02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 MART 2008 PAZARTESİ 10 DİZİ Gergerli gazeteci Boğatekin’in tarikatlara karşı mücadelesi ülkede hâlâ bazı direnç noktalarının var olduğunu gösterdi Doğu’ da gazetecilik kolay değil ir siyasal hareket düşünün.. küresel çapta güç sahibi emperyalist destekçileri olsun... Emperyalizme karşı çıkış söylemlerini kısa sürede unutup onun yardakçılığına soyunsun... Öyle bir siyasal drama yapsın ki, kimi gün emperyalizme karşı “öteki” olsun, mağdurmazlum rolünü oynasın... Kimi gün adını koymasa da “yeşil kuşak” adlı emperyalist projenin mirasını üstlensin... Ne yaparsa yapsın hep bir adım geri, iki adım ileri taktiğiyle pembe, turuncu ya da yasemin devrimleri gibi bir siyasal hareketi “ılımlı İslam” nitemiyle iktidara taşısın... Bununla da yetinmesin, ülkenin temel değerlerini yok ederek sistemi yıkmaya çalışsın... Buna karşın kimsenin gıkı çık B masın... Toplumsal direnç noktaları üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi sessiz kalsın... İşte, böyle bir dönemde ortaya çıkan Gergerli bir gazeteci Hacı Boğatekin (Haco) bu hareketin liderine karşı çıksın... Gazeteciliğin en etkili silahı olan mizahı kullanarak ona “Feto” desin... Bu karşı çıkış çok önemliydi... Özellikle söylendiği dönem açısından çok önemliydi... Ülke öyle bir durumdaydı ki, Ulu Önder’in neredeyse şu betimlemesini andırıyordu gelişmeler: “...aziz vatanın kaleleri cebren ve hileyle zaptedilmişti... Tersanelerine girilmişti... Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeydiler... Hatta bu iktidar sahipleri şahsi çıkarlarını emperyalistlerin siyasi emelleriyle birleştirmişlerdi....” Böyle bir dönemde Haco’nun çıkışı, savaşımı, direnişi çok önemliydi... Bu, ülkede hâlâ bazı direnç noktaları var demekti... Nasıl bir karşı koyuş, bir direniş, savaşım olduğunu gidip yerinde görmek gerekiyordu... Biz de, işte bu nedenle Gerger’e gittik, gördük, izledik, inceledik, konuştuk... ‘YOK’LARIN KENTİ Gazeteci Hacı Boğatekin (Haco) Gergerli, Fırat gazetesinin her şeyi. Gerger’in yoklarından söz etmeye başlamışken sürdürelim... Otel yok dedik ya, genel tuvalet de yok ilçede... Yaklaşık 70 dolayındaki köy ve mezra okulunun da tuvaletinin olmadığı bildirildi... “Yok”lar listesinde cezaevi de var... Cezaevi de yok ilçede... Demek ki, ortada kimsenin paylaşamayacağı bir şey kalmayınca cezaevine gereksinim kalmamış olmalı... Devleti gereksiz bir yükten kurtarmak için kapatmışlar... Tam 54 yıllık bir geçmişe sahip ilçede devlet hastanesi de yok... En yakın devlet hastanesi 119 kilometre uzakta... Biri merkezde, ikisi köylerde 3 sağlık ocağı, 17 sağlıkevi var... Bu köy sağlıkevlerinin on kadarında ebeler görevli ve bazıları ise ne yazık ki kapalı... Gerger: Sıfır noktasında bir ilçe erger, yılın en gri günlerinden birini yaşıyordu. Dünyaya asık yüzlü bir kış günü egemendi... Zaten, Gerger de bizi böyle bir yüzle karşılamıştı... Sabaha karşı, kalorifersiz bir minibüsle yapılan yolculuktan sonra donma semptomlarıyla girmiştik ilçeye... Bildiğimiz kadarıyla Gerger, güneşin en güzel doğduğu yer olarak bilinen bölgenin tam ortasındaydı... Ama ne yazık ki, yanıldığımızı sabahın ilk ışıklarıyla birlikte anladık... Kış çirkinliği bir yana, Gerger güneşin o güzelliğinin de gölgesinde kalmıştı hep... Türkiye’nin en geri kalmış ilinin kuzeydoğusundaki ilçesi olmaktan öte, en geri kalmış yöresiydi aynı zamanda... İl merkezi Adıyaman’ın tek gidişi olan, çıkışı olmayan bir sıfır noktasıydı; körbağırsağıydı... Sırtını Toroslar’ın Malatya dağlarına dayamıştı... Önünde uzanmış, bir Alp manzarası çizerek sevimli görünmeye çalışan Atatürk baraj gölünü bozkır insanının ruhuna yakışır bir uzaklıktan mağrur bakışlarla izliyordu, nedense... Gerger o gün soğuğa teslim olmuştu; soğuk her şeye damgasını vurmuştu... Kommagene Krallığı’nın ünlü kutsal dağı, tanrılar dağı, dinsel merkezi sağ yanındaydı ve orası da güneşten pek hoşnut görünmüyordu; tepesinde kısır bulutlar dolaşıyordu; 1. Antiokhos’un sonsuza dek yaşamak, anısını canlı tutmak amacıyla yaptırdığı anıtmezarın, sunağın, tören alanının sembolü höyük de gri görünüyordu... Baharda, o gümrah yeşiliyle sergilediği güzelliğe karşın meşe ağaçlarıyla ormanının kışlarının, çekiciliklerini hepten yitirdiklerine Gerger’de tanık oldum o gün... Bu yoksul, bu çıplak, bu öfkeli doğaya bakınca, burada bir İran, MezopotamyaSümer, Helen gibi pek çok kültürün harman olduğu Anadolu sentezlemesini aramak ilk anda hiç kimsenin aklına gelmezdi... Uzaktan küçük bir piramit gibi görünen çıplak Nemrut höyüğüne bakarak çok çok Sümer Meliklerinden İshak’ın oğlu Gusya’nın yaz sıcaklarından kurtulmak için burayı kendine neden yayla seçtiği anlaşılabilirdi... “Demirin doğduğu ülke/dağlar” öylesine demir soğukluğundaydı ki, hiçbir insancıl geçide izin vermez gibiydi... Oysa Gılgamış bile bir zamanlar, buralarda gezinmiş, bu dağların doruklarından Fırat’a sedir tomrukları yuvarlamıştı... Bu dağlar ki, binlerce yıldan beri gizli kapıları, geçit noktalarıyla İç Anadolu ve Çukurova’yı Fırat’a, Ortadoğu’ya, Mezopotamya’ya bağladığı için “geçitler diyarı” olarak da biliniyordu... OZKIR KÜLTÜRÜ UZAKLARA B DÜŞÜRDÜ Zamanla ne olmuşsa olmuş, bir geçit noktası olduğunu çoktan unutmuştu Gerger... Bozkır kültürü bir iç deniz gibi önünde uzanan Atatürk barajına (Atatürk denizi) öyle uzak, öyle yabanıl bırakmıştı ki Gerger’le Gergerliyi, il merkezine topu topu 119 kilometre uzaklığıyla en uzak ilçe olmanın ötesinde, ülkenin de, dünyanın da çok uzağına düşürmüştü... Bu uzaklık, gözden uzak olanı gönülden de uzak etmişti... Gerger’e damgasını vuran sert iklimin egemenliğinde sanırım böyle bir algının biçimlendirdiği ruh yapısının payı vardı biraz da... Atatürk denizinin gücü birazcık yumuşatabilmişti bu yapıyı... Ne yazık ki ağaçlar hâlâ kırağı tutsağıydı... Dağ başlarındaki dirençli kar öbekleri hemen dikkati çekiyordu... Günlerce önce yağan son karın kalıntıları oldukça dirençliydi; ancak, Gerger’in bakımsız sokaklarında küçük buz tuzaklığına soyunmaları pek para etmiyordu... Yaklaşık 400 yıl kadar önce burasının bir “sancak” merkezi olduğuna inanmak güçtü... Her şeye egemen bir tezek kokusu, nasıl geri bıraktırıldığının kanıtlarını öne serer nitelikteydi... G NÜFUSUN ÇOĞU YEŞİLKARTLI Bu verilere bakınca, bu çağda böyle bir şey olmaz, gereksinim yok ki kapalı herhalde, diye düşünebilir insan... Böyle bir bakış açısını biraz da şu verilerle gıdıklıyor şeytan:İlçedeki kamu kurumlarında çalışan az sayıdaki Gergerli ve kamu personeli dışında SSK, Emekli Sandığı ve Bağ Kur gibi sosyal güvenlik kurumlarının sağlık ve sosyal güvencesinden Gerger nüfusunun büyük bölümü yararlanamıyor... Hacı Boğatekin’in bu konuda verdiği bilgi, inanılır türden değil... 35 bin nüfuslu Gerger’de yeşilkartlı sayısı ne kadar biliyor musunuz? Belki inanmayacaksınız, ama tam 27 bin yeşilkartlı var Gerger’de... İşte size sadaka demokrasisinin bilançosundan sadece bir kalem... Kazara ‘kaza’ olmuş Topu topu 54 yıl geçmişti Gerger’in modern bir ilçe olarak kurulmasının üzerinden... Karşıdevrim sürecinin başladığı yıllarda kurulmuştu ilçe... Demokrat Parti yıkımının eseriydi Gerger’in bu yeniden kuruluşu... Muhalif/rakip partiye oy verenleri cezalandırmak amacıyla Kırşehir’i ilçe yaparak cezalandıran, bugünlerin taşlarını döşeyen siyasal anlayışın eseriydi, Gerger’in ilçe olma şansı ya da şanssızlığı... Dönemin siyasal iktidarının İnönü’ye oy veren Malatyalıları cezalandırmak amacıyla 30 Haziran 1954’te 6418 sayılı yasayla Adıyaman kurulurken Gerger de ilçe yapılmıştı; yani, “kazara ‘kaza’ olmuştu,” bir anlamda... İlk ilçe merkezi, eski adıyla Pötürge, şimdi Gerger’e bağlı Güngörmüş köyüydü. Siyasi otorite her ne denli “heyelan” gerekçesini öne sürse de, politik gerekçelerle ilçe merkezi şimdiki yerine, yani Aldüş’e taşındı. Adını da yeni adı Oymaklı olan Gerger köyü ve Gerger kalesinden aldı... HASTANE YERİNE TARİKAT YURDU Halkı hâlâ ahiret masalıyla oyalamaya çalışan kafa yapısı ise bir hastane yapmak yerine dört katlı tarikat yurdu yapıyor. Minicik ilçede tarikatlar arasında büyük iktidar savaşları veriliyor... Bir köşeyi Menzilciler, öbürünü Süleymancılar, bir başkasını Nurcular tutmuş... Egemenlik alanlarını genişletme çabasındalar... Üç tarikat ve cemaatin de birer yurdu ve cemaat evleri var... AKP iktidarıyla birlikte fanatik dinci yapılanma ve tarikatlar daha etkin duruma gelmiş... Gerger’de büyük güç sahibi olarak öne çıkan iki cemaatten biri Menzilciler, öbürü Fethullah Gülenciler... Menzilciler, Menzil’de yeni adıyla Durak’ta fiziksel yapı anlamında çağcıl bir derebeyi gibi sınırları çizilmiş bir kale içinde sürdürüyorlar faaliyetlerini... Fethullahçılar ise daha çok kamu kurumları içinde örgütlüler... Hacı Boğatekin’in “En büyük dinci yapılanma kamu kurumlarında” diyerek sözünü ettiği “Fetocular” cemaati bu Fethullahçılardan başkası değil... Azınlıklar baskıya direnmişler u rakamlar aldatıcıdır, ama... Dışardan gelen birine de ilk şaşkınlığı bu yönüyle, demografik yapısıyla yaşatıyor Gerger... Çünkü, nüfusa kayıtlı insan sayısı 128 bindir... Bu 128 bin insandan sadece 35 bini ilçe merkezi, köy ve mezralarda yaşadığına göre hemen “Gerisi nerede” sorusu dikiliyor insanın karşısına... Ölmüşler de nüfus kayıdından mı düşülmemişlerdir yoksa? Hayır... Bu insanların hepsi bir ekmeğin peşine düşerek gur B bete gitmiştir... Yaklaşık 9093 bin Gergerli, başta Çukurova bölgesi, İstanbul, İzmir, Antalya gibi büyük kentlerde sürdürüyor yaşamlarını... Gurbette yaşarken ölenlerin kayıtlarını düşürmedikleri için nüfusun bu denli yüksek görüldüğüne ilişkin cingöz kafa yapısına özgü yorumlar ise pek yerine oturmuyor... Gergerliler yurtlarına, ailelerine öyle çok bağlı ki, tanımlanır gibi değil... Büyük Müslüman kitlenin yanı sıra Hıristiyan bir azınlık da yaşıyor Ger ger’de... Bir cemaat oluşturacak sayıda Süryani ve Ermeni yurttaş, ne Gerger’den göçü düşünmüş, ne de türlü baskı ve tehdide pabuç bırakmış... Cami cenneti ilçede bir kiliseleri bile yok, ama güven içinde yaşayıp gidiyorlar... Dışardan bakıldığı gibi Gerger nüfusunun büyük bölümünü Kürt etnisitesine mensup yurttaşlar da oluşturmuyor; 45 köyün yaklaşık yarısına yakınında Zazalar ağırlıkta... Zazaları da Kürt sayanlara duyurulur... YOKSULLUK KOL GEZİYOR Yukarda, Gerger’i Adıyaman’ın sıfır noktasında diye tanımladık... Ekonomik açıdan da sıfır noktasında Gerger... Yoksulluktan ger ger geriliyor... Tek bir sanayi tesisi bile yok ilçede... Sadece 100 kadar genç kız, ayda 150200 liralık bir gelir karşılığında halı kurslarında çalışıyor... Un, şeker gibi zorunlu tüketim maddesi alımsatımı dışında ticaret yok denecek düzeyde... Tarım deseniz, iç açıcı değil... Arazi az ve olanı da taşlık, çorak... Kişi başına ancak 23 dekar tarım arazisi düşüyor... Gerger, turizm gelirinin de çok uzağında... Karşıda tarihi Gerger kalesi ve kent kalıntılarının ilçeye turizm açısından hiçbir getirisi yok... Kale Gerger’e, Gerger kaleye bakıyor boş gözlerle... Nemrut turizminden de pek bir şey düşmüyor payına Gerger’in... Sanırım, bu durumun farkında olan Kommagene’nin antik sakinleri, Tanrılar dağından onlara alay edercesine bakıyor gibi geliyor insana... Gerger’in tek geçim kaynağı gurbetteki Gergerlilerin yakınlarına yaptığı parasal destek. Gergerlilerin cebindeki dolar ve Avro banknotları Türkiye Cumhuriyeti banknotlarından çok desek, inanın abartmış sayılmayız... Son yıllarda ilçe dışına çıkan Gergerliler ise ticaret alanında, özellikle İstanbul’da deri ve tekstil üretim ve toptan satışında büyük başarı sağlamışlar. Bu iki sektörü Ege ve Akdeniz’in kıyı bölgelerinde ele geçirmişler... SOSYAL YAŞAM KÜL RENGİ Sanırım, Hacı Boğatekin’in ev sahipliği Gerger konukseverliğinin özgün bir örneğidir... En azından ben böyle düşünüyorum... Boğatekin ailesi öyle bir ev sahipliği yaptı ki, bunları anmadan geçmek nankörlük olur... Örneğin, en sıcak odayı bana verdi... Odanın sıcaklığı, sabaha dek yakılan kömür sobasındandı kuşkusuz, ama bana bundan başka bir şeyin daha etkisi vardı gibi geldi; o da yattığım odanın iki kara ineğin barındığı ahırın üzerinde olmasıydı... Şaka bir yana, ev sahibesi Emine Hanım’ın konukseverliğine diyecek yoktu... Hacı Bey’in yatarken gelenektendir, diyerek yorganımı örtmesi tanımlanır türden bir sıcaklık değildi... Gerger’e yolu düşecekler için yazıyorum, ilçenin o tek girişinde, soldaki ilk ev, duvarları taş ev Boğatekin ailesine aittir... İlçe girişinde bir kale yavrusu gibi duran ilk ev onların... Kimseden pasaport sormasalar, geleni geçeni denetlemeseler de Hacı Boğatekin’i tanıdıktan sonra insan, bu taş evi bir sınır kapısı gibi görmeye başlıyor, nedense... Yerine göre halkın sözcüsü, avukatı, yerine göre arzuhalci, gazeteci, iyilik meleği gibi gördüğü birine de ancak ilçe girişinde böyle bir ev yakışır... EĞİTİM ÇOK DÜŞÜK Bir tür tarikat demokrasisinin yarattığı Gerger’deki ortamda aralarında çekişme olsa da birbirine ilişmeyen tarikat müritlerinin cirit attığı, örümcek kafalı bir oligarşik yapının teslim aldığı ilçede eğitim düzeyinin yüksek olması beklenebilir mi? Gerger’de eğitim ve kültür düzeyi de yoksulluğuna, yoksunluğuna yaraşır düzeyde, çok düşük... Yaklaşık 7 bin öğrencinin eğitim gördüğü 98 ilköğretim okulu ve bir de lisesi var... Her yıl yaklaşık 56 yüz öğrenci ilköğretim okullarından mezun oluyor... Ancak, son on yılda Gerger Lisesi’ne kayıt yaptıran öğrenci sayısı hiçbir zaman 5055’i geçmemiş. Bu öğrencilerden 40’ı ilçe merkezinden, 1015’i de köylerden geliyor... SÜRECEK C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle