06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 HAZİRAN 2008 PAZAR 12 P A Z A R Y A Z I L A R I [email protected] Kadının kalkanı laiklik ( ( ~%Z öktendindlik, kökeni ister Yahudi, J \ . ister Hıristiyan, ister Müslüman olsun 'kadının özgürleşmesini' her türlü kötülük ve belanın kaynağı olarak görüyor." Bu sözler geçen hafta sonu Roma'da, Papa 16. Benedikt'in bumunun dibinde "Uluslararası Kadınlar Evi"nde toplanan 20 Akdeniz ve Avrupa ülkesi kadın haklan örgütlcri temsilcilerinden, Fransa "Dayanışmacı Kadınlar" hareketi sözcüsü Soad Bekkouche'a ait. Avrupa Sol Partisi 2. Başkanı Graziella Mascia ise "Avrupa Birliği'nin temel değerleri 'Laiklik ve Kadın Haklan' olmalıdır", diyor. Toplumun, insanlığın yansı "kadın"ın haklannı korumaktan aciz bir yapı, insanlığın geleceğine ilişkin en ileri, en büyük "uygarlık projesi" diye savunulan Avrupa Birliği nasıl ortaya çıkabilir, her boydan ve soydan köktenciliğin üstelik de (ultra-) liberaliznı kisvesi altmda cirit atmaya başladığı bir bağlamda kadını "ikinci cinsiyet" olarak aşağılayan bir dünya bakışının egemenliğinde insan haklanndan nasıl konuşulabilir, gibi sorular iki gün süresince Avro-Akdeniz'in güneyi ve kuzeyini birleştirmiş. Ahlaksızlık ve yolsuzluğa katkılanyla ünlü "liberalissimo" Silvio Berlusconi'nin iktidara gelmesini "Tanrı'nın lütfu" gibi karşılayan Papa, Italya'ya hâkim olan "Yeni lklim"den duyduğu mutluluğu her vesileyle vurguluyor. "Avrupalı Feminist Girişim" Başkanı Lilian Halls-French, "Dinci lobiler AB kurumlarının kalbinde faaliyetteler. Laikliğe her zamankinden fazla sorumluluk düşüyor. Belli bir sol, laikliği maalesef tabu haline getirdi. Bu 'liberal' (!) solun yarattığı kavram karmaşasından istifade, Sarkozy örneğinde sıkça görüldüğü gibi köktendinciler özellikle kadın haklarına saldırıya geçtiler" diye konuştu. Sorunun yalnızca Müslüman ülkelere özgü olmadığını, Avrupa'nın ötesinde ciddi evrensel boyutlara eriştiğini belirten Halls- French, Vatikan'ın köktendinci Katoliklerinin AB kurumlanna resmen girdiklerinin altını çiziyor. "örneğin, Avrupa Parlamentosu Kadın Haklan Komisyonu Başkanı Aıına Zaborska, katıksız bir 'kürtaj ve aile planlaması' düşmanıdır" bilgisini aktanrken "fazla çocuk doğurma" görüşünün bu gerici i h i i " ü l " PARIS UĞUR HÜKÜM zihniyetin "güncel" dışavurumlanndan olduğunu hatırlatıyor. "Kadının aşağı koııuınu oldu bitti lüın tektanrıh dinlerin tecimevi, ticaret fonunu oluşturmuştur. Temel özgürlüklerden biri olan inançlara son derece saygılıyız. Düşmanımız inançlar değil, kamu hayatını kendi (dini) kurallanyla belirlemeye çalışan köktendinciliktir. Dinin devletin yerini almasmı kesiıılikle reddediyoruz." Halls- French laikliğin en basit tanımının, havra-kilise-caminin devlet-kamu işlerine karışmamak ilkesi olduğunu söylüyor. Bunun olumlusu, açığı, hoşgörülüsünün olamayacağını, birtakım solculann "farklı kültürler"e saygı göstermek adına gerçek sorunları görniek istememelerinin içtenlik veya özgür düşünceyle açıklanamayacağını savunuyor. "Halbuİd laiklik uğruna mücadelenin evrensel bir mücadele olduğunu görüp herkesten fazla yanımızda durmaları gerekir." Toplantıya Türkiye'den katılan Profesör Gülser Oztunab Kayır'ın söyledikleri de ayn bir ilginç: "Recep Tayyip Erdoğan'm iktidara gelmesi laiklik ilkesine karşı tutucu ve popülist politikalar açısından bir dönüm noktasıydı. Bu politikalardan bir tanesi kadının kamusal hayata daha iyi katılabilmesi bahanesiyle tiirban etrafında kristalleştirildi. Bu argümana kesiıılikle karşıyım. Türban aslında kadının vücudunu, cinselu'ğini ve hayatını kontrol altında tutabilmek için kullanılan bir baskı aracıdır. Laik modelimiz her taraftan saldırı altındadır. Hedefleri öncelikle kadın haklarıdır. Diyanet Işleri Başkanlığı feminizmi 'ahlaksızlık' diye nitelemiştir. Bu gerilemeye tiinı gücümüzle direniyoruz. Ancak ne yazık ki Türk toplumu bu konuda derinlemesine bölünmüş durumdadır." Bütün gericilik ve köktenciliklerin belkemiğini "kadın"ın oluşturduğunu anlatan bir başka Fransa temsilcisi Fadela Ghassoui, "Başörtüsü kadına erkeğin emrinden başka bir şey değildir. Kadına din ve gelenek adına, hele hele Akdeniz ülkelerinde yaygın 'namus' ve 'gurur' gibi yapay ve sübjektif değerler aşkına giydirilmek istenen kefen, uygulanan her türlü somut-soyut baskı ve şiddet, 'mutlak ve her şeye kadir' erkek iktidarım sürdürme kavgası, iradesidir", sözleriyle görüş ve duygulannı dile getiriyor. Günümüzde kadını fızik, psikolojik, sosyal şiddetten korumanın, aşağılanmaktan kurtarmanın, tam ve eşit insan olarak yaşamasının laiklikten daha güçlü ve ileri hukuki, felsefi veya zihinsel bir kalkanı olabilir mi ? [email protected] Kutup ayısının dayanılmaz çekiciliği Hava sıcak mı sıcak. Bunaltıcı bir gün Stuttgart'ta. "Çöl sıcakları" diyor televizyonlar. Hayvanat bahçesinin ağaçhklı yollan insan dolu. Penguenlerin, fok balıklannın, gorillerin, orangutanlann yanından geçiyorlar çoluk çocuk, yaşlı genç. Koşar adım. Sonra filler, zürafalar, su aygırlan, panterler, anka kuşlan, alpakalar... Herkes tek bir hedefe koşuyormuş gibi! Yükselen yol gidcrek dikleşiyor. Bebek arabalannı iten annelerde takat kalmamış, daha fazla yürüyemeyen çocuklar kucak istiyor. Teller arkasındaki hayvanlar telaş içinde önlerinden geçen bu insanlara bakıyor şaşkın şaşkm! Az sonra yol düzleşiyor. Yaşlılar banklara ilişmiş, terlerini siliyor. Gençler çimenlere uzanmış boyalı sularnıı içip ferahlıyor. Stuttgart'ta hava 35 derece, rurubct yüzde seksen, bunaltıcı mı bunaltıcı. Küçük kutup ayısı ise buz gibi sıılarda çok genç yaşamınm tadını çıkarıyor. Berlin'deki Knut'tan, Nürnberg'deki Flocke'den sonra Almanya'nın en ünlü kutup ayısı Wilbaer! Henüz altı aylık ve diğer ikisinden daha mutlu. Çünkü o anasının kuzusu! Kııut ile Flocke, anneleri reddettiği için bakıcılar elinde biberonla büyüdü. Stuttgart'ın ünlü ve tarihi hayvanat bahçesi Wilhelma'da dünyaya gelen Wilbaer ise ana sütü emiyor, ana terbiyesi alıyor. Birkaç hafta içinde on binlerin sevgilisi oldu. Şu sıralar her gün annesi Corinna ile oynuyor, peşinden koşuyor, peşinden koşturtuyor, buz gibi sulara karın üstü atlayıp köpekleme yüzüyor! STUTTCART AHMET ARPAD Berlin ve Nürnberg hayvanat bahçelerindeki yavru kutup ayılarının anneleri tarafından reddedilmesi üzerine biberonla büyütülmelerine tepki gösteren hayvan haklan savunucuları "İnsanlara bağımlı yaşayacağına öldürülsün" önerisini getirmişti. Kuzey Kutbu'nda buzlann erimesiyle bu hayvanlann yaşam alanları daralıyor, türlerinin hızla tükenmesinden korkuluyor. Hayvansevcrlerin başlattığı "Knut öldürülmesin" kampanyasıyla küçücük kutup ayısı birden tüm dünyada ünlendi. Geçenlcrdc 1 yaşına basan vc 120 kiloya erişen Knut'u görmek isteyenler, hâlâ uzun kuyruklar oluşturuyor. Doğumundan günümüze yaşamını anlatan bir fılnıi çekilen, Vanity Fair dergisine kapak olan, Bonn'daki Uluslararası Çevre Koruma Konferansı'nın maskotluğuna seçilen medyatik Knut sayesinde Berlin Hayvanat Bahçesi ziyaretçi sayısını defalarca katlarken hisse senetleri de değer kazandı. Aynı şey Nürnberg ve Stuttgart için de geçerli. Stuttgartlı Wilbaer'in "dayanılmaz çekiciliği" ise mümkün olduğu kadar doğal ortamda yetişmesi. Doğumu ve yaşamının ilk üç ayı herkesten gizli tutulan yavrunun bakıcı kucağında değil "ana sevgisi" ile büyüdüğü davranışlarnıdan belli. Insanlar bu ana-oğlu seyretmeye doyamıyor. Hayvanat bahçesi görevlileri "Lütfen ilerleyin" demese, saatlcrce ayrılmayacaklar karşı lanndan. www.ahmet-arpad.de GüneşSirld'nden Ikarusyorumu Kanadalı ünlü sirk grubu "Cirque du Soleil", yani Güneş Sirki'nden sanatçı Irina Naumenko ve trapez ustaları, Berlin'de sergileyecekleri "Varekai" adlı gösterimin provasında görülüyor. Adım Çingene dilinde "Nerede olursa" anlamına gelen kelimeden alan gösterimin konusunu, aııtik Yunan mitolojisindeki tkarus'un macerası oluşturuyor. Ancak "Varekai"deki tkarus, güneşe doğru uçrukça balmumundan kanatlarının erimesiyle denize değil, karaya düşüyor ve yeni maceralara atıhyor. (Fotoğraf: AFP) Töre cinayetine ömür boyu hapis cezası Aralık aymda, Tavkirarlı aşiretine bağlı eşi Tubay Mavi'yi boğarak öldürdükten sonra cescdi aylarca ormanlık bir alanda gizleyen Dilaver Özcan, Uppsala kentinde çıkanldığı mahkenıece ömür boyu hapis cezasma çarptınldı. Cinayeti aynntılanyla anlatarak suçunu itiraf eden Dilaver Özcan'a olay sırasmda yardım eden kuzeni Serhat B'ye de 6 ay hapis cezası vcrildi. Isveç'in Uppsala kentindeki duruşmanın ilk günü gergin başladı. Tubay Mavi'nin ailesinin bağlı bulunduğu Malatya/Elbistan kökenli Tavkirarlılar ile Erzumm, Hınıslı Dilaver Özcan'ın ailesi arasında bir olay yaşanmaması için geniş güvenlik önlemleri alındı. Mahkeme salonunda taraflar ayn bölmelere oturruldu. Salona sığmayan izleyiciler, duruşmayı koıidorlara yerleştirilmiş ses düzeni aracılığıyla izlediler. Dunışmanın ilk bölümündc Tubay Mavi'nin cesedinin saklanmasına yardım eden Dilaver özcan'ın kiızeni Serhat B. dinlendi. Cinayetin planlanması ve işlenmesi aşamalanndan haberinin olmadığını savunan Serhat B, cesedin saklanmasına yardım etmesi için Dilaver Özcan'dan baskı gördüğünü söyledi. Serhat B'nin, duruşma boyunca çelişkili ifade vermesi dikkati çekti. Duruşmada daha sonra sanık Dilaver Özcan dinlendi. Tavkirarlı aşiretine bağlı olmayan, Erzurum Hınıslı Dilaver Özcan, cinayeti işleme nedenini, küçükken çevre ve ailesinden aldığı kültüre ve törelere bağlamaya çalıştı. Tubay'ın, ahlaki açıdan kendisini rahatsız edecek herhangi bir davranışta bulunmadığını kaydcden özcan, uzun süredir psikolojik rahatsızlık içinde olduğunu, cinayeti kıskançlık ve bir kaza sonucu işlediğini söyledi. Avukatlann ve mahkeme hcyetinin ayrıntıh sorulan karşısında zaman zaman Çelişkili ifadc veren Dilaver Özcan, sonunda Tubay Mavi'yi, ağzını, el ve ayaklannı bantla bağladıktan sonra boğarak öldürdüğünü itiraf etti. Savcı, Tubay Mavi'nin, geçen yıllarda birçok kez Dilaver Özcan'dan dayak yediğini, aldığı darp izleriyle ilgili doktor raporlan bulunduğunu belirtcrck elindeki belgeleri mahkemeye sundu. Tubay Mavi'nin Isveç hastanelerinden almış olduğu sağlık raporlannı inkâr etmeye çalışan Dilaver Özcan, eşiyle zaman zaman sert tartışmalar yaşadıklannı, ancak ona karşı şiddet kullanmadığını öııe sürdü. Sanık, Tubay Mavi'yi nasıl öldürdüğünü anlatırken, cesedi birlikte sakladıklan kuzeni Serhat B. ile de zaman zaman çelişkiye düştü. Kuzeni, cesedi eve geldiğinde koridorda, yatak odasının önünde uzatılmış bir lıalde gördüğünü söyledi. Dilaver Özcan ise olay anında Tubay ile arasında bir boğuşma yaşandığmı, MALMO eşinin bu sırada nefessiz kalarak boğulduğunu, daha sonra da cansız bedeni yatağın üzerine alıp çarşafa doladığını ve taşırken anlaşılmaması için ellerini ve ayaklannı bantladiğını söyledi. Dilaver Özcan, cesedi üç ay boyunca neden onnanlık alanda gizlediğine ve polise neden haber vermediğine ilişkin sorulan yanıtlarkcn paniğe kapıldı. Cinayet anıyla ilgili duygusal bir ortam yaıatmaya çalışan Özcan'ın zaman zaman ağladığı görüldü. Dilaver Özcan, daha sonra Tubay Mavi'nin cesedini kuzeniyle birlikte bir arabaya yerleştirip Uppsala dışmdaki bir ormanlık alana götürerek gömdüklerini, her ihtimale karşı cesedi sakladıklan yeri işaretlediğini bildirdi. Aylarca olayın etkisinden kurtulamadığını kaydeden Özcan, kuzeni ile birlikte, zaman zaman içgüdüyle ormanlık alana giderek cesedin yerinde durup durmadığını kontrol etriklerini söyledi. Mahkemede daha sonra, cinayetin işlendiği evde ve cesedin gizlendiği onnanlık alanda çekilen kamera görüntülcri izlendi. Tatbikat görüntülerinde de cinayeti aynntılanyla anlatan Dilaver Özcan, Tubay Mavi'yi nasıl boğduğunu cansız bir mankcnin üzerindc de gösterdi. Özcan'ın, mahkemede kamera görüntülerini izlerken ağladığı izlendi. Mahkemeye sunulan doktor raporuna göre, Tubay ALİ HAYDAR NERGİS Mavi, öldürülürken vücudunun çeşitli yerlerinden ağır darp aldı ve boyun kemiği kınldı. Duruşmada dinlenen tanıklar da Tubay Mavi'nin düğünü öncesinde ve hamileliği süresince kocası tarafından sürekli olarak dövüldüğünü söylediler. Tubay'ın boşanmak istediğini ama kocası tarafından sürekli ölümle tehdit edildiği için boşanamadığını bildirdiler. Tubay'ın bu evlilikten doğan kızıysa geçen günlerde 1 yaşına girdi. Cinayetle ilgili belge ve bilgileri değerlendiren mahkeme heyeti, cinayeti işleyen Dilaver özcan'ı ömür boyu hapis cczasına mahkûm etti. Kuzeni Serhat B. de 6 ay hapis cczasına çarptınldı. Mahkemenin sonuçlanmasından sonra Adliye çevresinde Tavkirarlılar ile Dilaver Özcan'ın yakınlan arasında bir olay yaşanmaması için yeniden güvenlik önlemi almması dikkati çekti. Tavkirarlılar yayın sitesi yöneticilerinden gazeteci Yakup Şahindal, güvenlik önlcmlerini anlamsız bularak "Tavkirarlılar, gücünü Nurhaklar'dan alan, geçmişte devrimci mücadeleye katkılar sunmtış. İsveç'te de tam bir uyum içinde yaşayan çağdaş ve ilerici bir topluluktur. Hukuka saygılıyız. Mahkemeden sonra olay çıkaracak feodal bir aşiret gibi görülmcyi uygun bulmuyoruz. Bu cinayet töre anlayışıyla işlennıiş olabilir. Ancak, bu törenin tarafi biz değiliz" dedi... [email protected] Kanşık duygular Zaman çok çabuk geçiyor. Sanki dün gibi taze 26 yılı aşkın bir zaman önce Viyana'da yaşamış olduğum bazı anılar. Güzel, güneşli bir pazar günüydü, aynı yuıtta kalan dört arkadaş yürüyüşe çıkmıştık. Viyana'da biraz daha eskice olan bir arkadaşımız, kent tarihini anlatıyor, biz de ilgiyle dirüiyorduk. llçelerin isimlerinin yanı sıra bir de bölge numaralannm olduğunu, bunlann kent merkezinden başlayarak saat istikametinde pcşpeşc dışanya doğru açıldıklannı anlatıyordu. Kentin 23 ilçesi vardı. lnsanlar ilçelerden de kısaca, 1., 2., 22... Viyana diye bahsediyorlardı. 1. ve 3. Viyana arasındaki Şehir Parkı'ndan geçerken içindeki büstleri hayran hayran izlemiştik. Mozart'ın, Strauss'un ve daha sonra da Beethoven'in... Parkm ortasında hendek gibi uzunca bir bölüm mevcuttu. Bunun bir tarafindan bir derecik akıyor, diğer tarafından da 4 No'lu metro geçiyordu. Bu değişik dünyayı seyrederken ilk dikkatimi çekenlerden biri, derecik ve parkm içindeki havuzlardaki kuğu ve ördekJer olmuştu. Yaşlı hanımlar, küçük çocuklar bu sevimli hayvanlarla muhabbet içinde, onlara yem vernıekle meşguldüler. Bir taş alıp atmak ya da sapanla vurmak kimsenin aklından geçmiyordu... Yürüyüşümüz 1. Viyana'nm çevresinde devam ediyordu. Derenin akış istikametine doğru devam ederek, diğer taraftaki 3. Viyana'dan ayrılmış ve bir anda bir ırmağa gelmiştik. Arkadaşımız yine anlatmaya devam ederek, bunun Tuna Nehri'nin şehir içindeki kolu, Tuna Kanalı olduğunu söylemişti. Bunlar benim için garip tanışıklıklardı. Sanki 40 yıldır tanıdığım eski bir dostla karşılaşır gibi olmuştum. Aklıma o çok sevdiğim dizeler gelivermişlerdi "Tuna Nehri akmam diyor, VİYANAkenarımı yıkmam diyor. Adı büyük Osman Paşa, Plevne'den çıkmam diyor..." Kıdemli arkadaşımız ise anlatmaya devam etmişti: "Kanalın karşı tarafi 2. Viyana. Onun sonrasında da esas Tuna Nehri var." 2. Viyana yaklaşık 350 yıl Yahudilerin ilçesi olmuş bir bölgeydi. Zamanın kayzeri, Yahudileri o dönemde bataklığı çağnştıran 2. Viyana bölgesine göndermişti. 19. yüzyıl sonlannda artık 250 bini aşkın Yahudi nüfiıs 2. Dünya Savaşı öncesine kadar ağırhklı olarak bu civarda oturmuştu. Tarih kitabının hüzünlü sayfalannın, bu insanlann yok edilişleri, canını kurtarabilenlerin yurtdışına kaçışlan üzerine bilgilerle dolu olduklannı da sonraki yıllardaki araştırmalanmda detaylı olarak öğrenmiştim. Ömeğin, bu bölgedeki ftıtbol stadının Avrupa Şampiyonası'na ev sahipliği yapmasınm yanı sıra, 2. Dünya Savaşı 'nda 1000'in üzerinde Yahudiye de bir nevi toplama kampı olarak evsahipliği yapmış olması gibi. Arkadaşımız bir hobisini bizimle paylaşmak isteyerek devam etmiş, arada sırada kâğıttan bir kayık yaparak buradan gönderdiğini anlatmiş, biz de gerçekten büyüyüp büyümemiş olduğunu sormuştuk. Cevabı çok hoştu: "Hayır, bunun büyüyüp büyümemekle alakası yok. Bu, benim için sembolik bir yolculuk. Tuna Nehri aşağıya doğru akıp gidiyor, ülkeler geçiyor, Karadeniz'e dökülüyor. Akıntı oradan da Boğaz'a doğru. Gemim Istanbul'a gidiyor. Beni Istanbul'a götürüyor..." Birden aklıma başka dizeler gelmişlerdi: "Bir vapur geçer Varna önünden, Nâzım usulcacık okşar vapuru, yanar elleri, yanar elleri..." Az çok gözlemciliği olan birçok göçmende de sonsuz bir özlemin yanı sıra, bir yandan Avusturya'ya yönelik kızgınlık ve öfke, ama diğer yandan da takdir ve hayranlık kendini göstermekte. Mevcut nüfusun beşte birinin başka ülke ve kültür kökenli olduğu bu ülkedeki güzellik ve yanlışlıklar, güzellikle bağdaşmayanlar nüfusu Istanbul'un yansı, yüzölçümü de Konya'nın yaklaşık iki katı olan bir ülke için çok yüksek düzeyde. "Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek"ten bahsederiz hep. Çok doğru, öyle olmalı zaten. Ama hakkını vennek istediğimiz Sezar'ın nasıl biri olmuş olduğunu, iyi ve kötü yanlannı bilmek, onu biraz daha iyi tanımak da ilginç olacaktır. NAMIK BERKTAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle