanesi’ne yatı- rıldı. Geçirdiği bir kanama sonrası kurtarılamadı. Bede- ni sessiz bir derinliğe gö- mülmüştü. Artık yazdığı şiir- ler onsuz ve onu anarak oku- nacaktı. 2008 Yahya Kemal yılı ne- deniyle birikimli, şiirin üretken ustasını, şiirimize verdiği emek nedeniyle saygıyla anı- yorum. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Atõş taliminde he- def tahtasõnõ bile vu- ramama. 2/ Büyük bir õrmağa karõşan ikinci derecedeki akarsularõn her biri... Koyun ya da kuzu kaburgasõ içine pi- rinç doldurularak yapõlan bir yemek. 3/ Radyum elemen- tinin simgesi... Top- rağõ kazõp siper yap- mak. 4/ Gemide çõpanõn ucunun suya değecek ka- dar indirilmesi... Işõk kay- nağõnõn 1 saniyede çevre- sine yaydõğõ õşõk enerjisi. 5/ Bir inceleme sonucunu içeren yazõ. 6/ Üstün bir yetkinin gücünü simgele- yen değnek... Bostanlarda her cins sebze için ayrõlmõş toprak parçasõ. 7/ Hile, dü- zen... Aritmetikte bir kuvvetin derecesini veren sayõ. 8/ “Çalma, hõrsõzlõk” anlamõnda argo sözcük... Batõ Karade- niz Bölgesi’nde, bir bölümü “ulusal park” kapsamõna alõ- nan dağ sõrasõ. 9/ Düşman topraklarõna toplu olarak yapõ- lan baskõn... Suyun yayõlmasõnõ önlemek için yapõlan ka- lõn duvar. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İnce ve yassõ elmas. 2/ “Hile, dümen, numara” anlamõnda argo sözcük... Yumuşak ve ince bir ipekli kumaş. 3/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Ölçüp biçmek. 4/ Adapazarõ Ovasõ’na verilen bir başka ad... Eliaçõk, cömert, yiğit. 5/ Bir hastanõn dinlenmesi gerektiğini bildiren doktor yazõ- sõ. 6/ Fotoğraf duyarlõğõnõ belirtmekte kullanõlan sayõsal de- ğer... Taş ya da maden çõkarõlan yer. 7/ Bir şeyin bir dizi içindeki yerini gösteren sayõ... Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer. 8/ Pirinç ve şekerkamõşõndan elde edilen bir tür rakõ... Madenci ocağõ. 9/ Kazak ve Kõr- gõzlarda saz şairlerine verilen ad... Üzerinde film çevrilen stüdyo düzlüğü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D E V L İ T A K İ K A P L A T O A T L A S Z A R S İ L V A N B U P A L L A M E O K A A O Y A R İ S K Ö Z Y A L K A N T A R A T İ L E K E N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle