08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 NİSAN 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr İstanbul’da mart ayında perakende fiyatlar yüzde 2.12, toptan fiyatlar yüzde 2.65 arttı ERİNÇ YELDAN 15 EKONOMİ POLİTİK Zam kâbusu mutfağa çöktü ? İTO’nun hesaplamasına göre, aylık bazda gıda harcamaları grubunda yüzde 2.25 artış görüldü. Konut harcamaları grubundaki artış yüzde 1.29, ev eşyası harcamaları grubundaki artış yüzde 0.66, giyim harcamaları grubunda yüzde 2.68 olarak gerçekleşti. Ekonomi Servisi İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) 1995 bazlı İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’ne göre, perakende fiyatlarda mart ayında yüzde 2.12, toptan fiyatlarda yüzde 2.65 artış kaydedildi. İTO’dan yapılan açıklamaya göre, odanın İstanbul için 1995 yılı baz alınarak hazırladığı endekste, bir önceki yıl sonuna göre 3 aylık artış yüzde 1.26 olurken 2007 yılı mart ayı baz alındığında 12 aylık artış yüzde 12.88 ve 12 aylık ortalama artış yüzde 11.59 oldu. 2008 Şubat ayında yüzde 0.13 artış izlenen 1995 bazlı İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi, mart ayında yüzde 2.12 artış gösterdi. Aylık bazda, İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’nde yer alan gıda harcamaları grubunda yüzde 2.25 artış görüldü. Konut harcamaları grubundaki artış yüzde 1.29, ev eşyası harcamaları grubundaki artış yüzde 0.66, giyim harcamaları grubunda yüzde 2.68, sağlık harcamaları grubundaki artış yüzde 0.91, ulaştırma ve haberleşme harcamaları grubunda yüzde 5.93, kültüreğitim ve eğlence harcamaları grubundaki artış yüzde 4.05 ve diğer harcamalar grubundaki artış da yüzde 0.03 olarak gerçekleşti. 14 Mart 2008: Serbest Piyasa İdeolojisinin Sonu Amerika’da geçen eylül ayında konut ve vasıfsızkredi piyasalarında patlak veren finansal “çalkantılar” artık “iktisadi durgunluk” boyutlarını aşmış durumda. Aralarında uluslararası spekülatörlerin de bulunduğu geniş bir grup uzman, Amerikan ekonomisinde süregelen krizin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana karşılaşılan en şiddetli bunalım olduğu görüşünde birleşiyor. İktisadi kriz olgusu şüphesiz sadece teknik bir iktisadi mesele olarak kalmayacak. Krizin yaşam pratiği bir yandan da egemen iktisadi ideolojide çözümsüzlüklere ve yeni fikirlerin filizlenmesine yol açıyor. Bu yazımda Financial Times gazetesinin çoğunlukla muhafazakâr yazarlarının yazılarından derlediğim görüşlerini ek hiçbir yorum yapmadan sizlerle paylaşmak arzusundayım. Martin Wolf, 24 Mart tarihli köşesinde şu görüşleri kaleme alıyor: “14 Mart 2008 tarihini anımsayınız; bu tarih bundan böyle küresel, serbest piyasa kapitalizm düşünün öldüğü gün olarak anılacaktır. Üç on yıl boyunca piyasa yönlendiriciliğindeki finansal sistemlere doğru yol aldık. Ancak Bear Stearns şirketini kurtarma operasyonu ile birlikte Federal Rezerv Sistemi Amerika’da para politikasını belirleme işleviyle görevli olan ve aynı zamanda da serbest piyasa kapitalizminin başdestekçisi konumunda olan kuruluş bu dönemin artık sonuna ulaşıldığını ilan etmiş oldu. Böylece Fed geçen hafta içinde ‘Ben artık piyasanın kendi yaralarını kendisinin iyileştirebileceğine inanmıyorum’ sözlerini sarf eden Deutsche Bank Direktörü Joseph Ackerman ile aynı fikirde olduğunu da açıkça itiraf etti. Deregülasyon (serbestleştirme) artık sınırlarına ulaşmış durumda.” Öte yandan “yeniden regülasyonun” yani finans sisteminde gözetim ve denetlemenin yeniden arttırılmasının “kapitalizmi yeni krizlere karşı koruyamayacağını” ifade eden John Kay, gene Financial Times’ın aynı tarihli nüshasında şu görüşleri öne sürüyordu: “Bundan böyle olası bankacılık krizlerinin daha sıkı denetim ve şeffaflığı arttırıcı politikalar ile önlenebileceğini savlayan görüşler regülasyon kurallarının gücüne gerçek dışı beklentiler yüklüyor. Gerçek şu ki finansal sistemde istikrar sağlamak olanaksız olduğuna göre, devletin yapması gereken şey, reel ekonomiyi istikrarsızlık unsurlarından arındırmaya yönelik politikalar izlemesidir.” Bu görüşlerin uzantısı olarak, ülkemizi de yakından ilgilendiren bir uyarı ise aynı tarihte Peter Garnham’ın yazısında göze çarpmaktaydı: “Küresel finans piyasalarındaki mevcut çalkantılar, açıklarını yurtdışı sermaye girişleriyle kapatmaya çalışan ekonomilerin paralarının değerlerini (kurlarını) daha da bozacaktır. Yılbaşından bu yana artan risk olgusu, yatırımcıların ekonomik dengeleri daha yakından izlemelerine ve yüksek cari işlemler açığı taşıyan ekonomileri cezalandırmalarına yol açmaktadır. Bu tür baskılar, borçlu konumda olan ülkelerde Güney Afrika rand’ı ya da Türk Lirası gibi yükselen piyasa ekonomilerinde daha fazla hissedilecektir. Bu ülkeler bundan böyle yurtdışı fonları hazır bulamayacak ve paralarının değerlerinin (kurlarının) aşınmasına razı olacaklardır.” ??? “Küresel serbest piyasa ideolojisinin sonu”, “finansal sistemin yapısal olarak istikrarsız niteliği”, “reel ekonominin bu tür istikrarsızlık unsurlarından arındırılması için devlet müdahalesi gerektiği”, “Türkiye’nin bir küresel krizden ilk elde ve en şiddetli biçimde etkilenmesinin söz konusu oluşu”... Financial Times yazarları bizi nereden nereye getirdi... ??? Not: TÜİK 2007 yılının tümüne ait milli gelir tahminlerini pazartesi günü açıkladı. 1998bazlı “yeni” seriye göre 2007 yılında gayri safi yurtiçi hasılanın sabit fiyatlara dayalı reel büyüme hızı yüzde 4.5 olarak gerçekleşti. Büyüme istatistiklerinin daha ayrıntılı analizini önümüzdeki haftaki yazımda ele almak arzusundayım. F İ YAT L A R E L YA K I Y O R KÂRI ARACI ALIYOR TZOB, yaş meyve ve sebzeyle önemli gıda ve ürünlerin mart ayı üretici, hal, pazar ve market fiyatlarını açıkladı. TZOB açıklamasında, zamların üreticiden değil, daha çok aracıdan kaynaklandığı ve tüketicinin ödediği fiyatların üreticilere yeterince yansımadığına işaret edildi. TZOB’un mart ayı tespitlerini değerlendiren Genel Başkan Şemsi Bayraktar, ürünün üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar geçtiği hal, pazar ve market zinciri halkalarının fiyat artışlarında önemli oranlarda etkili olduğunu belirterek şöyle dedi: “Üretici ve tüketici arasındaki fiyat farkına baktığımızda yaş sebze ve meyvede yüzde 279’lara, kurutulmuş ürünlerde yüzde 170’lere, baklagillerde yüzde 246’lara ve hayvansal ürünlerde yüzde 176’lara kadar çıktığı görülmektedir. Görüldüğü üzere, üretici ve market fiyatları arasındaki makas, daha önceki açıklamalarımızda da ifade ettiğimiz gibi çok yüksektir.” VARGÖN’Ü DE ALDI ‘Dünyada sermaye yapısı en güçlü bankalardanız’ diyen Kurtul’dan 2008 sektör görünümü: Yıldırım Avrupa’nın krom kralı İSTANBUL (AA) Avrupa’nın en büyük ferro krom üreticisi İsveçli Vargön Alloys AB, Yıldırım Şirketler Grubu tarafından satın alındı. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Yıldırım Şirketler Grubu, Yıldırım Holding iştiraki Eti Krom AŞ’nin Avrupa’daki rakibi olan İsveç’in güneyindeki Vargön Alloys AB ile ilgili satış işlemlerini yaklaşık bir ay önce tamamladı. Vargön Alloys AB, satın alma, şirkete sermaye konulması ve yeni projeler ile 100 milyon dolarlık bir yatırım oldu. Faizler düşer, bankalar büyür Ekonomi Servisi Küresel ekonomide son dönemde yaşanan bankacılık krizinin, sağlam bilançoların önemini arttırdığına dikkat çeken Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul, “Akbank yüzde 19’luk sermaye yeterlilik oranı ile sadece Türkiye’de değil, dünyadaki en güçlü bankalardan biri. Bizim toplam varlıklarımız, özkaynaklarımızın 7 katı. Yüksek riskli konut kredileri nedeniyle zarar eden Goldman Sach, Merrill Lynch gibi yatırım bankalarında ise bu oran 30 misli. Yani borçluluk oranları çok yüksek” diye konuştu. Akbank Kurumsal Bankacılık ve Ak Yatırım’ın yeni dönem stratejilerinin aktarıldığı toplantıda konuşan Kurtul, son günlerde kurda yaşanan düzeltmenin ihracatın desteklenmesi açısından olumlu katkı yapacağını ifade ederek “Kur ve Akbank Kurumsal Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ziya Akkurt, Ak Yatırım Genel Müdürlüğü’ne; Bölüm Başkanı Cem Mengi ise Akkurt’un yerine atandı. faizdeki dalgalanma normal boyutlarda. Bu hareketin yüzde 6070’i yurtdışı kaynaklı diyebiliriz’’ dedi. AKP hakkındaki kapatma davasının ekonomiye etkilerine yönelik bir soru üzerine de Kurtul, “Ekonomik istikrarın sağlanması için reformların devam etmesi son derece önemli. Çünkü bugüne kadar yapılan reformlara rağmen yine de kırılgan sayılabilecek noktalar var. Bunlardan biri iç borcun milli hasılaya oranının hâlâ yüksek olması, ikincisi cari açık, reel faizlerin yüksek olması da önemli bir unsur’’ dedi. 2008’de faiz oranlarındaki düşüşün devam etmesini beklediklerini anlatan Kurtul, “Kurumsal bankacılık alanında hiç problemli kredimiz yok. Hedefimiz her sektörde, her üründe yüzde 20 pazar payına ulaşmak. Bu yıl için de kredilerde sektör ortalaması olan yüzde 20’nin 5 puan üstünde yüzde 25 civarında bir büyüme oranı hedefliyoruz” diye konuştu. Dünyada ikinci üretici oldu Yılda 140 bin ton ferro krom üreten Vargön’de, satın almayla birlikte bu rakamın 2 yıl içinde 200 bin tona çıkartılması planlanıyor. Yurtdışında üretim olarak ilk yatırımını yapan Yıldırım Şirketler Grubu’nun, Vargön Alloys AB’nin satın alınmasıyla dünyada kapasite olarak yüksek karbonlu ferro krom üretiminde ikinci sıraya yükseldiği belirtildi. Türkİsveç İş Konseyi’nin, yarın Stockholm’de düzenleyeceği forumda Yıldırım Şirketler Grubu yetkilileri, yatırımlarının ayrıntılarını açıklayacak. ŞİRKETLERDEN IBM’den 1 milyar dolar IBM, kurumsal haberleşme platformuna gelecek üç yıl içerisinde 1 milyar dolar harcayacağını açıkladı. IBM Lotus Satış Yöneticisi Murat Tüzüm, bütünleşik iletişim geleceğin en büyük haberleşme pazarı olacağını ve bu pazarda yer almak için IBM’in yatırımdan kaçınmadığını belirtti. MAN 250. yıla rekorlarla girdi Ekonomi Servisi 1758 yılında Almanya’nın Obernhausen kentinde kurulan demir fabrikasıyla ilk üretimine başlayan MAN Grubu’nun amiral gemisi MAN Ticari Araçlar’ın geçen yıl 10.4 milyar Avro’luk ciro yaparak bir rekora imza attı. MAN Türkiye Kamyon ve Otobüs Ticaret AŞ Yürütme Kurulu Başkanı Tuncay Bekiroğlu, “Bu, bir yıl öncesine göre yüzde 20’lik bir artışı ifade ediyor ve grubun 15.5 milyar Avro’luk cirosunun yüzde 69’unu oluşturuyor. Grubun 250. yılına dünya genelinde parlak rekorlarla giriyoruz. Ticari araç satışımız 100 bin 609’u buldu. 2007 faaliyet yılı kârı da yüzde 49 artarak tarihinde ilk defa 1.40 milyar Avro oldu” dedi. MAN Türkiye Yürütme Kurulu üyesi Gottfried Kastner de 1966’dan bu yana faaliyette olan MAN Türkiye’nin 2007’de yüzde 5’lik bir artışla 330 milyon Avro’luk bir ciroya ulaştığını, 41 ülkeye ihracat gerçekleştirildiğini, ilk kez 2 binin üzerinde komple otobüs üretimi gerçekleştirdiğini, bu yıl üretim kalitesini arttırmaya yönelik 20 milyon Avro tutarında bir yatırımı öngördüklerini söyledi. 1912’de Galata Köprüsü’nün yapımını gerçekleştirerek Türkiye’ye adımını atan ve 1966’da Almanya dışında ilk fabrikasını İstanbul’da kuran MAN Grubu, halen ülkemizde otobüs pazarının yüzde 26.8’ini, ithal kamyon ve çekici pazarının da yüzde 20.8’ini elinde tutuyor. 2008’de ciddi bir büyüme planladıklarını belirten Bekiroğlu’nun en büyük endişesi ise “son 1015 gün içinde oraya çıkan kur değişimleri ve siyasal gerilimlerin yatırımcı üzerinde yaratması beklenen olumsuz etkisi”. Arçelik’e tüketici memnuniyeti ödülü Ekonomi Servisi Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘’Geleneksel Tüketici Ödülleri’’ yarışmasında Arçelik, gerçekleştirdiği faaliyetler ve uygulamalar ile 2007’nin “Tüketici Memnuniyetini İlke Edinen Firma’’ ödülünün sahibi oldu. Arçelik AŞ Genel Müdür Yardımcısı Şirzat Subaşı, yaptığı değerlendirmede, tüketici memnuniyetinin, sadece sunulan ürünün sorunsuz çalışması ya da sorun olduğu takdirde bunun giderilmesi şeklinde algılanmaması gerektiğini belirtti. [email protected] Demirdöküm Vaillant’a komşu Demirdöküm’ün Vaillant ile birleşmesinin ardından hayata geçirilen entegrasyon çalışmalarına paralel olarak Demirdöküm Genel Müdürlüğü Vaillant’ın Çengelköy’deki binasının yanına taşındı. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK Ayşe emekliye ayrılıyor Erdemir’in iki yüksek fırınından biri olan ve 1965’ten bu yana verimli bir şekilde çalışan mevcut 1 No’lu Yüksek Fırın Ayşe, 1 Nisan 2008 tarihi itibarıyla duruşa alınırken yeni Ayşe’nin devreye alınma çalışmalarına başlandı. Türkiye Finans’ın yeni sahibi NCB Aktif büyüklüğü 55.7 milyar dolara ulaşan Suudi Arabistan Bankası The National Commercial Bank (NCB), Boydak ve Ülker Grubu’nun hisse devirlerini tamamlaması sonucu 1 milyar 180 milyon dolar bedelle Türkiye Finans Katılım Bankası’nın yüzde 60’ının resmen sahibi oldu. Keşke “Böyle olacağı belliydi” dememe fırsat kalmasaydı da, İzmir EXPO 2015’i kazansaydı... Olmadı ve ne yazık ki haklı çıktım. Geçen yıl haziran ayında Paris’te yapılan sunumu hem izleme hem de Milano’nunki ile kıyaslama fırsatım olmuştu. Ardından 15 Ekim’de de İzmir Çeşme’de bir sonraki sunumu izlemiştim. Her iki sunumun ardından da izlenimlerimi bu sayfalardan aktarmıştım. EXPO 2015’in hem İzmir hem de tüm Türkiye için son derece önemli olduğunu, buna karşın sunumların yeterli olmadığını, hatta turistik tanıtımın ötesinde pek de fazla mesaj içermediğini vurgulamış ve başarı için takım ruhu ile çalışmanın şart olduğunu yazmıştım. Önceki akşam üzücü sonucu hep birlikte yaşadık. Üstelik çoluk çocuk, yaşlısıyla genciyle bütün İzmirlilerin sonuçların açıklanmasından çok önce sanki EXPO 2015 “çantada keklik”miş tavrı ile kutlamalara yönlendirilmesini, ardından gelen “yalnış(!)” “İzmir kazandı” haberini, 15 dakika sonra asıl kazananın Milano olduğunu öğrenince nasıl bir anda herke sin sus pus olduğunu ve yaşanan devasa hayal kırıklığını an bean televizyon ekranlarından izledik. “Bu bir yarış, kazanan olduğu kadar şüphesiz kaybeden de olacak” deyip geçmek mümkün tabii ki. Ama öyle yapmayacağız. Çünkü EXPO 2015 süreci ve yaşananlar, Türkiye’de bugüne kadar yaşananların ve bundan sonra da yaşanacakların bir aynası. Çünkü bu süreç içinde yapılan hatalardan ders alınmazsa, yeni yanlışların ve yeni hayal kırıklıklarının yaşanması kaçınılmaz... Nerelerde yanlış yapıldığına geçmeden, isterseniz önce EXPO’lar hakkında biraz bilgi verelim. Dünya fuarı diye algılanan ve 5 yılda bir düzenlenen EXPO’lar, en az 3 ay ve en çok 6 ay süren, kabaca en az 1.5 milyon metrekarelik alanda dünyanın dört bir tarafından on milyonlarca ziyaretçinin geldiği faaliyetler. EXPO kavramının 150 yılı aşan bir tarihi var. İlk dünya fuarı 1851 yılında Londra’da düzenlenmiş ve kente Kris EXPO 2015 Fiyaskosu... tal Saray’ı kazandırmış. 1889 yılında ise Eyfel Kulesi, Paris EXPO’su için inşa edilmiş. Anlayacağınız, EXPO hem ticari ve ekonomik katkıları açısından hem de ülkeye çok önemli “miras” bırakması açısından büyük önem taşıyor. İzmir’in EXPO’ya aday olması ilk 1992 yılında İzmir Ticaret Odası tarafından İzmir Stratejik Planı’na dahil edilerek gündeme getirildi. 2004 yılında Türkiye (Uluslararası Sergiler Bürosu) BIE üyeliğine başvurdu ve 98’inci üye oldu. 2005 yılında ise Türkiye Bakanlar Kurulu kararı ile İzmir’i EXPO 2015 için aday gösterdi. 2006 Mayıs’ında dönemin Paris Büyükelçisi Osman Korutürk resmi bir mektup ile adaylık başvurusunu yaptı. Milano ve İzmir 2008 yılının şubat ayına kadar çeşitli sunumlar yaparak BIE delegelerini ikna etmeye çalıştılar. Önceki akşam ise BIE delegeleri arasında yapılan oylama ile Milano EXPO 2015 kenti olarak seçildi. Ne oldu da kaybettik? Milano’nun belirlediği tema “Daha iyi bir dünya için GIDA”. İzmir’in teması ise “Daha iyi bir dünya için yeni yollar: Hepimiz için sağlık” idi. Her iki kentin de teması iyi seçilmişti. Türkiye’nin hatası, EXPO 2015’in gerçekten ulusal bir proje haline getirilip sahiplenilmesinde geç kalınması oldu. “Cumhurbaşkanından sokaktaki simitçiye kadar tüm Türkiye’nin seferber olduğu yarış” diye aktarılması yanlış bir kere. Ayrıca projeyi sahiplenen birimler arasındaki kopukluk son zamanlara kadar hâlâ giderilememişti. Proje Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütüldü. İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ege Ekonomisini Geliştirme Vakfı da projenin içinde ve hazırlık komitesinde yer aldı. Ancak asla bir takım ruhu oluşturulamadı, asla güç birliğinden bir sinerji yaratılamadı. Tanıtım için kurulan komisyonlar sürekli değişti, küslükler ve kavgalar yaşandı. İzmir “ortak çalışma kültürümüzün” hâlâ oluşturulamamış olmasının bedelini ödedi. Hatırlarsanız geçmişte İstanbul, olimpiyat adaylığı için oldukça geç kalmış ve ilk adaylığında organize olamamıştı. Belli ki hatalardan ders alınmadı ve aynı şey EXPO 2015’te de yaşandı. Üstelik “Biz son derece başarılıyız, sunumlarımız şahane, Milano’yu çoktan geride bıraktık” tarzı söylemler sürekli tekrarlanarak... Evet işin tabii ki bir de siyasi boyutu var. Bu yüzden lobi faaliyetleri de en az sunumlar ve hazırlık kadar önemli idi. Ve her iki sürecin de aksatılmadan yürütülmesi gerekiyordu. Birine güvenip diğerini göz ardı etme lüksü yoktu.... Şimdi çıkan seslerse yine olayın özünü kaçırtıyor. Kimileri yenilgini nedenini “AKP’ye açılan kapatılma davasına” kimileri ise “türban”a bağlıyor... Türkiye EXPO 2015’i kaçırdı... Şüphesiz son değil... Elbette küresel arenada daha çok yarışların içine girecek. “Yalnızca istemenin” kazanmaya “yetmeyeceğini” anlayana kadar da savrulup duracağız milletçe... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle