19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Karışıklar Karşıtlığı ERDOĞAN-DOĞAN düellosu sabır, dikkat ve ibretle izlenmelidir. Ardında çok şey saklı; ülke- nin toplumsal yapısından güçler dengesine, po- litika-medya ilişkisinden yakın gelecekteki olası ge- lişmelere kadar. Her şeyden önce, düellonun iki yanındaki ka- rışık niteliğe dikkat etmek gerekiyor. Erdoğan cephesinde siyasetle din birbirine karıştırılmış, anayasa kurallarına aykırı düşen bu karmaşık tutumdan siyasal yarar sağlamakla ka- lınmamış, Deniz Feneri olayında olduğu gibi ticaret alanının yolsuzluklarına da kayılmıştır. Doğan cephesinde ise ticaretle medyacılık iç içe. Medyacılığın da elbet kazanç işi olduğu, basın ve televizyondan para kazanmanın yadırganacak bir yanı olmadığı kesin; ancak bu iç içe oluş haber- cilik alanı başta olmak üzere medyacılık kuralla- rı ile ticari hesapların birbirine karıştırılmasına mı yol açmalıydı? O zaman şöyle bir sonuca varmadan edemiyor insan: Etik ya da siyasal ve değerlerin ve kural- ların çatışmasından öteye büyük bir rant paylaşımı kavgasıyla mı karşı karşıyayız acaba? Böyle düşünmeye başladığınız zaman, bu dü- elloya uzaktan tanıklık eden milyonlarca saf ve sıradan insana acımadan, içiniz cızz etmeden durabilir misiniz? Yazık değil mi onlara? Sabah- tan akşama çalışarak çoluk çocuğun rızkını çı- karmak için didinecekler ve öte yanda, onların bu uğraşa batmış olmasından yararlanarak büyük rant kavgasını sürdürenlerin tutumu büsbütün tiksin- ti verici olmuyor mu? Siyaset ülkeyi dürüstçe yönetmek, yalana do- lana sapmadan milyonların mutluluğu için ya- rışmak değil miydi? O insancıkların ahret korku- sunu kullanarak nemalanmak ve din sömürüsü- nü düpedüz toplum sömürüsüne dönüştürmek en ağır günah sayılmaz mı? Öte yandan, toplumu eğlendirirken aydınlatmak, her şeyden haberli kılarken bilinçlendirmek gibi amaçlarla yola çıkıp refah sahibi olmak varken, ele geçen bu silahı haksız kazanç sağlayıcı siyasal amaçlar için kullanmak, alın teriyle, emek temiz- liğiyle, ticaretin dürüstlük kurallarıyla çalışıp ka- zananlara haksızlık etmek değil midir? Gelinen nokta toplumun geleceği bakımından endişe vericidir. Bu “Tencere dibin kara, seninki benden kara!” düellosuna bakıp “Al birini, vur öbürüne!” ya da “Tencere yuvarlandı kapağını buldu” türünden ay- nı ölçüde bayağı tekerlemelerle, işinize gelen so- nucu bekleyerek olan bitene seyirci kalamazsınız. Gün, gelecek kuşaklara doğru dürüst bir Tür- kiye bırakmak için seferber olma, gidişi durdu- rabilecek ağırlıkta ortak bir siyasal güç oluşturma günüdür. [email protected] PENCERE Pakistan ve Türkiye... Pakistan dünya ahret kardeşimiz bir ülke... Partileri var.. Meclisleri var.. Tepesinde Pervez Müşerref adında bir darbe- ci vardı... Pakistan’ın nesi yoktu?.. ‘Laiklik’ dendi mi Pakistan’ın o tarakta bezi yoktu... Pakistan’da seçim yapıldı... Adı üstünde ‘Bay Yüzde 10’ diye anılan üçkâğıtçı Ali Zerdari devlet başkanı seçildi... Çalıp çırpması, ülkesini dolandırması, saçı bit- medik yetimin hakkını şavullamasıyla meşhur bir üçkâğıtçıdan başka seçilecek kişi yok muydu Pakistan’da?.. Pakistan halkı dinciliğin körleştirdiği bir eğitim dü- zeninde ve İslamcılığın batağında çırpındığı için ne kendisini biliyor, ne de demokrasiyi... Gazeteler yazıyorlar, son bir seçim anketi ya- pılmış, AKP yüzde 51’e yükselmiş, CHP yüzde 10’un altına düşmüş... Doğru mu?.. Gerçek mi?.. Neden olmasın?.. Tarikatlar, cemaatler, Kuran ve hafız kursları, imam-hatip okulları, dinci belediyeler, üçkâğıtçılar, köşe dönmeciler, rüşvetçiler, sadakacılar, Yim- paşçılar, Deniz Fenercileri, dolandırıcılar, yüzsüz- ler ve din-iman sahtecileriyle donanmış bir top- lumda, halkı dört bir yandan kuşatıp seçim san- dığında yönlendirmek isteyenler neden başarı kazanmasınlar?.. Türkiye’de seçimi kim kazanır?.. Amerika’nın tuttuğu parti!.. Çok partili rejimde sandıktan şimdiye dek yüz- de 90 Amerika’nın tuttuğu partiler çıktılar... Eskiden ülkede merkez sağ diye bir şey vardı... Şimdi o da kalmadı... Dincilik ağır basıyor, halkı aldatmak için İslam- cılık siyaseti kullanılıyor... Toplum yapısı siyaset ba- taklığında laiklikten uzak bir çürümüşlüğün ör- gütlenmesine yamanıyor... Bu durumda sandıktan kim çıkar?.. İktidar partisinin yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcı- lıkla damgalanması neyi değiştirdi?.. Göreceğiz... Türkiye’de seçim mekanizmaları, koşullar ne olur- sa olsun, Amerikancı dinciliğe prim tanıyacaksa bu demokrasimizin sonu demektir... Demokrasi Batı’da toplum laikleştikçe gelişen ve hayata geçirilen bir rejim olarak anlamını buldu... Gün geçtikçe Pakistanlaşan bir Türkiye’de tez- gâhlanan demokrasicilik oyunu sandıktan ne öz- gürlük çıkarır, ne de sosyal hukuk devleti... Herkes ayağını bu gidişata göre denk almalı... İslam dünyasında bir tek demokratik ülke var: Türkiye... Neden?.. Laiklik nedeniyle... Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetle laiklik ilkesi- ni sorunlaştıran bir parti, demokrasinin kuyusunu kazıyor demektir... Hele bu parti bir de dolandırıcılık, yolsuzluk, hır- sızlık şaibesi altında kararıyorsa seçimleri kazan- ması onu aklamaya yetemez... Yineleyelim: Pakistan dünya ahret kardeşimiz... Siyasal partileri var... Meclisleri var... Seçim de yapıyor... Ama, demokrasiden çok uzakta... Neden?.. Y akõn siyasal tarihimizin ulusal kişilik ve bağõmsõzlõk arayõşla- rõna damga vuran uluslararasõ belgeler bilindiği gibi Lozan’da ve Montreux’de imzalanmõştõr. İsviçre Alpleri’nin Leman Gölü’ne olağanüstü bir doğa etkileyiciliği ile sarp biçimde sap- landõğõ kõyõlarda sevimli ve bakõmlõ yerleşme merkezleri yer alõr. Lozan ve Montreux bu se- vimli ve uygar kentlerden ikisidir. Otuz kõrk kilometre mesafede bulunmalarõna karşõn kõş aylarõnda sert eserek kõyõlarõ yalayan do- ğu rüzgârlarõ her ikisinde de sularõ kõrpõştõrõr hatta bazen dalgalandõrõr. İsviçre’nin bir za- manlar sergilediği uygar tarafsõz ülke olma özelliği çeşitli uluslararasõ antlaşmalarõn el- de edileceği toplantõlara bu ülkenin mekân ol- masõna yol açmõştõ. Karakterli bir yamaç kenti olan Lozan’da kõyõ kesimi Ouchy adõyla anõlõr ve buradaki heybetli şato binasõ ulusumuz ve ülkemiz için çok önemli, özel anlam taşõyan Lozan An- tlaşmasõ çalõşmalarõnõn yapõldõğõ yerdir. Gü- nümüzde de, hâlâ, bu antlaşmayõ saygõlõ bir dille hatõrlatan bir plaket şatonun giriş kapõ- sõnõn duvarlarõnda yer alõr. Lozan ve Montrö antlaşma belgeleri Cum- huriyet Türkiyesi’nin güçlü ulusal kişilik ve bağõmsõzlõk arayõşõnõn simgeleridir. Nere- deyse yüzyõla yaklaşan bir dönem için ge- çerliliklerini korumuşlardõr da. Ancak, bu ya- kõnlarda yüce anlam taşõyan bu belgelere cid- di müdahaleler yapõlacağõnõ gösteren işaret- ler ortaya çõkar gibidir. Hem ulusal bağõm- sõzlõğõn hem de komşu coğrafyalardaki dirlik ve düzenin korunmasõ yolunda Türkiye’nin Karadeniz’e geçit veren Boğazlarõ’ndan de- niz araçlarõnõn geçişi Montrö belgesiyle cid- di bir tanõma ve düzene kavuşturulmuştu. Ka- radeniz’den komşuluk yaptõğõmõz çeşitli ül- kelerin tek bir güçlü politik sistem içinde ha- mur olduğu dönemlerden başlayarak Boğaz geçişlerine çeşitli müdahaleler yapõlmak is- tendiği hatõrlardadõr. Seyirci kalındı Ancak, o dönemlerin Türkiye Cumhuriye- ti devleti ve iktidarlarõ Atatürk sonrasõ gev- şemelerden biraz nasiplerini almõş olsalar bi- le bu konuda işi sõkõ tutmayõ becermişlerdi. Çok uzun yõllar geçti. Karadeniz’in kuze- yindeki politik sistem dağõldõ. Küçük parça- lar ve birimler halinde varlõğõnõ sürdürür ol- du. Oralardan Montrö Antlaşmasõ’nõn belir- lediği Boğazlar’dan deniz aracõ geçişi düze- nine artõk yeni, ciddi baskõlar gelmez oldu. Ye- ni baskõlar komşuluk ilişkimiz falan bulun- mayan, Irak’taki işgalci varlõklarõ dolayõsõy- la belki dolaylõ yarõ komşumuz olduğu dü- şünebilecek uzaktaki başka ülkelerden gel- meye başladõ. Montrö belgesinin lafsi tanõmlarõ, virgül- ler arasõnda belki kõsmen muhafaza edilmek kaydõyla ama ruhundan ve esprisinden büyük ödünler verilerek deliklerin açõlmasõ dönemine girildi. Doğu Karadeniz’deki mazlum ve mağdur ülkelerin toplumlarõna tentürdiyot, sar- gõ bezi, Aspirin taşõmak gibi çok masum ve görünüşte insancõl bahanelerle koca koca savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişine se- yirci kalõndõ. İlk günlerde İstanbul Boğazõ’nõn çeşitli kõyõ semtlerinde toplanmõş yurtsever ba- zõ küçük kitleler havada pankartlar sallayarak, õslõklar ve yuhalarla biraz gürültü çõkararak belli bir protesto gösterisi sergiledi. Ancak, ne idüğü belirsiz bir yõğõn deniz va- sõtasõ arka arkaya ve yoğunca biçimde ora- lardan geçmeye başlayõnca hoşnutsuzluk ve ulusal bağõmsõzlõk arayõşõ tepkileri de azaldõ. Böylece, Marmara Boğazlarõ’nõn yol geçen ha- nõna dönmüşlüğü sessiz biçimde kabul edil- miş gibi oldu. Ulusal onur kavramõnõn, onu ko- rumak için verilmiş tarihsel çatõşmalarõn izinden zerrece nasibini almamõş günümüz ik- tidarõ bu tepkisizlik ve sessizliğin müthiş se- vincini yaşõyor. Basõnõn bir bölümünde, gör- sel medyanõn bir iki ekranõnda “Bir Montrö belgesi vardı. Bu unutuldu mu? Neler olu- yor?” türünden çok küçük tepkiler dile geti- rildi. Bu kadarcõğõna bile razõ olmayan siya- sal iktidar Ergenekon heyhülasõnõ acele tara- fõndan bir kere daha canlandõrõp sosyopolitik gündemi kontrol etme yoluna gitti. Ve başardõ da... Hiç kimse kendini kandõrmasõn. Mon- trö’nün ruhu parça parça edilmiştir. Onun tem- sil ettiği ulusal onur ve dünya barõşõ denge- lerini kollamacalõk titizliği yerle bir edilmiş- tir. Günümüz iktidarõnõn ulusal çõkarlarõ top- rak bütünlüğünü, doğa ve çevre dengelerini, kentsel gelişme alanõndaki günümüzde her za- mankinden daha fazla önem taşõyan akõlcõlõ- ğõ tamamen göz ardõ eden ve burnunun doğ- rultusunda hõzla koşan yapõsõ Montrö ruhunun delinmesinden elbette hiç rahatsõz değil. “Ilımlı İslam modeli” ve “Ateşli Ortadoğu coğrafyasının koruyucu kalkanı” yakõştõr- malarõnõ kucaklar dolusu sevgi mesajlarõ gi- bi kabul eden bir hükümet ve devlet yöneti- mi anlayõşõyla birlikte yaşõyoruz. Dõş ilişki- lerde ve iç dengelerde Osmanlõ’nõn son dö- nemleri dahil hiçbir zaman hiçbir şekilde rast- lanmamõş bir ödüncülüğe ve dengesizliğe ta- nõklõk ediliyor. Laiklik, türban ve cumhuriyet değerleri gibi insancõl uygar konularda du- yarlõlõk gösterilmesi yetmiyor. Ülke çõkarla- rõnõn tam bir talanla altüst edildiği bir dönemde üzerine gidilmesi gereken, hiç de masum ol- mayan bir yõğõn edilgenlik daha ortada. Mev- cut hükümete ve devletin üst kademelerine yö- nelik tepkiler ve eliştiriler çok daha geniş alan- lara yayõlarak yoğunlaştõrõlmak zorunda. He- le bunlarõn arkasõndan bir de Lozan’õn ruhu- nun teslim alõnmasõ operasyonu kendini gös- terebilecek gibiyse. Kuşkuya yol açıyor Lozan belgesinin yõrtõk yõrtõk edilmesi Montrö dokümanõnõn yer yer delinmesinden epeyce daha vahim ve elbette daha zor bir iş- lemdir. Ona cesaret edebilmenin çok zor ol- duğunu hep düşünmüşüzdür. Ancak, Erge- nekonlarõn trajikomik hamasi hamleleri ile kuvvetle beslenmiş bir iktidar ve devlet etme anlayõşõ açõkçasõ Lozan ruhu teslim olmadan varlõğõnõ sürdürmesi konusunda bile kuşkulara yol açõyor. Atlantik’in öte taraflarõndaki stratejik dost- larõmõzõn sert ve kaba sömürgeci, bizim bu- raya daha yakõn yakasõndaki eski Avrupa uy- garlõğõnõn sürdürücüsü olduğunu vehmetti- ğimiz ülkelerin belki biraz daha yumuşak ama yine sömürgeci yaklaşõmlarõn Türkiye se- malarõnda dolaşan ve gittikçe aşağõlara doğ- ru inen kara bulutlarõ andõrõyor. Avrupa Bir- liği denen mekanizma bu ülkenin içe dönük dengelerinden Cumhuriyet değerlerinden, ulusal bağõmsõzlõk sevgisinden hiç haberdar değilmişçesine yakõn tarihlerin en ilkel sos- yopsikolojik ve politik yönlendiricilik yapan iktidarõna kucak açõyor. Tepki gösterilmeli Uzaklardaki dostlara gelince sosyal coğrafya bilgisi son derece zayõf bir toplumun iktida- rõ ve yönlendiricisi olan kadrolar Türkiye ile sadece güvenilir bir ileri karakol ve Montrö bağõmsõzlõk belgelerini falan hemen unuttu- rabilecekleri bir ödüncü uzak eyalet olarak il- gileniyorlar. Montrö sularõndaki dalgalanmalar Lozan sa- hillerinde Ouchy şatosunun bahçesine doğru fazla su taşmasõna, umarõz, yol açmaz ama du- rum o ki dahili ve harici bedbahtlar tam bir ta- kõm çalõşmasõyla Montrö’nün üzerine konan kõrmõzõ çarpõyõ Lozan’a taşõmayõ da denemek isteyecek gibiler. Kavurucu bir yaz ve olim- piyat oyalamasõnõn getirdiği rehavet içinde uyuşmuş ve hepten tepkisizleşmiş gibi gö- züken toplumun aslõnda şu dönemde her za- mankinden fazla tepki göstermesi gerektiği apaçõk. Bir şeyler elden gitmeden silkinmek bir takõm şeyleri yeniden ciddi biçimde dü- şünmek ve kendimize gelmek zorundayõz. Türkiye insanõnõn aklõ, vicdanõ, yurt sevgisi bu anlamda özel bir harekete geçilmesini sağ- layacak unsurlardõr. Kendimize ve birbirimize güvenelim ve ayağa dikilelim. Lozan’õn Yõrtõlõşõna Doğru mu? Erhan KARAESMEN Lozan belgesinin yõrtõk yõrtõk edilmesi Montrö dokümanõnõn yer yer delinmesinden epeyce daha vahim ve elbette daha zor bir işlemdir. Ona cesaret edebilmenin çok zor olduğunu hep düşünmüşüzdür. Okullar Açõlõrken Eğitimin Durumu... H er yõl okullar açõlõrken eğitim sisteminin için- de bulunduğu sorunlar, birkaç gün, belki birkaç hafta konuşulur, sonra unutulur gi- der; aileler, okullar kendi dert- leriyle baş başa kalõr. Bu yõl da yine kalabalõk sõ- nõflar, ikili eğitim, birleştirilmiş sõnõflar, öğretmen, derslik ek- sikliği, okullarõn fiziki yeter- sizliği, eğitim süresinin azlõğõ, okullaşma oranõnõn düşüklüğü gibi sorunlarla giriyoruz yeni öğretim yõlõna. Son yõllarda bu sorunlara özellikle kent- lerde okuyan çocuklar için ta- şõma, şiddete uğrama, uyuştu- rucu kullanma gibi yeni so- runlar eklendi. Doğrusu bu sorunlarõn bir- çoğu AKP iktidar olmadan önce de vardõ. Tek tek eğitimin niteliğini düşüren bu sorunlar çözüme kavuşmadõğõ gibi, bü- tün bunlardan daha da önem- li ve kalõcõ olan AKP iktidarõ- nõn eğitimin, içeriğini değiş- tirmesidir. 6 yõldõr tek başõna iktidar olan AKP, eğitimle ilgili ya- salarõ, yönetmelikleri, kadro- larõ, ders kitaplarõnõ değiştire- rek eğitimi dinselleştirdi, özel- leştirdi. Eğitim dökülüyor Ne yazõk ki eğitimde varõlan sonucun tam bir çöküş oldu- ğunu, Sayõn Başbakan’õn, Mil- li Eğitim Bakanõ’nõn “Eğitim alanında devrim yaptık!” sözlerinin ne kadar aldatõcõ olduğunu şu iki araştõrma bü- tün açõklõğõyla ortaya koy- maktadõr: Birincisi, Türkiye’deki 923 ilçenin ilk ve ortaöğretim ola- naklarõnõn incelendiği bir araş- tõrmada çõkan acõ sonuçtur: “İlköğretim olanakları in- celendiğinde, bu ilçelerin yüzde 7.58 ‘iyi’, yüzde 45, 29’u ‘orta’, yüzde 47.13’ü ‘kötü’ durumda. Ortaöğretim olanakları ise ilçelerin yüzde 19.64’ü ‘iyi’, yüzde 48.67’si ‘orta’, yüzde 31.13’ü ‘kötü’. (1) İkincisi de, Milli Eğitim Ba- kanlõğõ’nõn kendi yayõmladõğõ “Ulusal Ön Rapor”... Öğ- rencilerin nasõl eğitildiğini bü- tün çõplaklõğõyla gösteriyor: “PISA – 2006 ‘Uluslarara- sõ Öğrenci Değerlendirme Programõ’ 15 yaşındaki öğ- renciler için üç yılda bir ya- pılan sınavları kapsar. Bu programa 30 OECD ülkesi ile birlikte 57 ülkeden 400 bi- nin üstünde öğrenci katıldı. Ülkemiz Mayıs 2006’da 7 coğrafi bölgemizden rastge- le seçilen 160 okuldan 4 bin 942 öğrenciyle bu sınavlara katıldı. Türkiye, tüm katılan ülkeler sıralamasında fen bi- limlerinde 44., matematikte 43., okuma becerileri sına- vında 37. sırada bulunuyor. Otuz OECD ülkesi arasında ise her üç konuda Meksi- ka’nın önünde 29. durum- da.” (2) 1973 yõlõnda kabul edilen 1739 sayõlõ Milli Eğitim Temel Kanunu’nun (METK) 2. mad- desinde Türk Milli Eğitimi’nin genel amacõ kõsaca: “Türk milletinin bütün fertlerini, Atatürk devrim ve ilkele- rine bağlı, …hür ve bilimsel düşünme gücüne sahip, …il- gi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek bir meslek sahi- bi olmalarını sağlamak” ola- rak belirlenmiştir. AKP Milli Eğitim Temel Kanunu’nun amaçlarõnõ, ilke- lerini uygulayacağõ yerde bu temel yasayõ sõk sõk kendi dün- ya görüşü doğrultusunda de- ğiştirerek eğitimin laik, bilim- sel, kamusal niteliğini yok et- mektedir. Öğretim birliğini bozan onlarca uygulamasõ var- dõr. Bu yazõda onlar üzerinde durmadan başka bir tehlikeden söz etmek istiyoruz. O da okul- larõn satõlmaya başlanmasõ. Paralı eğitim Bilindiği gibi yasalarõmõza göre parasõz olmasõ gereken ilköğretim dahil bütün okul- larda çeşitli adlar altõnda öğ- rencilerden para toplanmakta- dõr. Eskiden okul ve öğrenci başarõsõ ile ilgilenen okul-aile birlikleri AKP döneminde pa- ra toplayan, kantini, okul bah- çesini kiraya veren kuruluşla- ra dönüşmüştür. Eğitimi paralõ yapmak ve okullarõ satmakla ilgili Milli Eğitim Temel Kanunu’nda da- ha önce yaptõklarõ değişiklik- ler yetmemiş olacak ki, 6 Ağustos 2008 tarihli resmi ga- zetede yayõmlanan 5973 sayõ- lõ “Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararname- lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile okul yapõ- mõyla ilgili 51. madde bir kez daha değiştirildi. Bu değişik- liğe göre okullar Milli Eğitim Bakanlõğõ, Özelleştirme İdaresi ve Maliye Bakanlõğõ iş bitiri- ciliğiyle satõlacak. 10 Ağustos 2008 tarihinde Sayõn Orhan Bursalı Cum- huriyet’teki pazar köşesinde “Okullar Satılırken…” adlõ yazõsõnda: “Bu ne ayıp! Kendi insa- nına, milyonlarca gence bu güzelliği çok gören nasıl bir anlayış bu! Geçmişe karşı ne saygısızlık! Geleceğe kar- şı ne vurdumduymazlık! Kent(ler)in mimari yapısıy- la bütünleşmiş bu tarihi do- kuları yok etme anlayışı, na- sıl bir düşüncenin ürünü!” diyerek haklõ isyanõnõ dile ge- tirdi. Okulları satıyorlar Her okulun bir tarih, kimlik olduğu unutuluyor. Birçok kö- yü, taşõma sistemini yanlõş uy- gulayarak okulsuz bõraktõkla- rõ gibi, kent merkezlerindeki okullarõ da satarak kentlerin içi- ni boşaltmak, bu arada kimi çevrelere de rant aktarmak is- tiyorlar. Eğer karşõ çõkõlmazsa, kent merkezlerindeki okullar bir bir satõlabilir. Çocuklar, o oku- lu bitiren büyükler, gittikle- rinde, okullarõnõ yerinde bula- mayabilirler. Zaman geçmeden hukuksal ve toplumsal mücadele veril- melidir. Okullarõ satõlma teh- likesi yaşanlar bir araya gel- melidir. Okullarõmõzõ sattõr- mayõz kampanyasõ başlatõl- malõdõr. Yoksa iş işten geçmiş olur. 1) Türkiye Genelinde İlk ve Or- taöğretim Olanaklarõnõn İn- celenmesi ve Belirlenen Ak- saklõklara Çözüm Önerilerinin Getirilmesi. Prof. Hülya Çõn- gõ, Doç. Cem Kadõlar, Dr. Güler Koçberber. 2) Cumhuriyet Bilim Teknolo- ji, sayõ:1119, Prof. Dr. Ba- hattin Baysal, Fen Eğitiminde Başarõsõz Sõnavlar. Yasalarõmõza göre parasõz olmasõ gereken ilköğretim dahil bütün okullarda çeşitli adlar altõnda öğrencilerden para toplanmaktadõr. Eskiden okul ve öğrenci başarõsõ ile ilgilenen okul-aile birlikleri AKP döneminde para toplayan, kantini, okul bahçesini kiraya veren kuruluşlara dönüşmüştür. Mustafa GAZALCI Eski CHP Denizli Mv.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle