02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Sanatçının Bitmeyen Yolculuğu Sanatçılar vardır, bir zirveye ulaştıkla- rında bayraklarını dikip, bir daha o zirve- den hiç ayrılmayan… Bir ömür boyu, o zir- veye gelene dek kat ettikleri yolu anlatıp dururlar… Ustalıkları tartışılmaz tartışıl- masına da, gene de övülmek ve övünmek onlar için yaşamsal bir gereksinmedir. Ni- ce zorluğa, nice sıkıntıya göğüs germiş, sonuçta amaçlarına ulaşmışlardır. Ken- dilerini tekrarlasalar da, kimse eleşti- remez onları. Ne de olsa “büyük sa- natçılar hep ‘aynı’ işi yapar”... Benim tanıdığım Gültekin, onlardan bi- ri değil. Fotoğraf sanatında zirveye çok- tan ulaşmış, ama sevmiyor bu konforu. Her seferinde yeni bir yolculuğa çık- maktan hoşlanıyor. Fotoğrafla yaşadığı aşk macerasında dur durak bilmiyor. Hep yeni serüvenlere yelken açıyor. ‘Si- yah-beyaz’dan ‘renkli’ye, oradan dijitale geçerken hep aynı serüvenci ruh, aynı ço- cuk merakı. O yüzden de saflığını, coş- kusunu hiç yitirmiyor fotoğrafları. Sadece fotoğraf mı? Meslek yaşamı- nın 50 yılına, multivizyon programlarından takı tasarımına, yazarlıktan illüstrasyona sayısız sanat dalını sığdırmayı beceriyor. Bir bakıyorsunuz, ‘cam’a gönül vermiş. Aynı aşkla geçiyor fırının karşısına. Top- rak, su, hava ve ateş… Dünyayı yeniden yaratırcasına coşkuyla sarılıyor işine. Rengârenk bir dünyanın kapısını aralıyor. Hiç eksilmeyen yaşama sevincini ‘iş’ine yansıtıyor. Tıpkı, fotoğrafta yaptığı gibi… ‘Türkiye’ ve ‘fotoğraf’ sözcükleri yan ya- na geldiğinde ilk akla gelen birkaç isim- den biri Gültekin Çizgen, dünyanın ne- resine giderseniz gidin. Ülkesini dünya- ya tanıtırken, bize de dünyayı göstermeyi ihmal etmiyor, ‘fotoğrafın dili’ ile… Ona hep borçlu kalacağız. Bilinçsiz bir gözün fark edemeyeceği nice inceliği bize du- yumsattığı, ışıkla gölgenin dansından unutulmaz kompozisyonlar yarattığı için… Gültekin Çizgen’i yıllar önce ilk kez ta- nıdığımda, heyecanından ve sanata duy- duğu saygıdan çok etkilenmiştim. Daha sonra okuduğum kitapları, bir başka yö- nü ile tanıştırdı beni. Kuramcı, eğitimci ola- rak çabaları, sanatsal çalışmaları ile hep at başı gitti. Teori ile pratik, onun için bir bütünün ayrılmaz parçalarıydı. Sanatçı- nın sırça köşkünde oturmak yerine, mes- leğin kaynayan kazanında pişmeyi seç- ti. İyi de yaptı. Kimi akademisyenler onu eleştiredursun, o ‘arazide’ çalışmayı seç- ti. Meslek örgütlerinden, mesleki yayın- lara kadar pek çok alanda kurucu işlev üstlendi bıkıp usanmadan. Mimar Sinan Üniversitesi’nin Fotoğraf Enstitüsü’nden, Eskişehir’deki Cam Müzesi’ne kadar pek çok kuruma öncülük yaptı. Bu ya- nıyla, genç kuşakların örnek alması ge- reken bir ‘kültür militanı’ oldu. Fotoğraf- ları kadar sevdiğim bir yanıdır bu. Fotoğrafı üstüne konuşmayı uzmanlar yapsın, ben Gültekin’i en çok insani özellikleri ile severim. Mücadeleden, umuttan, sevgiden ve yolculuklardan hiç vazgeçmeyen bir insan olarak… Gültekin Çizgen’in sanat yaşamının 50. yılı, çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Fo- to Trek’in Beyoğlu’nda, Mısır Apartma- nı’ndaki yeni mekânında açılan “Renkte Leke” sergisinin açılışı, fotoğraf sanatı- mızın büyük ustalarını bir araya getirdi. Önümüzdeki hafta da, aynı mekânda “Ya- şamın İçindeyiz” başlıklı sergisi açılacak. Sergi süresince, Çizgen’in sanatına iliş- kin çeşitli söyleşiler var. Kasım ayında da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı, Taksim Metrosu’nda bir sergi açacak, Pera Festivali çerçevesin- de. Büyükşehir’in sanat alanındaki çalış- malarının yoğunluk kazandığını görüyo- ruz. Başkan Kadir Topbaş, önceki gün yaptığı basın toplantısında İstanbul’a kazandıracakları yeni sahneleri anlattı. İs- tanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Ti- yatroları da, yeni mevsim repertuvarını bu hafta açıklıyor. Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya, repertuvarda toplumun her kesimine seslenen yapıtların yer ala- cağını söylüyor ve yılbaşına kadar her haf- ta bir prömiyer yapmayı vaat ediyor. Ağustos sonunda Açıkhava Tiyatro- su’nda sergiledikleri üç müzikalle büyük başarı sağlayan Şehir Tiyatroları, yeni dö- nemde ciddi bir atılım gerçekleştireceği- nin işaretini veriyor. Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduran 6 bin kişi, ‘Lüküs Hayat’ın şar- kılarına ayakta eşlik ediyordu. Haldun Ta- ner’in ölümsüz eseri ‘Keşanlı Ali Desta- nı’ ve Aziz Nesin’in ‘Yaşar Ne Yaşamaz’ adlı oyunları da, izleyiciden aynı ilgiyi gör- dü. İki oyun da, iyi bir sanat eserinin za- mana nasıl direnç gösterebildiğinin somut kanıtlarıydı sanki. Türkiye’de nelerin de- ğişip nelerin değişmediğine tanıklık eden bu oyunlar, günümüz Türkiyesi’nde ya- zılmışçasına taptaze idi. Bunun, yazar- larımız açısından ne kadar olumlu, ülke- miz açısındansa ne kadar olumsuz bir pu- an olduğunu eklememe gerek yok her- halde. Şehir Tiyatroları, bu oyunlarla sa- natın toplumsal eleştiri işlevini vurgular- ken, klasiklerimize sahip çıkma görevini üstleniyordu. Bir kamu tiyatrosunun ne denli önemli bir işlev gerçekleştirebile- ceğinin ipuçlarını veren Orhan Alka- ya’nın, yönetimini üstlendiği kuruma ye- ni bir ruh kazandırması hiç de zor olma- yacak gibi görünüyor. Şehir Tiyatroları’nın ve bu kuruma sahip çıkan Başkan Kadir Topbaş’ın yapıcı adımlarını destekleme- ye devam edeceğiz. [email protected] MUZAFFER İLHAN ERDOST 19 Ağustos 1956 günlü Son Hava- dis’te yayõmlanmõştõ “İkinci Yeni” adlõ yazõm. Akis dergisinde yayõmlanan bir ya- zõda, “şiirimizin altın çağını yitirdiği, gün günden kötüye gittiği” vurgulanarak Tarancı’nõn “Otuzbeş Yaş” şiiri gibi, Dağlarca’nõn “Kızılırmak Kıyıları” gi- bi şiirlerin artõk yazõlmadõğõndan yakõnõ- lõyordu. Buna yanõt olarak yazõlmõştõ “İkinci Yeni” yazõsõ. “İkinci Yeni” başlõğõnõ, İlhan Berk, ye- ni şiirin adõ olarak algõlamõş, yeni şiir üze- rine tartõşmalar, Pazar Postasõ’nda “İkin- ci Yeni” başlõğõ altõnda sürdürülmüştü. O günden bugüne yarõm yüzyõl geçmiş. “İkinci Yeni” yazõmda, kendilerinden ön- ceki şiiri değil, kendi şiirlerini yazmaya başlayan şairler arasõnda İlhan Berk’i, Tur- gut Uyar’õ, Cemal Süreya’yõ, Tevfik Ak- dağ’õ ve Ece Ayhan’õ saymõşõm. Buna, İs- tanbul’dan Edip Cansever’i de katarsak İkinci Yeni’nin en delikanlõsõ İlhan Berk’in ölümüyle, bu şiirin öncü kuşağõnõn “Şa- irler Mezarlığı”na taşõndõğõnõ söyleye- biliriz. Ama şiirleri için aynõ şeyi söyle- mek olanaklõ mõ? 12 Eylül’den sonra olmalõ. TV2’de, İkin- ci Yeni’yle ilgili programa katõlmõş olan- lar, mumyalanmõş bir ceset üzerine ko- nuşur gibiydiler. Cemal dahil. İkinci Ye- ni’nin cenazesinin belediye tarafõndan kaldõrõldõğõnõ söyleyen kasõntõ şairleri de anõmsayalõm. İkinci Yeni’yi daha sonra da içtenlikle sa- vunan iki şair, Ece Ayhan ve İlhan Berk oldu. Ece’nin “Benim şiirim sıkı şiir” derken de İkinci Yeni’nin altbaşlõklarõna gönderme yaptõğõnõ belirt- meliyim. Bir akõm mõydõ İkinci Ye- ni? Şöyle söylemiştim: İkin- ci Yeni, değişen toplumun değiştirdiği insanõn değişen şiiridir. Bu an- lamda bir akõm. Yani kurallarõ belirlenmiş ve bu kurallara / kalõplara göre yazõlan bir şiir değil İkinci Yeni. Vice versa, tam da tersi. Şairler, kişilik ve kimlik olarak ne den- li birbirlerinden farklõysalar, şiirleri de o denli birbirlerinden farklõ oldu. Ortak yönleri, kendilerinin şiirlerini yazmõş ol- malarõydõ. Kendilerinden önceki şiirden, şiirin giderek anonimleşen değerlerinden ne ölçüde yalõttõlarsa şiirlerini, o ölçüde kendilerinin olan şiirler yazdõlar. Gene de şiirin gökten inmediğini ve de- rin bir tarihi olduğunu anõmsayalõm. Her yeni şiirin bir öncekinden farklõ olduğu- nu, ama bir öncekinin rahminde döllen- diğini de unutmayalõm. İkinci Yeni, (Ce- mal’in dizesiyle) “hariç değil.” İlhan Berk, İkinci Yeni şairlere göre iki katõ fazla “şiir yılı” yaşadõ denebilir. İkinci Yeni’yle başlayan şiir ara- yõşõnõ sürdürdü. Yani sürekli şi- ir yazdõğõ gibi, sürekli “şiir” ara- dõ. Şiir diliyle birlikte dili zen- ginleştirdi. Sözcükler özgür- leştiği ölçüde, yeni anlamlar kazandõ, şiirde anlam yoğun- laştõ. Zaman dizgesinin bo- zulmasõyla, geçmişten gele- ceğe ve içten dõşa ya da ter- si, şiir çok yönlü boyutlar kazandõ. Anlamsõza değin özgürleşme, doğal mantõğõn kalõplaşan sõnõrlarõnõn çözüş- mesine ve düşünce partiküllerinin mantõk- ötesi evreni bulgulamasõna, yani zihnimizi sõnõrlayan sõnõrlarõn ötesinde kendi man- tõğõnõ oluşturmasõna olanak sağladõ. Şu var ki, İlhan Berk’in, genel eğilim anlamõnda değil de toplumsal yaşamõn sürekli ve di- yalektiksel deviniminin özüyle özdeşle- şeceği anlamda bilimsel bilgi ve ideoloji açõsõndan “eksikli” duruşu, bu anlamda ve bir ölçüde şiirini kõsõrlaştõrdõ. Hemen belirteyim ki, bir olayõn, bir öy- külemenin, bir felsefesel düşünün şiir olarak üretiminden, kendinde şiire bir sõçramadõr İkinci Yeni. Burada, şair, ne ideologdur ne de öğretmen. Ama, şöyle ya da böyle bir ideolojisi olan şairi, ideolo- jisinden ayõrmak ve ideolojiden arõndõrmak ne denli saçma ise ideolojisini şiirinden arõndõrmak da o denli akõldõşõdõr. İdeolo- ji olsun, öğreti olsun, bunlarla yumakla- şan yaşam anlayõşõ olsun, şairin kültürel kimliğiyle kaynaştõğõ ölçüde, bu ideoloji şiirle birlikte dokunur. Bu, şiiri, belli ve be- lirli bir öğretiye, ideolojiye yargõlamaktan (mahkûm etmekten) başka bir şeydir ve şairin ideolojisinden şiirini ayõrmasõ an- lamõnda da algõlanmamak gerekir. İlhanilhan Kitabevi’ni, 1981’de, İl- han’õn doğum günü 17 Aralõk’ta açtõğõmõz zaman, armağan olarak küçük bir resmi- ni göndermişti İlhan Berk. “Natür- world”larõnõn öznesi genellikle “ora”lõ erotikalardõ; bozkõrõn “delikanlısı”na ise özellikle salkõm saçak kökleriyle birbiri- ne bağlanmõş iki kuru soğan, resim diliy- le, “natür-world” yerine “natür-mort” göndermeyi yeğlemişti. İlhan için yazdõğõm “Bir yalnızlık Ez- gisi”, Yazko Edebiyat’ta (Aralık 1982) ya- yõmlandõğõ zaman onurlandõran bir mek- tup almõştõm İlhan Berk’ten. Tamer Çağ- layan, geçen yõl, “İlhan/Kitap Gü- nü”nde, Hildesheim’dan gönderdiği ile- tisinde, 7 Kasõm’õ, İlhan Berk’in “Ka- sımlarda” şiiriyle anmõştõ. Bu şiirin son dizeleriyle bitireyim: Benim topağacõn’da bir gülcüm vardõr Kasõmlarda kapalõ dükkânlar gibidir yü- zü En eski rüzgârlar gibidir Ben ki uzak bir istasyonda durmuş bir gar saati gibiyim Rüzgârlar üşüşmüş içine. Bil bunu. Şairler, kişilik ve kimlik olarak ne denli birbirlerinden farklõysalar, şiirleri de o denli birbirlerinden farklõ oldu İlhan Berk ve ikinci yeni 12 EYLÜL 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] Kültür Servisi - İngiliz topluluk Elbow müzik endüstrisinin saygõn ödülü Mercury’nin sahibi oldu. Türkiye’de de kon- ser veren grup, bu sene Radiohead, Last Shadow Pup- pets ve Robert Plant&Alison Krauss’u geride bõrakma- yõ başardõ. Elbow ‘Seldom Seed Kid’ albümüyle Radio- head, Last Shadow Puppets, Robert Plant&Alison Krauss’u geride bõrakarak ödülü kazandõ. Guy Garvey, ödülü yaşamõş en önemli adamlardan biri olarak ta- nõmladõğõ arkadaşõ Bryan Glancy’e ithaf etmek istedikle- rini söyledi. MÜZİK ENDÜSTRİSİNİN SAYGIN ÖDÜLÜ Kültür Servisi - Fototrek Fo- toğraf Merke- zi’nin eylül ayı ko- nuğu, 50. sanat yılını kutlayan Gültekin Çizgen’in bu ayki ikinci sergisi ‘Yaşamın İçindeyiz’ çarşamba günü açılıyor. Çizgen’in sergisi 8 Ekim’e dek devam edecek. Ayrıca Çizgen’in 3 Eylül’de açı- lan ‘Renkte Leke’ adlı sergiside Fototrek Fo- toğraf Merkezi’nde devam ediyor. Mercury’yi Elbow aldı Yaşam ve İnsan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle