23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 MART 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 ABD, PKK ile görüşülmesini istemiş... “Ortak düşmandan ortağımın ortağına!” İSLAMCI iktidar sayesinde siyasetin kalitesi giderek artıyor. Örneğin AKP Genel Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyan şahıs, henüz Türk halkına gösterilmeyen anayasa taslağını Amerika’ya götürüp Amerikalılara beğendirmeye çalışırken, çenesini de çalıştırmaktan kendini alamıyor ve türbanı tehlike görenlerin bir psikiyatra başvurması gerektiğini söylüyor. Adam, kendileri tarafından velev ki denerek siyasi sembol olduğu açıklanmış ve karşı devrimin simgesi haline getirilmiş bir bez parçasına karşı çıkanlara resmen ve alenen “deli” diyor. Örneğin, AKP’nin bir belediye başkanı, “çüş” diyerek halkı eşek yerine koyuyor. Örneğin, RTE için Amerikalılardan ricada bulunup deliğe süpürmeyip kullanmalarını BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Kalite isteyen bir başka AKP’li, türban takan bir kadına türbanını çıkar demenin, sokaktaki bir kadına donunu çıkar demekten farksız olduğunu açıklıyor. Delilik. Eşek. Donsuz kadın. Ve türbana özgürlük! Akılları fikirleri, kadın. Kadının saçı ve başı derken şimdi de donu! Kalite yüzde bin! En kalitelileri sanatçı kontenjanından milletvekili yaptıkları Osman Yağmurdereli’ye bir kez daha bakın hele; evleninceye kadar anası babası, evlendikten sonra kocası ne derse Yaman’ın Sydney’den gönderdiği karikatürü Vaziyet’e ileten Müjdat Gezen’e teşekkürlerimizle... TÜSİAD: “AB bizi tarım ülkesi sanıyor.” Halbuki, üretmem yatarım ülkesiyiz! Piyon Nami Tepe: “Satrançta, öne sürülen vasıfsız taşlara piyon denir. Türbanda öne sürülene ne denir?” kadının başını ona göre açmakta veya kapatmakta özgür olduğunu söylüyor; “Memlekette demokrasi var” diyor. Öte yandan Fetoş’un televizyonunda yemek tarifi yapan bir adam, kadınbudu köfteye takmış. Kadın ve but sözcüklerinin yan yana gelmesi herifi tahrik ediyor olmalı ki, “Kadınbudu köfteye kadınbudu köfte demeyin” diyor. Dilberdudağı tatlısını da uygunsuz buluyor. Neredeyse “Sofrada zina yapılıyor” diyecek. Kürsüye çıktıkları zaman “Biz” diye konuşuyorlar. Kendilerinden olmayanlara “Onlar” diyorlar. Kendileri akıllı, başkaları deli. Kendileri insan, başkaları eşek. Kendileri inançlı, başkaları dinsiz. Kendileri tesettürlü, başkaları donsuz. Düşün yakamızdan artık. Kadınlar Gününe Dair 8 Mart, emekçi kadınların, kurulu düzene başkaldırıp kıyam yaşadığı, sonra da erkek egemen düzeni tarafından “öpeyim geçsin” babından Dünya Emekçi Kadınlar Günü olmuş. Benim kadınım Benim bütün zamanların en güzel ve hiç vazgeçemediğim, sevgimin, aşkımın hiç azalmadığı, giderek arttığı tek kadınım anamdır. Kara perçemli halini hatırlarım. Ekmek pişirirken, tandır ateşinde buram buram hem perçeminden, hem gerdanından terlediği halini. Yaramazlıkla, sarkıntılık arası sarkardım kadınıma... Ekmek kaçırırdım, tandırın üzerinden atlar, ödünü koparırdım. Tam tandıra eğilmişken sorularla bunaltırdım. En sevdiğim hali, kaymaklı kıtır (nezik derler bizim oralarda) pişirdiği günlerdi. Ağır misafir ağırlanacak, arta kalanla bizler (ev ahalisi) otlanacaktık. İlk partinin tadına hep ben bakardım. Anam, keyifli ve tatlı bir kızgınlıkla seyrederdi. İri ela gözleri, uzun ince parmakları ve dünyanın en güzel elleriyle “Def ol başımdan” derdi. Ama ben onu “İyi ki varsın” anlardım. İneği, koyunu sağarken sarktığımı hatırlarım. İş verirdi; “Şu kova sütü içeri götür” gibisinden. Dökmeden götürmenin ödülü ballı öpücüktü. Ne mutlanır, şımarırdım. Süt çekilir, kaymak elde edilirdi. Biraz da şeker katınca kendimi imparator zannederdim. Harmanın, hasadın da vazgeçilmezi anamdı. Irgata yemek yapmak, harmanda düven sürmek anamın işiydi. Yoktu o zamanlar patos filan. Eteğinden asılırdım, geme (düven) binerdim. Bindirmeyince ağlar, zırlardım. Salya sümük yapışırdık anamın eteğine. Akşamları yıkardı beni, sabun sürünce zırlardım, kafama tasla ya da eliyle vurur, ağlardım. Ancak öpücükle bağışlardım onu. O öpünce ne sabun acısı, ne tas ağrısı kalırdı. Havluyla kurulaması bütün kemiklerimin elden geçirilmesi gibi bir şeydi. Ben onun, o da benim varlığımı hissederdik. Yani kısaca, anam; süt, yoğurtekmek yemek, çocuklar için temizlik, evin ve harmanın vazgeçilmezi, kısaca bizim evin üretim atölyesiydi. Tavuğun, kazın, kuzunun tek sahibi anamdı. Anam olmazsa bizde hayat dururdu. Dedem (annemin babası) öldüğünde anam üç günlüğüne gitti ölü yerine, gelene kadar biz haşattık. İnekleri küçük kardeşim Günay sağdı. Hem de yere. Koyun sağmaktan vazgeçtik, kuzuya baktık. Ekmeğimizi amcamın eşi halletmişti. Ben o zaman beceriksiz “oturan ayı” olduğumdan bize analık görevini Günay üstlenmişti. Bir de, okul tatillerinde evde ders çalışmamı hatırlarım. Elektrik yoktu köyümüzde, idare lambası (14 numara) kullanırdık. Uykum gelinceye kadar idare lambasının sarı titrek ışığında otururdum. Anam da yanda beni beklerdi. Ben yatmadan yatmazdı. Anamı yatarken gördüğümü hiç hatırlamam, sabahın köründe önce anamın sesi duyulurdu. El örgüsü yün kazakla çorapların sıcaklığını hâlâ unutamadım. Marksizme göre üretim aracı anam, sahibi de babamdı. Biz de (çocuklar) tüketici lümpen proletarya idik (çalışmadan geçinenler). Gün oldu, devran döndü, göç eyledik İstanbul’a. Anam boşa çıktı. Hiçbir iş yapamaz oldu. Ekmek fırından; süt, yağ marketten, et kasaptan (koyun ve inek resimde kaldı). Harman yok, hasat yok. Anam üretim dışı kaldı. Ev ekonomisine katkısı olmayınca basit “kaşık düşmanı” oluverdi. Gerçi anamın perçemi ağarmış, oğulları büyümüş, ona bakıyor (geçimini sağlıyor). Perçemine ak düşmemiş genç analar atıl kalınca, ne sıkıntı yaşadıklarını siz düşünün. Anadolu kadınının, emeğinin dışındaki lokmaya nasıl mesafeli davrandığını anamdan bilirim. Bilirim ki terini katmadığı lokmayı helal saymadığını. Burada (gurbette) düştüler el kapılarına, ütü bilmezler, yer bezi, cam bezi, bulaşık bezi bilmezler. Ve bilmezler çamaşır makinesini, bulaşık makinesini, buzdolabıyla tanışıklıkları yenidir. Yenidir deterjan ve bilumum temizlik malzemeleriyle tanışıklıkları.... Şehre yabancıdırlar, çoğu okumayazma bilmez, durağı karıştırır, her gün kaybolma telaşı yaşarlar. Ve bu halleriyle şehirde üretime katılıp çorbada tuzu olsun gayreti içindeler. Temizliğe gider çoğu, evde parça iş koşarlar tecrübeli göçerler. Daha gençleri meslek öğrenme gayretindeler... “Kalkmış göç eylemiş” bütün anaların perçeminde, gerdanında ter olmak isterim, dudaklarında gülücük, gecelerinde rahat uyku, çocuklarına dokunan narin el olmak isterim. Tüm emekçi kadınlarımızın avuçlarından öpüyorum. Tokadınızı öpücük gibi özlüyorum, hep çocuk olmak ne güzel... “Analar adam eder adamı!” Ya ğ m u r E k i m SESSİZ SEDASIZ (!) Alttan Cemal Arığ: “Türban çene altı; laiklik hasır altı; Atatürk ilkeleri sumen altı.” İade Gülhan Elmas: “Özel hastaneler SSK’lilere kapanıyormuş... Eskiye dönüş olacaksa hükümet de el koyduğu SSK hastanelerini işçilere iade etsin!” FOTOĞRAFTAKİ YEDİ FARKI BULUN: Fotoğraftaki yedi farkı bulmanız için önce öteki fotoğrafı bulmanız gerekmektedir. İkinci bir fotoğraf olmadığına göre bu fotoğrafta herhangi bir fark yoktur. İngiliz Balonu Söndü MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bir süredir, İngiliz basınının önde gelen gazeteleri ve BBC yayını büyük bir coşku içinde. Nedeni, Türkiye’nin İslam dininde “reform” çalışmaları yapmakta olduğunu öğrenmeleri... Onlara göre, Hıristiyanlığın 16. yy’da yaşadığı “Reform”a benzer bir “düzeltim” söz konusuymuş. The Guardian, Daily Telegraph, Financial Times v.ö. gazetelerin bu görüşü koro halinde belirttikleri bizim basında da yer aldı. Ayrıca, İslamda gerçekleştirilecek bu büyük olayın başını, iktidardaki din temelli AKP hükümetinin Başbakanının çektiği de özenle belirtiliyordu. Böylece AB’nin R.T. Erdoğan’a biçtiği “reformist” (!) niteminin bu konuda da geçerli olduğu vurgulanmış oluyordu. Dahası bu yazılara göre, her Müslüman babayiğidin yapabileceği bir iş değilmiş Erdoğan’ın olaya önayak olması. Anlaşılacağı gibi bu övmelerle “nezdinde” (katında), Başbakan için aranıp da bulunamaz bir “hava” yaratılmış, koca bir balon şişirilmişti. Erdoğan’ın dinsel çevresi, destekçileri, inançlı (!) tabanı bu işe ne derler diye bir soru akla gelmemeli. Çünkü onlar Recep Tayyip’lerini, Başbakan da onları çok iyi bilir kuşkusuz... Yalnız gölgede kalan bir nokta var gibi. Acaba İngiliz basını da “takıyye” mi yapıyor? Son “beş” yıldır, başta AB olmak üzere yabancılar da öğrendi artık bu yöntemi... Çünkü İngiliz gazeteleri Türkiye’de yapılan bir çalışmayı Luther’in yaptığı “Reform” gibi göstermek istiyorlar. Oysa bilindiği gibi Luther “Reform”u, kutsal kitabın dışında kilisenin koyduğu dogmaları yadsımış, yalnızca “kutsal kitap”a uyulmasını istemişti. Dolayısıyla İncil’in, ülkelerin dillerine çevrilmesinin gerektiğini bildirmişti. Şimdi İngiliz basını da, Türkiye’de yapılanı, Kuran dışında yer alan ama İslamın ikinci kaynağını oluşturan “hadis”lerin yeniden “yorum”u diye açıklıyor, buna karşın yine de olayı Luther “Reform”una benzetiyordu. Ne ki onlar işlerini bilirler. Demek ki, “hadis” çalışmasına böyle bir “boyut” kazandırmak istiyorlar. Ne de olsa bir buçuk milyon Müslüman yaşıyor ülkelerinde... Ama şişirdikleri koca “balon”, Diyanet tarafından söndürülüverdi, böylece R.T. Erdoğan’ın “babayiğit”liği de sönüyordu. Diyanet’in başkanı Prof. A. Bardakoğlu, yardımcısı M.E. Özafşar başta olmak üzere tüm yetkililer hep bir ağızdan: Ne “reform”, ne Luther “Reform”u, ne de herhangi bir “yorum” söz konusu, yok öyle bir şey(!) diye adeta haykırdılar. Yaptıklarının var olan hadisleri derlemek, hadis tekniğine uymayanları da işaret etmek olduğunu belirttiler. “Konulu Hadis Projesi” adı verilen bu çalışmanın ne olduğunu daha iyi kavramak için, kısaca “hadis”ten söz etmek gerekir. İslamın ilk yıllarında günlük yaşamla ilgili, yanıtları ayetlerde bulunmayan kimi sorunlara çözüm için Peygamber’e başvuruluyordu. Onun bunlara verdiği yanıtlar, söylemleri hadislerin kaynağı ve dayanağıdır. Sonraki yıllarda, Suriye, Irak, Mısır v.ö. gibi “laik” yasalarla, “Roma Yasaları” ile yönetilen ülkeler ele geçirilip, İslamlaştıktan sonra, yönetimle ilgili sorunlar daha da artmış. Çözüm yollarından biri olarak da yeni hadisler üretme yoluna gidilmiş. Dolayısıyla sayıları gittikçe çoğalmış. Yaklaşık iki yüz yıl sonra, din bilgini Buhari, hadisleri bir araya getirmeye kalktığında 600 bin hadisle karşılaşınca şaşırmış. Eleyerek 7 bine indirmiş, “Sahihi Buhari” adıyla da anılan kitapta toplamış. Hadislerin sayısının bu denli yükselişinin nedenlerinden birinin, her an değişen toplumsal yaşamın yarattığı sorunların çözümlerinin, artık ilk kaynakta (Kuran) bulunamayışı olduğu ileri sürülür, tarafsız uzmanlarca. Ama yalnızca “kadın”a özgü, dahası onu aşağılayıcı hadislerin ne denli çok olduğu da bilinir. Diyanet, 15 bin hadis derlemiş. İki yıl boyunca 35 bilim adamının çalışmasıyla. Bu emeğin ürünü nerelerde kullanılıp yararlanılacak dersiniz? Bu 15 bin hadis içinde, “Kadınların, dinleri ve akılları eksiktir” gibi olanlar ayıklanmayıp, yerlerini koruyorlarsa, durum hem İslam dini, hem insanlık için çok üzücü olur... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 0212 672 71 71 BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com m.velidedeoglu?hotmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Mart www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Aksaray ilinde, 1 birçok kuş türünü barındıran bir 2 sazlık. 2/ Kadiri 3 tarikatının kollarından biri. 3/ Ko 4 ruyan, acıyan, 5 merhamet eden... 6 Bir ilimiz. 4/ Bir nesneye zorunlu 7 olarak bağlı ol 8 mayan ve onun 9 özünde bulunmayan nitelik... Bir nota. 5/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Ay ışığı renginde / 1 Ç A L P A R A K Gece çizmelerim ağır” 2 A Ğ A Y E Ş İ L (Nâzım Hikmet)... Sayı 3 L A V T A A S İ ları göstermek için kulla4 P T O R A M A N nılan işaretlerden her biR A İ ri. 6/ Bilgisiz, kültürsüz 5 A Y A R A R K O K kimse... Roman, öykü 6 R E A Y gibi anlatı türlerinde gi 7 A Ş A M A İ S A O Y U N riş bölümüne verilen ad. 8 7/ Bir tür küçük atmaca... 9 K L İ N İ K N E Paylama, azarlama. 8/ Yiyeceği ortaklaşa sağlanan toplantı. 9/ Bir hayvan... Sırtta taşınan yük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Çakırkanat, çamurcun” gibi adlar da verilen ördek cinsi. 2/ Çalgıcılara verilen bahşiş. 3/ Diyarbakır yöresine özgü, buğday ve yoğurtla yapılarak soğuk olarak yenen bir yemek... Dinsel tören ve kuralları. 4/ İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu... Kolaylıkla aldatılabilen. 5/ Gemi güvertesinin enine konmuş kirişlerinden her biri... Yemek. 6/ “ herşeydir / Sil beni” (İlhan Berk)... Büyük Menderes Irmağı deltasında, zengin bir kuş yapısına sahip olan göl. 7/ Bir vidada iki diş arasında kalan çukur bölüm... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya özgü bir tür köfte. 8/ Dam üzerindeki karı atmakta kullanılan büyük tahta kürek. 9/ Kuran’da bir sure... Dökme demir. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle