28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 NİSAN 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ Seçimlerin yapılarak yasama organının açılması Abdülhamit’i ve gericileri memnun etmemişti 9 MED CEZİR MEHMET FARAÇ Özgürlük gericiyi tedirgin etti imi yazarlar, II. Meşrutiyet’in ilanını “birkaç telgraf üzerine Abdülhamit’in pes etmesine” bağlarlar. Bu yargı doğru değildir, otuz üç yıllık baskı rejimine karşı içten içe geliştirilen örgütlü hareketi hiç anlamamak demektir. II. Meşrutiyet ilan edildi, herkes umutluydu, sevinçliydi. Onu yaratanlar salt özgürlüklerin ve meşruti yönetimin bütün kötülüklerin üstesinden geleceğine inanıyordu. II. Meşrutiyet’in en büyük adımı, seçimlerin yapılması ve yasama organının oluşmasıdır. 275 milletvekilinden 160 kadarı İttihat ve Terakki’nin üyesidir. Yeni Meclis 17 Aralık 1908 günü Padişah’ın bir söyleviyle açıldı. Meclis yapısı şöyledir; Arap asıllı 60, Arnavut asıllı 27, Rum asıllı 26, Ermeni asıllı 14, İslam 10, Yahudi 4. İttihat ve Terakki, gücü olduğu halde hükümet kuruluşunda etkin rol almaktan çekindi. İlan edilen Meşrutiyet yönetimi ile onun önderliğini yapan İttihat ve Terakki’ye karşı İstanbul’da derinden bir direniş başlamıştı. Mektepli adı verilen çağdaş okullarda okuyarak subay olmuş ve görevler üstlenmiş kişilerin karşısında güçlerini kaybedeceklerini anlayan, ciddi bir eğitimi olmadan ordu içerisinde yükselmiş “alaylı subaylar” Bir Tarafa Savrulmak!.. Ulusalcıları, Kemalistleri, Cumhuriyet yanlılarını ve orduyu yıpratma konusunda şeriatçı gazeteleri bile geride bırakan Taraf gazetesi, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “ulusalcı hareketlerin terörle mücadele birimleri kapsamında izleneceği” yolundaki kararının ardından pervasız yayınlar yapmaya devam ediyor. Taraf’ın son iki günlük manşetlerine bakılırsa, ulusalcılar hem mitinglerde darbe haftası kutluyor hem de ordudaki cuntaları kışkırtıyor! 13 Nisan tarihli Taraf, tıpkı “Ergenekon’a destek mitingi” başlığını atan yoldaşı Vakit gazetesi gibi Ankara’da yapılan “Egemenlik Mitingi”yle, “Kutlu darbe haftası” başlığıyla alay etmişti! Başlığın altındaki satırlar ise iftira, çamur ve insafsızlıkla süslenmişti. Taraf, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’nın da kutlanacağı nisan ayını “darbe haftası” diye nitelemişti! Gazete, bir yandan “Ergenekon soruşturması nedeniyle sahaya yedeklerle çıkıldığını” yazarak mitinge kendi iradeleriyle coşkuyla katılan katılan on binlerce Atatürkçüyü “bindirilmiş kıta” diye tanımlamış, diğer yandan sözü onlara da çeteci, darbeci, Ergenekoncu demeye getirmişti! Taraf dün ise “Ulusalcılar ordudaki cuntacıları kışkırtıyor” şeklinde manşet atarak Atatürkçü laik çevreleri Emniyet Genel Müdürlüğü’ne jurnallemişti! Manşetin altına da Devlet Bahçeli’nin başdanışmanı Vedat Bilgin’in tutarsız ve dayanaksız açıklamaları sıralanmıştı! Türkiye’de, Fethullah desteğine rağmen ayakta durabilmek için bir o tarafa bir bu tarafa çırpınıp duran bir gazete yayımlanıyor! O gazete çırpındıkça batıyor, battıkça saldırganlaşıyor! Tarafını bu yüzden şaşırıyor! K İşte bu siyasal ve toplumsal tablodan 31 Mart irtica ayaklanmasının ortamı doğmuştu. Padişah yandaşları ve şeriat yanlıları II. Meşrutiyet’in ilanından hiç de memnun değillerdi. Seçime gidilirken faili meçhul cinayetler de peşpeşe gelmişti. İRTİCANIN AYAK SESLERİ Meşrutiyetin ilanından henüz 2.5 ay geçince karşı kıpırdamalar da başlamıştı. Örneğin; 7 Ekim 1908’de Fatih Camii’nde Meşrutiyet aleyhinde bir konuşma yapan Kör Ali adlı Cami müezzini, kimi fanatikleri arkasına takarak Yıldız Sarayı’na yürüdü, orada padişahla konuştu ve şunları söyledi: “Padişahım, çobansız sürü olmaz. Şeriat emrediyor, meyhaneler kapatılmalı, İslam kadınları açık saçık sokaklarda gezmemeli, resim çektirmemeli, tiyatrolar kapanmalı.” Yine aynı gün Üsküdar’daki Yeni Camii’nin imam vekili Abdülkadir de bir yobaz kalabalığını arkasına takarak karagöz ve tiyatro salonlarını bastı, perde ve sahneleri yakıp yıktı. Bu olaylar içten içe, gerici bir hareketin örgütlendiğini gösteriyordu. arasında çelişkiler başlamıştı. Bu sonuncular mevki ve rütbelerini koruyamayacaklarını düşünüyor ve tedirgin oluyorlardı. Bu arada medrese öğrencilerinin askerden “muaf olma” (askere gitmeme) ayrıcalıkları da kaldırıldı. Kuşkusuz bu durum medrese öğrencilerini İttihat ve Terakki ve Meşrutiyet’e karşı olmaya yönlendirdi. Tam bu sırada Bulgaristan, Osmanlı devletinden koparak bağımsızlığını ilan etti; AvusturyaMacaristan İmparatorluğu da Osmanlı’nın BosnaHersek vilayetlerini kendi topraklarına kattı; Girit’in de Yunanistan’a bağlanması, yeni oluşan Meşrutiyet yönetimini yıpratıyordu. Bu sırada, esen özgürlükçü rüzgârlarla kadın hareketleri ve işçi grevleri ortaya çıkınca, bu gibi hareketlere hiç de alışık olmayan kamuoyu tedirgin olmaya başlamıştı. Sanki devlet otoritesi ortadan kalkmış gibi bir durum doğmuştu. Adeta bir iktidar boşluğu vardı. Sarayın geleneksel otoritesi adamakıllı örselenmiş, II. Meşrutiyet’i yaratan İttihat ve Terakki iktidar olmamış ya da olmak istememiş, kararlı bir İttihat Terakki düşmanı olan Prens Sabahattin grubu Osmanlı Ahrar Fırkası’nı kurarak siyasal yönlendirmelere başlamıştı. Milli Gazete “Kan davası güdülen yörelerde İslami eğitime ve ulemanın önderliğine ihtiyaç olduğunu” yazmış! Oysa kan davalarının yaygın olduğu yöreler zaten şeyhliğin, şıhlığın egemen olduğu, tarikatlar, cemaatler ve dinci örgütlerin cirit attığı bölgeler!.. Bir yerde bir yanlışlık var ama acaba nerede? Şeriatçı isyan başladı iyasal cinayetlere gelince, 2 Mart 1908’de İsmail Muhtar Paşa evinin önünde öldürülmüştü. Bu olay, faili meçhul cinayet olarak kaldı. 31 Mart olayından önceki günlerde Volkan gazetesinin yayımladığı yazılar, kışkırtıcı bir nitelikteydi. Aynı kışkırtıcı tutumu Serbesti ve İkdam gazeteleri de yapıyordu. Batılılaşma çabalarına karşı çıkan bir muhalefet, içten içe çalışmalarına başlamıştı. Orduda, askeri okuldan yetişmemiş alaylı adı verilen subaylar vardı. Şeriatçılar, ordu içindeki bu gruplara ve kesimlere sızdılar. Adeta, kalkışmanın tüm koşulları hazırlanıyordu. Rumi takvime göre mart ayının sonlarına doğru er ve erbaşların ‘İttihadı Muhammedi Cemiyeti’ni destekleyen ve anayasa yanlısı İttihat ve Terakki hükümetini eleştiren mektuplar sürekli olarak Volkan gazetesinde yayımlanmaya başladı. Hemen arkasından, İttihadi Muhammedi Cemiyeti’nin merkezinin açılışı nedeniyle Ayasofya Camii’nde mevlit okutuldu, gösteriler yapıldı (3 Nisan 1909). Olayların bu derece yoğunlaştığı bir noktada gerici basının sözcülerinden Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi Bey, köprü üzerinde öldürüldü. (6 Nisan 1909). Bu cinayetin İttihat ve Terakki tarafından işlendiğine dair yaygın bir kanı oluştu. Hasan Fehmi Bey’in cenazesi, 8 Nisan 1909’da sarıklı takımın katılımıyla büyük bir gösteriye dönüştü. Serbesti gazetesi “Vatan, bu hainlerin baskı yönetiminden kurtarılmalıdır” diye başlıklar atıyordu. 31 Mart olayı bir anda ortaya çıkmamıştır. Aylarca, hatta bir yıl önceden hazırlıklarının yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu olayda başrolü Derviş Vahdeti oynamıştır. Derviş Vahdeti, Kıbrıslı bir hafızdır. İngilizlerin yönetiminde çalışmış, daha sonra İstanbul’a gelmiş Volkan adlı karşıdevrimci, irtica’yı savunan bir gazete çıkarma’ya başlamıştı. Ayrıca, bu günlerin gerici vakıflarını andıran “İttihadı Muhammedi Cemiyeti”ni (Muhammed’e bağlılık derneği) kurdu. Derviş Vahdeti, Volkan’da “güdülecek en isabetli siyaset İngilizlerin siyasetidir” diye yazılar yazıyordu. 8 Nisan 1909’da kaldırılan Hasan Fehmi Bey’in cenazesinden hemen sonra Rıza Nur, Meclis’te katilin neden yakalanmadığını sordu. Bu konuda bir önerge verdi. Meclis Başkanı, önergeyi görüşmek üzere 10 gün sonraya gündeme aldığını söyledi. Milletvekili Varteks Efendi yerinden, “Öbür cumartesi mi? O vakte kadar neler olmaz” diye bağırıyordu. Gerçekten üç gün sonra 31 Mart, yani 13 Nisan 1909’da karşıdevrim kalkışması gerçekleşti. 31 Mart hareketinin arkasında dış üçsüz, arkasız hırsızların cezalan“G dırıldığı; üst tabaka, kibar, kravatlı, iri hırsızların cezasız kaldığı bir toplum, İslam toplumu değildir. Cahiliye toplumudur.” Mehmed Ş. Eygi, Milli Gazete ündemimizden hiç düşmeyen ir“G tica kelimesi literatüre 13 Nisan 1909’da meydana gelen ‘31Mart Vak’ası’ ile girdi. Ancak 31 Mart Vak’ası dini yönü olan bir isyan değil askeri bir hareketti.” Erhan Afyoncu, Bugün S 31 Mart gerici ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu İstanbul sokaklarında. Mahmut Şevket Paşa ve kurmayları. rinin açılış sayfasında (üşenmedim saydım) ortalama 12 tane erotik imâ taşıyan haber ve fotoğraf galerisinin sergilenebildiği bir ülkenin, iki aradabir derede kalmış ve köylülükten kurtulmak için el’an debelenmekte olan insanlarız.” A. Turan Alkan, Zaman B reformları sayesinde sadece si“A yasi aktörlerin takkesi düşecek değildir, aynı zamanda, artık bir siyasi güç haline gelen yargının da ne kadar hukuki olduğu anlaşılacaktır.” Mustafa Karaalioğlu, Star eyler, böyle giderse, yani Bahçe“B li’nin bu anlayışı sürerse ortada eçmişti PKK’ye karşı devlet içinMHP diye bir şey kalmayacak habe“G deki güçlerce kullanılan Kürt Hizriniz ola... Güler Kömürcü haklıdır, bullah hareketinin kontrolden çıkarak Bahçeli kendini MHP’nin genel müdürü zannediyor. Oysa MHP’nin bir lidere ihtiyacı var.” Sabahattin Önkibar, Yeniçağ Türkler, merkez medya diye bi“Biz linen bir kısım gazete web sitelenasıl bir ölüm makinesine dönüştüğü ortada. Şimdiki tehlike ise PKK’nin yanı sıra bir de toplumsal tabanı olan bir Kürtçüİslamcı hareketin doğmasıdır. Şimdiki tehlike bir Kürt Hamas’ıdır.” Murat Yetkin, Radikal Mustafa Akaydın Korunuyor mu? Üniversitelerde PKK’nin gençlik kolu “Yurtsever Özgür Gençlik Hareketi”nin (YÖGEH) faaliyetleri olduğu bir gerçek. Ancak Hizbullahi çizgideki şeriatçı örgütlerin “Müslüman Gençlik” adı altında aynı üniversitelerde yıllardır cirit atması da unutulmamalı! Bu iki gerçeğin ortasında türban provokasyonuyla başlayan çatışmaların Akdeniz Üniversitesi’ndeki dincifaşist saldırıya kadar uzaması göz ardı ediliyor! Gerici basın saldırıyı kamufle edip hedef şaşırtıyor! Zaman ve Yeni Şafak’ın yanı sıra, özellikle Vakit gazetesi ısrarla Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Mustafa Akaydın’ı hedef gösteriyor. Dün “Bu adamı alın” başlığını bu yüzden atmışlardı. Gazete “Başörtülü öğrencileri üniversiteye almazken, terör örgütlerinin yuvalanmasına, içeriye silah sokmasına ve provokasyonlar düzenlemesine kayıtsız kaldığı” iftirasıyla Akaydın’ın görevden alınmasını istiyor. Bu tehdit, adı sanı duyulmamış BemBir Sen ve ÖğretmenSen adlı sendikaların yöneticilerinin açıklamalarıyla güçlendirilmeye çalışılmıştı. Vatan gazetesinde Ruhat Mengi dün “Rektörü hedef gösteriyorlar” başlıklığı altında, “İşlerin, laik rejimin korunması için gayret gösteren rektörlerin tek tek istifa ettirilmesine varacağını” belirtirken, “İstifa etmeyenlere de başka çözümler mi bulacaklar?” diyerek Vakit’in yayınlarının ulaşabileceği boyutları haber vermişti! Vakit ne zaman bir Atatürkçüyü fotoğraflarıyla hedef gösterdiyse bir cinayet işlenmiştir! Üstelik Vakit bu kez fotoğrafın üzerine çarpı işareti yerine silah reklamı koymuştu! Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanlığı’nı da yürüten Prof. Akaydın yeterince korunuyor mu acaba? Mayınsız Arazide Kontör Kaçakçılığı!.. Son iki gündür gazeteler Ege’ye ırgatlık için giderken trafik kazasında yaşamını yitiren 9 Urfalı ile kontör hırsızlığı için Urfa’da şebeke oluşturarak 20 milyon YTL’lik vurgun yapan 66 kişinin öykülerini yazıyor. İki öykünün Arap kökenli kahramanları da Suriye sınırında, uçsuz bucaksız verimli toprakları olan eğitim düzeyinin oldukça düşük olduğu Harran ve Akçakale ilçelerinde yaşıyordu. Bu ilçelerdeki insanların büyük bölümü 1980 yılına kadar Suriye üzerinden kaçakçılık yaparak geçimlerini sağlıyordu! GAP onlar için büyük bir umut olmuştu! Ancak onlar Fırat Nehri’nin Harran’a akıtıldığı 1994 yılından bu yana bölgedeki 1.2 milyon hektar arazi bir türlü sulanmadığı için yıllardır ırgatlık yapmak ve karınlarını doyurmak için batıya kaçıyor! Bu sırada onlardan bazıları Afyon’da olduğu gibi kamyon kasalarında can veriyor, cenazeleri de ne yazık ki fakirlik belgeleriyle kaldırılıyordu! Ancak ikinci olayın kahramanlarının çok daha şaşırtıcı öyküleri bulunuyor. Arapça etkisindeki aksanları onları ele vermesin diye batıdan eleman getiren kontör çetesi üyeleri, Suriye’ye uzanan mayınlı arazide, at sırtında kaçak eşya taşıyan atalarının aksine, sanal âlemde kaçakçılık yaparken polise yakalanmışlardı! Şanlıurfa polisi, Harran ve Akçakale’deki kontör çetesinin kendilerini hâkim, subay, komiser ve bürokrat olarak tanıtarak 4 bin kişiyi dolandırdığını açıkladı. Polis 75 eve düzenlediği baskında seri numaraları değiştirilmiş 755 adet cep telefonu, 5 bin kadar sahte belgeyle düzenlenmiş sim kart, 22 kart okuyucu cihaz, 3 binden fazla nüfus cüzdanı fotokopisi, binlerce abonelik sözleşmesi ve milyonlarca cep telefonu kontorü ele geçirmiş. GAP’ın tam merkezinde, susuz topraklarda, topraksız köylüler kaçakçılığı teknolojiye uydurmuştu! Devlet ise GAP’ı ihmal etmeye devam ediyor! GAP insanları ya ekmek uğruna batıya kaçarken ölüyor ya da zenginlerden kontör kaçırırken polise yakalanıyor! Çelişki bunun neresinde? güçler özellikle İngilizlerin olduğu daima ileriye sürülmüştür. Gerçekten bu hareketi destekleyen Serbesti gazetesinde Mevlanzade Rıfat, “Bizi bizden ziyade düşünen İngilizler” diye yazılar yazıyordu. AVCI TABURLARI 31 Mart gericilik (irtica) olayının ilk kıvılcımı İstanbul’a Padişah’ın korunması için getirilmiş olan Avcı Taburu’ndaki alaylımektepli ikileminden ortaya çıkmıştır. Hareket, 4. Avcı Taburu’ndan Hamdi Çavuş’un başkanlığında gelişti. 13 Nisan 1909 günü isyancılar, Sultanahmet’te, Meclisi Mebusan’ın önünde toplandılar. Hükümetin istifa etmesi ni, ilerici milletvekillerinden Ahmet Rıza, Hüseyin Cahit, Rahmi ve Talat beylerin Meclis’ten uzaklaştırılmalarını, şeriat hükümlerinin noksansız uygulanmasını istediler. Hareket bir anda tüm İstanbul’u sarmıştı. Şeriat yandaşları, barikatlar kurup Babıali çevresinde ve Taksim ile Üsküdar arasındaki kışlalarda şiddetli çatışmalara giriştiler. İşin başını dinci kanadın başı Derviş Vahdeti, onun İttihadı Muhammedi Cemiyeti ve Volkan gazetesi çekiyordu. Doğan Avcıoğlu, 31 Mart’ta Yabancı Parmağı adlı kitabında 31 Mart’ta İngiltere’nin önemli rol oynadığına dair bulgu ve belgeleri ortaya koymuştur. Bu arada Laskiye Milletvekili As SÜRECEK eposta: mfarac?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B lan Bey, gazeteci ve ittihatçı milletvekili Hüseyin Cahit (Yalçın) sanılarak isyancılar tarafından öldürüldü. İstanbul, dalga dalga sarsılıyordu. Şeriat istemleri ellerinde bayraklarla yürüyen kalabalıklar eliyle artık somutlaşmıştı. Birinci Meşrutiyet’in (1876) ortadan kaldırılışından otuz üç yıl geçtikten sonra tekrar yürürlüğe giren anayasa ve özgürlükler elden gidiyordu. Daha fazla beklenemezdi. Rumeli’de bulunan ilerici güçler, Hareket Ordusu adıyla İstanbul’da yürüdüler. Ve bu gerici “irtica” hareketini bastırdılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle