Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 HAZİRAN 2008 PAZAR
12 P A Z A R Y A Z I L A R I dishab@cumhuriyet.com.tr
Kadının
kalkanı
laiklik
( ( ~%Z öktendindlik, kökeni ister Yahudi,
J \ . ister Hıristiyan, ister Müslüman
olsun 'kadının özgürleşmesini' her türlü
kötülük ve belanın kaynağı olarak
görüyor." Bu sözler geçen hafta sonu
Roma'da, Papa 16. Benedikt'in bumunun
dibinde "Uluslararası Kadınlar Evi"nde
toplanan 20 Akdeniz ve Avrupa ülkesi kadın
haklan örgütlcri temsilcilerinden, Fransa
"Dayanışmacı Kadınlar" hareketi sözcüsü
Soad Bekkouche'a ait.
Avrupa Sol Partisi 2. Başkanı Graziella
Mascia ise "Avrupa Birliği'nin temel
değerleri 'Laiklik ve Kadın Haklan'
olmalıdır", diyor. Toplumun, insanlığın
yansı "kadın"ın haklannı korumaktan aciz
bir yapı, insanlığın geleceğine ilişkin en ileri,
en büyük "uygarlık projesi" diye savunulan
Avrupa Birliği nasıl ortaya çıkabilir, her
boydan ve soydan köktenciliğin üstelik de
(ultra-) liberaliznı kisvesi altmda cirit atmaya
başladığı bir bağlamda kadını "ikinci
cinsiyet" olarak aşağılayan bir dünya
bakışının egemenliğinde insan haklanndan
nasıl konuşulabilir, gibi sorular iki gün
süresince Avro-Akdeniz'in güneyi ve
kuzeyini birleştirmiş. Ahlaksızlık ve
yolsuzluğa katkılanyla ünlü "liberalissimo"
Silvio Berlusconi'nin iktidara gelmesini
"Tanrı'nın lütfu" gibi karşılayan Papa,
Italya'ya hâkim olan "Yeni lklim"den
duyduğu mutluluğu her vesileyle vurguluyor.
"Avrupalı Feminist Girişim" Başkanı
Lilian Halls-French, "Dinci lobiler AB
kurumlarının kalbinde faaliyetteler.
Laikliğe her zamankinden fazla
sorumluluk düşüyor. Belli bir sol, laikliği
maalesef tabu haline getirdi. Bu 'liberal' (!)
solun yarattığı kavram karmaşasından
istifade, Sarkozy örneğinde sıkça görüldüğü
gibi köktendinciler özellikle kadın
haklarına saldırıya geçtiler" diye konuştu.
Sorunun yalnızca Müslüman ülkelere özgü
olmadığını, Avrupa'nın ötesinde ciddi
evrensel boyutlara eriştiğini belirten Halls-
French, Vatikan'ın köktendinci Katoliklerinin
AB kurumlanna resmen girdiklerinin altını
çiziyor. "örneğin, Avrupa Parlamentosu
Kadın Haklan Komisyonu Başkanı Aıına
Zaborska, katıksız bir 'kürtaj ve aile
planlaması' düşmanıdır" bilgisini aktanrken
"fazla çocuk doğurma" görüşünün bu gerici
i h i i " ü l "
PARIS
UĞUR HÜKÜM
zihniyetin "güncel"
dışavurumlanndan
olduğunu hatırlatıyor.
"Kadının aşağı
koııuınu oldu bitti
lüın tektanrıh
dinlerin tecimevi,
ticaret fonunu
oluşturmuştur.
Temel
özgürlüklerden biri olan inançlara son
derece saygılıyız. Düşmanımız inançlar
değil, kamu hayatını kendi (dini)
kurallanyla belirlemeye çalışan
köktendinciliktir. Dinin devletin yerini
almasmı kesiıılikle reddediyoruz." Halls-
French laikliğin en basit tanımının,
havra-kilise-caminin devlet-kamu işlerine
karışmamak ilkesi olduğunu söylüyor. Bunun
olumlusu, açığı, hoşgörülüsünün
olamayacağını, birtakım solculann "farklı
kültürler"e saygı göstermek adına gerçek
sorunları görniek istememelerinin içtenlik
veya özgür düşünceyle açıklanamayacağını
savunuyor. "Halbuİd laiklik uğruna
mücadelenin evrensel bir mücadele
olduğunu görüp herkesten fazla yanımızda
durmaları gerekir." Toplantıya Türkiye'den
katılan Profesör Gülser Oztunab Kayır'ın
söyledikleri de ayn bir ilginç: "Recep Tayyip
Erdoğan'm iktidara gelmesi laiklik ilkesine
karşı tutucu ve popülist politikalar
açısından bir dönüm noktasıydı. Bu
politikalardan bir tanesi kadının kamusal
hayata daha iyi katılabilmesi bahanesiyle
tiirban etrafında kristalleştirildi. Bu
argümana kesiıılikle karşıyım. Türban
aslında kadının vücudunu, cinselu'ğini ve
hayatını kontrol altında tutabilmek için
kullanılan bir baskı aracıdır. Laik
modelimiz her taraftan saldırı altındadır.
Hedefleri öncelikle kadın haklarıdır.
Diyanet Işleri Başkanlığı feminizmi
'ahlaksızlık' diye nitelemiştir. Bu
gerilemeye tiinı gücümüzle direniyoruz.
Ancak ne yazık ki Türk toplumu bu
konuda derinlemesine bölünmüş
durumdadır." Bütün gericilik ve
köktenciliklerin belkemiğini "kadın"ın
oluşturduğunu anlatan bir başka Fransa
temsilcisi Fadela Ghassoui, "Başörtüsü
kadına erkeğin emrinden başka bir şey
değildir. Kadına din ve gelenek adına, hele
hele Akdeniz ülkelerinde yaygın 'namus' ve
'gurur' gibi yapay ve sübjektif değerler
aşkına giydirilmek istenen kefen,
uygulanan her türlü somut-soyut baskı ve
şiddet, 'mutlak ve her şeye kadir' erkek
iktidarım sürdürme kavgası, iradesidir",
sözleriyle görüş ve duygulannı dile getiriyor.
Günümüzde kadını fızik, psikolojik, sosyal
şiddetten korumanın, aşağılanmaktan
kurtarmanın, tam ve eşit insan olarak
yaşamasının laiklikten daha güçlü ve ileri
hukuki, felsefi veya zihinsel bir kalkanı
olabilir mi ?
ugur.hukum@gmail.com
Kutup ayısının dayanılmaz çekiciliği
Hava sıcak mı sıcak. Bunaltıcı bir gün
Stuttgart'ta. "Çöl sıcakları" diyor
televizyonlar. Hayvanat bahçesinin ağaçhklı
yollan insan dolu. Penguenlerin, fok
balıklannın, gorillerin, orangutanlann
yanından geçiyorlar çoluk çocuk, yaşlı genç.
Koşar adım. Sonra filler, zürafalar, su
aygırlan, panterler, anka kuşlan, alpakalar...
Herkes tek bir hedefe koşuyormuş gibi!
Yükselen yol gidcrek dikleşiyor. Bebek
arabalannı iten annelerde takat kalmamış,
daha fazla yürüyemeyen çocuklar kucak
istiyor. Teller arkasındaki hayvanlar telaş
içinde önlerinden geçen bu insanlara bakıyor
şaşkın şaşkm!
Az sonra yol düzleşiyor. Yaşlılar banklara
ilişmiş, terlerini siliyor. Gençler çimenlere
uzanmış boyalı sularnıı içip ferahlıyor.
Stuttgart'ta hava 35 derece, rurubct yüzde
seksen, bunaltıcı mı bunaltıcı.
Küçük kutup ayısı ise buz gibi
sıılarda çok genç yaşamınm tadını
çıkarıyor. Berlin'deki Knut'tan,
Nürnberg'deki Flocke'den sonra
Almanya'nın en ünlü kutup ayısı
Wilbaer! Henüz altı aylık ve diğer
ikisinden daha mutlu. Çünkü o
anasının kuzusu! Kııut ile Flocke,
anneleri reddettiği için bakıcılar
elinde biberonla büyüdü. Stuttgart'ın ünlü
ve tarihi hayvanat bahçesi Wilhelma'da
dünyaya gelen Wilbaer ise ana sütü emiyor,
ana terbiyesi alıyor. Birkaç hafta içinde on
binlerin sevgilisi oldu. Şu sıralar her gün
annesi Corinna ile oynuyor, peşinden
koşuyor, peşinden koşturtuyor, buz gibi
sulara karın üstü atlayıp köpekleme
yüzüyor!
STUTTCART
AHMET ARPAD
Berlin ve Nürnberg hayvanat
bahçelerindeki yavru kutup
ayılarının anneleri tarafından
reddedilmesi üzerine biberonla
büyütülmelerine tepki gösteren
hayvan haklan savunucuları
"İnsanlara bağımlı
yaşayacağına öldürülsün"
önerisini getirmişti. Kuzey
Kutbu'nda buzlann erimesiyle bu
hayvanlann yaşam alanları daralıyor,
türlerinin hızla tükenmesinden korkuluyor.
Hayvansevcrlerin başlattığı "Knut
öldürülmesin" kampanyasıyla küçücük
kutup ayısı birden tüm dünyada ünlendi.
Geçenlcrdc 1 yaşına basan vc 120 kiloya
erişen Knut'u görmek isteyenler, hâlâ uzun
kuyruklar oluşturuyor. Doğumundan
günümüze yaşamını anlatan bir fılnıi
çekilen, Vanity Fair dergisine kapak olan,
Bonn'daki Uluslararası Çevre Koruma
Konferansı'nın maskotluğuna seçilen
medyatik Knut sayesinde Berlin Hayvanat
Bahçesi ziyaretçi sayısını defalarca
katlarken hisse senetleri de değer kazandı.
Aynı şey Nürnberg ve Stuttgart için de
geçerli.
Stuttgartlı Wilbaer'in "dayanılmaz
çekiciliği" ise mümkün olduğu kadar doğal
ortamda yetişmesi. Doğumu ve yaşamının
ilk üç ayı herkesten gizli tutulan yavrunun
bakıcı kucağında değil "ana sevgisi" ile
büyüdüğü davranışlarnıdan belli. Insanlar bu
ana-oğlu seyretmeye doyamıyor. Hayvanat
bahçesi görevlileri "Lütfen ilerleyin"
demese, saatlcrce ayrılmayacaklar
karşı lanndan.
www.ahmet-arpad.de
GüneşSirld'nden
Ikarusyorumu
Kanadalı ünlü sirk grubu
"Cirque du Soleil", yani
Güneş Sirki'nden sanatçı
Irina Naumenko ve trapez
ustaları, Berlin'de
sergileyecekleri "Varekai"
adlı gösterimin provasında
görülüyor.
Adım Çingene dilinde
"Nerede olursa" anlamına
gelen kelimeden alan
gösterimin konusunu,
aııtik Yunan
mitolojisindeki tkarus'un
macerası oluşturuyor.
Ancak "Varekai"deki
tkarus, güneşe doğru
uçrukça balmumundan
kanatlarının erimesiyle
denize değil, karaya
düşüyor ve yeni
maceralara atıhyor.
(Fotoğraf: AFP)
Töre cinayetine ömür boyu hapis cezası
Aralık aymda, Tavkirarlı
aşiretine bağlı eşi Tubay
Mavi'yi boğarak öldürdükten
sonra cescdi aylarca ormanlık bir
alanda gizleyen Dilaver Özcan,
Uppsala kentinde çıkanldığı
mahkenıece ömür boyu hapis
cezasma çarptınldı. Cinayeti
aynntılanyla anlatarak suçunu
itiraf eden Dilaver Özcan'a olay
sırasmda yardım eden kuzeni
Serhat B'ye de 6 ay hapis cezası
vcrildi. Isveç'in Uppsala
kentindeki duruşmanın ilk günü
gergin başladı. Tubay Mavi'nin
ailesinin bağlı bulunduğu
Malatya/Elbistan kökenli
Tavkirarlılar ile Erzumm, Hınıslı
Dilaver Özcan'ın ailesi arasında
bir olay yaşanmaması için geniş
güvenlik önlemleri alındı.
Mahkeme salonunda taraflar ayn
bölmelere oturruldu.
Salona sığmayan izleyiciler,
duruşmayı koıidorlara
yerleştirilmiş ses düzeni
aracılığıyla izlediler. Dunışmanın
ilk bölümündc Tubay Mavi'nin
cesedinin saklanmasına yardım
eden Dilaver özcan'ın kiızeni
Serhat B. dinlendi. Cinayetin
planlanması ve işlenmesi
aşamalanndan haberinin
olmadığını savunan Serhat B,
cesedin saklanmasına yardım
etmesi için Dilaver Özcan'dan
baskı gördüğünü söyledi. Serhat
B'nin, duruşma boyunca çelişkili
ifade vermesi dikkati çekti.
Duruşmada daha sonra sanık
Dilaver Özcan dinlendi.
Tavkirarlı aşiretine bağlı
olmayan, Erzurum Hınıslı Dilaver
Özcan, cinayeti işleme nedenini,
küçükken çevre ve ailesinden
aldığı kültüre ve törelere
bağlamaya çalıştı. Tubay'ın,
ahlaki açıdan kendisini rahatsız
edecek herhangi bir davranışta
bulunmadığını kaydcden özcan,
uzun süredir psikolojik rahatsızlık
içinde olduğunu, cinayeti
kıskançlık ve bir kaza sonucu
işlediğini söyledi. Avukatlann ve
mahkeme hcyetinin ayrıntıh
sorulan karşısında zaman zaman
Çelişkili ifadc veren Dilaver
Özcan, sonunda Tubay Mavi'yi,
ağzını, el ve ayaklannı bantla
bağladıktan sonra boğarak
öldürdüğünü itiraf etti.
Savcı, Tubay
Mavi'nin, geçen
yıllarda birçok kez
Dilaver Özcan'dan
dayak yediğini, aldığı
darp izleriyle ilgili
doktor raporlan
bulunduğunu belirtcrck
elindeki belgeleri
mahkemeye sundu. Tubay
Mavi'nin Isveç hastanelerinden
almış olduğu sağlık raporlannı
inkâr etmeye çalışan Dilaver
Özcan, eşiyle zaman zaman sert
tartışmalar yaşadıklannı, ancak
ona karşı şiddet kullanmadığını
öııe sürdü.
Sanık, Tubay Mavi'yi nasıl
öldürdüğünü anlatırken, cesedi
birlikte sakladıklan kuzeni Serhat
B. ile de zaman zaman çelişkiye
düştü. Kuzeni, cesedi eve
geldiğinde koridorda, yatak
odasının önünde uzatılmış bir
lıalde gördüğünü söyledi. Dilaver
Özcan ise olay anında Tubay ile
arasında bir boğuşma yaşandığmı,
MALMO
eşinin bu sırada nefessiz kalarak
boğulduğunu, daha sonra da
cansız bedeni yatağın üzerine alıp
çarşafa doladığını ve taşırken
anlaşılmaması için ellerini ve
ayaklannı bantladiğını söyledi.
Dilaver Özcan, cesedi üç ay
boyunca neden onnanlık alanda
gizlediğine ve polise neden haber
vermediğine ilişkin sorulan
yanıtlarkcn paniğe kapıldı.
Cinayet anıyla ilgili duygusal bir
ortam yaıatmaya çalışan Özcan'ın
zaman zaman ağladığı görüldü.
Dilaver Özcan, daha sonra Tubay
Mavi'nin cesedini kuzeniyle
birlikte bir arabaya
yerleştirip Uppsala
dışmdaki bir ormanlık
alana götürerek
gömdüklerini, her
ihtimale karşı cesedi
sakladıklan yeri
işaretlediğini bildirdi.
Aylarca olayın
etkisinden
kurtulamadığını kaydeden Özcan,
kuzeni ile birlikte, zaman zaman
içgüdüyle ormanlık alana giderek
cesedin yerinde durup
durmadığını kontrol etriklerini
söyledi. Mahkemede daha sonra,
cinayetin işlendiği evde ve
cesedin gizlendiği onnanlık
alanda çekilen kamera görüntülcri
izlendi. Tatbikat görüntülerinde
de cinayeti aynntılanyla anlatan
Dilaver Özcan, Tubay Mavi'yi
nasıl boğduğunu cansız bir
mankcnin üzerindc de gösterdi.
Özcan'ın, mahkemede kamera
görüntülerini izlerken ağladığı
izlendi. Mahkemeye sunulan
doktor raporuna göre, Tubay
ALİ HAYDAR
NERGİS
Mavi, öldürülürken vücudunun
çeşitli yerlerinden ağır darp aldı
ve boyun kemiği kınldı.
Duruşmada dinlenen tanıklar da
Tubay Mavi'nin düğünü
öncesinde ve hamileliği süresince
kocası tarafından sürekli olarak
dövüldüğünü söylediler. Tubay'ın
boşanmak istediğini ama kocası
tarafından sürekli ölümle tehdit
edildiği için boşanamadığını
bildirdiler. Tubay'ın bu evlilikten
doğan kızıysa geçen günlerde 1
yaşına girdi. Cinayetle ilgili belge
ve bilgileri değerlendiren
mahkeme heyeti, cinayeti işleyen
Dilaver özcan'ı ömür boyu hapis
cczasına mahkûm etti.
Kuzeni Serhat B. de 6 ay hapis
cczasına çarptınldı.
Mahkemenin sonuçlanmasından
sonra Adliye çevresinde
Tavkirarlılar ile Dilaver Özcan'ın
yakınlan arasında bir olay
yaşanmaması için yeniden
güvenlik önlemi almması dikkati
çekti. Tavkirarlılar yayın sitesi
yöneticilerinden gazeteci Yakup
Şahindal, güvenlik önlcmlerini
anlamsız bularak "Tavkirarlılar,
gücünü Nurhaklar'dan alan,
geçmişte devrimci mücadeleye
katkılar sunmtış. İsveç'te de
tam bir uyum içinde yaşayan
çağdaş ve ilerici bir topluluktur.
Hukuka saygılıyız.
Mahkemeden sonra olay
çıkaracak feodal bir aşiret gibi
görülmcyi uygun bulmuyoruz.
Bu cinayet töre anlayışıyla
işlennıiş olabilir. Ancak, bu
törenin tarafi biz değiliz" dedi...
alinergis@yahoo.se
Kanşık
duygular
Zaman çok çabuk geçiyor. Sanki dün gibi
taze 26 yılı aşkın bir zaman önce
Viyana'da yaşamış olduğum bazı anılar. Güzel,
güneşli bir pazar günüydü, aynı yuıtta kalan
dört arkadaş yürüyüşe çıkmıştık. Viyana'da
biraz daha eskice olan bir arkadaşımız, kent
tarihini anlatıyor, biz de ilgiyle dirüiyorduk.
llçelerin isimlerinin yanı sıra bir de bölge
numaralannm olduğunu, bunlann kent
merkezinden başlayarak saat istikametinde
pcşpeşc dışanya doğru açıldıklannı
anlatıyordu. Kentin 23 ilçesi vardı. lnsanlar
ilçelerden de kısaca, 1., 2., 22... Viyana diye
bahsediyorlardı. 1. ve 3. Viyana arasındaki
Şehir Parkı'ndan geçerken içindeki büstleri
hayran hayran izlemiştik. Mozart'ın,
Strauss'un ve daha sonra da Beethoven'in...
Parkm ortasında hendek gibi uzunca bir bölüm
mevcuttu. Bunun bir tarafindan bir derecik
akıyor, diğer tarafından da 4 No'lu metro
geçiyordu. Bu değişik dünyayı seyrederken ilk
dikkatimi çekenlerden biri, derecik ve parkm
içindeki havuzlardaki kuğu ve ördekJer
olmuştu. Yaşlı hanımlar, küçük çocuklar bu
sevimli hayvanlarla muhabbet içinde, onlara
yem vernıekle meşguldüler. Bir taş alıp atmak
ya da sapanla vurmak kimsenin aklından
geçmiyordu... Yürüyüşümüz 1. Viyana'nm
çevresinde devam ediyordu. Derenin akış
istikametine doğru devam ederek, diğer
taraftaki 3. Viyana'dan ayrılmış ve bir anda bir
ırmağa gelmiştik. Arkadaşımız yine anlatmaya
devam ederek, bunun Tuna Nehri'nin şehir
içindeki kolu, Tuna Kanalı olduğunu
söylemişti. Bunlar benim için garip
tanışıklıklardı. Sanki 40 yıldır tanıdığım eski
bir dostla karşılaşır gibi olmuştum. Aklıma o
çok sevdiğim dizeler gelivermişlerdi "Tuna
Nehri akmam diyor,
VİYANAkenarımı yıkmam
diyor. Adı büyük
Osman Paşa,
Plevne'den çıkmam
diyor..." Kıdemli
arkadaşımız ise
anlatmaya devam
etmişti: "Kanalın
karşı tarafi 2.
Viyana. Onun
sonrasında da esas Tuna Nehri var."
2. Viyana yaklaşık 350 yıl Yahudilerin ilçesi
olmuş bir bölgeydi. Zamanın kayzeri,
Yahudileri o dönemde bataklığı çağnştıran 2.
Viyana bölgesine göndermişti. 19. yüzyıl
sonlannda artık 250 bini aşkın Yahudi nüfiıs 2.
Dünya Savaşı öncesine kadar ağırhklı olarak
bu civarda oturmuştu. Tarih kitabının hüzünlü
sayfalannın, bu insanlann yok edilişleri, canını
kurtarabilenlerin yurtdışına kaçışlan üzerine
bilgilerle dolu olduklannı da sonraki yıllardaki
araştırmalanmda detaylı olarak öğrenmiştim.
Ömeğin, bu bölgedeki ftıtbol stadının
Avrupa Şampiyonası'na ev sahipliği
yapmasınm yanı sıra, 2. Dünya Savaşı 'nda
1000'in üzerinde Yahudiye de bir nevi toplama
kampı olarak evsahipliği yapmış olması gibi.
Arkadaşımız bir hobisini bizimle paylaşmak
isteyerek devam etmiş, arada sırada kâğıttan bir
kayık yaparak buradan gönderdiğini anlatmiş,
biz de gerçekten büyüyüp büyümemiş
olduğunu sormuştuk. Cevabı çok hoştu:
"Hayır, bunun büyüyüp büyümemekle
alakası yok. Bu, benim için sembolik bir
yolculuk. Tuna Nehri aşağıya doğru akıp
gidiyor, ülkeler geçiyor, Karadeniz'e
dökülüyor. Akıntı oradan da Boğaz'a doğru.
Gemim Istanbul'a gidiyor. Beni Istanbul'a
götürüyor..." Birden aklıma başka dizeler
gelmişlerdi: "Bir vapur geçer Varna
önünden, Nâzım usulcacık okşar vapuru,
yanar elleri, yanar elleri..."
Az çok gözlemciliği olan birçok göçmende de
sonsuz bir özlemin yanı sıra, bir yandan
Avusturya'ya yönelik kızgınlık ve öfke, ama
diğer yandan da takdir ve hayranlık kendini
göstermekte. Mevcut nüfusun beşte birinin
başka ülke ve kültür kökenli olduğu bu
ülkedeki güzellik ve yanlışlıklar,
güzellikle bağdaşmayanlar nüfusu
Istanbul'un yansı, yüzölçümü de Konya'nın
yaklaşık iki katı olan bir ülke için çok yüksek
düzeyde. "Sezar'ın hakkını Sezar'a
vermek"ten bahsederiz hep. Çok doğru, öyle
olmalı zaten. Ama hakkını vennek istediğimiz
Sezar'ın nasıl biri olmuş olduğunu, iyi ve kötü
yanlannı bilmek, onu biraz daha iyi tanımak da
ilginç olacaktır.
NAMIK BERKTAY