02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 MART 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ABD’de Farklı mı? Washington’dan, gazeteci dostumuz Yılmaz Polat’tan mektup var. Amerikan Anayasası’nın 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasını anımsatmış: ‘’ABD Anayasası üzerinde yemin eden senatör ve milletvekili, başkan ya da başkan yardımcısı, seçilen delegeler, sivil ve askeri görev yapan kişiler, herhangi bir eyalet meclisi üyesi, herhangi bir eyaletin adli yargı yetkilisi, vatana ihanet, barışı bozma, isyan veya ayaklanma içine giremez veya bunları yapanlara herhangi bir yardım ya da destek sağlayamaz.’’ ABD Anayasası’na göre bunlara uymayanlara ne mi olurmuş? Kongre’den atılır ve yargılanırlarmış... Washington yönetiminin, AKP’nin kapatılması istemi konusunda “halkın iktidar yaptığı siyasi parti ve siyasetçilere dava açılmasının yanlış olduğunu” öne süren açıklaması için de yakın tarihe göndermeler yapıyor Yılmaz Polat: “Başkan Nixon, 1968 ve 1972 seçimlerinde ezici çoğunlukla başkan oldu. Ancak ünlü Watergate skandalıyla 1974 yılında görevi bırakmak zorunda kaldı. Yüksek Mahkeme kararıyla Beyaz Saray’ın bütün konuşmaları dinlendi. Eğer Nixon istifa etmeseydi, yargılanacak ve görevden alınacaktı. Adalet Bakanı, Özel Kalem Müdürü ve aralarında Güvenlik Direktörü de olan 7 kişiyle birlikte hapis yatacaktı. Başkan Clinton için açılan azil davası da özel savcının Temsilciler Meclisi’ne rapor vermesiyle başladı. Madem demokrasilerde halkın seçtiği kişi ve kurumları halkın dışındaki kurumların görevden alması düşünülemezse Richard Nixon neden 4 yıllık dönemini tamamlamadı?” SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Kurultaya Doğru Tüm zorluklara karşın Anadolu’da CHP’nin bayrağını gönderde tutmayı bilmiş bir siyasetçi dostumuz uğradı geçenlerde: “Recep Tayyip Erdoğan bir gün Siirt’te, öbür gün Manisa’da, diğer gün Gaziantep’te. Halkla iç içe... Bir de bizimkilere bak: Salı günleri grupta konuşma, haftada bir istemde bulunan televizyon kanalına demeç... Sonra? Görevini yerine getiren küçük memur gibi iç huzuruyla evine çekilme... Bizim partide Cumhuriyet var da, halk yok.” Ege bölgesini dolaşan eski milletvekili Mustafa Gazalcı’yı da dinledik. İşte izlenimleri: “Demokratik kitle örgütü yönetici ve Yoğun siyasi gündem, Anayasa Mahkemesi’nin mart ortasında verdiği ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nun 3’üncü maddesini iptal kararını gölgeledi. Karar çok önemliydi ve Türkiye topraklarının haraç mezat satışında bir sağlam direnç noktası oluşturuyordu. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi’nin hükmü kimi ekonomi bürokratları tarafınan “Ayağımıza kurşun sıkıyoruz”, “ekonomik cinayet” gibi ifadelerle karşılansa da yasanın iptali için geçmişte büyük çaba kazanımlarının yok edilmesinden kaygılanıyor. Bir şeyler yapmak, katılmak, değiştirmek istiyor. Tek çıkış, AKP’nin politikalarına karşı ulusal güçleri ve iradeyi toplayacak bir gücün çıkması. Bu da ancak CHP’nin yeniden bu yapıya ve değişikliğe kavuşmasıyla olacaktır.” CHP’nin emektarlarından, eski Gençlik Kolları Başkanı Ayhan Yalçınkaya da neredeyse tüm yurtta benzer tepkileri dinledi ve demokratik mücadelesini genel başkan adaylığı ile sürdürmeye karar verdi. CHP kurultaya koşarken soru ortada: Parti halk için gerçek bir çekim merkezi olabilecek mi? Perdenin Arkası TÜSİAD “Yargıya müdahale etmeyin” vurgusu yüksek bir çalışma içindeydi ki, devreye Abdullah Gül’e göz kırpan TOBB girdi, “Uzlaşma” dedi. Uzlaşma sağlanırsa, ne âlâ... Durum idare edilmiş olacak. Yok, uzlaşma sağlanamaz, AKP kapatılır ve Recep Tayyip Erdoğan siyaset dışına savrulursa, ne olacak? İşte o zaman da “Daha önce ben uyarmıştım” diyebilecek siyasete hazır bir seçenek masaya sürülecek... Bir taşla iki kuş yani... Parti Kapatmak... “Demokrasilerde parti kapatmak var mıdır, yok mudur?” “Hangi şartlarda parti kapatılır?” konulu bir TV programına davetliydim dün. Bana İspanya’da 2003 yılında kapatılan Herri Batasuna (HB) örneği ve bu örnekten çıkartılabilecek sonuçlar soruldu... HB, düpedüz “teröre destek” gerekçesiyle kapatılmış bir parti. Ama gene de partinin kapatılmasına giden süreçte yaşanan gelişmeler ve kararı alan İspanyol Yüksek Mahkemesi’nin değindiği noktalar, “Demokrasi nedir, ne değildir” ve “Demokrasiler hangi hallerde kendini koruma refleksi verir?” gibi konularda öğretici unsurlar içeriyor. 1982’de kurulduğu günden beri ETA ile organik bağları olan bir parti HB. Bu ilk günden bilinen bir gerçek. Niye “o zaman” değil de “bu zaman” kapatılıyor? Değil mi ya? Enteresan. üyeleriyle, öğretmen, öğrenci, öğretim üyeleri, partililer, dokumacılar, çiftçiler; kısaca her uğraştan insanlarla konuşuyoruz. 22 Temmuz seçim sonucu ezikliğinden kurtulmak istiyor insanlar. İnsan gibi yaşayacağı bir geçim ve çocuğunun daha iyi bir eğitimden geçmesini istiyor. Ulusal değerlerinin, bilimsel ‘Reel politik’ boyut Burda işte “siyasi ortam” ve “reel politik” devreye giriyor... Değişmiş olan “siyasi ortam”dır. Araya çünkü “11 Eylül” ve “11 Eylül sonrası dünya konjonktürü” ve “hukuku” devreye girmiştir... Batasuna’nın kurulduğu ‘80’ler başında İspanya, henüz konsolide olmamış, genç bir demokrasi. Kendisini ispat aşamasında. “Otoriter, baskıcı Franco dönemi” ile “hoşgörülü, çoğulcu yeni İspanya demokrasisi” arasına mesafe koymak ve net çizgi çekmek arayışında. “Bismillah!” derken “parti kapatan demokrasi” imajıyla özdeşleşmek istemiyor. Ama gözünü de HB ve HB faaliyetlerinden asla ayırmıyor. Gerek Franco dönemi sonrası iktidara gelen sosyalistler; gerek ‘90’larda iktidarı sosyalistlerden devralan muhafazakâr Aznar’ın partisi, Batasuna üzerindeki büyük “gözaltı”yı sürdürüyor. 11 Eylül’ün başbakanı Aznar, Bush’un yakın müttefiki. Uluslararası konjonktürün “terörle mücadele” ortamından yararlanarak derhal siyasi partiler yasasında yaptığı bir değişiklikle “parti kapatmayı kolaylaştırıyor”. Bu, işte çok dikkat çekici: İspanya’da “parti kapatmayı kolaylaştıran” dünya konjonktürü, Türkiye’de ters yönde işliyor. İspanya’ da parti kapatmak “kolaylaşırken” bizde “güçleşiyor”! Biz gene, İspanya örneğinden devam edelim... HB’yi kapatan Yüksek Mahkeme, kararını, 2002’de İspanya’da çıkarılan parti kapatmayı kolaylaştıran bu “yeni siyasi partiler yasasına” dayandırıyor. Yeni yasa, genel bir prensibi kıstas alıyor: “Demokratik ilkeleri ihlal eden parti kapatılabilir?” “Demokratik hak ve özgürlükleri sistemli biçimde ihlal etmek, ağır biçimde zedelemek”, “Terör eylemlerine meşruiyet kazandıracak biçimde zımni, açık destek vermek” parti kapatma nedeni sayılıyor. HB örneğindeki spesifik neden “terör destekçiliği” olduğu için, Yüksek Mahkeme kararını son kertede bu gerekçeye dayandırıyor. Ama kararın giriş bölümü, konuya çok geniş bir “siyasi çoğulculuk” tanımıyla giriyor... Ayağa Sıkılan Kurşun göstermiş eski Harita Mühehdisleri Odası Başkanı Hüseyin Ülkü hiç de öyle düşünmüyor. “Yeni bir düzenleme yapılmazsa yabancı tüzelkişiliğin Türkiye’de fabrika arazisi alması imkânsız hale gelecek” yönünde çığlıklar atanların, öncelikle son 5 yılda Türkiye’den 10 milyar dolarlık taşınmaz alanların nerelerde ve kaç metrekarelik fabrika yeri satın aldıklarını, kaç fabrika kurduklarını söylemeleri gerektiğini vurgulayıp diyor ki: “Asıl cinayet ve kurşun, Türkiye topraklarının bir sanayi ürünüymüş gibi kayıtsız koşulsuz yabancılara satılmasıdır. Türkiye’deki yabancılar tarafından kurulan taşınmaz geliştirme şirketlerinin köydekentte, kırdabayırda, kıyıdaovada aldıkları arazilerin imar planlarının yapılmasını sağlayarak bir günde milyarlarca dolarlık rant kazanıp bunları dışarıya transfer etmeleri, bu şirket te çalışan genel müdürleri elbette rahatsız etmez. Ancak devletin ekonomi bürokratlarını rahatsız etmelidir. Önümüzdeki günlerde Dönüşüm Yasa Tasarısı yasalaştığında Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası’nın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddesi aynı özde düzenlenirse, yabancı yatırımcılara yerlerini satmak istemeyen yurttaşlarımızın dönüşüm alanı kapsamında kalan arazilerinin de kamulaştırılarak ellerinden alınabileceğini şimdiden belirtmekte yarar var.” ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Kurtuluş Savaşı Destanı’ ve İlhan Selçuk İlhan Selçuk, destanı yazılması gerektiğine inandığım bir bilgedir. Kendisini, 1956 yılında okuru olduğum “Dolmuş” mizah dergisi ile tanıdım. Dolmuş dergisi, gördüğüm en nitelikli mizah dergisiydi. Bu gün de aynı özelliği taşıdığına yürekten inanıyorum. Dolmuş dergisi, Türk karikatür sanatını yurtdışına da tanıtmıştır. Günümüzün değerli birçok çizeri bu akademide yetişmiştir. Bu çizerler, yurtiçinde ve yurtdışında çok değerli ödüller almış, karikatür sanatını evrensel boyutlara taşımıştır. Dolmuş dergisinin mimarı ve yönetmeni de İlhan Selçuk olmuştur. Derginin her sayısının çıkışında, İlhan Selçuk’un mahkemeye verildiğini gazetelerden öğrenirdik. Mahkemeler İlhan Selçuk için “komşu kapısı” olmuştu. Duruşmaların sonunda dergi ya toplatılır, ya geçici bir süre için kapatılırdı. İlhan Selçuk yılmadan, yorulmadan bir yandan mahkemelere taşınır, bir yandan da derginin yeni sayılarını hazırlarmış. Bir mizah başyapıtı olan “Hababam Sınıfı”nı, Rıfat Ilgaz’ın (yasaklı olduğu için) “Stepne” takma adı ile yazdığını sonradan öğrendim. Hababam Sınıfı, İlhan Selçuk yönetimindeki, Dolmuş dergisinin ve büyük usta Rıfat Ilgaz’ın Türk okurlarına sunduğu bir mizah şölenidir. Dergi her kapanışında aynı kadrolarla, yeni isimlerle yayınını sürdürürdü. Sonunda yayın hayatından çekildi. 27 Mayıs 1960 Devrimi’nden sonra, toplumun ve özellikle de basının üzerindeki yoğun baskılar ortadan kalkmış; Türkiye’ye bir huzur ve güven ortamı gelmişti. Ülkenin en değerli hukuk ve bilim adamlarının hazırladığı ilk sosyal içerikli anayasa olan “1961 Anayasası” halkoylamasıyla kabul edilmişti. 1961 Anayasası’nın getirdiği güven ortamında YÖN, bir fikir dergisi olarak yayın yaşamına katıldı. Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal ve İlhan Selçuk, aydınlığa açılan fikirleri kucaklayan bu derginin mimarları ve yöneticileriydi. YÖN dergisinin de fikir dergileri içinde en niteliklisi olduğu inancımı korumaktayım. Yön dergisi de bir okul, bir akademiydi. Bugün gazetelerin kadrolarında bu dergide yetişmiş, eğitim almış yazar ve yöneticiler vardır. 1961 Anayasası yürürlüğe girdiğinde, Nâzım Hikmet yasaklı bir ozandı. Kitaplarını değil ulu orta okumak, gizli saklı okumak bile, bin bir belaya çağrı çıkarmak demekti. Nâzım Hikmet’in “Kurtuluş Savaşı Destanı”, şiirin boyutlarını aşarak sanki “şiirsel bir senfoni” olarak bestelenmiştir. Bu destanda her sözcük büyülü bir notaya dönüşür. Bu büyülü senfonide, Kurtuluş Savaşı’na katılmış olanların destansı öyküleri de büyülü bir anlatımla aktarılır. Ne var ki, bu büyülü destan yıllar yılı, yedi kat yerin altındaki zindanlarda tutsak olup çürümekte ve kurtarıcısını beklemektedir. 1961 Anayasası “özgürlüğün kapılarını” sanatçı, yazar ve düşünürlere aralamıştır. Ancak, özgürlüğün kapıları yine tam açılmış değildir. Bu ortamda Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yedi kat yerin dibinden alıp yeryüzüne, gün ışığına çıkarmak yine de çok belalı bir iştir. Nâzım Hikmet’in bu büyülü destanını “bin bir belayı göze alıp” yerin yedi kat dibinden çıkarmak, Yön dergisine düşer. İlhan Selçuk’un aklına, Kurtuluş Savaşı Destanı’nı Yön dergisinin kitap olarak çıkarması gelir. Bu fikrini arkadaşlarına açıklar ve destanın, Yön dergisince kitap olarak çıkarılmasını önerir. Öneri hemen onaylanır. Ve kısa bir süre sonra destan vapurda, trende, otobüste, dolmuşta hemen herkesin elindedir. Destan yayımlanır yayımlanmaz Yön dergisine ve yöneticilerine dava açılır. Ancak, dergi ve yöneticileri bu davadan aklanırlar. Çok kısa bir süre sonra “Kurtuluş Savaşı Destanı” kitapçı vitrinlerini tıka basa doldurur.. Destan, vitrinlerden evlerdeki kitaplıklara yerleşir. Böylece, İlhan Selçuk’un önerisi ve arkadaşlarının onayı ile bu büyülü destan özgürlüğüne kavuşur. Onu Nâzım Hikmet’in diğer yapıtları izler. 1956 1961 yılları, İlhan Selçuk’un dışardan tanığı olduğum destansı yaşamının küçük bir kesitidir. İlhan Selçuk’la tanışmam 1962 yılı Nisan ayında Cumhuriyet’te olmuştur. İlhan Abi’yi tanımak benim için büyük bir onurdur. Kırk altı yıldır bu onuru gururla taşıyorum. O bir bilgedir, aydınlanmanın bilgesidir. Yaşamıyla da bir destan yazmıştır. İlhan Abi, bana sanki bu dünyadan değilmiş de.. bir efsaneden çıkıp yeryüzüne inmiş gibi gelir. Siyasi çoğulculuğun sınırları “Siyasi çoğulculuğun olmadığı yerde demokrasi yoktur!” diyen İspanyol mahkemesi; “siyasi çoğulculuğun farklılıklara hoşgörüden ibaret olmadığını, anayasal düzenin bizzat bu çoğulculuğu yaşatmaya angaje olduğunu...” ifade ettikten sonra “ne var ki!” şeklinde bir kayıt koyuyor: “Siyasi çoğulculuğu anayasal düzende sahiplenmek, çoğulculuğun sınırsız olduğuna işaret etmez. Gerçek çoğulculuk toplumda ancak herkese yer açan, herkesin var olabileceği bir ortamda yaşayabilir.” Temel hak ve özgürlükleri zedelememek uğruna çoğulculuğa getirilebilecek sınırları mahkeme; “siyasi parti faaliyetlerinin, demokratik sistemin işleyişini engellemeyecek ve demokratik sistemi ortadan kaldırmayacak biçimde yürütülmesi” şeklinde tanımlamış. “Sistemin işleyişini” “şiddet” yoluyla engellemek sadece bir metot. Demokratik sistem, terörle bağlantılı olmayan yollarla da ortadan kaldırılabilir. Bu yönde teşebbüsler de, parti kapatmaya gerekçe teşkil edebilir. İspanyol Yüksek Mahkemesi konsepti çok geniş: “Demokratik sistemin işleyişini engelleyen” ya da “sistemi ortadan kaldırma teşebbüsü içinde olan” bir partiyi pekâlâ kapatabilirsiniz. Ama İspanya örneğinden hareketle görünen o ki; “parti kapatırken” demokratik sistemin itibarı ve inandırıcılığını korumak adına da azami gayret sarf ediliyor. Sistemin inandırıcılığını zedelemeyecek müsait bir siyasi konjonktür aranıyor önce. O konjonktür bulunduğu anda da, kapatılan parti tam kapatılıyor: “O gömleği çıkardım, bu gömleği giydim!” yok yani... “Batasuna” misyonunu başka adlar altında sürdüren herhangi bir başka partinin kurulması bundan böyle kesinlikle yasak İspanya’da. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN nilgun?cumhuriyet.com.tr hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 31 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ökçeli ve konçsuz ayak 1 kabı. 2/ Gece 2 yapılan sinema 3 ya da tiyatro gösterisi... Af 4 rika’da bir ül 5 ke. 3/ İstan 6 bul’un bir sem7 ti... Bir nota. 4/ Üstü kapalı 8 olarak anlat 9 ma... Düşünce. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 5/ Yeşile çalar toprakrengi... Taş ya da ma 1 P N Ö M O L O J İ A B A T den çıkarılan yer. 6/ 2 L A R A İ K İ Irak’ın kuzeyinde ya 3 İ L E T İ K İ N A A N şayan Hıristiyan Nas 4 turilere verilen ad. 7/ 5 S T E N N A R A E F A L Bir kumar aracı... Si 6 U R E D E B İ irt ilinde bir kaplıca. 7 M A Ş 8/ “Dullar” anlamın 8 E K İ M O K E Y da eski sözcük... Bir 9 N E F R O L O J İ nota. 9/ Bir renk... Bir cins Alman birası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığını rüyadan anlamak için aptes alıp dua okuyarak uyuma. 2/ Kenar süsü... Çeşme zıvanası. 3/ Çakala benzer yabanıl bir hayvan. 4/ Gözalıcı parlak renkleri olan, iri gövdeli bir papağan... Cennet bahçesi. 5/ İskambillerle oynanan bir tür oyun... Volga Irmağı’na verilen bir başka ad. 6/ Çok sevilen kimse ya da şey... Bir nota. 7/ Dolma yapmak için hazırlanan karışım... “ büke belimizi / Söyletmeye dilimizi / Hasta iken halimizi / Soranlara selam olsun” (Yunus Emre). 8/ Şöhret... Dinsel bayramlardan bir önceki gün. 9/ Pirinci kabuğundan ayırmak ya da bulgur dövmek için kullanılan dibek... Gözkapağına sürülen boya. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle