Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D
erler ya, en iyi merhem za-
mandõr. Deniz Gezmiş’in
kardeşi Bora Gezmiş, aradan
geçen yõllarõn kalõnlaştõrdõğõ yara ka-
buklarõna çok dokunmadan bugün-
den geçmişe olabilecek en sağlõklõ
biçimde bakmaya çalõşõyor.
“Deniz’in asılması” diyor, “geç-
mişten çok geleceğe gözdağıydı.
Gelecek kuşaklara, bir daha bu tür
hayaller kurmayın. Kurarsanız ba-
şınıza bunlar gelir, dediler. Tabii
ters tepti.”
Sonraki kuşaklar da Deniz’lerin
hayallerini yerde bõrakmadõlar, onla-
rõn ateşini tam ortasõndan tutup aldõ-
lar, ellerinden düşürmediler, ama el-
leri bedenleriyle birlikte yere düştü.
Bora Gezmiş’le sohbetimizin soru-
yanõt sõcaklõğõnõ çok fazla bozmadan
aktaralõm:
- 68 ile 78 arasındaki fark, ileti-
şim, neydi sizce?
Birbirinden çok farklõydõ. 68’in eli-
ne hiç kan bulaşmadõ. Ama 12 Eylül
öncesi Türkiye’de bambaşka bir or-
tam oluştu. 16 yaşõndaki çocuklarõn
eline silah verip kahve taramalar...
Sokaklar kan gölüne döndü. Ortam
ister istemez iki tarafõn birbirini yok
etme hõrsõna kadar gitti. Bunda başka
güçlerin de çok payõ oldu.
Kontrolsüz bir kõyõm yaşandõ...
- 12 Mart, idamlarla sonuçlan-
masa, sonrası bu kadar katı seyret-
mezdi gibi geliyor ba-
na. Sonraki kuşaklar, demek ki bu
mücadeleye girilecekse ucunda
ölüm de var diye düşündü... Ne
dersiniz?
Etmezdi... Bu değerlendirmenize
katõlõyorum. Deniz’lerin idamõ gele-
cek kuşaklara gözdağõ amacõ da güdü-
yordu. Bakõn biz 3 kişiyi asarõz, acõ-
mayõz. Bu tür hedefler koymayõn önü-
nüze demek istediler. Faydasõ oldu
mu; kesinlikle hayõr. Tam tersine
12 Eylül öncesi olaylar, 12
Mart’tan çok daha kanlõ ve vahim
seyretti... İleriye dönük gözdağõ
olduğunu bir bakõma kendileri de
itiraf ettiler. Mahkemede õlõmlõ
davransalardõ böyle bir karar çõk-
mazdõ dediler. O dönem bizlere
bu mesajõ iletmişlerdi...
- Nasıl ilettiler, biraz açar
mısınız bunu?
Tabii doğrudan gelip, böyle
bir pazarlõk ortamõnõn içine gir-
mediler. Aracõlar kullandõlar. Aracõ-
lar vasõtasõyla, Deniz’ler eğer işte or-
du da el koydu. Biz yaptõğõmõza piş-
manõz ya da istediğimiz zaten böyle
bir şeydi gibi, özünde pişmanlõk ifa-
de eden şeyler söylerlerse durum de-
ğişebilir mesajõ ilettiler ya da aileden
böyle bir şey istediler... Deniz’ler as-
la böyle bir şey kabul etmediler. Ba-
bama sözleri var; “Baba sakın böyle
bir şey yapma, reddederim” dedi.
CMYB
C M Y B
26 EYLÜL 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
‘Deniz’in idamõ
geleceğegözdağõydõ’
YARIN: 78’LİLER VAKFI GİRİŞİM SÖZCÜSÜ CELALETTİN CAN. KUŞAKLARARASI KOPUKLUK
D E N İ Z G E Z M İ Ş ’ İ N K A R D E Ş İ B O R A G E Z M İ Ş
- Siz ayrıca Deniz’i yazmak iste-
mez misiniz?
Kardeşimle beraber böyle bir çaba-
mõz var. Herkes Deniz’in bir tarafõnõ
biliyor. Bir süre sonra bizden güven-
lik nedenleriyle ayrõldõ, ama yine de
her an beraberdik... Şimdi kardeşim
bir kamera da aldõ. Her şeyi toparla-
maya çalõşõyoruz. Olabildiğince ob-
jektif anlatmak istiyoruz. Herkes bir
şeyler söylüyor, kimi bombalar atardõ
bile diyor. Oysa Deniz’in İş Bankasõ
soygunu, Amerikalõlarõn kaçõrõlmasõ
dõşõnda adli bir olayõ yok... Yaşamõ-
nõn temeli mücadele... Tabii ki o da
yüzde 100 mükemmel biri değildi.
Deniz’i bütün yönleriyle ancak biz
anlatabiliriz... Deniz’i devlete isyan
etmiş bir kişi olarak göstermeye çalõ-
şõyorlar. Halbuki o, devlete değil, kö-
tü yönetime, yanlõş yönetime karşõ
mücadele etti. Bunu ayõrmamõz la-
zõm... Deniz 61 Anayasasõ’nõn uygu-
lanmasõnõ istiyordu. O anayasa ile
devlet idare edilmez diyenler, Deniz’i
anayasayõ çiğnemekten astõlar! Ben o
dönemin tümüyle aydõnlatõlmasõndan
yanayõm.
- Babanız Cemil Gezmiş’in de ölü-
müyle, aile büyüklüğü sizde artık
değil mi?
Bizim Gezmiş ailesi, 600 kişilik bir
aileyiz...
‘DENİZ’İN İKİ
VASİYETİ VARDI’
- Aile dediniz de, Deniz Gezmiş
son mektubunda kardeşim bilimle
ilgilensin diyordu. Vasiyeti yerine
getirebildiniz mi? Hamdi Gezmiş
şimdi ne yapıyor?
Aslõnda ilginç bir durumdur o... De-
niz, kardeşim bilimle ilgilensin o da
hizmetin bir yoludur diyor. Kardeşim
de bilim yolunda ilerlemeye eğilimliy-
di. Biz de teşvik ettik. Doktorasõnõ
yaptõ... Ama ona üniversiteden, “Seni
asistan yapmayız” dediler. Üzülerek
bõraktõ. İngiltere’ye gönderdik. Bir sü-
re öyle teselli ettik. Şimdi mali müşa-
virlik yapõyor.
Deniz’in iki vasiyeti vardõ; biri
Taylan Özgür’ün yanõna gömülmek,
öteki kardeşinin bilimle ilgilenmesi.
İkisini de yerine getiremedik. O mek-
tup bize Karşõyaka Mezarlõğõ’nda de-
finden sonra ulaştõ. Yapacak bir şey
yoktu. Bilimle uğraşmak bütün genç-
lere vasiyetiydi...
- Aileden Deniz’e çekmiş dediği-
niz var mı?
Deniz bambaşka biriydi. Çok fark-
lõydõ. Düşünün Ankara’nõn o mart so-
ğuğunda eksi 10 derecede motosiklet-
le Sõvas yönüne nasõl gidebilirsiniz?
Deniz çocukluğunda da siyasetin çok
konuşulduğu bir ortamda büyüdü.
Yoksulluğu gördü. Mağarada yaşayan
insanlarõ gördü. Babamõn görevi nede-
niyle Anadolu’yu biliyordu. Bir an-
lamda bütün bunlarõn düzeltilmesi ge-
rektiği duygusuyla büyüdü.
‘Deniz’i biz de yazacağõz’
‘Gençlerininanacağõlideryok’
- Aydınları nasıl görüyor-
sun?
Aydõnlar ne yazõk ki halktan
ve gençlikten koptu. Dar sahada
paslaşõyorlar. Parti toplantõlarõ-
na bakõyorum halk yok, gençlik
yok, aydõnlar yok.
- Magazinsel bir söylem ola-
rak sormuyorum; bunun el-
bette kesin bir yanıtı da yok-
tur, ama kardeşiniz Deniz bu-
gün yaşasaydı nerede olurdu?
Eğer Deniz 30 yaşõna kadar
muhafaza edilseydi, yine yasa-
larõn içinde kalarak mücadelesi-
ni en mükemmel şekilde sürdü-
rürdü. Deniz bu yola koyuldu-
ğunda 18 yaşõndaydõ. Yakalan-
dõğõnda 23 yaşõndaydõ. Dedim
ya 30 yaşõnõ görebilseydi, yolu-
nu çok net çizerdi, yine örnek
olmaya devam ederdi... Yaka-
landõğõnda kafasõnda kaçma dü-
şüncesi yoktu, mücadelesini o
koşullarda bile sürdürme düşün-
cesi vardõ. Çok değişik bir kişiy-
di... Bugün 68’li arkadaşlarõmõz
var. Onlarla da konuşuyorum...
Nasõl diyeyim... Kendi aralarõn-
daki çekişmeyi bir türlü kaldõra-
mõyorlar. Ben diyorum ki; genç-
lerin karşõsõna çõkõnca herkes
ayrõ telden çalmasõn. Bölünme
hastalõğõ hiç geçmedi...
- Deniz’lerin Mustafa Ke-
mal Yürüyüşü de dikkate
alındığında, Türkiye’nin tari-
hiyle barışık olduklarını görü-
yoruz... Sonraki gençlik hare-
ketleri daha farklı seyretti. Siz
nasıl görüyorsunuz?
Bence Atatürk sonraki ku-
şaklara iyi anlatõlamadõ. Yeni
kuşaklarõn bunda kabahati yok.
Böyle olunca gençlik kulaktan
dolma fikirlerle hareket ediyor.
Var ya Uğur Mumcu’nun sözü,
bilgi sahibi olunmadan fikir sa-
hibi olunmaz... Öyle... Diziler
olmasaydõ, yine bu kadar gün-
deme gelmezdi o yõllar.
- Deniz yeni kuşaklara sizce
nasıl anlatılıyor, sizin gördü-
ğünüz, yaşadığınız gibi mi?
Farklõlõklar var. Bazen De-
niz’i elinde silah çatõşan bir ki-
şiymiş gibi gösteriyorlar. Ya da
Atatürk’le hiç ilgisi yokmuş gi-
bi gösteriyorlar. Tabii herkes
kendi penceresinden değişik bir
şekilde anlatõyor... Bir de insan
Deniz var... Deniz klasik müzik
dinlerdi, şiiri çok severdi. Bir-
çok yayõnõ İngilizce okurdu...
Ah ne yazõk ki onun okuduğu
kitaplarõn çoğunu o ünlü İstan-
bul aramasõ sõrasõnda yaktõk...
‘Aydınlar
halktan
koptu’
- 1944 doğumlusunuz. Deniz’in ağabeyisiniz.
50’lerden bu yana Türkiye’de olup bitenle-
re en yakından tanıksınız. Bugünkü genç-
lerle karşılaşınca onlara neler söylüyorsu-
nuz, geçmişten ilk aklınıza neler geliyor?
Gençlere öncelikle okullarõnõn, eğitimin çok
önemli olduğunu söylüyorum. Yöntem olarak
silahla hiçbir şeyin hallolmayacağõnõ, ama da-
ha güzel bir Türkiye mücadelesini de hiçbir
zaman bõrakmamalarõ gerektiğini anlatõyorum.
Ne yapõp edip halkõn içinde çoğalmak gereki-
yor. 68 kuşağõ halkla büyük ölçüde iç içeydi.
Sonraki kuşak büyük acõlarla karşõ karşõya ka-
lõnca, durum değişti tabii... Bir de 60-70’ler-
den sonra gençliğin inanabileceği bir lider kal-
madõ... Bizim zamanõmõzda Atatürk’le ilgili
her şey tazeydi. Ruhu tüm kuşaklarõn içinde
yaşõyordu. Sonra İnönü bir anlamda bunu de-
vam ettirdi... Arkasõ gelmedi... 60-70 gençliği
sözüne inanacağõ bir siyasal lider bulamadõ. O
nedende dõşarõdaki liderler ayrõca öne çõktõ...
- Partilerin gençlik kolları da gençliğin en
azından bir bölümünü kucaklamaya yetme-
di mi?
Partiler genel olarak gençliği ihmal ettiler.
50’li yõllarda CHP Gençlik Kollarõ okul gibiy-
di. Birçok kişi Ulus’tan yetişti. 27 Mayõs
CHP’yi tembelleştirdi bence. Nasõl olsa dedi,
bizim dõşõmõzda da birileri geliyor işi yapõ-
yor... Ecevit ortanõn soluyla canlõlõk getirdi,
ama CHP kadrolarõ bu söyleme hazõr değildi.
- Bugünkü gençliği söylediğiniz anlamda
kucaklayabilecek bir gençlik kolu görüyor
musunuz?
Hayõr... Gençler partilere gidince keyif almõ-
yorlar. Partilerde gençlerin iki görevi var; pan-
kart asmak, broşür dağõtmak...
- Siz çocuklarınıza ne öneriyorsunuz?
İki çocuğum var. Oğlum mimar, kõzõm siya-
sal eylemlerle ilgili... Şimdi onu bir partiye
götürsem, benim hatõrõm için o gün kalõr. Ak-
şam gelir baba benim ne işim var orada der.
Põrõl põrõl gençler var, görüyorum. Ama onla-
rõn heyecanõnõ kanalize edecek ortam yok...
BORA GEZMİŞ: Deniz’lerin
idamõ gelecek kuşaklara gözdağõ
amacõ da güdüyordu. Bakõn biz 3
kişiyi asarõz, acõmayõz. Bu tür
hedefler koymayõn önünüze
demek istediler. Faydasõ oldu
mu; kesinlikle hayõr. Tam tersine
12 Eylül öncesi olaylar, 12
Mart’tan çok daha kanlõ ve
vahim seyretti...
Bora Gezmiş
Yurttaşa hizmetle görevlendirilmiş bir
mebus kendi efendisine milletin orta-
sında hakaret eder mi?.. AKP’liyse, ge-
leneğinde köylü fobisi, çiftçi düş-
manlığı varsa eder!.. Çünkü o mebus,
Mersin’de zamlardan yakınan Mustafa
Kemal Öncel adlı üreticiye “Ananı al
da git” diye bağıran Recep Tayip Er-
doğan’ın kankası!.. “Herkes
milli iradeye ram olmalı” di-
yerek milleti köleliğe çağıran
Mehmet Mir Dengir Fırat’ın
arkadaşı!.. 2003 Hazira-
nı’nda, tahıl taban fiyatından yakınan
üreticiyi “Gözünüzü toprak doyursun”
diye azarlayan eski Tarım ve Köyişle-
ri Bakanı Sami Güçlü’nün yoldaşı!..
Hükümet medyası, pazar günü Ma-
nisa’nın Turgutlu ilçesindeki AKP kon-
gresinde, “Üzümü satamıyoruz, öl-
dük bittik, çare bekliyoruz” diye sitem
eden Süleyman Aksu’nun dramını ya-
zamadı! Oysa Bülent Arınç ona “Kalk
ayağaaa!” diye öfkeyle talimat vermişti.
Tüm Türkiye AKP milletvekilinin Ak-
su’ya “Yalan söylüyorsun” diye haka-
ret etmesini televizyonlardan ibretle iz-
ledi! Oysa Yeni Şafak çizgisindekiler
önceki gün yalnızca Arınç’ın özrünü ya-
yımlamakla yetindi. Yoksulun Deniz
Feneri numarasıyla soyulmasına ses-
siz kalan, soygunu gizleyip hırsızın tek-
zibini yayımlayanlardan za-
ten bu beklenirdi!..
65 yaşındaki Aksu’yu
“AKP’li değilsin, CHP’li-
sin” diye kapı dışarı eden
Arınç üç önemli noktayı unutuyor:
Kendisi Atatürk’ün koltuğunda otur-
muştu. Aynı Atatürk CHP’yi kurmuş-
tu. Ve aynı Atatürk ram ve biat kültü-
rünü hep reddetmişti... Üstelik Büyük
Önder, “Köylü milletin efendisidir”
derken millete tarikat, cemaat ve aşi-
ret kültürünü dayatanlara dersini de
vermişti... Haydi diyelim Arınç Ata-
türk’ten hiç ders almamış! Ya onu se-
çenler!..
Dengir Fırat sayesinde AKP’nin si-
yaseti ne hale getirdiğini kamuoyu
çok net görüyor. “Şeref” kelimesini sık
sık ağzına alırken Kemal Kılıçdaroğ-
lu gibi zarif bir politikacıya “nokta.. nok-
ta.. nokta!..” diye poşetlik laflarla ses-
leniyor. Fırat, üslubuyla biat medyası-
na da örnek oluyor. Onlar Kılıçdaroğ-
lu üzerinden Tuncelilileri, Alevileri aşa-
ğılıyorlar!.. Zaman gazetesi çarşamba
günkü sayısında “Dersim isyanı ile
Meşhur Tunceli’de doğan Kemal Kı-
lıçdaroğlu” diyerek bölücülük yaptı!
Vakit denilen gazete ise dünkü sayı-
sında sözde Batı Çalışma Grubu (BÇG)
raporuna dayanarak Kılıçdaroğlu’nun
“Kürtçü-Bölücü diye fişlendiği, aşireti-
nin Dersim İsyanı’na katıldığı, SSK’de
Alevi-Kürt kadrolaşmasına gittiği” ifti-
ralarına yer verdi. Oysa hem AKP’liler
hem de onların dümen suyundaki ga-
zeteler artık biliyor ki, Kılıçdaroğlu ne-
zaketi ve ahlaki üslubuyla muhalifleri-
nin bile sempatisini kazanıyor. Kendi-
sine “Ulan” diyene “Sayın” diye sesle-
nen Kılıçdaroğlu, çamur politikasına kar-
şın sözünü hiç esirgemiyor. Üstelik la-
fı belgeye sarıp gediğine yerleştiriyor!
Dün Meclis’teki düelloda Türk halkı bu-
nu bir kez daha gördü.
‘Benim Hastam İyidir!..’
Kalpaklı Şeriatçıdan Uyarılar!..
Asparagas Vakti!..
AKP ve RTÜK Başkanı Zahid Ak-
man Almanya’daki Deniz Feneri yol-
suzluğu nedeniyle yıpranıyor ya?..
Ceride-i irtica durur mu? Hemen Alman
malı bir yolsuzluk dosyası icad eyledi.
İçine CHP’yi monte etti ve mürekke-
bi kinle yoğrulmuş, hurufatı öfkeyle be-
zenmiş sayfalarında tefrika etmeye
başladı. Yok efendim, “CHP Alman Fri-
edrich Ebert Vakfı’ndan 85 bin Euro ba-
ğış almış!” Vay efendim, “Savcılık CHP
hakkında inceleme başlatmış!..”, “CHP
kapatılmalıymış!..” falan filan! İrticanın
sesi vakitli vakitsiz günlerce bunları ya-
zıp durdu. Sonunda iddiaları üç mu-
hatabınca da yalanlandı: CHP Genel
Saymanı Mustafa Özyürek “85 bin
Euro aldığımızı kanıtlayın, size on ka-
tını iade edelim” dedi. Almanya’nın An-
kara Büyükelçiliği Sözcüsü Klemens
Semtner, haber için “uydurma”, bel-
ge için ise “Sahte olduğu çok açık!” di-
ye konuştu. Yargıtay Cumhuriyet Baş-
savcılığı, “CHP’nin 2005 ve 2006 yılı he-
sapları incelenmiş, usulsüzlük de tes-
pit edilmemiştir” diye açıklama yaptı.
Vakit bir kez daha asparagasıyla baş
başa kaldı!
İslami kesimdeki yazarların hepsi De-
niz Feneri başta olmak üzere fakir fu-
karayı soyanlara karşı başlarını kuma
gömmüyor! Hele biri var ki, “Milli Gö-
rüş gömleğini çıkardım” diye takıyye de
yapmıyor! Yani hakiki şeriatçı!..
Yani aslında AKP’lilere “niye şeria-
tı uygulamıyorsunuz” diye isyan
ediyor! AKP’lilerin adlarını anmasa
da, bu kesimde yaşanan yolsuz-
luklara zehir zemberek yorumlar geti-
riyor. Milli Gazete yazarı M. Şevket Ey-
gi, 23 Eylül’de, “Bombalar elinizde pat-
lamasın” başlığı altında şunları yazmıştı:
“Dünya hırsları sizi sarhoş etmiş. Pa-
ra, mal, zenginlik şehvetlerinin esiri ol-
muşsunuz. Hiç doymuyorsunuz. Pa-
raşütsüz düşüyorsunuz, frensiz iniyor-
sunuz da haberiniz yok. Muhalefet
edenleri susturmak istiyorsunuz. Sizden
önce nicelerin düştüğü çukurlara düş-
tünüz. Akıbetiniz parlak değil.”
Eygi’nin çarşamba günkü yazısı ise
dünkü Akşam gazetesine manşet
olmuştu. Millicilerin doğrucu davu-
du, AKP çevrelerindeki yozlaşma-
yı eleştirirken, “Müslümanlar, çağ-
daşlık dükkânına fil gibi girdiler.
Servet tuzağına düştüler. Siyasal İslam
kirletildi. Haram yeme çağı açıldı” de-
mişti.
Eygi dikkat etsin, AKP’nin tüm mu-
halifleri “Ergenekoncu” diye gözaltına
alınıyor! Üstelik onun bir de kalpağı var!
Alimallah, “Bir numara” diye alıp gö-
türürler!
“Dindarlığı kendilerine bayrak yap-
mış insanların ‘dolandırıcılık’
dosyalarında isimlerinin geçmesi,
en azından büyük bir talihsizlik.
RTÜK Başkanı Aykut Zahid Ak-
man, ismindeki ‘Zahid’ adını 25-
26 yaşlarında alıyor. Akman, ‘Dün-
yadan elini eteğini çekerek Al-
lah’a yönelen’ manasına gelen
‘Zahid’ ismini Mahmud Zahid
Kotku’nun lideri olduğu, Nakşi-
bendi tarikatının güçlü cemaatle-
rinden İskenderpaşa Dergâhı’nın
çıkardığı ‘İslam Mecmuası’nda,
işe başladıktan sonra almış.”
Serpil Yılmaz, Milliyet
“Dengir Mir Mehmet Fırat’ı
TV’de izleyen çocuklar ve si-
yasete biraz mesafeli vatandaşlar
ne düşünüyorlar acaba? Herhalde
onun partideki görevinin muhalif
çevrelere ‘küfür ve tehditle baskı
kurmaktan sorumlu genel baş-
kan yardımcılığı’ olduğunu zan-
nediyorlardır! Ama boşuna.. bir
iktidar partisi medyanın özgürlü-
ğünü, yargının bağımsızlığını gas-
pederek, özgür ruhlu kurum ve bi-
reyler üzerinde terör estirerek hal-
kın kendisine yeniden güven duy-
masını sağlayamaz.”
Güngör Mengi, Vatan
e-posta: [email protected]
MED CEZİR
MEHMET FARAÇ
Efendiye Emir Vermek!..
Adalet ve kalkınma diye yola çı-
kanların yolsuzluk batağına sürük-
lenmesi gerici medyanın rotasını şa-
şırtıyor! “Ergenekon” iddiasıyla göz-
altına alınanlara iftira atılıyor. İnsan bir
yandan seviyeleri ortaya çıkıyor di-
ye seviniyor ama.. konu insan sağ-
lığı ve yaşamına ge-
lince biraz insafı olanın
midesi bulanıyor! Va-
kit 22 Eylül’de, “Erge-
nekoncu taktiği, ön-
ce hastalanıyorlar, sonra tahliye olu-
yorlar” diye yazdı. Aynı gazete bu tav-
rını dün de, “Bir Ergenekon klasiği,
meydanların aslanları cezaevinin has-
taları” diye sürdürdü. Bugün gazetesi
ise dün “Hurşit Paşa da hastaymış”
diye manalı bir manşet attı. Son
dönemde adı gibi huyu da Vakit’e
benzeyen Zaman da furyaya katıldı!
Hoşgörüden, etikten en çok söz
eden bu gazetenin dünkü manşe-
tinde, “Ergenekon’da tahliyenin yo-
lu hastaneden geçiyor” başlığı var-
dı! Bu gazeteler kayıp
trilyon davasında sah-
tecilikten 2 yıl 4 ay
hapse mahkûm olan
Erbakan hocalarının
“hastalık” nedeniyle Cumhurbaşka-
nı tarafından affedildiğini unuttular!
Üstelik “Amerika’ya kaçtı” denilen
Fethullah hocalarını da “Tedavi için
orada” diye cansiperane savundular!
Tipik, “bizimkiler iyidir” stratejisi!
25 Eylül 2008 (Vatan Gazetesi)
Kılıçdaroğlu...
Deniz Gezmiş