28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 NİSAN 2008 SALI 4 HABERLER Baykal’ın kapatma davasındaki Sokrates’li örneği, Bakan Çelik tarafından Meletus’la yanıtlandı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Jose Manuel Barroso Lumpen Liberaller ve Venedik Komisyonu AB Komisyon Başkanı Barroso’nun TBMM’de yaptığı konuşmayı dengeli bulanları hayretle izliyorum. Türkiye ne hale gelmiş de haberimiz yokmuş. Laf arasında Kürtlerin kültürel ve siyasal haklarından söz eden Barroso acaba gerçekte neyi kastediyordu? Kürt kökenli vatandaşlarımızın bireysel bazdaki haklarını mı, yoksa onlara azınlık olarak yeni bir statü verilip sağlanması gereken kolektif hakları mı? Barroso hem Meclis’teki konuşmalarında, hem de öbür demeçlerinde sık sık Venedik Komisyonu ve kriterlerinden söz etti, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı kapatma davasını yadırgadığını da gizlemedi. Komisyon Başkanı, Başbakan Erdoğan ile birlikte düzenlediği ortak basın toplantısında da, kapatma davası ile ilgili yorum yapmayacağını söyledikten sonra, “...ama ümit ediyorum ki, Anayasa Mahkemesi’nin kararı hukukun üstünlüğü ilkesiyle uyumlu olacaktır ve AİHM’de Venedik Komisyonu’nun kararları, prensipleri çerçevesinde olacaktır” demiş. ??? Venedik Komisyonu ve kriterleri sözünün edilmiş olması, bizim lumpen liberalleri çok memnun etmiştir sanırım. Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi’nin Sovyetler’den çözülmüş olan ülkelere demokraside Avrupa kriterlerini anlatmak için kurulmuş olan bir heyet. AKP adına yeni anayasa hazırlamakla görevlendirilen Ergun Özbudun da, bu kurulun bir üyesi. Son zamanlarda, konunun sık sık gündeme gelmesinin nedeni ise Komisyon’un siyasal partiler ile ilgili 10 11 aralık 1999 tarihlerinde yayımladığı rapor. Burada siyasal partilerin kapatılmasının son çare “ultima ratio” olduğu söylenirken, anayasayı barışçı yoldan değiştirmeye çalışmanın bir kapatma nedeni olamayacağı belirtilmekte. Bizim lumpen liberaller de buna dayanarak, AKP’nin anayasanın 138. maddesindeki açık hükmüne karşın, anayasa değişikliği yaparak, kapatılmayı imkânsız kılmanın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı AB kriterlerine uydurmaktan başka bir anlam taşımayacağına bizi inandırmak istiyorlar. Önce hemen belirtelim, söz konusu raporda ileri sürülen kimi kriterler, bizim anayasamızda daha o belgeden önce de yer almıştır. Örneğin 69. maddede 1995 değişikliğinden sonra yer alan odak oluşturma ölçütü, bunlardan biridir. Ve Komisyon’un, üyelerinin bireysel davranışlarından partinin sorumlu tutulmaması ilkesinin bir nevi tekrarıdır. ??? Ancak gerçekleri tümüyle ve tüm açıklığıyla söylememe kurnazlığını pek seven bizim lumpen liberaller, kamuoyuna gerçekleri tam olarak açıklamamaktadırlar. Nitekim barışçıl yoldan anayasa değiştirmeyi parti kapatma nedeni saymayan Venedik Komisyonu’nun 10 11 aralık 1999 tarihli raporu, aynı zamanda üç davranışı da bir kapatma nedeni olarak kabul etmektedir. Bu üç neden şunlardır: 1 Irkçılık 2 Yabancı düşmanlığı 3 Hoşgörüsüzlük (intolerence) Burada bu üç kavramın içinde, cebir şiddetin kendiliğinden yer aldığı görüşünden hareket edilmektedir. Nitekim raporu da esinleyen BM Kişisel Haklar Sözleşmesi’nin 20. maddesi, savaş propagandasının, bu cebir şiddet içermese de, kendi başına suç oluşturduğunu söyler. Mantık basittir, savaş zaten cebir şiddettir, propagandasında şiddet olması ayrıca aranmaz. “İntolerence” sözcüğüyle raporda ifade edilen, hoşgörüsüzlük konusuna gelince: Din ve vicdan özgürlüğüne hoşgörüyü yasal zorunluluk haline getiren laikliğin çiğnenmesinin, raporda yer alan hoşgörüsüzlük hükmünün tam karşılığı olduğunu anlamak için acaba daha kaç Sıvas Madımak Oteli olayı yaşamamız gerekiyor? Bu arada, Venedik Komisyonu’nun söz konusu kararının, bizdeki parti kapatma davasıyla ne kadar ilgili olabileceğini, nasıl etki yapabileceğini görmek için AİHM’nin, Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi’nin kapatılmasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bulmayan 13 Şubat 2003 tarihli kararına bakmamız gerekir. Venedik Komisyonu’nun raporundan iki yıl sonra verilmiş olan kararda, Yüksek Mahkeme’nin, rapora aykırılık görmemiş olması dikkat çekici değil mi? Öyle görünüyor ki, konu daha enine boyuna tartışılmaya muhtaçtır. Devam edeceğimi belirtirken, uzmanları da konuyu daha ayrıntılı incelemeye davet etmek isterim. Siyasette ‘felsefik’ tartışma ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hakkında açılan kapatma davasının ardından iktidarla ana muhalefet CHP arasında ilginç bir tartışma yaşanıyor. Siyasiler, dava hakkındaki tartışmayı filozoflar üzerinden yürütüyor. CHP lideri Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirirken Sokrates örneği vermişti. Baykal AKP’nin kapatma davasına karşı girişimlerini değerlendirirken “Bizim kültürümüzde ‘şeriatın kestiği parmak acımaz’ diye bir anlayış vardır. ‘Parmak acıyacaksa şeriatı ? Baykal’ın partisini kapattırmamak için anayasa değişikliğini gündeme getiren Erdoğan’a Sokrates’in kanunlara saygı için öldüğünü hatırlatması ilginç bir tartışmaya zemin hazırladı. Milli Eğitim Bakanı Çelik, Baykal’ın eleştirilerine iftiraları ile Sokrates’i ölüme götüren Meletus’la karşılık verdi. Tarihsel benzetmelerin son örneği ise CHP’li Selvi’den geldi. Selvi, Erdoğan’ı Roma İmparatoru Sezar’ı sırtından bıçaklayan Brütüs’e benzetti. değiştiriver’ diye bir anlayış var mı” diye sormuştu. Sokratesin başına gelenleri anımsatan Baykal, “Haksız bir şekilde idama mahkum edildiği zaman yakınları geldiler. Hükmün yanlış olduğunu bildikleri için ‘Seni kaçıralım’ dediler. Sokrates ne dedi? ‘Haksız olabilir, yanlış olabilir ama memleketimin kanunlarının uygulanmasına karşı çıkmak benim yapamayacağım bir şeydir’ dedi ve baldıran zehrini içti. Bir o manzaraya bak, bir buna bak” diye konuşmuştu. tiren Çelik, Baykal’ı bir Yunan Şairi olan Meletus’a benzeterek, “Deniz Baykal, Türk siyasetinin Meletus’udur. Meletus kimdir biliyor musunuz? Sokrates’i idama götürmek için hak etmediği iftiraları atan kişidir. Baykal da böyle biridir” demişti. Siyasetteki ilginç tartışma CHP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Çelik’ten Meletus’lu yanıt AKP kanadından Baykal’a yanıt da Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’ten geldi. Karaman’da katıldığı bir toplantıda, Deniz Baykal’ı eleş Selvi’nin açıklamalarıyla bir başka boyut daha kazandı. Selvi, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Roma İmparatoru Sezar’ı sırtından bıçaklayan Brütüs’e benzetti. Selvi, “Çünkü onlar da Türkiye’nin yüreğine hançer saplıyorlar. Bu sabırlı, cefakâr toplumun geleceğini karartıp yüreğini sökmeye çalışıyorlar” dedi. AKP iktidarının CHP’yi hedef almak için her yolu denediğini söyleyen Selvi, “Bunun için ipe sapa gelmez, suçlamalar yapıyorlar tarihi, coğrafyayı bile kullanıyorlar” diye konuştu. D Örnek belediyeciye soruşturma İKİLİ ? Yurttaşlara ucuz ekmek satan, eski bir fırını da modern cihazlarla donatarak bir halk sağlığı merkezine dönüştüren SHP’li Özgüven hakkında “suyu halka parasız dağıttığı” iddiasıyla soruşturma açıldı. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven hakkında, Sayıştay denetçisi, “suyu halka parasız dağıttığını” öne sürerek, görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle Danıştay’a suç duyurusunda bulundu. Özgüven hakkında soruşturma açıldı. Dikili Belediye Başkanı SHP’li Osman Özgüven, 10 tona dek tüketilen sudan para almamak, yurttaşlara ucuz ekmek satmak, ücretsiz belediye otobüsü tahsisi gibi sosyal belediyecilik uygulamaları ile ilgili olarak, “Kendim için değil, Dikili halkının rahatı, mutluluğu için çalışıyorum. Veremeyecek hesabım yok” dedi. Z İRVE YAYINEVİ DAVASI Öldürme gerekçesi misyonerlik ? Sanık Cuma Özdemir ifadesinde, Emre Günaydın’ın misyonerlerin PKK ile ilişkisi olduğunu söylediğini belirtti. SELAHATTİN GÖKATALAY Katar’da temaslarda bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Halifa El Tani ile görüştü. (Fotoğraf:AA) Katar, Suudi Arabistan ve Kuveyt, bakanların gözde ziyaret ülkesi AKP’nin Arap aşkı rüten Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı’ndan ANKARA Cumhurbaşkasadece Erdoğan bu ülkeye gitnı Abdullah Gül ile Dışişleri memiş oldu. Ancak Erdoğan’ın Bakanı Ali Babacan’ın Arap da çok yakın süreçte Kuveyt’e ülkelerine yaptığı ziyaretler gideceği ya da Kuveyt Başbadikkat çekiyor. Katar, Suudi kanı’nın Ankara’ya geleceği Arabistan ve Kuveyt’e ayrı bir belirtiliyor. Katar’a da Türkiye’nin yoönem veriliyor. Bu ülkelerin ğun ilgisi dikkat çekiyor. Bu özelleştirme ile yakından ilgiülkeye Gül’ün yanı sıra Dışişlenmesi ise karşılıklı ziyaretleri Bakanı Ali Babacan da gitlerin temel nedeni olarak gösti. Başbakan Erdoteriliyor. ğan ise dün KaBaşbakan Recep ? AKP’nin Arap coğrafyasına olan ilgisi tar’da temaslarda Tayyip Erdoğan, Katar’da temaslar fazlasıyla dikkat çekiyor. Dışişleri Bakanlığı bulundu. Türkiye’nin bu da bulunurken kaynakları Gül ve bakanların bu tavrının ülkelere ilgisi ise DıAKP’nin Arap coğyatırım çekme amaçlı olduğunu savunuyor. şişleri Bakanlığı rafyasına olan ilgikaynakları tarafınsi fazlasıyla dikkat çekiyor. Hem Türkiye’ye ger babasından yanlızca 1 ay son dan yatırım çekme amaçlı olaçekleştirilen ziyaretler, hem de ra Kuveyt’ten doğrudan Bod rak açıklanıyor. Özellikle Subu ülkelere düzenlenen geziler rum’a geldi ve burada incele udi Arabistan’ın Türkiye’ye özellikle Gül’ün cumhurbaşka melerde bulundu. Nasser el Sa emlak ve gayrimenkul konunı seçilmesiyle birlikte arttı. bah halen Bodrum’da bulunu sunda çok ciddi yatırım yapacağını belirten kaynaklar, yaSadece Gül Mısır, Suriye, Ka yor. TBMM Başkanı Köksal sal düzenlemelerin tamamlantar’ı ziyaret ederken Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Kuveyt Toptan ve Dışişleri Bakanı Ali masının ardından bunun ortaEmiri El Sabah ve Yemen Babacan da kısa aralıklar ile ya çıkacağını savunuyorlar. Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Kuveyt’te temaslarda bulunan Katar ise Türkiye’deki enerji Saleh ve heyetlerini Ankara’da üst düzey görevliler oldu. Böy özelleştirmeleri ile yakından ağırladı. Gül’ün dış temasları lece Türk dış politikasını yü ilgileniyor. MAHMUT GÜRER Parası olmayana da hizmet Suçlamanın asılsız olduğunu, sadece 10 tonluk kullanımı aşmayan tüketimlerden para almadıklarını belirten Özgüven, “Ancak 11 ton kullanırsan kullandığın 11 tonun tamamının parası ödüyorsun. Bir soruşturma da belediye çalışanlarına suda yüzde 50 indirim yaptığım ve su paralarını zamanında tahsil etmediğim için açıldı” dedi. Göreve geldikten sonra belediyeye ait fırını yenilediklerini ve yurttaşlara ucuz ekmek sattıklarını belirten Özgüven, eski bir fırını da modern cihazlarla donatarak bir halk sağlığı merkezine dönüştürdüklerini belirtti. Özgüven, “Merkezde kış aylarında günde ortalama 30, yaz aylarında 100, yıllık ise yaklaşık 12 bin hastaya bakılıyor. Parası olana muayene 1 YTL, her türlü röntgen ise 6 YTL. Eğer para yoksa bunları da almıyoruz” diye konuştu. Belediye olanakları ile Dikili’yi canlandırmaya çalıştıklarını belirten Özgüven, gerekirse yargılanmaktan çekinmeyeceğini dile getirdi. nın çoğu bu ülkeler ile gerçekleşti. El Sabah Ankara ve İstanbul’daki temaslarının ardından tam da kıyıların özelleştirilmesi konusunun gündeme geldiği süreçte Bodrum’a geçti. Bu ay ise konuyla ilgili çok ilginç bir gelişme yaşandı. Kuveyt Emiri El Sabah’ın oğlu ve Divan Bakanı Nasser Sabah el Ahmad el Jaber el Sabah da asirmen?cumhuriyet.com.tr MALATYA Malatya’daki Zirve Yayınevi’nde 1’i Alman, 3 kişinin öldürülmesiyle ilgili cinayetin tutuklu sanıklarından Cuma Özdemir, “Emre Günaydın, bize, ‘Malatya’da faaliyet gösteren misyonerler var, bunlar Müslümanlığı yok edecekler, PKK ile bağlantıları var’ dedi’’ diye konuştu. Günaydın’ın avukatı da müvekkilinin olay tarihinde 18 yaşından küçük olduğunu belirterek yaş düzeltilmesi talebinde bulundu. Zirve Yayınevi’nde üç Hıristiyanın öldürülmesiyle ilgili davanın beşinci duruşması, dün Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya tutuklu sanıkların yanı sıra yayınevinde öldürülen Alman uyruklu Tilmann Geske’nin eşi Suzanna Geske ile öldürülen Uğur Yüksel’in babası İbrahim Yüksel ve annesi Hatice Yüksel, sanık Emre Günaydın’ın babası Mustafa Günaydın, Almanya Büyükelçiliği’nden Konsolos Vekilleri Dietmar Petring ve Julia Jug da izledi. Mağdur avukatlarının reddi hâkim talebinin Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’nce reddedilmesinin ardından, bu duruşmada sanıkların ifadelerinin alınmasına başlandı. Olayın azmettiricisi olmakla suçlanan Emre Günaydın’ın avukatı, olay tarihinde müvekkilinin 18 yaşından küçük olduğunu öne sürerek yaş düzeltilmesi talebinde bulundu. Duruşmada ilk olarak sanık Cuma Özdemir’in ifadesi alındı. Özdemir, 2006’da üniversite sınavına hazırlanmak için Malatya’ya geldiğini, yurda yerleştiğini ve Emre Günaydın’ı da burada tanıdığını belirtti. Yurtta kalırken Günaydın’ın misyonerlikle ilgili olarak bilgi verdiğini anlatan Özdemir, “Bize Malatya’da misyonerlerin olduğunu, Malatya’da 49 tane kilise ev bulunduğunu ve bu misyonerlerin PKK ile bağlantılı olduğunu ve amaçlarının Hıristiyanlığı yaymak olduğunu söylüyordu” diye konuştu. Duruşma, diğer sanıklarının ifadelerinin alınmasıyla devam etti. BELEDİYE ‘MÜSTEHCEN’ BULDU Fotoğraf sergisi sansüre uğradı BOLU (Cumhuriyet) Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Eğitim Fakültesi Fotoğrafçılık Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi Tuğba Menteş, Bolu Belediyesi’ne ait Ressam Mehmet Yücetürk Sanat Merkezi’nde açtığı fotoğraf sergisinin ‘müstehcen’ bulunarak kapatıldığını öne sürdü. Sanat Merkezi Müdürü Siyami Palazoğlu ise elektrik tesisatından koku geldiğini sorun nedeniyle sergi salonunu kapattıklarını ileri sürdü. AKP’li Bolu Belediyesi’nden izin alarak eserlerini sergileyen Menteş, şunları söyledi: “Sergiyi açtığımız gün, elektrik tesisatı bahane edilerek kapatıldı. Diğer gün sanat merkezine gittiğimde fotoğraflarımın toplanmış olduğunu gördüm. Spot olmadığı için fotoğraflarımın sergilenemeyeceğini söylediler. Gündüz vakti spot ışığa gerek yok. Pencereleri açmalarını istedim. Kabul etmediler. Daha sonra fotoğraflarımın müstehcen bulunduğunu, daha güleryüzlü fotoğrafların olmasının uygun olacağını, sergilenen fotoğrafları gören çocukların olumsuz etklineceği söylendi.” Aydın Çubukçu 19 yıl, Ertuğrul Kürkçü 14 yıl, Oğuzhan Müftüoğlu 14 yıl, Mahir Sayın 4.5 yıl ve ben Oral Çalışlar 7 yıl cezaevinde yattık. Bu beş adam, önceki gün Ankara’da bir panelde aynı masanın etrafında konuşmacıydık. Yıl 2008. Türkiye 68’inin bilinen isimleri. Aradan tam 40 yıl geçmiş. Bu duygulu buluşma bana, bundan 39 yıl önceki bir toplantıyı anımsattı. Belki de o günden bu yana başlayan bölünmelerin, ayrılıkların, askeri darbelerin, idamların, öldürmelerin ardından bu beş insan ilk kez bir araya geliyorduk. Mahir Sayın’ın aramızda en az hapis yatıyor olmasının nedeni uzun yıllarını yurtdışında sürgünde geçirmek zorunda kalmasıydı. Yoksa toplam 58.5 yıllık hapis, 70’i rahat geçerdi. ??? 19 Mayıs 1969 gecesi, o dönemde gençlik hareketini etkileyen en önemli isim olan Mihri Belli’nin annesinin Ankara Kızılay’da Çelikkale Sokak’taki dairesinde toplanmıştık. Mihri Belli ile topluca görüşmek istiyorduk. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Gül 58.5 Yıl Yatan 5 Devrimci... ten (Şavaşçı) Çayan, Doğu Perinçek, Yusuf Küpeli, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Gün Zileli, Ömer Özerturgut, Tarık Almaç, Mustafa Kemal Çamkıran gibi o dönemde gençlik hareketinin önde gelen isimlerinin çoğunun katıldığı bir görüşmeydi bu. Bir başka yönüyle bakıldığı zaman TİP’e karşı muhalefetin, MDD’nin tüm temsilcileri oradaydı... Hepimiz Mihri Belli’den bir inisiyatif bekliyorduk. Bu beklenti yasal bir parti üzerineydi. TİP’ten umudumuzu kesmiştik ve yeni bir yasal parti, artık eylemlerimizi ve hedeflerimizi, sınırlı bir gençlik hareketi olmaktan çıkarır, daha etkili bir siyasi mücadeleye dönüştürebilirdi. Bunu o dönemdeki büyük ağırlığı nedeniyle bir tek Mihri Belli yapabilirdi. Hepimiz bu beklentiyle Mihri Ağabey’in çağrısına uyarak bir araya gelmiştik. Mihri Belli bu beklentimize uygun bir tutum göstermedi. Bu nedenle herkes ona kızdı. Sonraki yıllarda da bu kritik toplantının günahı hep onun üzerine yıkılır. Parti böyle bir kontrolü sağlayabilir miydi, ondan da emin değilim. Zaten aradan çok geçmeden gençlik gruplarının bu önde gelen temsilcileri kendilerine yeni siyasi çizgiler belirleyip eylemlere giriştiler. Biz de o akşam daha sonra hep “Aydınlıkçılar” olarak anılacak akımın önde gelen beş ismi, Mihri Belli’nin evinden çıkıp bir pastaneye gittik. Saatler gece yarısını geçmişti. Doğu Perinçek, Ömer Özerturgut, Gün Zileli, Cengiz Çandar ve ben Oral Çalışlar, gizli bir parti kurmaya karar verdik. Yollar ayrılmıştı. Sonraki yaşananlar biliniyor. THKO’yu Denizler kurdular, Mahir THKPC’yi kurdu. İdamlar, Kızıldere katliamıyla o dönem bir tarih haline dönüştü. ??? Aradan 40 sene geçtikten sonra Kızıldere’den sağ çıkan tek isim DevGenç’in son genel başkanı Ertuğrul Ben de daha önceki değerlendirmelerimde buna benzer düşünceler dile getirmiştim. Aradan 40 yıla yakın bir zaman geçtikten sonra Mihri Ağabey’in bu konuda geri durmasının haklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü artık gençlik eylemlerinin içinde şiddetin önemli bir ağırlığı vardı. Belli’nin buna dur demesinin imkânı yoktu. Kürkçü, DevYol hareketinin önde gelen ismi Oğuzhan Müftüoğlu, Halkın Kurtuluşu geleneğinden Aydın Çubukçu, Kurtuluş geleneğinin tanınmış isimlerinden Mahir Sayın ve ben eski Aydınlıkçı Oral Çalışlar, bir masanın etrafında geçmişi ve geleceği konuşuyorduk. Belki de ilk kez son DevGenç kurultayından bu yana aynı salondaydık. Tam 38 yıl sonra. Üstelik o zaman birbirimize neredeyse düşman gözüyle bakıyorduk. Konuşacak o kadar çok şey birikmişti ki. 68’de neler olmuştu, bugün büyük bir kriz içindeki sosyalist hareketin o günlerden kaynaklanan zaafları nelerdi? Örneğin bugünkü soldaki milliyetçi etkilerinin kökleri o günlere uzanıyor muydu? Askeri darbeler sırasında solda ortaya çıkan zaaflar hangi tarihsel köklerden kaynaklanıyordu? Bugün sosyalistler birleşebilirler miydi? Bunun ne gibi koşulları vardı? Konuştuk… Uzun yıllardan sonra… Neler konuştuğumuz yeri geldikçe aktaracağım... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle