07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Manisa’nõn Kula ilçesi yakõnõndaki, dik yamaçlõ çok genç volkan konile- rine verilen ad... Bir renk. 2/ Yapma, et- me... Sinemacõlõk- ta dekorun kurul- duğu yer. 3/ Bir ara- ya getirilmiş coğ- rafya haritalarõ der- lemesi... Ağlayan, inleyen. 4/ Diyar- bakõr’õn bir ilçesi... Bir gösterme sõfatõ. 5/ Çok bilgili olan. 6/ Yön gös- termek için belli yerlere konulan işaret... Bir haber ajansõnõn kõsa yazõlõşõ... İnce dantel. 7/ Zarara uğ- rama tehlikesi... Sulak yer. 8/ Mobilyalarõn ve oto- mobil koltuklarõnõn kap- lanmasõnda kullanõlan dö- şemelik bir kumaş cinsi. 9/ Boru sesi... Kara batmamak için ayağa takõlan bir çeşit örgülü ayaklõk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir halkõn tüm dünyaya yayõlmasõ. 2/ Her yiyeceği ca- nõ çeken... İskoç erkeklerinin giydiği kõsa eteklik. 3/ Kas- tamonu’nun Põnarbaşõ ilçesindeki ünlü kanyon... Kayak. 4/ Gökçeada’da bulunan ve Türkiye’nin batõdaki en uç nok- tasõ olan burun. 5/ Edirne’nin bir ilçesi... Hollanda’nõn pla- ka imi. 6/ Talyum elementinin simgesi... Olumsuzluk be- lirten bir önek... “Beni görüp yönün --- dönersin” (Kara- caoğlan). 7/ Ender, seyrek... Domuz yavrusu. 8/ Isparta’nõn bir ilçesi... Bir nota. 9/ Bakõmlõ küçük orman... Osmanlõ devletinde, taşradaki nüfuzlu ailelere verilen unvan. CMYB C M Y B 26 EYLÜL 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Beşir Dirikol: “RTE’nin, gazete boykotu buyruğunu yerine getirmek için hemen esas duruşa geçip ‘Heil Hitler’ dedim!” Erdoğan krediyi tüketmiş. Sorun değil, Deniz Feneri yenisini verir! Koma Suat Özbilgi: “Komadaki hastaya yurtdışına çıkış yasağı koymak; yurtta olmayan tedaviyi önlemektir ki buna ölüme mahkûm etmek de denebilir!” Bebekler Sema Akdemir: “Şimdi anlaşıldı RTE’nin en az üç çocuk muhabbeti. Sağlık politikaları ile toplu bebek ölümlerini düşünmüş!” Süreç Erol Barutçugil: “Ergenekon davası, AKP’ye oy vermeyen halkın yüzde 53’ü tutuklanıncaya kadar sürer mi!” YağmurDeniz Arap kültürünün etkisinde kalanlar! İSLAMCI iktidarın başı “Şeker Bayramı“na el attı ve bir “ulema” edasıyla konuşarak adının “Şeker” değil “Ramazan” olması gereken bayramın kültür erozyonuna uğradığını buyurunca okurlardan iki görüş: Okan Öztürk: “Kültür erozyonu yorumu gerçekten trajikomik bir yorum olmalı. Arapların bile ‘iyd el- fitr’ dediği ve bizim dilimizde anlamı olmayan Arapça ‘Ramazan’ kelimesi ile bayram adı koymamız kültür erozyonu değil de ‘Şeker Bayramı‘ dememiz mi kültür erozyonu oluyor. Arap kültür emperyalizminin kuşatması altındaki bu akım ne yazık ki Türk kültürü ile Arap kültürünü birbirine karıştırıyor. Arap kültürünü kendi ulus kültüründen ileri gören zihniyetler yönetiminde olduğu sürece daha çok Araplaşma tehlikesi bizi bekliyor.” Reşit Çağın: “Burası Türkiye ve burada Türkler yaşıyor Araplar değil! Her toplum kendi kültürünü yaratıp yaşattığına göre, ülkemizde de bu bayram iki adıyla birlikte yıllardır anılıyor. Yani adı şimdi değişmiş değil. Bazı kurumlarla ‘şeker gibi’ geçinen, örneğin ABD Başkanı’nın özel ricasıyla Bursa’da yargı kararlarına rağmen Amerika’nın Cargill şekerine ayrıcalıklar tanıyan Başbakanı’n bayramın adındaki ‘şeker’e olan hassasiyetinin nereden kaynaklandığını doğrusu bilmek isteriz!” - İslamcılar noterde sahte belge düzenlemiş... “Noter Feneri!” HERHANGİ bir dinin herhangi bir ibadeti sırasında, Tanrı‘ya tapınma ile veya Tanrı‘ya yakarış ile bağdaşmayacak sözler söylenebilir mi, böyle bir şey olabilir mi? İsterseniz soruyu biraz daha somut hale getirelim: İbadet sırasında yalan söylenir mi? İbadet sırasında iftira atılır mı? İbadet sırasında küfür edilir mi? İbadet sırasında tehdit savrulur mu? İbadet sırasında hinlik düşünülür mü? Yalan söylemek, iftira atmak, küfür etmek, tehdit savurmak, hinlik düşünmek ve benzeri olumsuz davranışlar sadece ibadet sırasında yapılmaması gereken şeyler değil tabii ki... Normal olanı, ibadet et veya etme, Tanrı‘ya inan veya inanma; günlük yaşam içinde yalan söylememek, iftira atmamak, küfür etmemek, tehdit savurmamak, hinlik düşünmemek insana yakışandır! Bugün Ramazan’ın son Cuması! İslamiyet’in ibadet ayı birkaç gün sonra bitiyor; Salı günü Şeker Bayramı. Bu yıl da dinin siyasete sonuna kadar alet edildiği bir Ramazan yaşadık. Dini siyasetin tam merkezine soktukları için politika yaparken oruçlu ağızlarıyla yalan söylediler; oruçlu ağızlarıyla iftira attılar; oruçlu ağızlarıyla küfür ettiler, oruçlu ağızlarıyla tehdit savurdular, oruçlu ağızlarıyla hinoğluhinlik düşündüler ve uyguladılar. İbadet ederken; oruçlu ağızlarıyla hırsızları savundular, oruçlu ağızlarıyla yolsuzluğa arka çıktılar, oruçlu ağızlarıyla hortumcuları korudular, oruçlu ağızlarıyla dolandırıcıları kolladılar. Sahurda dua ettiler oruca başladılar; iftarda dua ettiler orucu açtılar. Fakat sahurla iftar arasında küfür, iftira, yalan, tehdit, hinlik sıradanlaştı; hırsızlara, dolandırıcılara, hortumculara gün doğdu. Siyasetin bütün çirkinliği ile ibadetin kutsallığını bozdular, Tanrı‘ya yakarışın saflığını kirlettiler. Hele kurdukları “ziyafet sofraları“ndaki iftarlardan sonra; ellerine mikrofonu alıp, atıp tutmaya başladılar. Tanrı’ya tapınırken ve Tanrı‘ya yakarırken bir sürü “günah” işlediler. Dinin kutsal değerlerini kendi siyasi çıkarları için kullanırken ne mal olduklarını ortaya koydular! Birkaç gün sonra utanmadan ve hiç sıkılmadan “bayram” edecekler! Günahkârlar GÖRÜŞ SADIK ÇELİK Atık Bitkisel Yağlar... Türkiye’de yılda yaklaşık 1.5 milyon ton bitkisel yağ kullanılıyor. Bu rakamın yaklaşık 350 bin tonu atık haline dönüşüyor. Yani kişi başına 4 kg. atık yağ. Peki hiç merak ettiniz mi? Bu atık yağlar ne oluyor? Hiç düşünülmeden doğaya atılan bu yağlar çevreye zarar veriyor mu? Bu sorunun yanıtı tabii ki evet. Atık yağlar, içerdikleri ağır metal ve klor bileşikle- rinin yakılmalarıyla atmosfer kirliliğine neden olu- yor ve canlıların varlığını tehdit ediyor. Su kirliliği- nin yüzde 25’ine de atık yağlar sebep oluyor. (1 lt. atık yağ 1 milyon metreküp suyun kirlenmesine ne- den oluyor.) Su kaynaklarına ve denizlere atık yağ- lar karıştığında sudaki oksijeni azaltarak deniz, göl ve akarsulardaki tüm canlı yaşamının göz göre gö- re ölümüne sebep oluyor, tehdit ediyor. Üstelik atık yağlarla kirlenmiş suların biyolojik arıtması da çok zor; atık yağlar su arıtma sistemlerine de zarar ve- riyorlar. Kullanılmış yağlar lavaboya döküldüğü za- man kanalizasyon borusu içindeki diğer atıkların ya- pışmasına ve zamanla boruların daralmasına ve tı- kanmasına neden oluyor. ABD’de yapılan bir araş- tırmaya göre kanalizasyon sistemlerinin tıkanma- sında lavaboya dökülen atık yağlar yüzde 40 ora- nında pay sahibi. Bu nedenlerle de atık yağların gü- venli bir şekilde geri dönüştürülmesi ve doğa ve in- san için zararlı olmayacak şekilde kullanılması önem arz ediyor. Kızarmış gıdaların tüketimindeki artışa paralel ola- rak kullanılmış bitkisel yağ atıkları da arttı. Gıda sek- töründe kızartma yağının kullanımı bir kereye mah- sus değil; ama bitkisel yağların sağlıklı olarak kul- lanılabilmesi için sıcaklığının sürekli kontrol edilmesi gerekiyor. Kızartmada kullanılan yağların sıcaklığı parlama noktasına ulaştığında yağ yüzeyinde he- pimizin iyi bildiği sıçrama başlar. Bu aşamanın (par- lama noktası) hemen ardından gelen alevlenme nok- tası yağ yüzeyinde yanmaya neden olur. Yanmış yağ atık yağdır ve en azından kızartma işlemi için tek- rar kullanımı sağlığımız için hem sakıncalı hem de zararlıdır. Bu noktayı tespit edebilmek hem göz yor- damıyla mümkün hem de piyasadan temin edile- bilecek ölçüm kitleri bize yardımcı olabilir. Yandı- ğını tespit ettiğimiz yağlar elden çıkarılmalıdır, ama nasıl? Ne yazık ki hazır yemek sektöründe, fast-fo- od’cularda ve diğer gıda kollarında durum bu açı- dan hiç de iç açıcı değil. Ülkemizde zaman zaman yapılan denetimlerden çıkan sonuç, çoğu firmanın yanma noktasına ulaşmış, hatta çoktan geçmiş atık yağları defalarca kullandığına işaret ediyor. Hep- sinden de daha vahimi, bu yağların sabun, şam- puan, havyan yemi yapımında kullanılması hatta ya- ğın çeşitli kimyasallarla çökertilerek tekrar kullanı- labilir hale getirilmesi, paketlenmesi ya da defalarca kullanımına devam edilmesidir. Yurtdışında atık yağ- ların hayvan yemi ve gübre olarak bile kullanımı an- cak belli sınırlar içinde mümkünken bizim insanı- mıza reva görülen bu davranışın giderilmesi ancak insanlarımızın atık yağlar konusunda bilinçlenme- siyle, etkin denetim ve teşviklerle mümkün olacaktır. Atık yağların toplanması konusunda en önemli ro- lü kamuoyunun ve insanlarımızın bilinçlenmesi ve toplumsal sorumlulukları rol oynayacaktır. Evinde yemek yapan evin hanımı kızartma yağını hiç dü- şünmeden lavaboya boca ettiğinde, başkalarına ye- mek hizmeti sunan lokanta, fast-food, restoran ve hazır yemek firmalarının sahipleri ya da çalışanla- rı atık yağlarını tekrar tekrar kullandıklarında ya da kanalizasyona akıttıklarında aslında cinayete eş- değer bir suç işlediklerinin farkında olmalıdırlar. Bu şekilde çevreye, doğaya, ülke ekonomisine ve her şeyden önce insan sağlığına zarar verdiklerini, bu hareketlerinin sonucunun dönüp dolaşıp kendi sağlıklarını da etkileyeceğini, denizlerimizdeki, akarsularımızdaki canlı yaşamı öldürerek kendi ge- leceklerini, kendi çıkarlarını ve besin kaynaklarını yok edeceklerini görmelidirler. Bugün geç değil, ancak farkına varırsak telafi edebiliriz geç olmadan. Atık yağların biyodizele dönüştürülmesi ya da çevreye yararlı bir hale dönüştürülmesi varken insanların ken- di sağlıklarına zarar verecek biçimde kanalizasyo- na dökmesi ya da lisanssız, ruhsatsız, kayıt dışı top- layıcılara teslim etmesi ile merdiven altı üretimde sa- buna, şampuana ya da hayvan yemine dönüşerek sofralarımıza et ve süt olarak, banyolarımıza sabun ve şampuan olarak dönmesine ve denizlerdeki ve akarsularımızdaki besin kaynaklarımızın ve canlı var- lıklarımızın ölmesine nasıl razı olabiliriz? Bu olsa ol- sa bilinçsizlikten öte cehalet olacaktır. [email protected] MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geçen hafta hükümet söz- cüsü Cemil Çiçek, “Deniz Feneri” olayıyla ilgili açıkla- masına: “Türkiye büyük bir ül- kedir!” diyerek başlamıştı. Ve bu büyük ülkenin -bü- yük(!)- Başbakanı’nın bu ola- ya karıştırıldığını ve “bu dava yüzünden suçlanmaya” çalı- şıldığını belirtip, sürdürmüş- tü konuşmasını. Erdoğan’ın bu davayla herhangi bir ilişkisinin, ilgisi- nin olamayacağını vurgula- mak “istiyor”du C. Çiçek; süngüsü düşmüş, sinmiş bir görünüm ve anlatımla. Ne var ki, bu “isteği”ni en- gelleyecek pek çok “belge” yayımlandı durdu günlerce. 2002’de AKP’nin kurduğu hükümetin “ilk” icraatlarından biri, “Deniz Feneri”nin kolay “bağış” toplamasını sağla- mak için, “Dernekler Yasa- sı”nı değiştirmesiydi. AKP hükümetinin bu deği- şikliği yapabilmesi için attığı taklaları, Işık Kansu “bel- ge”lerle yayımladı. Yalnız bu olay bile, AKP’nin, Erdoğan’ın “Deniz Feneri”ne nasıl bir “kol kanat gerdiği”nin bir kanıtıdır. De- vamı da gelecekti. Bir süre sonra, derneğin Al- manya ayağının “başkanı” ile Erdoğan’ın “baş başa” çektirdiği “anı” fotoğrafı da, “sıkı fıkı”lığın bir göstergesi- ni oluşturacaktı. Türk Başbakanı’nın bu “il- gi”si, Almanya’nın “Deniz Fe- neri”ni ele almasını engelle- yemez. Dernek hakkında kı- pırdanmalar başladığı duyu- lur duyulmaz da “hükümet” harekete geçer. 2007’nin, “TBMM Üstün Hizmet Ödülü”, verilerek “De- niz Feneri” onurlandırılır. Türkiye’nin, bu “onur”lan- dırmasından tam “18 gün” sonra, Alman polisi “Deniz Feneri”ni ve bağlantılı kuru- luşları “basıverir”... Alman savcılar çalışmaya başlarlar; sorgulama iyice “derin”leşir. Derinleştikçe de pis “kokular” ortalığı sarar. Başbakan Erdoğan, hükü- met tedirgindir. Almanya’nın Büyükelçisi, Başbakanlığa çağrılır. Görüşmede Erdo- ğan kendini tutamaz, soruş- turmayla ilgili sorular sorar. Başbakan’ın Almanya’da- ki “Deniz Feneri”ne bu yoğun “ilgi”si bu ülkeyi ziyareti sı- rasında sergilediği bir “tutu- mu” insanın aklına getiriyor. Almanya’da yaşayan ve parasını böyle hortumculara kaptırmış “çaresiz” bir yurt- taş, Erdoğan’dan yardım is- ter. Erdoğan: “Söyleyin şu sahtekâra (!) ne istiyormuş?” biçiminde bir “başbakan”a yakışmayan, insan “onuru”nu kırıp, “utandıran” bir yanıt verir. Erdoğan’ın bu iki tutumu- nu karşılaştırmak, “amaç”la- rı için her türlü “arac”ı kul- landıklarını göstermesi ya- nında, kendisinin “insan”sal yapısının bir görünümünü de ortaya koyar. Öte yanda, gerek Başba- kan’ın, gerek hükümetin, ge- rekse AKP’nin sırtını yere getirecek bir bölümünün de iddianamede yer aldığı gö- rülür. Alman iki kadın savcı, suç- ladıkları Müslümanlara “din”lerini anımsatıp, dikkat çekerler. “Yardımlaşma”nın “varsıl”ın “yoksul”a yardımı- nın, İslamın “ilke”leri arasın- da olduğunu belirtip “Ku- ran”dan örnekler verirler. İddianamenin 41 ve 42. sayfalarında yer alan bu ör- nekler, “Âli İmran” ve “Talak” sûrelerinin 92. ve 7. ayetleri- dir. Ve konuyu en iyi anlatan örneklerdir. Bu arada, öteki iki dinden olanları da sorgulayıp yargı- larken: “İncil ve Tevrat’tan da alıntılar yapılıyor mu?” soru- su aklımıza gelse de, açıkça soramayız sanırım. Çünkü dindaşlarının “inanç”larını bu denli inanıl- maz “boyut”ta “istismar” eden, bu denli “duyunçsuz” (vicdansız) insanlara, yargıç Jochen Müller rastlamamış ki, bu dava için: “Alman- ya’nın gördüğü en büyük soygunluk!” demekten ken- dini alamadı. Demek ki Alman savcılar, insanları “inanç”ları üzerinden sömürmenin yalnız “hu- kuk”sal olarak değil, “din”sel anlamda da “suç” olduğunu vurgulamak gereğini duydu- lar. Açıkçası bu “Hıristiyan”lar sorguladıkları “Müslü- man”lara; “Siz nasıl Müslü- mansınız?” dediler. Dahası, “yalnızca” Alman- ya’da yargıladıklarına değil; “onları” Türkiye’den yöne- tenlere, bu “kişi”lere “devlet” yönetiminde “görev” vere- rek gözetip arkasında, olan- lara da bu soruyu sordukla- rını ve onları da “suç”ladık- larını belirtmekten çekinme- diler. Ne var ki, ne bu soru, ne bu suçlama hiçbir yankı uyan- dırmadı. Çünkü, dinsel “takıyye” yönteminde “utanma”, “ar- lanma”, “sıkılma”, “üzülme”, “duyunç”, “pişmanlık”, “yüzü kızarma” gibi kavramların “yeri” yoktur. Dolayısıyla bu “yöntem”i benimsemiş bir “iktidar”da da... Boykot SESSİZ SEDASIZ (!) Müslümanlıkları da Sorgulandı... [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com26 Eylül HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D Ü D Ü K Ç Ü N Ö N E R İ Ç A D Ş N E Ş E R E E F E M İ N E R M E Y L E H İ M E L B İ Z L A U Ş A K S E S A K U R T A T O T A A N İ L İ N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle