05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 MART 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Noter Naci Beştepe: “Üst düzey 75 bürokratın ataması sorgusuz sualsiz yapılmış. Kimseye boşuna noter demezler.” Faruk Çelik: “Gerekirse 44 tersaneyi kapatırız.” Demek ki, 25 işçi ölümü kapatmayı gerektirmedi! Ya ğ m u r E k i m YÖK Başkanı’na yumurta atmışlar... “Yumurtaya bir şey olmuş mu!” KORKUYORUM. Büyük bir korku sardı yüreğimi. Vicdanım el vermiyor. Duygusallığa yer yok, aklının sesini dinle diyorum kendime; beynim zonkluyor. Yüreğim ve beynim, duygularım ve düşüncelerim; her ikisi birden bir korku seline kapılmış, sürüklüyor beni. Yurdum adına korkuyorum. Ataol Behramoğlu’nun cumartesi günkü “Ulusal Ant’ın Çözülüşü” başlıklı yazısını bir kez daha okuyorum: “Bugünün Türkiye’sini oluşturan yetmiş milyonun üstündeki insan topluluğunu, acaba hangi ‘ortak ideal’ ve ‘sözleşme’ler birleştirmektedir? Hangi siyasal, toplumsal, ahlaki görüşe sahip olunursa olunsun; hangi toplumsal sınıf ve tabakaya ait olursak olalım, eğer ortak bir ‘ideal’imiz, bizi birleştiren bir ‘sözleşme’, ortak bir ‘aidiyet’ duygumuz yoksa, ya da bu duyguyu yitirmişsek, kaç milyon olursak olalım, biz bir ulus sayılamayız... Bugün Türkiye’de görülen, tam olarak budur. Bütün DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Ulusal çözülüş toplumsal ayrışmalara, karşıtlıklara, çatışkılara karşın, yakın zamanlara kadar, ulusu ayakta tutan ortak değerler, ‘ulusal ant’ın ilkeleri, her yerde görülebilecek ve demokrasinin gereği sayılması gereken sınırlı sayıda ve güçte oluşumlar dışındatartışma konusu değildi... Günümüzde ise ulusun birliğini değil, ‘cemaat’çiliği, ‘ümmet’ anlayışını savunan, egemen kılmaya çalışan bir siyasal iktidar söz konusudur.” Ulusu ayakta tutan ortak değerlerden biri değil miydi askerliğimiz; en güvendiğimiz kurum değil miydi askeriye; en değer verdiğimiz kişiler değil miydi askerlerimiz! Türk Silahlı Kuvvetleri, askeri yönden son derece başarılı bir sınır ötesi operasyon Şecaat Doğan Kapkıner: “Dengir Mengir ‘İsteyen üniversiteye çıplak girer. Bana inanmıyorsanız ABD’lilere sorun” diyor. Buna şecaat arz etme mi diyorlardı!” gerçekleştirmiş ama şu hale bakın ki siyasi yönden kendi başımıza çuval geçiriyoruz. Biri sosyal demokrat, öteki milliyetçi iki muhalefet partisi Türk Silahlı Kuvvetleri ile karşı karşıya geliyor; Türk Silahlı Kuvvetleri de zıt kutuplardaki iki siyasi partiyi, “askerin terörle mücadele azmine, hainlerden daha fazla zarar vermek”le suçluyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, siyasetin göbeğine girmiş, siyasi partilerle tartışıyor ve fakat “asker siyasete karışmasın” diyen cumhuriyet düşmanları ise bu kez zevkten göbek atıyor. Korkarım ki İslamcı iktidar “Susun lan, Genelkurmay Başkanı bana bağlı bir elemandır; nasıl ki YÖK Başkanıma laf ettirmem, Genelkurmay Başkanıma da toz kondurmam” demek için fırsat kolluyor. Yüreğim daralıyor; beynim zonkluyor çünkü yurdumun “ulusal ant”ı çözülüyor! Onur mu Dediniz?!.. Günlerdir neyi tartışıyoruz? Kuzey Irak harekâtı ABD’nin isteği ile mi sona erdi? İş öylesine bir noktaya ulaştı ki; sonunda askerle muhalefet birbirine girdi... Ellerini büyük bir keyifle ovuşturan iktidar cenahı ise askeri savunma görevini üstlendi!.. Ama hiç kimse, Türk askerinin girdiği toprağın, teknik olarak ABD toprağı olduğunu, yıllardır Amerikan işgali altında olduğunu düşünmedi!.. Harekât başlarken de, biterken de ABD ile bir temas olmasının aslında son derece normal olduğu, bu harekât öncesinde ve harekât sürerken ABD istihbaratından faydalanıldığı gerçeğinden kimse söz etmedi!.. Ve son olarak; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı, karşısındaki gazeteci ordusunun gözlerinin içine bakarak şu sözleri söyledi: Çekilmemizde ABD etkisi ispatlansın, üniformamı çıkarırım!.. İşte bu nokta sözün bittiği yerdir!.. Eğer elinizde tersini ispatlayan bir belge yoksa ordunun en üst yöneticisinin bu sözlerini teminat olarak kabul etmek durumundasınız. Yok, eğer varsa koyarsınız ortaya, o üniforma çıkar!.. Onurunuza dokunması gereken bir şey varsa, o da harekâtın nasıl bittiği değil, bu gerçekten anlamsız tartışmanın gölgesinde anayasa taslağının ABD’nin icazetine sunulmak üzere New York’ta görücüye çıkarılmasıdır!!! Hem de kim tarafından: AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile anayasa taslağını hazırlayan heyetin başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun tarafından!.. Hem de kimin aracılığıyla: Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen Turkish Cultural Center aracılığı ile!.. Fethullah Efendi niçin ABD’ye kaçmıştı, hatırlayan var mı?. Müritlerine yaptığı konuşmaların kasetleri medyada yer aldığı ve dava açıldığı için.. Ne diyordu Fethullah Efendi o konuşmalarda? “Adliyeyi ve Mülkiye’yi ele geçirene kadar bekleyin” diyordu!.. “Bütün anayasal kurumlardaki gücü cephenize çekeceğiniz ana kadar bekleyin” diyordu!.. Anayasa taslağının gittiği yere bakar mısınız?!.. Anayasa taslağı, ABD’den ve Fethullah Efendi’den “olur” alsın Allah’ın izniyle, Türk kamuoyunun önüne konulacaktır nasıl olsa “yesin” diye!.. Alın size onurlu anayasa, tepe tepe kullanın!!! SESSİZ SEDASIZ (!) Osman Yağmurdereli türbanı çözdü! AKP Milletvekili Osman Yağmurdereli, televizyonlardaki dedikodu programlarından birinde “türban” ve “demokrasi” konusuna açıklık getirmiş. Melih Aşık da Yağmurdereli’nin sözlerini Milliyet’teki köşesine almış. Biz de Melih Aşık’tan alıp, duyuralım dedik. İşte AKP İstanbul Milletvekili Osman Yağmurdereli’nin, “göbek kaşıtan” görüşleri: “Saçını bağladı da problem, açtı da problem. Zaten 1718 yaşında genç kızın, üniversite çağında bir genç kızımızın aile baskısı vardır. Babasının isteği, annesinin isteği doğrultusunda olabilir. Bir genç kız evlendikten sonra durumunu ortaya koyar. Kocası derse ki, ‘Hayır hanım, açacaksın’, açacaktır. ‘Yok böyle kalacaksın’, kalacaktır. Yani ülkede demokrasi varsa kimse kimsenin giydiğine, kıyafetine karışmayacaktır.” Yağmurdereli’nin bu açıklaması üzerine, AKP yeni bir anayasa değişikliğine gönül rahatlığı ile gidebilir: “Ek madde 1001: Demokrasinin vazgeçilmez bir simgesi olan türban aynı zamanda genç kızlar için de özgürlüğün tartışılmaz sembolüdür. 18 yaşını bitirmemiş genç kızlar bu özgürlüğü anne ve babalarının yardımı ile kullanır. 18 yaşını bitirenler, evleninceye kadar anne ve babasından özgürlük yardımı alma hakkına sahiptir. Evlenen kızımızın türban özgürlüğünü kullanma hakkı ise kocası tarafından güvence altına alınır.” behicak?yahoo.com.tr Çuvallama M. Alpaslan Yener: “Çocuk masalları gökten düşen üç elma ile sonlanırdı; büyüklere masallar ise üç çuvalla bitiyor!” Küfür Gülhan Elmas: “Küfürlü filmler izlenme rekoru kırıyormuş. Küfür bu! Oy da getirir, gişe geliri de!” İlkbahar kreasyonu!.. Mart’ta Kadın Günleri PERİHAN ERGUN Batı’da 1857’nin 8 Mart’ından, ülkemizde de Cumhuriyetin ilanından hemen dört ay sonra 84’üncü yılına girdiğimiz 03 Mart 1924, üç devrim yasasından 430 sayılı Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası’nın devamında gelişen süreç, bilimin, Aydınlanmanın hukukun üstünlüğüyle toplumun ve bireyin haklarının sağlanmasında ilk adımların atıldığı dönemdir. Bu atılım ne yazık ki siyasi erklerin ihanetleriyle amacından saptırılmıştır. Önce kırsal kesimin çocuklarının eğitim ocağı olan Köy Enstitüleri onların donanımlarından korkanlarca kapatıldı. Daha sonra bölge yatılı okulları kaldırıldı. Yoksul ve yaşam koşullarından yoksun bırakılan çocuklarımıza 1950’den sonraki iktidarlarca çokça açılan imam hatip okulları sığınak edilerek ve amacından saptırılarak Hasan Âli Yücel’in eğitim, öğretim seferberliği yok edildi. Yıllar sonra gündeme getirilen ilköğretimin 8 yıla çıkarılması da son iktidarca önemsenmedi. Kentlerde insanlar özel okullara özendirildi. Kırsalda, okulları her türlü donanımdan, öğretmenden yoksun bırakarak bir de doğanın güç koşulları içinde taşımalı öğrenimi yeğlediler. Giderek çoğalan Fethullah okulları, izinli izinsiz binlerce Kuran kursuyla ılımlı İslam eğitimiyle, öğrenimi dini doğmalara bağlayarak çağın gerisine ittiler. ??? Yine de bu kuruluş atılımı, insanımızı insan yapan, özgürleştiren ve değerli kılan laik eğitimdir. Bu nedenle de Türkiye İslam coğrafyasında demokrasi ile yönetilen tek laik ülke konumundadır. Bu farkın en önemli öğesi de kadınımızı erkeklerle eşit haklara sahip kılmasıdır! 7 Şubat 1926’da yürürlüğe girerek şer’i hukukun uygulayıcısı Mecelle’nin yerine Türk Medeni Kanunu’yla (daha önceki yazımda geniş yer vermiştim) kişilere ve aileye verilen, anayasa güvencesindeki haklardır. ??? 1 Mart’ta İTÜ Maçka Yerleşkesi Mustafa Kemal Salonu’nda onun adına yakışan bir etkinlikle kadın erkek salonu hınca hınç dolduran bir kalabalığa “türban sarmalı” anlatıldı. Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. Necla Arat’ın açış konuşmasından sonra Prof. Dr. Aysel Çelikel’in yönettiği panele geçildi. Panelin konuşmacıları, katıksız Atatürkçülüğü, saygın hukukçuluğu ve tartışılamaz yurtseverliğin simgesi eski Anayasa Mahkemesi’nin başkanı Sayın Yekta Güngör Özden, sırayla anayasamızın usta vazedicisi coşkun ve etkin konuşmaların da içinin aydınlığı yüzüne vuran Prof. Dr. Süheyl Batum, eğitimci yazar siyasi yaşamımda yol arkadaşım sevgili Mustafa Gazalcı, cesur yürek diye nitelenen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Özdemir Özok’tan oluşuyordu. Türkiye’nin sosyal, bilimsel, hukuksal ve eğitimsel tarihi içinde bugünkü gerçeklerini, dört saatlik kesintisiz süre içinde dinleyenlerinin alkışlarıyla karamsarlıktan kurtularak birlik ve beraberlikteki yol göstericiliklerinin özümsendiğini gördüler. İçimizdeki, devrimlerle oluşan laik, demokratik, hukuk devletine bağlılığımızın ateşini körükleyerek bu yolda hızla koşmamızın gereklerinin aydınlığını ışıldattılar. Eve döndüğümde konuşmalardaki verilerle yaşamımın ve içinde yer aldığım olayların ayrışmalarını yaparken elimde olmaksızın, üzülerek izlediğim bir kanalın 32. Gün gösterimini anımsadım. Hayırla şerri kapıştıran sinir bozucu bu programı artık izlememe kararı almıştım ki, ekranda kişiliğine ve fitkirlerine çok saygı duyduğum Prof. Dr. Coşkun Özdemir’i Nazlı Ilıcak’la yan yana oturur görünce Cumhuriyetçi ve İslamcı öğrencilerin oluşturduğu durumun gelişatının göstergesini merak ederek ekrana takıldım. Nazlı Hanım her zamanki çıtak, kavgacı iflah olmaz söylem ve tavırlarıyla ezberindeki devrimlerimize ve TSK’ye bitmeyen kinini kusuyordu. Konu 28 Şubat olayı iken yine gına getiren türbana dönüştü.. Coşkun Hoca’nın bu konuda bilime ve akla dayanan açıklamalarına izin vermeyen, kavgacı tavırlarıyla Nazlı Hanım gene başrole soyundu. Öyle ki, sözle saldırılarıyla yetinmeyip Hoca’yı susturmak için kollarını bile tutmaya girişti. Yetmedi; Atatürk ilke ve inkılaplarını modası geçmiş, anılar da kalması gereken doğmalar olarak tanımlamaya da kalkıştı. O anda salondaki öğrencilerden ağır tepkiler aldı. Bu kere de onlarla kavgaya girişti. Bu karmaşa içinde gazeteci Ataklı’nın “Bu günkü gidiş 28 Şubat’ı ikiye katlamıştır” demesi çocukların öfkeli tepkilerine biraz su serpti. Nazlı Hanım çağdaş görünüşteki son moda giysileriyle süsleriyle, zevkleriyle yaşamını sürdürürken biraz da yaranma güdüsündeki yazı ve söylemlerinin hak gasp etmek olduğunu düşünsün(!). Bir de artık 27 Mayıs’tan beri içinde tortulaşan TSK’ye ve Atatürkçülere duyduğu kinden aklını başına toplayarak arınsın, Mustafa Kemal’in “Benim manevi mirasım akıl ve bilim’dir” özsözünü hatırlayarak biz laik cumhuriyetçi kadınların onun rehberliğinde, maddi ve manevi mirasçıları olduğumuzu unutmasın... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com Ankara’da önceki gün düzenlenen “tesettür defilesi”ni izlediniz mi?.. Ben bayıldım!.. Hele anlatım müthişti; Konya merkezli Setrms (Ne demekse?) firması ilkbahar kreasyonlarını sergiliyordu. “Demek ki” dedim kendi kendime “bunun, sonbahar, kış kreasyonları da varmış!..” Sonra, söylediğim şeyin ne kadar komik olduğunu düşündüm... Yahu, bu örtü ve onu tamamlayan giysiler, kadının saçlarını örtmek, fark edilmemesini sağlamak ve böylece erkeği tahrik etmemek için değil miydi?!. Valla dinci kesim öyle diyordu ama ne yalan söyleyeyim; defilede seyrettiğim türban ve giysiler hiç de öyle görünmüyordu, rengârenk, cıvıl cıvıl, tiril tiril giysiler, türbanlar, yüzlerde allıklar, dudaklarda rujlar, normal defilelere fark atıyordu canım!.. Ünlü haber ajansları defileyi fotoğraflarıyla tüm dünya medyasına geçtiler. Şu başlıkla: Türkiye’nin başkentinde İslami moda!.. İşin cıvıklığını, içeriğin sahteliğini bir tarafa koyarsanız ortaya çıkan gerçek şu: Dünya, Türkiye’de yaşananların, birkaç genç kızın bireysel özgürlük mücadelesi filan olmadığını, yaşam tarzının hızla değiştiğini, bambaşka bir kültürün egemen olmaya başladığını görüyor, anlıyor. İşte haber ajansları önceki gün bunun kanıtlarını geçti dünyaya!.. Bir tek bizim iyi niyetli liberal ve solcular (ruhunu ve kalemini kiraya vermemiş olanlar tabii) durumu anlayamıyorlar!.. Son günlerde Almanya’da Nazi imparatorluğunun doğuşyükselişçöküş hikâyesini yeniden okuyorum; oradaki aydınlar da sonunda anlamışlar neler olduğunu... Ama ya toplama kampındayken ya da sürgünde!.. Unutmadan, defile çıkışında salonu dolduran AKP’li bakan ve milletvekili yakınlarına görüşlerini sormuşlar. Bülent Arınç’ın kızı Ayşenur Hanım, “Çok beğendim, en kısa zamanda firmaya sipariş vereceğim” demiş Ne güzel söylemiş!.. e posta: umitzileli?gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Parmaklara 1 takılıp çalınan zil ya da 2 buna benzer 3 ses çıkarıcı araç. 2/ Kırk 4 pınar güreş 5 lerini düzen 6 lemeyi üstle7 nen kişiye verilen ad... Kü 8 tahya’nın 9 Emet ilçesin1 2 3 4 5 6 7 8 9 de bir kaplıca. 3/ 1 T A T L A R İ N Mızrapla çalınan bir çalgı... İsyankâr. 4/ 2 U Z O K E T E N Ü Halk dilinde küçük 3 R A P S O D İ bazlamaya verilen 4 N R A Z İ Y E F A R E ad. 5/ Bir aygıtın ge 5 A R A F T Z reken işi yapabilme 6 L A K A P si durumu... Rad 7 A K H U D M İ yum elementinin 8 R İ F A M İ S İ N simgesi. 6/ Bir no 9 P A T A K Ü T E ta... Küçük su kanalı... Yahya Kemal’in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri. 7/ Varılmak istenen bir amaca doğru geçilmesi gerekli dönemlerden her biri... Bir zaman birimi. 8/ Bir peygamber... Düzen, hile. 9/ Vücut muayenesinde görülen hastalık belirtisi... Bir soru sözü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ağları keserek balıkçılara zarar veren bir çeşit çağanoz. 2/ Kırsal kesimde büyük toprakları olan, varlıklı ve sözü geçer kimse... “ pencerenden bir gül at bana / Işıklarla dolsun kalbimin içi” (A. M. Dıranas) 3/ Doğacak çocuğu ana rahminden çekmeye yarayan aygıt... Hatay ilinde bir ırmak. 4/ Tombul, iri yapılı. 5/ Değerli madenlerin saflık derecesi... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 6/ Renyum elementinin simgesi... İki iletken arasında meydana gelen son derece ışıklı elektrik boşalımı... İlkel bir silah. 7/ Rütbe, paye... “ doğmadan şavkı düşmez ovaya” (Karacaoğlan). 8/ Vasiyet etme, vasi tayin etme... Piyes. 9/ Hasta bakılan yer... Neon elementinin simgesi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle