19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 10 EYLÜL 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Devlet malı ‘deniz’... Ama yemek için ‘fener’ şart! Taviz İnceleme Lütfü Kırayoğlu: “Adalet Bakanlığı Ergenekon savcılarına inceleme başlatmış. Ergenekon savcısı RTE de inceleniyor mu!” Fenerci Okan Öztürk: “Ergenekon savcısı RTE’ye yakışan, Almanya’ya gidip deniz feneri davasına da savcı olmaktır!” YağmurDeniz - Deniz Feneri neymiş? “Klasik olanı çakar söner, ötekisi çalar dönermiş!” SÖZE “şamar oğlanı”ndan giriyor Kemal Öncü ve sonra sözü bizimkine getiriyor: “Eskiden sarayda şamar oğlanları varmış. Şehzadeler bir kabahat işlediklerinde, lalalar padişahın çocuğuna vuramayacağından, sarayda özel olarak bulundurulan yaşıt çocuklara yani şamar oğlanlarına vururlarmış. Delikanlı başbakanımız RTE belli ki ucu kendine dokunduğundan ‘Deniz Feneri Davası’na çok kızmış ama AB’nin lokomotiflerinden Almanya’nın savcısına, hukukuna şarlayamıyor, onun yerine Aydın Doğan’a yöneltiyor oklarını. Sorun sadece ‘Deniz Feneri’ değil tabii ki. Başbakan’ın çekilen ‘diş’inin yeri daha kabuk bağlamadan, bir de Gaziantep Belediyesi’nde benzer bir marifet çıktı ortaya, Deniz Feneri de üzerine tuz biber ekti. Eski dosyalar zaten malum. Bir yandan da oruç. Sinir mi dayanır? Patladı tabii. Patladı da, bu haberleri ve elbette gündemdeki Deniz Feneri rezilliğini manşet ve haber yapan sadece Doğan medyası değil ki? Doğan medyası bir yazıyorsa, Cumhuriyet üç yazıyor. Cumhuriyet’in de Hilton’da payı mı var? Anlaşılan medyayı ele geçirme planında sıra Doğan Grubu’nu yemeye geldi. Delikanlı Başbakan’ın kendisini suçlayan Alman savcıyı es geçip Aydın Doğan’a şarlamasının başka ne izahı olabilir ki? Alman savcının iddiasını Aydın Doğan’ın ispatlamasını isteyen ve “Eğer bunu ispat edemezseniz, ahlaki değer noktasında nasibini alamamış birisiniz” diyerek hukuk ve ahlak anlayışını bir güzel ortaya koyan Erdoğan’ın yandaş ve yalaka medyasında (üstelik Ergenekon iddianamesinde yer almayan iddialarla) kendisini savunamayacak durumda olan kişilere aylarca saldırılmasını, yargılanmalarını, infaz edilmelerini büyük bir keyifle izledikten sonra kendi hakkında ‘iddianamede adı geçiyor’ diye verilen bir haber karşısında ‘suçlu ile masumun birbirinden ayırt edileceği yer gazete sayfaları değil, mahkeme. Siz ne hâkimsiniz ne savcı. Hangi iddianın doğru, hangi iddianın yanlış olduğunu siz mi bileceksiniz? “O işi mahkemelere bırakın” diye ders vermesi... İşte kendisinin ‘ahlaki değer noktası’nda aldığı nasibin miktarı! Bir de çok doğru bir laf etti RTE ve “Bu hamur daha çok su kaldırır” dedi. Bilmez miyiz; hele şu dokunulmazlığın bir kalksın! Asabiyet PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Gözlemler Bu köşede birkaç kez Anadolu kapitalizminin, ka- pitalist üstyapısını oluşturacağı yerde var olan feodal üstyapıyı din temelinde yeniden ürettiğine, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de bu sürecin siya- sal/ideolojik gücü olduğuna ve bunun kaçınılmaz olarak metropol kapitalizmiyle bir çatışmaya yol aça- cağına değinmiştim. Son günlerde patlak veren Tayyip Erdoğan- Aydın Doğan kavgası, feodal üstyapılı ‘dinci’ Anadolu sermayesinin sözcüsü AKP ile ‘laik’ met- ropol kapitalizmi arasında beklenen çatışmanın, Rahmi Koç’un, “Ben işyerlerimde sakallı bıyıklı adam çalıştırmam!” sözleri üzerine Koç Grubu’yla çıkan tartışmadan sonra yükselen ilk sestir. Kavganın ne- deni AKP tarafından her ne kadar ‘Hilton arazisi’ ola- rak gösterilmeye çalışılsa da (buradaki doğruluk pa- yı ayrıca tartışılmalıdır) esas neden Ceyhan’daki ra- fineri inşaatıdır. Doğan Grubu burada bir rafineri yap- maya talip olmuş, fakat bu talep, o bölgede rafi- neri sözünün daha önce AKP’ye, özellikle de Tay- yip Erdoğan’a yakın Çalık Grubu’na verildiği ge- rekçesiyle reddedilmiştir. Bu, Anadolu ve metro- pol sermayelerinin aralarındaki çıkar çelişkilerine so- mut bir örnektir. Anadolu sermayesi, AKP’nin de desteği ile gü- cünü arttırdıkça bu çıkar çelişkilerinin daha da kes- kinleşeceği, dolayısıyla bu tür çatışmaların da bü- yüyüp yaygınlaşacağı kesindir. Bu çatışmanın bir yanı da Anadolu sermayesinin eline geçen metropol medyasının taşralaşması ola- rak kamuoyuna yansımaktadır. Daha bir süre ön- cesine kadar kapitalizmi modernleşmenin motoru olarak gören birçok köşe yazarı ve televizyon yo- rumcusu, bugün ‘liberalizm’ adına köylülüğün/taş- ralılığın 2008 yılı Türkiye versiyonu olan ‘altı kaval üstü şişhane’ yeniden üretilmiş feodal üstyapılı Ana- dolu kapitalizmini ‘modernleşme’ olarak tanımla- maktadır. Kimileri de bu tanımlamayı eski solcu- luklarının ardına sığınarak ‘Marksist’ kavramlarla açıklamaya çalışmakta ve düştükleri bu zavallı du- rumdan en ufak bir hicap duymamaktadırlar. Kişi, uzun süre savunduğu düşüncelerinden, inançlarından, dünya görüşünden vazgeçebilir, hatta eskiden savunduğu düşüncelerini, inançları- nı, dünya görüşünü kamuoyu önünde açıkça eleş- tirebilir. Bu doğal karşılanmalıdır, çünkü o kişinin eskiyi terk etmesinin nedeni eleştirilerinde öne sür- düğü öznel gerekçeleridir. Bu tür vazgeçişler kim- seye ayıplama, suçlama hakkı vermez. Ayıplanması gereken, kişinin, yeni düşünsel ha- yatında karşılaştığı olay ve olgular üzerinde fikir yü- rütürken, eleştiriler yaparken, çeşitli gerekçeler ile- ri sürerek eleştirip vazgeçtiği ‘eski’ düşüncelerini, inançlarını, dünya görüşünü hâlâ araç olarak kul- lanmasıdır. Soldan dönme liberallerin sıkça yap- tıkları budur. Önce ‘Dişli’ sonra da ‘Deniz Feneri’ olayı Baş- bakan’ın sinirlerini iyice bozmuştur. Mızrağı çuva- la sığdıramamanın çaresizliğiyle esip gürlemekte- dir. Bir Başbakan’ın büyük bir medya grubunu kar- şısına alıp tüm yorumcularını, yazarlarını, haberci- lerini ‘patronunun sesi’, ‘patronunun kalemi’ olarak ilan etmesi, küçültmesi, demokrasimizin tüm ucu- beliğine karşın benzerine daha önce rastlanmamış bir durumdur. Ne var ki yukarıda değindiğimiz te- mel çatışma giderek daha da derinleştiğinde bu gi- bi durumlar da olağanlaşacaktır. Son günlerde AKP yandaşı görsel ve yazılı ba- sındaki ‘liberal’ yorumcuları, yazarları gözlemliyo- rum. Onlar için ne ‘Dişli’ ne de ‘Deniz Feneri’ diye bir olay var; başka bir ülkede yaşıyorlar sanki. AKP’nin başı meslektaşlarına saldırıyor, yüzlerce yo- rumcuyu, gazeteciyi, yazarı, haberciyi bir çırpıda aşağılıyor, bunların ağzından tek sözcük çıkmıyor, çıkamıyor. Bir de Doğan Grubu medyasında köşe kapmış ‘AKP muhipleri’ var ki onların durumu gerçekten ha- zin. Aşağı tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık, ‘patron kalemşorluğu’nu susarak sineye çekiyorlar. İnsan bunlara acısın mı, acımasın mı bilemiyor. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Kuzey yarõmkürenin orta ku- şağõnda “eylül”, yazdan kõşa doğru “ilk serinlikler”in ayõdõr. Bu nedenle şairlere göre sadece ay değil, aynõ zamanda “mev- sim”dir... Kim bilir nasõl geçecek olan kõş aylarõna, yaz güneşinden alõ- nan enerjiyle ve yine yaz sõcak- larõndan kurtulmanõn coşkusuy- la hazõrlanõlan “umut mevsi- mi”dir. Dahasõ, kan ter içinde yetişti- rilen ekinlerin de “hasat” mev- simidir... Anadolu, kuzey yarõmküre- deki bu eşsiz mevsimi doyasõya yaşayan konumuyla “uygarlık- ların anası” olmamõş mõdõr? 1 Eylül’deki emir Mustafa Kemal Paşa’nõn, 1922 yõlõndaki o efsanevi kur- tuluş günlerini başlatan “Or- dular, ilk hedefiniz Akde- niz’dir, ileri!” emrini tam da “1 Eylül”de vermesi, belki de bun- dandõ... 3 yõldan fazla süren bağõm- sõzlõk savaşõnõn “hasadını” top- lamanõn tam zamanõydõ... Daha ilk gün, Türk birlikleri Uşak’a ve Kütahya’ya girmiş- ler; 2 Eylül’de de Eskişehir’i ge- ri almõşlardõ... Emperyalist iş- galin şõmartõlmõş Yunan ordusu her yeri yakõp yõkarak İzmir’e doğru kaçarken, dünya bu ta- rihsel kurtuluşu “günbegün” şaşkõnlõkla izliyordu... 1922’nin Eylül ayõ, Anado- lu’daki gelmiş geçmiş en kutsal umudun en coşkulu günleriyle yaşanmaya başlanmõştõ... 4 Eylül’de Buldan’daki do- kuma tezgâhlarõ bile özgürlük- lerine kavuşuyor, Tire çarşõsõn- da dükkânlar yeniden açõlõrken Alaşehir, Bilecik, Bozüyük, Kula, Bayındır, Simav ve Sa- rıgöl de aynõ kutlu günlerini yaşõyorlardõ... 5 Eylül’de Kuvayõ Milli- ye’nin merkezlerinden Öde- miş’in yaşadõğõ kurtuluş coşku- suna aynõ gün Alaşehir, Bilecik, Bozöyük, Simav, Demirci, Sa- lihli, Nazilli, Sultanhisar, Sın- dırgı, Susurluk, Pazaryeri, Do- maniç ve Gördes de katõldõlar. 6 Eylül’de Söke’yle birlikte antik komşularõ Milet, Priene, Didim de bayram yaparken Ak- hisar, Balıkesir, Balya, Gö- nen, Savaştepe, İnegöl, Yeni- şehir ve Turgutlu’daki işgalci- ler de çareyi kaçmakta buldular... 7 Eylül’de sõra artõk efelerin kenti Aydın’da, 800 yaşõndaki çõnarlarõyla Germencik’te, dün- ya güzeli Kuşadası’nda, İvrin- di’de, Torbalı’da, Saruhan- lı’da ve Turgutlu’daydõ... 8 Eylül’de Burhaniye, Hav- ran, Efes’in yavuklusu Selçuk, Kemalpaşa ve Manisa yeni- den “bizim” oldular... İzmir’le birlikte Bornova’nõn, Menemen’in ve Edremit’in kurtuluşuna; yani yaklaşõk 3 yõl süren ulusal bağõmsõzlõk savaşõ- nõn büyük zafer şölenine 1 gün kalmõştõ... ...Ve İzmir’deyiz 9 Eylül’de saat 11.00’de sü- varilerimiz İzmir’in Konak Meydanõ’ndayken, Binbaşı Şe- rafettin Bey’in Hükümet Ko- nağõ’na astõğõ bayrağõmõz, tüm Anadolu’nun yedi düvele kar- şõ onur sancağõ olarak dalgala- nõyordu... Ve Mustafa Kemal Paşa 10 Eylül’de İzmir’e girdiğinde, aynõ gün Orhangazi’den za- fer haberi geliyor, 11 Eylül’de de Bur- sa, Gemlik, Foça ve Seferihisar al- kõşlanõyordu... “Dünyayı şaşır- tan 10 gün”, ilerle- yen her eylül günü- nün de diğer tüm kent ve kasabalarõ- mõzõn kurtuluş bay- ramlarõna dönüşmesini sağladõ... Yaklaşõk 150 bin kişilik işgal ordusunun kovalanarak ülkeden çõkarõldõğõ bu kõsa sürede, he- men her kentteki direnişler kõ- rõlarak, çarpõşa çarpõşa katedi- len yol 600 km’dir. Atatürk 13 Eylül 1922’de İz- mir’den yayõmladõğõ resmi bil- diride, ulusuna şöyle seslen- mektedir: “Akdeniz, ordula- rımızın zafer şarkıları ile dal- galanıyor... Anadolu’nun kur- tuluş zaferini kutlarken sana İzmir’den, Bursa’dan, Ak- deniz ufuklarından orduları- nın selamını da sunuyorum.” Bu yõl da eylülle birlikte “Dünyayı şaşırtan 10 gün”ün Anadolu kentlerindeki yõldö- nümlerini kutluyoruz... Ulusal onurumuzun bu çok özel gün- lerini neden o “büyük yürü- yüş”ü de anarak kutlamõyo- ruz? Temsili Kuvayõ Milliye güç- leri, her yõl 1 Eylül’den itibaren 1922’de kurtarõlan kentleri ay- nõ tarih sõrasõyla ziyaret ederek 9 Eylül’de İzmir’e ulaşmalõ. Eylül, Anadolu’nun “özgür- lük ayı” ilan edilmeli... Doğal ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Dünyayõ Şaşõrtan 10 Gün Necati Cebe: “Baş imamın trilyonları iç edip yellendiği bir ülkede, din kardeşlerinin ishal olmuşçasına altlarına kaçırıp ortalığı kirletmesi doğaldır.” Sadi Yak: “Küçük taviz; Emin Çölaşan’ın Hürriyet gazetesinden kovulması. Büyük taviz; Aydın Doğan’ın medyadan kovulması!” HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] Yüksek Yerilim Hattı [email protected] Yoksul öğrenci olmak daha da zor: Ders zili mi dedin, benim karnım zil çalıyor! Aziz Bey’in kuralı Yaşar Bey’e geçer mi? İSLAMCI hükümetin önerisi ile boynuna hizmet madalyası takılarak Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olan Yaşar Büyükanıt, biliyorsunuz kendini “hür general” ilan ettikten sonra ilk iş tribüne çıkmış ve İslamcı Başbakan RTE gibi koyu taraftarı olduğu Fenerbahçe’nin maçına gitmişti! Fenerbahçe’nin maçını televizyondan izlerken Yaşar Bey kardeşimizi protokol tribününde gören emekli gazeteci Ömer Serim merak etmiş soruyor: “Geçen yıl Fenerbahçe İslam Çupi Basın Tribünü’nün açılışında kulüp başkanı Aziz Yıldırım, emekli basın mensuplarının buraya giremeyeceğini, para vererek maçları izlemeleri gerektiğini sert bir ifadeyle söylemiş ve ‘Biz bile tribüne para vererek giriyoruz’ demişti. Yaşar Bey’i Fenerbahçe’nin bu sezon İstanbul’daki ilk maçında protokol tribününde görünce merak ettim: Acaba Yaşar Bey kendileri cebinden para verip mi stada girdiler, yoksa Aziz Bey’in beleş kontenjanından mı gelip tribüne oturdular?” SESSİZ SEDASIZ (!) [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com10 Eylül BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Sacda pişi- rilen yuvarlak pide. 2/ Ma- denleri yont- mada kullanõ- lan çelik araç... “Benim adõm dertli dolap / Suyum akar yalap yalap / Böyle emrey- lemiş --- / Der- dim vardõr inilerim” (Yunus Emre). 3/ Delişmen, zõpõr, hay- ta. 4/ Mardin ilinde ünlü bir ören yeri... Bir renk. 5/ Düşün- ce... Üye. 6/ Küçük kareler biçiminde kesilmiş hamur kat- larõ arasõna kõyma konularak yapõlan bir İtalyan yemeği. 7/ Kullanma süresi... Bir ço- cuğun her türlü durum ve davranõşlarõndan so- rumlu olan kimse. 8/ Rütbesiz asker... Cerahat. 9/ Dondurulmuş meyve suyundan yapõlan bir tür pelte. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sac üzerinde pişirilen bir tür ekmek. 2/ Zehir... Bir çemberin içinde kalan düzlem parçasõ. 3/ “Ağaçsansarı” da denilen, postu değerli bir hay- van. 4/ Uzaklõk işareti... Bazõ eylemlerin yapõl- masõna ya da yapõlmamasõna yol açan içgüdüsel eğilim. 5/ Halk dilinde nisan ayõna verilen ad... Radyum elementinin simgesi. 6/ Ucu halkalõ cõ- vata... Koyunun bilimsel adõ. 7/ Telefon sözü... Herkesin gözü önünde yapõlan. 8/ İslam inancõ- na göre, şeytanõn Tanrõ’ya başkaldõrmadan önceki adõ. 9/ Kalõn bükülmüş sicim... Bir nota... Sahip, malik. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A M I Ş Ç I N O N U R İ R İ N R A D A N S A A F İ K İ M U Z B E L O L A S I O M İ B İ K M L A Y T E R T İ R O K E M A Y S E L İ N T İ E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İzmir’de 9 Eylül kutlamaları-1927
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle