03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 NİSAN 2008 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN O Korkunç Zaman Dilimi Sevgili, 20. yüzyılın Nazilere aykırı gelen ve kitapları 1933’te yakılan büyük Alman yazarı Erich Maria Remarque, başyapıtı sayılan, “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” adlı romanında, ateşkesin ilan edilmesiyle yürürlüğe girmesi arasında geçen zaman diliminde ölen bir Alman gencinin öyküsünü anlatır. Biliyorsundur, savaşların bitişi şu sıraya göre olur: Önce ateşkes yapılır, arkadan mütareke, yani silah bırakma gelir, en sonunda da, barış antlaşması imzalanır. Bunların içinde en garibi, “ateşkes” aşamasıdır. Çünkü ateşkese önce karar verilir, hangi tarihte hangi saatte yürürlüğe gireceği açıklanır, açıklanan zamanda da yürürlüğe girer. Ama ateşkesin ilanı ile yürürlüğe girmesi arasında, genelde düşük yoğunlukta, kimi zaman da avantaj elde etmek için yoğun çatışma sürer. İşte, her anı korkunç olan savaşın en korkunç kısmı bu zaman dilimidir. Savaşın bizatihi kendisinin ve her anının ne kadar korkunç ve anlamsız olduğunu en iyi anlatan kitap, bu kez Yahudi düşmanı tavırları yüzünden yurttaşı Fransızlara aykırı gelen ama yazınsal değerini herkesin takdir ettiği Celin’in başyapıtı “Gecenin Ucuna Yolculuk”tur. Sülaleden yazar Erhan Bener’in her türlü övgünün üstündeki olağanüstü çevirisiyle dilimize kazandırdığı bu yapıtı mutlaka okumalısın! Ama yine de, Remarque kitabındaki o trajik zaman dilimi içindeki ölüm, bana saçmalığı en iyi anlatan eser oldu. ??? Savaşın ve ateşkesin birden böylesine aklıma düşmesine neden olan ise, dünkü gazetelerden birinde yayımlanan kanserin tedavisindeki yeni bir yöntemi bildiren haber. İngiliz bilim adamları yeni bir gen tedavi yöntemini fareler üzerinde denemişler ve kanserin yenilmesi konusunda yeni bir umudun doğmasına yol açmışlar. Yöntem hasarlı genlerin başka bölgelere taşınması esasına dayanıyor. Daha önce de, bu yöntemde virüsler kullanılmaktaymış, ama yan etkileri dolayısıyla bundan vazgeçilmiş. Şimdi ise fareler üzerinde yapılan deneylerde Sheffield Üniversitesi’nden Claire Lewis ve ekibi manyetik nanopartiküllerin beyaz kan hücrelerine eklenerek vücuda zerk edilmesiyle, belirli bölgelerde oluşan tümörleri yok etme olanağını bulmuşlar. Dikkat edersen son zamanlarda gen bilimi ve teknolojisindeki büyük değişimler, bize yepyeni ufuklar açtı. Son on beş yirmi yılda dünyada tıp, ondan önceki bütün dönemlerin toplamı kadar büyük bir ilerlemenin eşiğine geldi dayandı. Genlerin varlığı, daha önceden “alın yazısı” denen ve pozitivistlerin reddettikleri olgunun gerçekliğini kanıtladı. Gerçekten de tutulacağımız hastalıklar büyük ölçüde genlerimizde yazılı. Tabii bu arada, çok ilginç diyalektik bir gelişme de oldu. Gen bilimi, alın yazısı olgusunun doğruluğunu kanıtlarken aynı zamanda alın yazısının kaçınılmaz olmadığını, bilimsel gelişmeyle genlere müdahale ile alın yazısının değişebileceğini de gösterdi. ??? Yani kısacası, gen bilimi hem alın yazısının varlığını kanıtladı, hem de onu alın yazısı olmaktan çıkardı. Önümüzdeki yıllarda, birçok hastalık bu şekilde yenilecek, insan ömrü, tabii çevre kirliliğinin etkileri bir yana bırakılırsa, çok daha uzayacak. Daha şimdiden, geçmişte yitirdiklerimize baktığımda, onların yaşamına son veren hastalıkların artık üstesinden gelinmez olmaktan çıktığını görüyorum. Son günlerde Alzheimer hastalığının yenilmesi yolunda yeni buluş haberleri de geliyor. İşte tam bu noktada, ateşkesin ilanı ile yürürlüğe girmesi arasında ölen askerin hazin öyküsü geliyor aklıma. Evet Sevgili, öyle bir zaman dilimi içinde yaşıyoruz ki, kısa bir süre sonra daha uzun bir yaşamın mümkün olacağını, kimi hastalıkların yenileceğini artık biliyoruz. Yani ateşkesin haberi geldi. Ama ne yazık ki, henüz yürürlüğe girmedi. İşte biz tam böyle bir dönemin içindeyiz. Sana tavsiyem, ayağını sağlam basıp ilan edilen ateşkesin yürürlüğe gireceği ana kadar kurban gitmemeye dikkat etmendir. Tabii mümkünse!... AKP GAP için işsizlik fonuna göz dikti ? GAP’ı tamamlamak için hükümetin hazırladığı 27.7 milyar YTL ’lik paketin finansmanı İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümeti, Güneydoğu Anadolu Projesi’ni (GAP) tamamlamak için 27.7 milyar YTL maliyeti olan bir paket hazırlarken, bunun finansmanının İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacağı belirtildi. NTV’nin haberine göre, GAP’ı 5 yılda bitirebilmek için gerekli olan 27.7 milyar YTL ’lik kaynağın 7.8 milyar YTL ’lik bölümü, GAP kapsamındaki kuruluşların kendi bütçelerinden karşılanacak. Kalan 19.9 milyar YTL’nin 15 milyar 945 milyon YTL’si merkezi bütçeden sağlanacak. 2 milyar YTL ise kamuözel işbirliği modelleriyle finanse edilecek. Bütçeden karşılanacak yaklaşık 16 milyar YTL ’lik bölüm için kaynak arayışlarını sürdüren hükümet, İşsizlik Sigortası Fonu’na yöneldi. Buna göre, fon kaynaklarının GAP’ta kullanılması için iki formül geliştirildi. Birinci formülde fona aktarılan yüzde 1’lik devlet payının 5 yıl süreyle GAP’ta kullanılması öngörülüyor. Birikecek kaynağın yüzde 80’i doğrudan GAP, yüzde 20’si ise aktif işgücü tedbirlerine kullanılacak. Diğer formül ise fondaki paranın kamuya ait 8 milyar YTL ’lik bölümünden faydalanılmasını içeriyor. Kamu payının 4 milyar YTL’nin üstündeki nemasının 5 yıl süreyle GAP çalışmalarına aktarılması planlanıyor. Hükümetin söz konusu çalışmalarını işçi ve işveren konfederasyonlarına ilettiği ve konfederasyonların da çalışmayı değerlendirdikleri bildirildi. Pazar günleri bazı meslektaşlarımız “aşka dair” yazılar yazarlar. Ben de bu pazar sizlere bir aşk öyküsünden söz etmek istiyorum. Bu aşk öyküsü gerçek bir aşk öyküsü olduğu halde, artık herkesin öğreneceği bir filme dönüşmüş, yani şeffaf hale gelmiş durumda. İnsan hakları konusundaki belgesel filmlerinden tanıdığımız ödüllü yönetmen Hüseyin Karabey, bu kez yine belgesel tadında bir uzun metraj filmle karşımızda. Aslında filme belgesel tadında mı demek, yoksa gerçek belgesel film mi demek gerekir, kestiremiyorum. Sonuç olarak gerçek bir aşk öyküsünü filme almış. Ayça, İstanbullu bir genç kadın. Bir tiyatroda oyuncu, “Göçebe Şarkılar” isimli bir grupta da şarkı söylüyor. İstanbul’un karmaşasından, sokak tacizlerinden, büyük kentin çaresizliğinden bunalmış. Tiyatrodayken herkesin merakla seyrettiği bu kadın, gerçek hayatta erkeklerin pek de ilgisini çekmiyor: Çünkü şişman. Ayça ve Hama Ali’nin Aşkı… Hama Ali, 50’li yaşlarında Iraklı Kürt bir aktör. Saddam döneminde 10 yıl dağlarda yaşamış. Sonra Bağdat’ta sinema eğitimi görmüş. “Süpermen Irak’ta” gibi ikinci sınıf filmlerin kahramanı. O kadar ünlü ki, Irak’ta sokakta yürüyemiyor. Ünlü ancak fakir. Orta yaşlı, şişman ve kel bir Kürt. Kürt yönetmen Ravin Asaf’ın 2003 yılında çektiği “Sarı Günler” filminin oyuncuları Ayça ile Hama Ali. Ayça filmde köyün gözdesini, Hama Ali ise ağasını oynuyor. Ayça ile Hama Ali film çekimleri sırasında birbirlerine âşık oluyorlar. Çekimler bitince Ayça İstanbul’a, Hama Ali Kuzey Irak’a, Süleymaniye kentine dönüyor. Ayça kendisini seven bir erkek bulduğu için mutludur. Hama Ali ona kaçakçılarla, kamyoncularla video mektuplar gönderir. Bu görüntülü mektuplarda Hama Ali, Ayça’yı çok özlediğini, onu çok sevdiğini anlatır. İki oyuncu arasındaki aşk, bütün heyecanıyla devam ederken, ABD Irak’ı işgal eder ve haberleşme kesilir. Ayça, Hama Ali’yi o kadar özler ki, onun Türkiye’ye gelmesini ister. Onun gelemeyeceğini anlayınca kendisi gitmeye karar verir. İstanbul’dan Diyarbakır’a, Silopi’ye ve oradan Habur’a gider; sınır kapalıdır. Sınırdan geçemeyeceğini anlayınca, Van üzerinden İran’ın Urmiye kentine geçer. Hama Ali’yle orada buluşmaya karar verirler. ??? İki sevgili, savaşın acımasız şartlarında buluşabilecek midir? Filmde başrolleri paylaşanlar, gerçek yaşamdaki kendi rollerini oynuyorlar. Bu aşkın gerçek yaşamdaki ve filmdeki kahramanları Ayça Damgacı ve Hama Ali Han. Mahir Günşiray da yine gerçek yaşamda olduğu gibi tiyatro yönetmeni rolünde. Kadroda ayrıca Nesrin Cavadzade, Volga Sorgu, Cengiz Bozkurt, Ani İpekkaya gibi isimler bulunuyor. Filmin görüntü yönetmeni Emre Tanyıldız. Filmin müzikleri Kemal Sahir Gürel imzası taşıyor. Filmin çekimleri üç ülke sınırlarında çokuluslu küçük bir ekiple gerçekleştirilmiş. Filmin çekim sürecinde 6 bin kilometre yol kat edilmiş. Filmin kurgucusu ünlü Fransız yönetmen Eric Rohmer’in son 20 yıldır tüm filmlerinin kurgusunu yapan Mary Stephen. ??? Karabey, filmi hangi kaygılarla çektiğini şöyle anlatıyor: “Doğu sadece kurbanlar ve katillerden oluşan bir yer değil. Batı’daki filmlerde nedense hep böyle gösteriliyor. Halbuki hayat Doğu’da daha zengin. Onları göstermek istedim. Tsunamiden sonra yabancı kanallar orada ölen turistlerin hikâ yelerini kısa kısa anlattı hep. Mesela İsrail’de kaçırılan askerin hikâyesini biliyoruz ama onun yüzünden öldürülen hiç kimsenin hikâyesini bilmiyoruz. Ben de bunu yapıyorum, anlatıyorum. Batı’dakiler yapıyorsa biz de yapabiliriz. Her gün Irak’ta ölen onlarca insan haberi yerine, her gün Irak’ta ölen bir kişinin üç dakikalık portresi anlatılsa çok daha anlamlı ve etkili olur. Ben bu filmle savaşı göstermeden, o savaşta ölenlerden birinin hikâyesini anlatıyorum.” Filmin ilginç bir yönü ise yolda rastladıkları ve filme dahil ettikleri tesadüfi karşılaşmalar. Boşaltılmış bir köy, Güneydoğu’da bir aşiret düğünü, sınırda kamyonculuk yapan oğlunun Irak’tan gelmesini bekleyen bir annenin hikâyesi filme girmiş. “İran’da film çekmek çok keyifli çünkü herkes oyuncu. Ağzımız açık kaldı” diyor Karabey. Karabey’in “Gitmek” filmi aynı zamanda bir hesaplaşma. Yaşadığımız ve görmezden geldiğimiz gerçeklerle acı bir hesaplaşma… ‘Hükümet Türkiye’yi sürükledi’ ? TEKİRDAĞ (AA) SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, “Ülkemizin ekonomisi son derece olumsuz bir görüntü sergiliyor’’ dedi. Karayalçın, Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde partisinin düzenlediği, “2008 Türkiyesi’nde Bahar’’ konulu konferansta, hükümetin ülkeyi içinden çıkılması çok zor günlere ve durumlara sürüklediğini belirtti. Karayalçın, “Bir ülkenin ekonomisi iyi gidiyorsa, o ülkede buna bağlı birçok şeyin de iyi gittiğini söyleyebiliriz. Ama yine bir ülkede ekonomi kötüye gidiyorsa buna bağlı birçok şey de kötüye gider. Ülkemizin ekonomisi son derece olumsuz bir görüntü sergiliyor’’ dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr ALATON, AÇLIĞI SORDU ‘Diplomatlar sorumlu’ ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, İzmir’in EXPO 2015 adaylığı sürecinde tanıtımda büyük aşama kaydettiğini belirterek “İzmir, iyi bir tanıtım ivmesi yakaladı. Kent, bu ivmeyi yukarıya taşıyacak kapasitededir. Bizim görevimiz de bunu hızlandırmak olmalıdır” dedi. Şen, kentteki basın temsilcileriyle önceki akşam Kordon Otel’de düzenlenen akşam yemeğinde buluştu. İzmir’in EXPO yarışını yitirmesinde “ununu eleyip eleğini asmış diplomatlar ve yürütemeyen bir yürütme kurulunun etkisinin bulunduğunu’’ vurgulayan Şen, “İtalya’dan daha fazla ülke gezmişler. En azından dünyayı çok daha iyi bilen bir yürütememe kurulunuz var’’ diye konuştu. ‘Marx yeniden keşfedilmeli mi?’ Ekonomi Servisi Turkcell’in düzenlediği İşTcell Liderler Konferansı’nda iş dünyasına serbest pazar ekonomisini anlatan General Electric’in CEO’su Jack Welch, işadamı İshak Alaton’un kapitalizmin dünyayı bitişe sürüklediği yönündeki sorusu karşısında şaşkınlık yaşadı. İstanbul Swissotel iş dünyası temesilcileriyle bir araya gelen Welch, Türkiye’nin potansiyeline dikkat çekti. Welch’in bir saate yakın konuştuğu toplantının sorular bölümünde Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton, önceden kaydedilmiş olan ve ekrana yansıyan görüntülü soru yöneltti. Alaton, Körfez başta olmak üzere petrol üreticisi ülkelere yılda 1.5 trilyon dolarlık bir kaynak gittiği ve artan enerji fiyatları nedeniyle gıda fiyatlarının da anormal oranda yükseliş kaydettiğine dikkat çekerek, “Bu durum binlerce insanın açlık ve yoksulluk çekmesine ve hatta ölümüne yol açıyor. Serbest piyasa ekonomisi artık işlevini yerine getiremiyor mu? Adam Smith öldü sanırım. Çözüm için insanlığın Karl Marx’ı yeniden keşfetmesi mi gerekiyor ” dedi. Alaton’un sorusunun salonda bulunanlardan yoğun alkış alması üzerine Welch, “Sanırım salonda bulunanlar sorunun içeriğine değil de akıllıca ve komik olmasına alkış tuttular. Kapitalizm birtakım eksikliklerine rağmen iyi bir sistem. Marx’ı mevcut sorunlara bir çözüm yolu olarak görmenin saçma olduğunu düşünüyorum” yanıtını verdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle