07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
D erler ya, en iyi merhem za- mandõr. Deniz Gezmiş’in kardeşi Bora Gezmiş, aradan geçen yõllarõn kalõnlaştõrdõğõ yara ka- buklarõna çok dokunmadan bugün- den geçmişe olabilecek en sağlõklõ biçimde bakmaya çalõşõyor. “Deniz’in asılması” diyor, “geç- mişten çok geleceğe gözdağıydı. Gelecek kuşaklara, bir daha bu tür hayaller kurmayın. Kurarsanız ba- şınıza bunlar gelir, dediler. Tabii ters tepti.” Sonraki kuşaklar da Deniz’lerin hayallerini yerde bõrakmadõlar, onla- rõn ateşini tam ortasõndan tutup aldõ- lar, ellerinden düşürmediler, ama el- leri bedenleriyle birlikte yere düştü. Bora Gezmiş’le sohbetimizin soru- yanõt sõcaklõğõnõ çok fazla bozmadan aktaralõm: - 68 ile 78 arasındaki fark, ileti- şim, neydi sizce? Birbirinden çok farklõydõ. 68’in eli- ne hiç kan bulaşmadõ. Ama 12 Eylül öncesi Türkiye’de bambaşka bir or- tam oluştu. 16 yaşõndaki çocuklarõn eline silah verip kahve taramalar... Sokaklar kan gölüne döndü. Ortam ister istemez iki tarafõn birbirini yok etme hõrsõna kadar gitti. Bunda başka güçlerin de çok payõ oldu. Kontrolsüz bir kõyõm yaşandõ... - 12 Mart, idamlarla sonuçlan- masa, sonrası bu kadar katı seyret- mezdi gibi geliyor ba- na. Sonraki kuşaklar, demek ki bu mücadeleye girilecekse ucunda ölüm de var diye düşündü... Ne dersiniz? Etmezdi... Bu değerlendirmenize katõlõyorum. Deniz’lerin idamõ gele- cek kuşaklara gözdağõ amacõ da güdü- yordu. Bakõn biz 3 kişiyi asarõz, acõ- mayõz. Bu tür hedefler koymayõn önü- nüze demek istediler. Faydasõ oldu mu; kesinlikle hayõr. Tam tersine 12 Eylül öncesi olaylar, 12 Mart’tan çok daha kanlõ ve vahim seyretti... İleriye dönük gözdağõ olduğunu bir bakõma kendileri de itiraf ettiler. Mahkemede õlõmlõ davransalardõ böyle bir karar çõk- mazdõ dediler. O dönem bizlere bu mesajõ iletmişlerdi... - Nasıl ilettiler, biraz açar mısınız bunu? Tabii doğrudan gelip, böyle bir pazarlõk ortamõnõn içine gir- mediler. Aracõlar kullandõlar. Aracõ- lar vasõtasõyla, Deniz’ler eğer işte or- du da el koydu. Biz yaptõğõmõza piş- manõz ya da istediğimiz zaten böyle bir şeydi gibi, özünde pişmanlõk ifa- de eden şeyler söylerlerse durum de- ğişebilir mesajõ ilettiler ya da aileden böyle bir şey istediler... Deniz’ler as- la böyle bir şey kabul etmediler. Ba- bama sözleri var; “Baba sakın böyle bir şey yapma, reddederim” dedi. CMYB C M Y B 26 EYLÜL 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘Deniz’in idamõ geleceğegözdağõydõ’ YARIN: 78’LİLER VAKFI GİRİŞİM SÖZCÜSÜ CELALETTİN CAN. KUŞAKLARARASI KOPUKLUK D E N İ Z G E Z M İ Ş ’ İ N K A R D E Ş İ B O R A G E Z M İ Ş - Siz ayrıca Deniz’i yazmak iste- mez misiniz? Kardeşimle beraber böyle bir çaba- mõz var. Herkes Deniz’in bir tarafõnõ biliyor. Bir süre sonra bizden güven- lik nedenleriyle ayrõldõ, ama yine de her an beraberdik... Şimdi kardeşim bir kamera da aldõ. Her şeyi toparla- maya çalõşõyoruz. Olabildiğince ob- jektif anlatmak istiyoruz. Herkes bir şeyler söylüyor, kimi bombalar atardõ bile diyor. Oysa Deniz’in İş Bankasõ soygunu, Amerikalõlarõn kaçõrõlmasõ dõşõnda adli bir olayõ yok... Yaşamõ- nõn temeli mücadele... Tabii ki o da yüzde 100 mükemmel biri değildi. Deniz’i bütün yönleriyle ancak biz anlatabiliriz... Deniz’i devlete isyan etmiş bir kişi olarak göstermeye çalõ- şõyorlar. Halbuki o, devlete değil, kö- tü yönetime, yanlõş yönetime karşõ mücadele etti. Bunu ayõrmamõz la- zõm... Deniz 61 Anayasasõ’nõn uygu- lanmasõnõ istiyordu. O anayasa ile devlet idare edilmez diyenler, Deniz’i anayasayõ çiğnemekten astõlar! Ben o dönemin tümüyle aydõnlatõlmasõndan yanayõm. - Babanız Cemil Gezmiş’in de ölü- müyle, aile büyüklüğü sizde artık değil mi? Bizim Gezmiş ailesi, 600 kişilik bir aileyiz... ‘DENİZ’İN İKİ VASİYETİ VARDI’ - Aile dediniz de, Deniz Gezmiş son mektubunda kardeşim bilimle ilgilensin diyordu. Vasiyeti yerine getirebildiniz mi? Hamdi Gezmiş şimdi ne yapıyor? Aslõnda ilginç bir durumdur o... De- niz, kardeşim bilimle ilgilensin o da hizmetin bir yoludur diyor. Kardeşim de bilim yolunda ilerlemeye eğilimliy- di. Biz de teşvik ettik. Doktorasõnõ yaptõ... Ama ona üniversiteden, “Seni asistan yapmayız” dediler. Üzülerek bõraktõ. İngiltere’ye gönderdik. Bir sü- re öyle teselli ettik. Şimdi mali müşa- virlik yapõyor. Deniz’in iki vasiyeti vardõ; biri Taylan Özgür’ün yanõna gömülmek, öteki kardeşinin bilimle ilgilenmesi. İkisini de yerine getiremedik. O mek- tup bize Karşõyaka Mezarlõğõ’nda de- finden sonra ulaştõ. Yapacak bir şey yoktu. Bilimle uğraşmak bütün genç- lere vasiyetiydi... - Aileden Deniz’e çekmiş dediği- niz var mı? Deniz bambaşka biriydi. Çok fark- lõydõ. Düşünün Ankara’nõn o mart so- ğuğunda eksi 10 derecede motosiklet- le Sõvas yönüne nasõl gidebilirsiniz? Deniz çocukluğunda da siyasetin çok konuşulduğu bir ortamda büyüdü. Yoksulluğu gördü. Mağarada yaşayan insanlarõ gördü. Babamõn görevi nede- niyle Anadolu’yu biliyordu. Bir an- lamda bütün bunlarõn düzeltilmesi ge- rektiği duygusuyla büyüdü. ‘Deniz’i biz de yazacağõz’ ‘Gençlerininanacağõlideryok’ - Aydınları nasıl görüyor- sun? Aydõnlar ne yazõk ki halktan ve gençlikten koptu. Dar sahada paslaşõyorlar. Parti toplantõlarõ- na bakõyorum halk yok, gençlik yok, aydõnlar yok. - Magazinsel bir söylem ola- rak sormuyorum; bunun el- bette kesin bir yanıtı da yok- tur, ama kardeşiniz Deniz bu- gün yaşasaydı nerede olurdu? Eğer Deniz 30 yaşõna kadar muhafaza edilseydi, yine yasa- larõn içinde kalarak mücadelesi- ni en mükemmel şekilde sürdü- rürdü. Deniz bu yola koyuldu- ğunda 18 yaşõndaydõ. Yakalan- dõğõnda 23 yaşõndaydõ. Dedim ya 30 yaşõnõ görebilseydi, yolu- nu çok net çizerdi, yine örnek olmaya devam ederdi... Yaka- landõğõnda kafasõnda kaçma dü- şüncesi yoktu, mücadelesini o koşullarda bile sürdürme düşün- cesi vardõ. Çok değişik bir kişiy- di... Bugün 68’li arkadaşlarõmõz var. Onlarla da konuşuyorum... Nasõl diyeyim... Kendi aralarõn- daki çekişmeyi bir türlü kaldõra- mõyorlar. Ben diyorum ki; genç- lerin karşõsõna çõkõnca herkes ayrõ telden çalmasõn. Bölünme hastalõğõ hiç geçmedi... - Deniz’lerin Mustafa Ke- mal Yürüyüşü de dikkate alındığında, Türkiye’nin tari- hiyle barışık olduklarını görü- yoruz... Sonraki gençlik hare- ketleri daha farklı seyretti. Siz nasıl görüyorsunuz? Bence Atatürk sonraki ku- şaklara iyi anlatõlamadõ. Yeni kuşaklarõn bunda kabahati yok. Böyle olunca gençlik kulaktan dolma fikirlerle hareket ediyor. Var ya Uğur Mumcu’nun sözü, bilgi sahibi olunmadan fikir sa- hibi olunmaz... Öyle... Diziler olmasaydõ, yine bu kadar gün- deme gelmezdi o yõllar. - Deniz yeni kuşaklara sizce nasıl anlatılıyor, sizin gördü- ğünüz, yaşadığınız gibi mi? Farklõlõklar var. Bazen De- niz’i elinde silah çatõşan bir ki- şiymiş gibi gösteriyorlar. Ya da Atatürk’le hiç ilgisi yokmuş gi- bi gösteriyorlar. Tabii herkes kendi penceresinden değişik bir şekilde anlatõyor... Bir de insan Deniz var... Deniz klasik müzik dinlerdi, şiiri çok severdi. Bir- çok yayõnõ İngilizce okurdu... Ah ne yazõk ki onun okuduğu kitaplarõn çoğunu o ünlü İstan- bul aramasõ sõrasõnda yaktõk... ‘Aydınlar halktan koptu’ - 1944 doğumlusunuz. Deniz’in ağabeyisiniz. 50’lerden bu yana Türkiye’de olup bitenle- re en yakından tanıksınız. Bugünkü genç- lerle karşılaşınca onlara neler söylüyorsu- nuz, geçmişten ilk aklınıza neler geliyor? Gençlere öncelikle okullarõnõn, eğitimin çok önemli olduğunu söylüyorum. Yöntem olarak silahla hiçbir şeyin hallolmayacağõnõ, ama da- ha güzel bir Türkiye mücadelesini de hiçbir zaman bõrakmamalarõ gerektiğini anlatõyorum. Ne yapõp edip halkõn içinde çoğalmak gereki- yor. 68 kuşağõ halkla büyük ölçüde iç içeydi. Sonraki kuşak büyük acõlarla karşõ karşõya ka- lõnca, durum değişti tabii... Bir de 60-70’ler- den sonra gençliğin inanabileceği bir lider kal- madõ... Bizim zamanõmõzda Atatürk’le ilgili her şey tazeydi. Ruhu tüm kuşaklarõn içinde yaşõyordu. Sonra İnönü bir anlamda bunu de- vam ettirdi... Arkasõ gelmedi... 60-70 gençliği sözüne inanacağõ bir siyasal lider bulamadõ. O nedende dõşarõdaki liderler ayrõca öne çõktõ... - Partilerin gençlik kolları da gençliğin en azından bir bölümünü kucaklamaya yetme- di mi? Partiler genel olarak gençliği ihmal ettiler. 50’li yõllarda CHP Gençlik Kollarõ okul gibiy- di. Birçok kişi Ulus’tan yetişti. 27 Mayõs CHP’yi tembelleştirdi bence. Nasõl olsa dedi, bizim dõşõmõzda da birileri geliyor işi yapõ- yor... Ecevit ortanõn soluyla canlõlõk getirdi, ama CHP kadrolarõ bu söyleme hazõr değildi. - Bugünkü gençliği söylediğiniz anlamda kucaklayabilecek bir gençlik kolu görüyor musunuz? Hayõr... Gençler partilere gidince keyif almõ- yorlar. Partilerde gençlerin iki görevi var; pan- kart asmak, broşür dağõtmak... - Siz çocuklarınıza ne öneriyorsunuz? İki çocuğum var. Oğlum mimar, kõzõm siya- sal eylemlerle ilgili... Şimdi onu bir partiye götürsem, benim hatõrõm için o gün kalõr. Ak- şam gelir baba benim ne işim var orada der. Põrõl põrõl gençler var, görüyorum. Ama onla- rõn heyecanõnõ kanalize edecek ortam yok... BORA GEZMİŞ: Deniz’lerin idamõ gelecek kuşaklara gözdağõ amacõ da güdüyordu. Bakõn biz 3 kişiyi asarõz, acõmayõz. Bu tür hedefler koymayõn önünüze demek istediler. Faydasõ oldu mu; kesinlikle hayõr. Tam tersine 12 Eylül öncesi olaylar, 12 Mart’tan çok daha kanlõ ve vahim seyretti... Bora Gezmiş Yurttaşa hizmetle görevlendirilmiş bir mebus kendi efendisine milletin orta- sında hakaret eder mi?.. AKP’liyse, ge- leneğinde köylü fobisi, çiftçi düş- manlığı varsa eder!.. Çünkü o mebus, Mersin’de zamlardan yakınan Mustafa Kemal Öncel adlı üreticiye “Ananı al da git” diye bağıran Recep Tayip Er- doğan’ın kankası!.. “Herkes milli iradeye ram olmalı” di- yerek milleti köleliğe çağıran Mehmet Mir Dengir Fırat’ın arkadaşı!.. 2003 Hazira- nı’nda, tahıl taban fiyatından yakınan üreticiyi “Gözünüzü toprak doyursun” diye azarlayan eski Tarım ve Köyişle- ri Bakanı Sami Güçlü’nün yoldaşı!.. Hükümet medyası, pazar günü Ma- nisa’nın Turgutlu ilçesindeki AKP kon- gresinde, “Üzümü satamıyoruz, öl- dük bittik, çare bekliyoruz” diye sitem eden Süleyman Aksu’nun dramını ya- zamadı! Oysa Bülent Arınç ona “Kalk ayağaaa!” diye öfkeyle talimat vermişti. Tüm Türkiye AKP milletvekilinin Ak- su’ya “Yalan söylüyorsun” diye haka- ret etmesini televizyonlardan ibretle iz- ledi! Oysa Yeni Şafak çizgisindekiler önceki gün yalnızca Arınç’ın özrünü ya- yımlamakla yetindi. Yoksulun Deniz Feneri numarasıyla soyulmasına ses- siz kalan, soygunu gizleyip hırsızın tek- zibini yayımlayanlardan za- ten bu beklenirdi!.. 65 yaşındaki Aksu’yu “AKP’li değilsin, CHP’li- sin” diye kapı dışarı eden Arınç üç önemli noktayı unutuyor: Kendisi Atatürk’ün koltuğunda otur- muştu. Aynı Atatürk CHP’yi kurmuş- tu. Ve aynı Atatürk ram ve biat kültü- rünü hep reddetmişti... Üstelik Büyük Önder, “Köylü milletin efendisidir” derken millete tarikat, cemaat ve aşi- ret kültürünü dayatanlara dersini de vermişti... Haydi diyelim Arınç Ata- türk’ten hiç ders almamış! Ya onu se- çenler!.. Dengir Fırat sayesinde AKP’nin si- yaseti ne hale getirdiğini kamuoyu çok net görüyor. “Şeref” kelimesini sık sık ağzına alırken Kemal Kılıçdaroğ- lu gibi zarif bir politikacıya “nokta.. nok- ta.. nokta!..” diye poşetlik laflarla ses- leniyor. Fırat, üslubuyla biat medyası- na da örnek oluyor. Onlar Kılıçdaroğ- lu üzerinden Tuncelilileri, Alevileri aşa- ğılıyorlar!.. Zaman gazetesi çarşamba günkü sayısında “Dersim isyanı ile Meşhur Tunceli’de doğan Kemal Kı- lıçdaroğlu” diyerek bölücülük yaptı! Vakit denilen gazete ise dünkü sayı- sında sözde Batı Çalışma Grubu (BÇG) raporuna dayanarak Kılıçdaroğlu’nun “Kürtçü-Bölücü diye fişlendiği, aşireti- nin Dersim İsyanı’na katıldığı, SSK’de Alevi-Kürt kadrolaşmasına gittiği” ifti- ralarına yer verdi. Oysa hem AKP’liler hem de onların dümen suyundaki ga- zeteler artık biliyor ki, Kılıçdaroğlu ne- zaketi ve ahlaki üslubuyla muhalifleri- nin bile sempatisini kazanıyor. Kendi- sine “Ulan” diyene “Sayın” diye sesle- nen Kılıçdaroğlu, çamur politikasına kar- şın sözünü hiç esirgemiyor. Üstelik la- fı belgeye sarıp gediğine yerleştiriyor! Dün Meclis’teki düelloda Türk halkı bu- nu bir kez daha gördü. ‘Benim Hastam İyidir!..’ Kalpaklı Şeriatçıdan Uyarılar!.. Asparagas Vakti!.. AKP ve RTÜK Başkanı Zahid Ak- man Almanya’daki Deniz Feneri yol- suzluğu nedeniyle yıpranıyor ya?.. Ceride-i irtica durur mu? Hemen Alman malı bir yolsuzluk dosyası icad eyledi. İçine CHP’yi monte etti ve mürekke- bi kinle yoğrulmuş, hurufatı öfkeyle be- zenmiş sayfalarında tefrika etmeye başladı. Yok efendim, “CHP Alman Fri- edrich Ebert Vakfı’ndan 85 bin Euro ba- ğış almış!” Vay efendim, “Savcılık CHP hakkında inceleme başlatmış!..”, “CHP kapatılmalıymış!..” falan filan! İrticanın sesi vakitli vakitsiz günlerce bunları ya- zıp durdu. Sonunda iddiaları üç mu- hatabınca da yalanlandı: CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek “85 bin Euro aldığımızı kanıtlayın, size on ka- tını iade edelim” dedi. Almanya’nın An- kara Büyükelçiliği Sözcüsü Klemens Semtner, haber için “uydurma”, bel- ge için ise “Sahte olduğu çok açık!” di- ye konuştu. Yargıtay Cumhuriyet Baş- savcılığı, “CHP’nin 2005 ve 2006 yılı he- sapları incelenmiş, usulsüzlük de tes- pit edilmemiştir” diye açıklama yaptı. Vakit bir kez daha asparagasıyla baş başa kaldı! İslami kesimdeki yazarların hepsi De- niz Feneri başta olmak üzere fakir fu- karayı soyanlara karşı başlarını kuma gömmüyor! Hele biri var ki, “Milli Gö- rüş gömleğini çıkardım” diye takıyye de yapmıyor! Yani hakiki şeriatçı!.. Yani aslında AKP’lilere “niye şeria- tı uygulamıyorsunuz” diye isyan ediyor! AKP’lilerin adlarını anmasa da, bu kesimde yaşanan yolsuz- luklara zehir zemberek yorumlar geti- riyor. Milli Gazete yazarı M. Şevket Ey- gi, 23 Eylül’de, “Bombalar elinizde pat- lamasın” başlığı altında şunları yazmıştı: “Dünya hırsları sizi sarhoş etmiş. Pa- ra, mal, zenginlik şehvetlerinin esiri ol- muşsunuz. Hiç doymuyorsunuz. Pa- raşütsüz düşüyorsunuz, frensiz iniyor- sunuz da haberiniz yok. Muhalefet edenleri susturmak istiyorsunuz. Sizden önce nicelerin düştüğü çukurlara düş- tünüz. Akıbetiniz parlak değil.” Eygi’nin çarşamba günkü yazısı ise dünkü Akşam gazetesine manşet olmuştu. Millicilerin doğrucu davu- du, AKP çevrelerindeki yozlaşma- yı eleştirirken, “Müslümanlar, çağ- daşlık dükkânına fil gibi girdiler. Servet tuzağına düştüler. Siyasal İslam kirletildi. Haram yeme çağı açıldı” de- mişti. Eygi dikkat etsin, AKP’nin tüm mu- halifleri “Ergenekoncu” diye gözaltına alınıyor! Üstelik onun bir de kalpağı var! Alimallah, “Bir numara” diye alıp gö- türürler! “Dindarlığı kendilerine bayrak yap- mış insanların ‘dolandırıcılık’ dosyalarında isimlerinin geçmesi, en azından büyük bir talihsizlik. RTÜK Başkanı Aykut Zahid Ak- man, ismindeki ‘Zahid’ adını 25- 26 yaşlarında alıyor. Akman, ‘Dün- yadan elini eteğini çekerek Al- lah’a yönelen’ manasına gelen ‘Zahid’ ismini Mahmud Zahid Kotku’nun lideri olduğu, Nakşi- bendi tarikatının güçlü cemaatle- rinden İskenderpaşa Dergâhı’nın çıkardığı ‘İslam Mecmuası’nda, işe başladıktan sonra almış.” Serpil Yılmaz, Milliyet “Dengir Mir Mehmet Fırat’ı TV’de izleyen çocuklar ve si- yasete biraz mesafeli vatandaşlar ne düşünüyorlar acaba? Herhalde onun partideki görevinin muhalif çevrelere ‘küfür ve tehditle baskı kurmaktan sorumlu genel baş- kan yardımcılığı’ olduğunu zan- nediyorlardır! Ama boşuna.. bir iktidar partisi medyanın özgürlü- ğünü, yargının bağımsızlığını gas- pederek, özgür ruhlu kurum ve bi- reyler üzerinde terör estirerek hal- kın kendisine yeniden güven duy- masını sağlayamaz.” Güngör Mengi, Vatan e-posta: [email protected] MED CEZİR MEHMET FARAÇ Efendiye Emir Vermek!.. Adalet ve kalkınma diye yola çı- kanların yolsuzluk batağına sürük- lenmesi gerici medyanın rotasını şa- şırtıyor! “Ergenekon” iddiasıyla göz- altına alınanlara iftira atılıyor. İnsan bir yandan seviyeleri ortaya çıkıyor di- ye seviniyor ama.. konu insan sağ- lığı ve yaşamına ge- lince biraz insafı olanın midesi bulanıyor! Va- kit 22 Eylül’de, “Erge- nekoncu taktiği, ön- ce hastalanıyorlar, sonra tahliye olu- yorlar” diye yazdı. Aynı gazete bu tav- rını dün de, “Bir Ergenekon klasiği, meydanların aslanları cezaevinin has- taları” diye sürdürdü. Bugün gazetesi ise dün “Hurşit Paşa da hastaymış” diye manalı bir manşet attı. Son dönemde adı gibi huyu da Vakit’e benzeyen Zaman da furyaya katıldı! Hoşgörüden, etikten en çok söz eden bu gazetenin dünkü manşe- tinde, “Ergenekon’da tahliyenin yo- lu hastaneden geçiyor” başlığı var- dı! Bu gazeteler kayıp trilyon davasında sah- tecilikten 2 yıl 4 ay hapse mahkûm olan Erbakan hocalarının “hastalık” nedeniyle Cumhurbaşka- nı tarafından affedildiğini unuttular! Üstelik “Amerika’ya kaçtı” denilen Fethullah hocalarını da “Tedavi için orada” diye cansiperane savundular! Tipik, “bizimkiler iyidir” stratejisi! 25 Eylül 2008 (Vatan Gazetesi) Kılıçdaroğlu... Deniz Gezmiş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle