23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 NİSAN 2008 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Somut Bir Uzlaşma Önerisi... Rejimin rayına oturması, demokratik devlet yapısının güçlendirilmesi için kapsamlı anayasa değişikliğinde uzlaşılması gerekir. Kuşkusuz bunun ilk koşulu AKP’nin dayatmacı tutumundan vazgeçerek hazırlattığı anayasa taslağını geri çekmesi; tüm siyasi partilerin, anayasal kurum ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin katılımı ve bilinen yöntemlerle yeni bir anayasanın veya anayasa değişikliğinin yürürlüğe konulmasıdır. Emekli Danıştay Başkanı oplumun, yaklaşık bir rak ve duyulan öfke ile hazırlanan seneden bu yana gi ve yürürlüğe konulan bu yasa, derek gerildiği; bir bünyesinde hem çelişkili kurallaçok konuda ayrışma rı, hem de birçok hukuki hatayı içeya başladığı ve bu riyordu. nun ülkeyi ileride onarılması Gümrük kapılarında oylama mümkün olamayacak bir kargaşa başladıktan sonra, yapılan eleştiortamına, belki de bölünmüşlüğe riler üzerine bu kanunun metninsürüklediği artık gözle görülür de yer alan geçici 18’inci ve 19’unhale geldi. Bu bakımdan toplum cu maddeler kaldırılarak bir hukuk da gerginliğin azaltılması, bunun skandalı yaratıldı. Sonuç ne oliçin de iktidar, muhalefet ve top du? 28 Ağustos 2007 tarihinde lumda etkili olan demokratik ku yürürlükte olan anayasa kurallarum ve kuruluşlar arasında ana rına uygun olarak Cumhurbaşkayasanın temel konularında uzlaş nı seçilmiş olan Sayın Abdullah ma ortamına girilmesi kaçınılmaz Gül’ün hukuki durumu ve görev süresi tartışmalı hale getirildi. hale geldi. Uzlaşmanın sağlanabilmesi için Cumhurbaşkanlığı görevini fiilen önce uzlaşmazlığın nedenlerinin yürüten Sayın Gül’ün bu görevidoğru olarak saptanması ve orta ni hangi tarihe kadar sürdüreceğiya konulması gerekir. Bir yıllık ni, AKP kurmayları ve belki de dönem içinde, toplumdaki tartış ABD’de konu ile ilgilenenler dımaların ve gerginliğin doruk nok şında kimse bilmiyor. Görev sütasına ulaştığı konuların eksenin resi, büyük anayasa değişikliği yade genellikle yasal düzenlemele pıldığında belirlenmiş olacak. Dünrin yer aldığını görüyoruz. Bunla yada eşibenzeri olmayan bir durın içinde iki anayasa değişikliği rum… İşin daha da kötü yanı, göile bir değişiklik girişimi ise daha rev süresi AKP’nin takdirine kalmış olan Sayın Gül’ün tarafsızlıbelirleyici nitelikte görülüyor. Gerçekleştirilen iki anayasa de ğı da tartışma konusu olmaktan ğişikliğinde elde edilen sonuçla kurtulamıyor. Bu konu, NisanKarın ve varsa toplumun kazanımla sım 2007 ayları arasında toplurının değerlendirilmesi, hem bu mun gündeminden düşmedi; ama bir sene zarfında nelerle uğraştı ne toplum, ne de AKP bundan bir ğımızı gözler önüne serecek, hem kazanç sağladı. de önümüzdeki muhtemel uzlaşmazlık alanını, başka bir deyişle Türban düzenlemesi asıl uzlaşılması gereken alanı sapAnayasanın 10’uncu ve 42’nci tamamıza yardımcı olacaktır. maddelerinde yapılan değişikliğin amacı, türbanbaşörtüsü takan Cumhurbaşkanının seçimi kızlarımızın, yükseköğrenim kuCumhurbaşkanının seçimi ve rumlarına bu kıyafetleri ile girgörev süresi, TBMM’nin görev melerini sağlamaktı. İktidar parsüresi ve toplantı yeter sayısı ile tisi MHP’nin desteğini alarak bu ilgili anayasa maddelerinde deği değişikliği gerçekleştirdi. İlgili şiklik yapılmasına ilişkin partiler arasında yapılan anlaşma31.05.2007 günlü, 5678 sayılı Ka ya göre Yükseköğretim Kanunun gerilimi tırmandıran ilk ana nu’nun Ek 17’nci maddesi de deyasal düzenleme oldu. Anayasa ğiştirilecekti. Fakat 42’nci maddeMahkemesi’nin Cumhurbaşkanı de yapılan düzenleme ile ilgili seçiminde TBMM’nin toplantı ye eleştiriler üzerine Ek 17’nci madter sayısıyla ilgili kararına tepki ola de değişikliği ertelendi ve düzen İrtica Hep Gündemde... “Din konusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar bazı çevreler ve oluşumlar tarafından istismar edilmiştir. İrticai unsurlar laiklik karşıtı faaliyetlerine, vakıf, dernek vb. isimler altında birtakım legal oluşumlar vasıtasıyla devam etmektedirler.” (Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt... 4 Nisan 2008.) Bu, bir uyarıdır. Kimileri hemen telaşlanırlar! Asker ne diye konuşuyor? diye başlarlar sızlanmaya!.. Herkes konuşuyor, yazıyor! Aklına geleni gelmeyeni açık açık söylüyor! Ama asker kalkıp da yurt gerçeklerine değindi mi, hemen değişik yorumlar, suçlayıcı sözler, bilmem neler!.. ??? İrtica yeni bir olgu mu? 31 Mart’lardan, Menemen’lerden, Nurcu’lardan, Nakşibendi’lerden, Milli Selamet’lerden, Refah’lardan vb.’lerinden günümüze uzanan bir tarih yaprağı. Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, uygar, devrimci, halkçı, laik niteliğini altüst etme fırsatını arayan, sık sık bu yüzden başları derde giren bir gerici anlayışın varlığı... Şimdi bir dava var görüşülen. Altı yıldır iktidarda bulunan bir partinin ve önde gelen kişilerinin adalet önünde hesap vermeye çağrılması... Bir iddianame var... Suçlananlar oturup yanıt verecekler.. Hayır biz bunları yapmadık diyecekler. Demeliler, demek zorundalar.. diyecek sözleri, kanıtları varsa... Yargıtay Başsavcısı durup dururken mi dosyalar dolusu bir iddianame hazırlamış!.. Üstelik de birkaç ay önce uyardığı halde... ??? Çok oy almak, seçimde üstün çıkmak ayrı konu, anayasaya ters düşen girişimlere kalkışmak ayrı?.. Cumhuriyet Savcılarının görevi nedir? Atatürk Cumhuriyeti’ni korumak; ona buna, sana bana karşı ayrım yapmadan.. Cumhuriyet bakanı, milletvekili, yargıcı vb. diyebiliyor muyuz.. hayır; Cumhuriyet sözcüğünü ancak savcılar için kullanıyoruz... Nasıl Cumhuriyetin savcıları varsa, Cumhuriyetin ordusu da vardır; Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu, bekçisi, askerleri... “Ayrıca ülkemizdeki etnik ve dini yapı ve bu konudaki kültürel zenginliğimiz de son dönemde bazı dış destekli çevreler tarafından istismar edilmeye çalışılmaktadır.” Büyükanıt Paşa açık açık belirtmiş iç işlerimize yabancıların karışmalarının yanlışlığını... Lagendijk’ler, Rehn’ler, bilmem kimler.. hangi hakla kalkıp Türk yargısının işine karışmak cüretini kendilerinde buluyorlar? İçimizde bu gibi dış karışmaları doğru ve yararlı bulanlardan, yazanlardan, konuşanlardan mı cesaret alıyorlar? ??? AB’ye bu gidişle bizi almazlarmış... Yargı AKP’ye bir dava açtı diye mi? AB; AKP’nin, Tayyip Bey’in avukatı mı? Osmanlı’nın yıkılma dönemindeki dış karışmaları, dış baskıları anımsatan bir duruma katlanmak olası mıdır? Büyükanıt Paşa gerçek yurtseverler adına konuşuyor: “İrticai unsurlar laiklik karşıtı faaliyetlerine, vakıf, dernek vb. isimler altında, birtakım legal oluşumlar vasıtasıyla devam etmektedirler.” Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay’ı da bu konuda elbet görevini yapacaktır... Nuri ALAN T leme uygulamanın sonucuna bırakıldı. Anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’nin önüne götürüldü; karar bekleniyor… YÖK Başkanı’nın göreve başladıktan sonraki söylemleri ve özellikle türbanlıbaşörtülü öğrencilerin üniversitelere kabul edilmesi gerektiği yolundaki genelgesi üniversiteleri ayağa kaldırdı; sert tepkilere neden oldu. Uygulama konusunda YÖK kendi içinde de bölündü; huzursuzluk halen sürüyor. Genelge Yargıya götürüldü; Danıştay genelgenin uygulanmasını durdurdu. Gündeme aynı ağırlıkta yeni konular girdiği için üniversitelerdeki uygulama artık basında ve TV’de yer almıyor. Bilindiği kadarı ile üniversitelerde türban konusunda farklı uygulamalar sürdürülüyor. Yani ülkede hukuk farklı şekilde uygulanıyor. Anayasada yapılan değişiklikle hukuk ve düzen yerine, bir önceki örnekte olduğu gibi ülkede hukuki kargaşa ortamı, düzensizlik ve keyfilik yaratıldı. Yine toplumun kazandığı bir şey yok. si ile toplum tekrar tartışma ortamına girdi. Bu sefer tartışmaya Avrupa Birliği yetkilileri de katıldı. Hatta AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn tartışmayı küstahlık derecesine getirerek hem Anayasa Mahkemesi’ne baskı yapmaya kalktı, hem de Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin askıya alınabileceği yolunda tehditte bulundu. Egemenlik hakkına ilişkin bu müessif müdahaleye tüm toplum olarak, ama özellikle ve öncelikle devlet yetkilileri tarafından karşı çıkılması gerekiyor. Sonuç Bu anayasa taslağına hâkim olan düşünce, yargıyı siyasallaştırarak yürütmeye bağımlı hale getirmek; KHK’ler yoluyla yürütmeyi olabildiğince güçlendirmektir. Bunun sonucu ise AKP’nin bugünkü yapısı itibariyle, tek adam yönetimine kapı aralamaktır. Asıl tartışma, toplumsal tepki ve ayrışma, bu taslak TBMM’ye teklif edildiğinde başlayacaktır. Belli Anayasal konular üzerinde uzlaşma sağlansa bile bu uzlaşma kalıcı ve etkili olamaz; sınırlı ve tek konuya yönelik yeni anayasa değişikliklerinin TBMM’ye taşınmasıyla bozulur; yeniden başa dönülür. Rejimin rayına oturması, demokratik devlet yapısının güçlendirilmesi için kapsamlı anayasa değişikliğinde uzlaşılması gerekir. Kuşkusuz bunun ilk koşulu AKP’nin dayatmacı tutumundan vazgeçerek hazırlattığı anayasa taslağını geri çekmesi; tüm siyasi partilerin, anayasal kurum ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin katılımı ve bilinen yöntemlerle yeni bir anayasanın veya anayasa değişikliğinin yürürlüğe konulmasıdır. Böyle bir anayasayı, oluşumuna katılan tüm siyasi partiler, kurum ve kuruluşlar korumak, onun ilkelerini benimsemek zorunda olacakları için tartışma bitecek, toplumdaki gerginlik ve huzursuzluğu gidermek mümkün olabilecektir. Uygulamaya ilişkin sorunların çözülmesi ise bu anayasa ile oluşturulacak bağımsız ve tarafsız Yargı’nın görevi içinde olacaktır. Siyasi partilerin kapatılması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP’nin kapatılması için açtığı dava üzerine bu kez, anayasanın siyasi partilerle ilgili 68’inci ve 69’uncu maddelerinin ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun bu maddelerle ilgili kurallarının değiştirilmesi ve bu değişikliğin AKP ile ilgili kapatma davasına yansıtılması hususu gündeme getirildi. İktidar bu konuda hem destek hem de çözüm arayışı içine girdi. AKP’nin bu niyeti açıklanınca, kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerine aykırı ve yasamanın yargı erkine ait bir yetkiyi kullanması sonucunu doğuracak olan bu girişime karşı haklı tepkiler gösterildi; Ergenekon soruşturmasının da yeniden gündeme getirilme ‘Yeni Şeyler’ Prof. Dr. Mahir AYDIN İstanbul Üni. işiler gibi, devletlerin de yaşıtları vardır. Kimi kez saygı ve dostluk duruşu sergileseler de çoğunlukla birbirinin gözünü oyarlar. Doğal yasadır bu. Yedi derviş bir posta sığar, dünya iki hükümdara az gelir. Bu yaşıt devletlerin, babaları olduğu gibi, torunları da vardır. Hıristiyanlaşan Roma’yı milat sayarsak; İspanya, Portekiz, Avusturya birinci kuşaktır. İkinci kuşak; İngiltere, Fransa ve Rusya’dır. Üçüncü kuşağı da ABD, Almanya ve İtalya oluşturur. Uygarlık tarihinin son iki bin yılı; devletler gibi, onların ana komuta merkezi siyasal görüşlerine de tanık oldu. Sular çekildiğinde, karıncalar balıkları yedi; sular bastığında, balıklar karıncaları… Atatürk ilkeleri içinde yer alan Halkçılık birçok kez eleştiri konusu olmuştur. Gerekçesi de Milliyetçilik varken Halkçılık neden? Oysa Halkçılık, hanedan yönetimine bir tepkidir. Egemenlik kaynağının, yönetilende olmasıdır. Kısaca, Halkçılık eşittir Demokrasi. Onuncu Yıl Marşı, sanıldığından daha derin anlamlar taşır. Biz Türkiye’de Cumhuriyet yönetimine geçtiğimizde, Batılılar alay içerikli olarak “Siz bu yönetimi 10 yıl götüremezsiniz” dediler. Bu yüzdendir ki Mustafa Kemal Paşa, Orhun Yazıtları’ndan sonra, Türk ulusuna zaman ötesi ikinci büyük söylevde bulundu: Sonsuzluğa akıp giden… Günümüz dünya ülkelerinin çoğu, Cumhuriyet ile yönetiliyor ya da o savda bulunuyor. Oysa Cumhuriyet, Atatürk’ün deyişi ile erdemdir. Biçim ona kananları ilgilendirirse, içeriğini yaşayanlar biliyor. Çin, Libya, İran ve ötekiler. Cumhuriyet; halkın seçtiği temsilciler aracılığı ile egemenliği elinde tuttuğu yönetim biçimidir. Türki K ye’de cumhuriyet; 1924, 1961 ve 1982 anayasalarına göre devlet biçimidir. Ve siyasal bir anlam taşır. Yoksa anayasa hukuku açısından, devlet biçimi teknik bir konudur. Kısaca; Cumhuriyet genel çerçeve, demokrasi içeriktir. Konumuz demokrasi. Beşiği Atina. Tarih, İsa’dan önce 400. Atina’nın nüfusu: 250 ya da 300 bin. Atinalı yurttaş sayısı: 100 bin. Demokrasi için oy kullanan: 30 bin. Kim bunlar: Eli silah tutan yetişkin erkek. En azı 250 binden 30 bine. Sözün özü, sorumlu olan yetki kullanır. Evrensel Bildirge, insanlar özgür ve eşit doğar, der. Doğrudur. Sosyolojinin temel yasasıdır ki, toplum karşısındaki yetki, sorumluluk ister. Sorumluluğu olmayan yetki yoktur. Çünkü onaylamak için bilgi gerekmez. Ama karşı çıkmak, bilgi ister. İşte bu nedenle Mustafa Kemal, öğretmenlere şunu söyleyecektir: Cumhuriyet; fikren, ilmen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Birilerine dayanmayan ve bir yerlerden beslenmeyen, yalnızca Cumhuriyet için düşünen ve çalışan kuşaklar. Günümüz dünyasında soğuk savaş dönemi ve politikaları bitti. Ülke yönetenler, geleceği görendir. Yoksa Haço’nun Hançeri sonradan çıkar. 700 yıl öncesinden Mevlana Celalettin, gönderme yapıyor: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi / Her gün bir yere konmak ne güzel / Bulanmadan, donmadan akmak ne âlâ / Dünle beraber gitti cancağızım / Ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Kimler kendini böylesine güncelliyor? Günü kucaklıyor ve geleceği karşılıyor. Ve yeni değilse, kaç yıl geriden geliyor?.. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle