05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN 2008 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr İsveç’te gelenek kurbanları sveç'teki Türkiyeli en büyük göçmen İ topluluklarından olan Tavkiranlılar, Fadime Şahindal'dan sonra ikinci genç kızları Tubay Mavi'yi de aile cinayetine kurban verdi. Üniversite sosyoloji bölümü öğrencisi Fadime Şahindal'ın, İsveçli erkek arkadaş edindiği gerekçesiyle 2002 yılının ocak ayında babası tarafından öldürülmesinden sonra, Tubay Mavi de eşi tarafından öldürülerek Uppsala yakınlarındaki bir göle atıldı. Tubay'ın cesedi, olayın üzerinden iki ay geçtikten sonra, mart ayının ilk haftasında gölde bulundu... Altı yıl içinde ikinci genç kızını da aile cinayetine kurban veren Tavkiranlılar, daha çok Kahramanmaraş ve Malatya illerinden gelmişler. Özellikle Kahramanmaraş yöresindeki Tavkiranlıların ilginç bir aşiret yapısı var. Elbistan'ın bazı köylerindeki yakın akrabaların yarısı Alevi, yarısı Sünnidir. Aralarında bölünen iki amca çocuğundan biri Alevi, diğeri Sünni inancını benimsemiştir. Aynı soydan gelen yakın akrabaların bir bölümü camiye, diğerleri cemevine gider... 1970'li yıllarda toplu halde İsveç'e gelen Tavkiranlılar, bu karışık sosyolojik yapılarını ve feodal aile geleneklerini de birlikte getirdiler. İsveç'te, sayıları 4 bini bulan Tavkiranlılar, daha çok Uppsala başta olmak üzere İsveç'in kuzeyindeki illerde yaşıyorlar... Tavkiranlı geleneğini İsveç'te sürdürmeye çalışmanın faturasını ise daha çok kadınlar ve çocuklar ödüyor... Tavkiranlı kızlar, yakın bir geçmişe dek katı Tavkiranlı geleneğine bağlı yaşamak zorundaydı. Alevi ya da Sünni Tavkiranlıları birbirine bağlayan en güçlü bağ bu Tavkiranlı geleneğiydi. Tavkiranlı kızların, Tavkiranlı erkekle evlenmeleri öngörülüyordu. Kızların, İsveçli veya başka uluslardan gençlerle arkadaşlık yapmalarına hoşgörüyle bakılmıyordu. 6 yıl önce, bu geleneğe ilk başkaldıran Fadime Şahindal oldu. Üniversite sosyoloji bölümü öğrencisi Fadime Şahindal, ailenin aşiret kurallarına karşı çıkarak İsveçli bir erkek arkadaş edinmeye kalkışmasının faturasını canıyla ödedi; 2002 yılının ocak ayında babası MALMÖ tarafından tabancayla vurularak öldürüldü... Fadime'nin ALİ HAYDAR ardından NERGİS İsveç'teki Tavkiranlı aydınlar, bu feodal aşiret yapısını değiştirmek için harekete geçti. Ailelerle tek tek görüşülerek, özellikle kızlar üzerindeki sürdürülen baskılar azaltılmaya çalışıldı. Tubay Mavi, sonradan oluşturulan bu hoşgörü ortamında büyüdü. Daha önceki Tavkiranlı kızların ve Fadime Şahindal'ın çektiği acıları yaşamadı. Hatta, ailenin en küçük kızı olarak şımartıldığı dahi söylenebilir. Tubay, bir akşam eve geldiğinde, Tavkiranlı olmayan biriyle evlenmeye karar verdiğini açıkladı. Seçtiği kişi, 26 yaşında, Tubay’dan on yaş büyük, daha önce evlenip boşanmış, psikolojik sorunları olan biriydi. Ailesi bu karara karşı çıkmadı, Tubay seçtiği kişiyle evlendi. Ancak uyumsuzluklar, daha ilk günden kendini göstermeye başladı. Ruhsal tedavi görmüş olan eşi, giyim kuşamını, arkadaş ilişkilerini bahane ederek Tubay'ı sürekli dövüyor, ona baskı yapıyordu. Her kavgadan sonra baba evine dönen Tubay, "Kadının yeri erkeğinin yanıdır. Erkek sever de döver de!" denilerek eşinin yanına geri gönderiliyordu. Tubay, bu arada bir de çocuk yapmaya karar verdi. Bir çocuk sahibi olmanın eşiyle arasındaki uyumsuzluğu gidereceğini sanıyordu. Bir kızları oldu. Ancak bebek, ailede beklenen huzuru sağlamaya yetmedi. Tubay'ın, kavgalı eşiyle ailesi arasındaki gelgitler geçen yılın aralık ayına dek sürdü. Yılbaşından bir gün önce, Tubay birden kayboldu. Polise başvuran eşi, Tubay'ın, bir arkadaşına yılbaşı hediyesi vermek için evden ayrıldığını, bir daha da geriye dönmediğini söylüyordu... İki aylık araştırmadan sonra polis, Tubay'ın eşinden kuşkulanarak gözaltına aldı. Adam sorgusunda bütün ayrıntılarına dek cinayeti itiraf etti... Eşi, Tubay'ı evde öldürdükten sonra, bir yakınıyla birlikte cesedi paketleyerek Uppsala yakınlarındaki göle atmış, daha sonra da olaya "kayıp" süsü vermeye çalışmıştı... Tübay Mavi, binlerce Tavkiranlının katıldığı bir törenle Uppsala’da toprağa verildi. Eşi tutuklandı... On aylık küçük kız ise Tubay'ın ailesine teslim edildi... [email protected] Kargalar ve korna sesleri K argaların uyanma saatini merak ediyor musunuz? Dört kırk beş. Bunu kargalar diyarı Sri Lanka’da öğrendim. Birazdan insanlar da uyanacak ve penceremden içeri bir Akdenizlinin mahmur sabah uykularına veda etmesini gerektiren tuktukların korna sesleri dolacak, karga ve korna sesleri uyumayı artık imkânsız kılacak. Kahvaltım hiç değişmeyecek; bir fincan seylançayı, kızarmış ekmek ve tereyağı, sonunda bir dilim papaya. Tuktuk şoförü Fadıl, yedi buçukta beni alıp Ragama Rehabilitasyon Hastanesi'ne götürecek. Burada pembe sarili doktor Lilani ile hastalara bakacağız. Dizi ağrıyan bir Budist rahip turunç ağacı gibi hafifçe eğilerek oturacak karşımızdaki tahta iskemleye. Pembe sarili doktor, “Budistler dizleri üzerine çökerek ibadet ederler” diyecek ve kara gözlerini açarak “Size de çok diz ağrısı geliyor mu” diye soracak. Ben de “Neden olmasın” diyeceğim, “Müslümanlar da dizleri çalışma programlarını organize üzerine çökerek ibadet COLOMBO eden Ravi ve Shilanti’nin bana ederler”. Birlikte güleceğiz. hazırladığı program hasta Saat on buçuğu vurduğunda bakımını içeriyor. hemşire porselen demlikte Tsunami’nin ardından her şey sütlü çay getirecek, odada normale dönmüş gibi olsa da Sri İngilizlerin adayı terk ederken Lanka, giderek artan Tamil arkalarında bıraktıkları koloniyel ŞANSIN TÜZÜN terörüyle de boğuşuyor. Patlayan hava esecek. her bombanın ardından güvenlik Çaylarımızı içerken pembe sarili önlemleri arttırılıyor. doktora hafta sonunda güneydeki sayfiye Başkent Colombo’da yürürken adım başı şehri Hikkaduwa’ya gideceğimi askerler tarafından durdurulup söyleyeceğim. Gönüllü olarak da çalışsanız aranıyorsunuz. Sri Lanka’nın her zaman hafta sonu kaçamaklarının tadı değişmiyor! sarılacak bir yarası var. Hint Okyanusu öyle Geçen hafta sonunu Mount Lavinia Otel'de sakin uzanıyor ki önümde, yanında kurulan geçirmiştim; savaş yıllarında ve Kwai Tsunami köyleri olmasa, dev bir piton gibi Köprüsü filminde hastane olarak kullanılan yuttuğu canların, ocakların, söküp aldığı tarihi koloniyel binada. Tabii ki Hint eşyaların kalıntıları olmasa inanmayacak Okyanusu'na karşı yaptığınız kahvaltıya kimse bütün bunları onun yaptığına. aralıksız ortak olan kara kargalar orada da O öyle sakin sessiz dururken yeni aşk eksik değildi. Dedim ya, Sri Lanka bir destanları yazılmaya başlamış bile kıyısında, kargalar ülkesiydi. Aslında beni buralara iki dünyanın dört bir yanından gelenlerle yıl önce yaşanan Tsunami getirdi. hemencecik kurulan sıcak dostluklara Dünyanın her tarafından gelen gönüllülerin bakılırsa. Hint Okyanusu, enerjisini boşaltmasının ardından dingin ve sakin, ama sen öyle misin ya diyemezsin. Tsunami’den sonra önünde engince uzanan Hint Okyanusu gibi “Ben sıramı savdım, artık bir süre rahatım” diyemezsin. Aşk bekliyor kapında, her an kasıp kavurmak, yakıp yıkmak için... Felaketler gelir geçer, yoksa yalnızca aşk mıdır gerçek felaket? Yerine her zaman bir başkasını bulur yüreğini söküp götürecek, sanırsın ki aşk bir nöbetçi felaket. Tsunami ve Tamil terörüyle boğuşmaktan yorgun düşen Sri Lanka, şimdilik kargalar ve kornalarla sesini duyurmaya çalışıyor. Ravi ve Shilanti dünyanın her tarafından gelecek, ülkeleri için yeni projeler üretecek, maddi yardımdan çok kalkınmalarına katkıda bulunacak herkese yardımcı olmaya hazır bekliyorlar. Bu çorbada benim de bir tuzum olsun diyenleri çağırıyor Sri Lanka. www.volunteersrilanka.org Çocukların ne günahı var!? T oplumsal sorunları büyük bir hızla artan Almanya’da milli gelirin yüzde ellisine nüfusun yüzde onu sahip! Endüstri ülkeleri arasında Almanya “aile ve eğitim fakiri” listesinde birinci sırada. Yoksul aile çocuğu sorunlu yetişiyor, sağlıksız büyüyor, okulda başarılı olamıyor, sorun dolu kötü bir gelecek onu bekliyor. Sabahları kahvaltı etmeden evinden çıkıyor, annesi yanına bir dilim ekmek bile veremiyor. Bundan bir süre önce Stuttgart’ta okul müdürleri eyalet eğitim bakanlığına ve kent belediyesine karşı ‘ayaklandılar’. Fakir çocukların çoğunlukta olduğu okullarda öğle yemeği verilmesini talep ettiler. “Gittikçe daha çok karnı aç öğrenci derslere giriyor” diyen müdürlerin tepkisi başarıya ulaştı, yeni ders yılının başlamasıyla 80 okulda dar gelirli ve fakir aile çocukları sadece bir Avro karşılığında öğle yemeği yiyebilecekler. Mercedes’in, Porsche’nin, Bosch’un doğum yeri Stuttgart, Almanya’nın “yaşanmaya değer varlıklı kentleri” listesinde birinci sırada. Giderek daha çok modern bina yapılırken, dev bir fuar alanı kurulurken, yeni yeni yollar, tüneller açılırken, kent istasyonunun yeraltına indirilmesine, demiryolu güzergâhının toptan değiştirilmesine, tepeleri delerek kent havaalanına daha hızlı bir trenle bağlanmasına 10 milyar Avro’dan fazla harcanırken STUTTGART Stuttgart’ın okullarında çocuklar karnı aç derslere giriyor. Sorunun üzerine giden AHMET ARPAD eğitimciler başarılı oldu. Ancak onlar da biliyor ki, bu girişimleri fakirliğin çözümü değil. Ve bu fakirlik tüm Almanya için geçerli. Gittikçe artıyor, hem de çok hızlı bir şekilde. Zenginle fakir arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor, ülkede resmi verilere göre 6 milyon çocuk fakir ailelerde yaşıyor. Toplumdaki zenginfakir ayrımı eğitimde de kendini gösteriyor. Her çocuk istediği okula gidemiyor, zengin öğrenci fakir öğrenciden uzak duruyor. Fakir insan yalnız bırakılıyor, toplumdan koparılıyor. Almanya’da açlık sınırında yaşayan anneler çocuklarını öldürüyor. 2007 yılında tam 22 bebek ve küçük çocuk doğar doğmaz ya da daha beş yaşına gelmeden yaşama veda etti. Bu cinayetleri, çoğu kez tek başına kalmış, çalışmayan, doğumdan sonra hızla artan sorunların altından kalkamayan, çevresinin ilgilenmediği genç anneler işliyor. Akrabalar, komşular, okul, gençlik daireleri yavaş yavaş gelen bu faciaları nedense fark edemiyor. Çocukları koruyan yasalar yetersiz, reformlar gerekli. Ancak çoğu kez fakirlikten kaynaklanan bu gibi trajedileri, çıkarılacak yeni yasalar da pek önleyemez. Nedenler daha derinlerde yatıyor. Ve olan çocuklara oluyor! www.ahmetarpad.de Nuremberg'in sevimli ayısı Henüz 1 aylıkken annesi Vera tarafından reddedilen kutup ayısı yavrusu Flocke, Almanya'nın güneyindeki Nuremberg'de yaşayan vatandaşların sevgilisi oldu. Hayvanat bahçesini ziyaret edenlerin büyük ilgi gösterdiği Flocke, bakıcıların özenli ilgisiyle büyütülüyor. (Fotoğraf: AP) Sivrisinek, davulzurna... Mart Pazar sabahı Paris gri, rüzgârlı, yağmurlu ve soğuktu. Ne uyanmak ne de sokağa çıkmak geliyordu insanın içinden. Bizim için yağmurçamur, bayramseyran, seçimgrev fark etmezdi. Minik hafta sonu ritüel/âdetimiz, sıcacık bir çavdarlı, bol tahıllı “Baguette”imiz (ince uzun, kıtır bir cins Fransız ekmeği) ve gazetelerimizi almadan güne başlayamazdık. Fransa’nın tek pazar gazetesi “JDD”nin (Le Journal du Dimanche Pazar’ın Gazetesi), “haftada bir”lik satıcıları, anaoğul her zamanki gibi bizim sokağın köşesindeki pazar sabahları kapalı “Café”nin köşesine tünemişlerdi. Portatif masalarının üstüne yerleştirdikleri tepeleme JDD’nin yanına bir süredir Le Monde’un cumartesi günleri çıkan pazar ve pazartesi tarihlerini taşıyan baskısından da ekliyorlardı. Ayrıca ülkenin en popüler gazetesi Le Parisien de 23 senedir pazar baskısına başlamıştı. (Diğer gazeteler pazar günleri yayımlanmaz.) Ama sanmayın ki bu gazeteler Anglosakson ülkeler veya Türkiye’deki gibi yüzde 95’i yapay Amerikan şekerlemelerini andıran renkli reklam ekleriyle dolu, 100200 sayfalık kâğıt yığınlarıdır. Tabloid boyutlarına rağmen genelde 3040 sayfayı geçmeyen JDD ve ötekiler 16 “Fransa sağ iktidara bir reklam uğruna hiçbir 'şaplak' geçirmiştir.” Ne var ki, alışılagelmiş özel sayfa, bölüm Sarkozy ve sadık bendesi veya köşe yazısını feda François Fillon halkın yerel etmezler. Okuruna ve yazarına uyarısını kendilerine göre içten saygının ifadesini yorumlamaya devam kanıtlarcasına “Gazete” ediyorlardı: “Fransızlar verirler. O sabah ortalık biraz başladığımız reformlarda fazla sakindi. “Hayrola”, yeterince hızlı gitmediğimiz dedim, “Müşteriler terki için bize kızıyorlar.” Anlayana diyar mı ettiler? Kimsecikler sivrisinek saz, anlamayana yok...” Kat kat giysileriyle davulzurna az. Marsilya (o da “cafe”nin sabit tentesinin kılpayı) ve Bordeaux hariç kuytusuna saklanan bizim Fransa’nın bütün büyük seyyar “gazete bayii” anaoğul kentlerini Paris, Lyon, Toulouse, soğuktan titremelerine karşın Strasbourg, Lille, Nantes ve iyimserliklerinden milim hatta genel seçimlerin yapıldığı kaybetmiyorlardı. “Bugün 1848’den beri tarihte belediye seçimlerinin ilk kez Metz kentini 2. turu. Griliğin PARİS bile “Solun Birliği” geçmesini bekliyorlar. listeleri kazandı. Güneşin turuncuNüfusu 30 binin pembesi ışır ışımaz üstünde 319 çıkarlar ortaya. Daha belediyeden 185’i karar veremiyorlar bu (iktidar partisi UMP sabah anlaşılan...” UĞUR HÜKÜM ve müttefikleri 124 Pazar gündüzü adeta ve merkezci MoDem sabahın griliğini, 7), 102 vilayetten 58’i, Kıta kararsızlığını yenmiş, akşam Fransa'sındaki 22 bölgesinden televizyon ve radyolardan 20’si başta Sosyalist Partisi yükselen haberler pazartesi olmak üzere Komünist Partisi, doğacak “pembe” umutları Yeşiller ve çeşitli sol beslemişti. Fazla değil 10 ay eğilimlerden oluşan sol önce, oldukça net bir sonuçla cephenin oluyordu. Yerel (yüzde 53’e 47) sandıktan seçimlerde solun başarısını Sarkozy’yi çıkaran Fransızlar, açıklayan iki temel dayanak, sav yerel seçimlerde bu “bling var. İlki kuşkusuz, gittikçe kök bling” (tikiyeni zengin) salan “yerinden yönetim”, başkana bir “Hooop!” “katılımcı demokrasi” çekmişlerdi. Belediye ilkelerine uygun hareket eden ve Kanton seçimlerini bir yöneticiler ve “mahalle cümleyle özetlemek gerekirse, baskısı”nı (!) çağdaş değerler doğrultusunda kullanan hareketlerin kamu yararına verdikleri inkâr edilmez hizmetler. İkincisi (ki bu etken sağ seçmenin sandık başındaki kırgınlığı ve eksikliğini açıklar) Sarkozy’nin 10 ayda teşhir edilen (ettiği) kişiliği ve başkan seçilmezden önce, başta satın alma gücünün yükseltilmesi olmak üzere verdiği sözlerin arkasında duramaması. Bu seçimlerin sizin oraları ilgilendirecek bir başka boyutu da Türk ve Türkiye kökenli adayların katılımıydı. Tespit edebildiğimiz kadarıyla ilk turdaki 148 adaydan 81’i 2. turda çeşitli belediyelerde meclis üyesi seçildiler. Son verilere göre yaşları 25 ile 45 arası değişen 81 üyeden 42’si kadın, 39’u erkek. 6’sı “Bağımsız Sol” toplam 47 kişi “Solun Birliği” listelerinden meclislere girerken 24’ü “UMP”, 5’i “Bağımsız Sağ” 29 aday da sağ cepheden yepyeni yerel yöneticilik deneyimlerine hazırlanıyorlar. Ayrıca 5’i “MoDem”, 1’i de tam “Bağımsız” Türk kökenli meclis üyesi daha var. Sarkozy ve yandaşlarına yapıştırılan “şaplak” günün birinde “Osmanlı Tokatı”na dönüşür mü, bilemeyiz, ancak bu yerel seçimlerden çıkarabilecek “pembe ders” çok. Anlayana... [email protected] C M C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle