03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 MART 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr 15 Ekonomik istikrarsızlık ve yaşanan siyasi gerilimler esnafı perişan etti. Merter’de son üç ayda 300 esnaf kepenk indirdi Dükkânlar tek tek kapanıyor Kart borcu 35 milyar YTL Suat Metin. Cem Arıca. Ercan Tan. Cihangir Karaman. ADANA (AA) Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, “Türkiye’de kredi kartı borçlarının faizleriyle 35 milyar YTL’ye ulaştığını’’ bildirdi. Bankaların etik olmayan şekilde kredi kartı pazarlaması sonucu yaşanan bolluk nedeniyle önümüzdeki birkaç ay içinde ciddi bunalımlar yaşanabileceğini ileri süren Kaya, “Bugün kredi kartlarının oluşturduğu toplam borç 30 milyar YTL ’yi geçti. Faizleriyle birlikte 35 milyar YTL civarında bir borç var’’ dedi. Kaya şöyle konuştu: “Kredi kartı borçlarının bu noktaya gelmesindeki en büyük etken, tüketicilerin gelirleriyle giderleri arasındaki oransızlık. Dolayısıyla tüketici, kredi kartına sığındı. Sadece kendimizi değil, çocuklarımızı borçlandırıyoruz. 4 kuşak sonramız ipotek altında.’’ Dericisinden tekstilcisine, kuyumcusundan ayakkabıcısına kadar esnafın işleri bozuldu. İcralar, karşılıksız çekler ve protestolu senetler artarken satışlar yarı yarıya düştü. ? Siyasi gerilim, ekonomik istikrarsızlık, enflasyonda hedeflerin tutturulamaması, küresel piyasalardaki belirsizlik, piyasalardaki durgunluğu had safhaya çıkardı. ? ‘Kömür ve gıda yardımlarıyla bir yere varılamaz’ diyen esnaf, bir yandan icralar ve karşılıksız çeklerle uğraşırken diğer yandan da evine ekmek götürebilme derdine düştü. Halıcılık yapan Mehmet Ekşi, Kapalıçarşı’da bile işlerin bozulmasından dertli. Derici Murat Bircanlı ise ‘Mal alırken acaba satabilirmiyiz diye düşünüyoruz’ diye yakınıyor. TURİSTLER BİLE ALIŞVERİŞİ KESTİ MURAT GÜLDEREN Merter’den Güngören’e Kapalıçarşı’dan Laleli’ye kadar dolaştığımız esnaflar yüksek kâr değil evine ekmek götürme derdine düşmüş durumda. Günlerdir siftah dahi yapamamış, aylardır kirasını ödeyememiş, icraya düşmüş, senetleri geri dönmüş yüzlerce esnafın gelecekle ilgili umutları tükenmeye başladı. Hafta sonu gittiğimiz Kapalıçarşı’da alışveriş yapan turist görmek ise günden güne tarihe karışıyor. Merter Sanayici ve İşadamları Derneği (MESİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ercan Tan tekstil dünyasının 2008 yılına son derece kötü başladığını belirterek geçen yıla nazaran yüzde 50 oranında iş zayıflığı yaşadıklarını söyledi. Artan siyasi ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle Merter’de son üç ayda 300 esnafın kepenk indirmek zorunda kaldığını anlatan Tan, “Hükümet ticari zihniyetle ülke yönetilmez diyor ama ticaret göz ardı edilirse daha zor günler bizleri bekliyor olacak” dedi. Tan tekstilde yüzde 200 oranlarındaki yüksek kâr dönemlerinin artık tarihe karıştığını belirterek şöyle konuştu: “Son birkaç yıldır yüzde 38 arasında kâr marjlarıyla yılı kapatıyoruz. 2008 belirsizliklerle dolu bir yıl oluyor. Ve esnafı çok zor günler bekliyor. Siyasi gerginlikler, küresel dalgalanmalar zaten zor ayakta tutabildiğimiz tekstil sektörünü iyice sıkıntıya soktu. Satışlarımız yarı yarıya, kâr marjlarımız 10’da 1’e düştü. 2009 da zor bir yıl olacak. Kömür ve gıda yardımlarıyla bir yere varılamaz. Milyonlarca insan ticaretten geçimini sağlıyor.” K Yaprak kımıldamıyor Güngören’de tekstilcilik yapan Nihat Şakiroğlu, “Piyasada yaprak kıpırdamıyor. Geçen yıl yaptığımız cironun şu an yüzde 20’sini ancak yapabiliyoruz. Karşılıksız çek oranları yükseldi. Vadeler 2 yıla kadar uzatıldı. Gün geçmeden bir esnaf kepenk kapatıyor. Birçok arkadaşımız icraya verildi. Bu durgunlukta ayakta kalmak için mülk sahibi olmak gerek” diye konuşurken aynı bölgede ayakkabıcılık yapan Erkan Kurt da “10 YTL’den ayakkabı satıyoruz, vatandaş yine de almıyor. Demek ki piyasada para yok. Bu durgunluk yıllardır devam ediyor. Her ay 1500 dolar kira ödüyorum. Elemanlarıma para veriyorum. Tek derdimiz artık eve ekmek götürmek oldu. Yüksek kâr tarihe karıştı” diye yakınıyor. apalıçarşı ve Laleli esnafında da durum Merter’dekinden farklı değil. Kapalıçarşı Esnaflar Derneği Genel Sekreteri Cem Arıca, piyasada önemli bir daralma yaşandığını dile getirerek bu sıkıntının Kapalıçarşı esnafını da vurduğunu kaydetti. Arıca, “ABD ve AB ülkelerinden gelen turist sayısında ciddi azalmalar var. Gelen turistlerin de alım gücü kuvvetli değil. Mevcut bir turizm politikamız olmadığı için turizm şirketlerimiz turistleri 150200 Avro gibi çok ucuz fiyatlarla ülkemize getiriyor. Bu kadar ucuza tatile gelen turistler ise tabii ki 400 Avro’ya ceket ya da mont almak istemiyorlar” dedi. Kapalıçarşı’da çantacılık yapan Suat Metin de en son açıklanan enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını belirterek gerçek rakamın mevcut rakamdan en az üç kat fazla olduğunu iddia etti. Metin, “Her şey ortada. İnsanlarda alım gücü yok. Buralar, sürekli kalabalık ama kuru kalabalık. İnsanlar tezgâhlara yaklaşmıyor. Ciromuz eskiye oranla yarı yarıya düştü” dedi. ‘ÖNÜMÜZÜ GÖREMİYORUZ’ AB vizesi pazarlık yapılamaz Ekonomi Servisi Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Başkanı Murat Saraylı, AB ülkelerine vizesiz girişin tartışılmaz hak olduğunu belirterek bunun pazarlık konusu yapılamayacağını bildirdi. Saraylı, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin, 2007 İlerleme Raporu taslağındaki bazı maddelere acilen itiraz etmesi gerektiğini ifade ederek, “Kolaylaştırılmış vize müzakeresi’’ önerisini ve “Türkiye’nin katma protokoldeki yükümlülüklerini yerine getirmediği’’ görüşünü kabul etmediklerini belirtti. Ç arşıda kuyumculuk yapan Cihangir Karaman da altın fiyatlarının aşırı yükselmesi nedeniyle işlerin yüzde 40 oranında düştüğünden şikâyetçi. Cihangir “Fiyatlar bu şekilde devam ederse ağır ve işçiliği bol altın satışlarını bırakıp daha ucuz altınlar satmaya başlayacağız” diye konuştu. Halıcı esnafı Mehmet Ekşi de Türkiye’de şu an bir kriz yaşandığını vurgulayarak “Turist ekonominin bozuk olduğu yerlere gitmez. Bu nedenle ülkemiz yabancı turist sıkıntısı yaşıyor. Refah seviyesi daha yüksek yerlere gidiliyor. Bu da biz Kapalıçarşı esnafını haliyle kötü etkiliyor” dedi. Laleli’de dericilik yapan Murat Bircanlı ise şöyle konuştu: “Doların düşüşü, deri fiyatlarının artması ve Çin’in etkisi, satışlarımızı ciddi derecede etkiledi. Gerek dış piyasalarda, gerekse iç piyasada beklegör havası hâkim. Önümüzü göremiyoruz. Mal alırken acaba satabilir miyiz diye düşünüyoruz.” DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Yaklaşık 30 yıldır bir fanteziyi yaşıyoruz: Serbest piyasa, özelleştirme, serbestleştirme (deregülasyon) dünyasında herkes kazanır. Çünkü piyasalar kendi sorunlarını en kısa, en verimli yoldan çözer, kaynakları en uygun biçimde dağıtırlar. Devlet müdahalesi bu denklemi bozar, hepimiz kaybederiz. Bu fantezi önceki hafta öldü. Financial Times’dan Martin Wolf’a bakılırsa, öldüğü an bile belli. Wolf’a göre “küresel serbest piyasa rüyası”, ABD Merkez Bankası’nın 80 yıllık geleneğini bozarak Bear Sterns adlı özel finans kurumunu kurtardığı gün (18 Mart) öldü. ‘Şimdi Keynesçi olduk’ Bir Fantezinin Ölümü ların kendi kendini iyileştirme gücüne artık inanmıyorum” diyor. Martin Wolf’a göre “deregülasyon artık sınırına ulaştı” (Financial Times 25/08). Wall Street Journal “Kapitalizmi değiştiren 10 gün” başlıklı başyazısında (27/08), “Geçen 10 gün, ABD yönetiminin Amerika’nın mali kapitalizmini çökmekten kurtarmak için 50 yıllık işleyiş kurallarını terk ettiği dönem olarak anılacak” diye yazıyor. Financial Times da bir yorum “Washingon tüm gücünü sergilemeye başlayan krizle mücadele etmek için süvarileri gönderiyor” başlıklı bir yazıda, Bear Sterns’in kurtarılmasının yanı sıra ABD yönetimi, ev piyasasında çalışan devlet destekli Fanne Mae, Freddie Mac ve Federal Konut Kredileri Bankası’nı devreye sokuyordu. Fed, bunların, özel sektörün borç piyasalarını felç etmiş olan ipoteğe dayalı menkulleri (MBS) satın alma yetkisini genişletiyor, bir anlamda, JP Morgan ekonomistlerinden Michael Feroli’nin deyişiyle “ev finansmanını toplumsallaştırıyordu” (27/03). ABD mali sisteminin kurtarılması sürecine, petrol zengini ülkelerden, Asya’dan devlet fonları da katılıyor. Böylece, krize müdahaleye piyasaya likidite basarak başlayan Fed, giderek bankaların şüpheli alacaklarını devralma, faizleri düşürme, banka sektörü dışındaki finans kurumlarını kurtarma, ABD hane halkına kişi başına 600 dolarlık çek gönderme, nihayet doğrudan desteklediği, denetlediği kurumlarla batık ipotekleri devletleştirme noktasına gelmişti. Böylece Fed 900 milyar dolarlık bilançosunun yarısına yakın, 400 milyar dolarlık bir sorumluluk üstleniyordu; hem de 1930’lardan bu yana en büyük mali krizin ortasında (Wall Street Journal, 26/03). Öyleyse, Fed’in bundan sonra mali sistemi daha yakından düzenlemesi ve izlemesi kaçınılmazdı. Bu gelişmeleri değerlendiren bir Wall Street Journal başyazısı “Şimdi hepimiz Keynesçi olduk” (18/03) diyordu. Topun ağzındakiler Hükümetler, merkez bankaları, büyük bankaların zararlarını üstlenmeye başlarken giderek gündeme gelmeye başlayan soru şu: 1930’lardan bu yana en büyük mali krizdeysek, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünya ekonomisi yavaşlamaya başlıyorsa, bu krizin yükünü kimler üstlenecek? Uluslararası İşçi Örgütü’nün (ILO) Cenevre’de, Dünya Bankası’yla ortak düzenlediği bir toplantıda (IPS, 19/03) sendika liderleri, mali krizinin yükünün, işsizlik, ev piyasasındaki kayıplar, giderek artan yoksulluk yoluyla, ağırlıklı ola Keynes, 1930’larda, büyük buhran sırasında, piyasaların kendiliklerinden dengeye gelmeyeceğini görmüş, devletin, talebi, yatırımları güçlendirme yönünde müdahale etmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştı. Keynes’e göre kapitalizm, istikrarı güçlendirecek politikalarla düzenlenmeli, vatandaşlar en aşırı yıkıcı etkilerinden korunmalıydı. 1980’lerde Ronald Reagan ve Margret Thatcher hükümetleri, vatandaşlarını koruma ilkesini bir kenara iterek önceliği sermayenin taleplerine verdiler. Bu iki politikacının hükümetleri döneminde piyasaların serbestçe işleyişinin önündeki vatandaşları koruyan düzenlemeler kaldırılmaya başlandı. Serbest piyasanın insan doğasına en uygun ekonomik model olduğu inancı teşvik edildi, giderek yerleşti. Vatandaşlar “yaşam dünyasındaki” her etkinliğin piyasalaşması gerektiğine ikna edildiler. Her ekonomik sarsıntıda bu inanç yinelendi, istikrarsızlıkları aşmak için daha fazla serbestleşme, özelleştirme önerildi. Bu aymazlık, eski ABD Merkez Bankası Başkanı Greenspan’ın deyişiyle, “II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en yıkıcı mali kriz” olarak nitelenen sarsıntılar geçen yılın başında başlayana kadar sürdü. Sarsıntılar ABD ev piyasalarından başlayarak önce ABD’de sonra dünyada hızla tüm mali sisteme yayıldı. Giderek mali piyasaların sorunlarını kendiliklerinden çözemeyeceği anlaşıldı. Eğer piyasalara müdahale edilmezse, kapitalizmin bizzat kendisi tehlikeye girecekti. United Press International’ın emektar editörü Martin Walker’in deyişiyle “Kapitalizm kapitalistlere bırakılamayacak kadar önemliydi. Böylece ABD ‘establishment’i, piyasaların serbest kalma özgürlüğünün maliyetinin çok artmaya başladığı görüşüne geldiler” (UPI, 24/08). Gerçekten de bu yeni mutabakat bankacılar arasında da hızla yayılıyor. Örneğin Deutsche Bank Genel Müdürü, Joseph Ackerman “Piyasa rak işçilerin üzerine yıkılacağını savundular. ILO bünyesindeki İşçiler Grubu yönetim kurulu başkanı Roy Trotman’a göre “piyasalar kendi hallerine bırakıldığında krizleri çözemiyor, neticede çalışanların yaşamlarını olumsuz etkiliyorlar”. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick ise “Bu kez kriz farklı. Dünyada birden çok büyüme merkezi var. Gelişmekte olan ülkeler krizin etkilerini hafifletebilirler” diyerek iyimser bir tablo çizdi. Ama ya hafifletemezlerse? Bu bağlamda bir ILO raporu, gelişmekte olan ülkelerin ihracat bağımlılıklarını azatlatarak iç tüketimi ve iş yaratıcı yatırımları destekleyerek krizin etkilerini yumuşatabileceğini söylüyor. Rapor bu önerilerin, mali ve cari dengeleri sağlam, döviz rezervleri güçlü ülkeler için geçerli olabileceğine işaret ediyor. Bu açıdan bakınca, Asya ülkelerindeki emekçiler açısından nispeten iyimser olunabilir. Buna karşılık kimi Baltık Denizi ülkeleri, Balkan ülkeleri, Macaristan, Türkiye, Güney Afrika gibi, mali ve cari açıkları büyük, paraları aşırı değerli, döviz rezervleri zayıf, açıklarını da gittikçe azalan ve maliyeti artan dış kredilerle kapatmaya çalışan ülkeler için krizin zor geçeceği söylenebilir. Hele bu ülkeler Türkiye gibi kendilerini, merkez sermayenin gereksinimlerine öncelik veren IMF’nin eline bırakmışlarsa. Bu ülkelerin emekçileri açısından koşullar kısa sürede çok ağırlaşabilir. Bu bağlamda, en güçlü senaryo, çökme noktasına hızla yaklaşan İzlanda banka sisteminde başlayacak bir krizin, bu ülkelere ilişkin risk algısını daha da kötüleştirerek sermaye çıkışını hızlandıracağına ilişkin (Daily Telegraph, 27/03/08). Bu senaryoyu aktaran Telegraph yorumunda, yazarın, Türkiye üzerinde uzun uzadıya durarak reyting kurumu Fitch’in Türkiye notunu ‘BB’ye indirdiğini aktarmasıysa kaygı verici. Reuters de cuma günü, JP Morgan’ın Türkiye menkulleri için “sat” tavsiyesinde bulunduğunu yazıyordu. Bu ülkelerde iç talebi güçlendirecek “Keynesçi” politikalar uygulansa bile serbest ticaret koşullarında meyvelerinin güçlü çokuluslu şirketler tarafından değil de ülke içindeki üreticiler tarafından toplanması nasıl sağlanacak. Bu “Keynesçi” talep teşvik politikalarıyla, ülke kaynaklarının, yerel düzeyde işsizliği azaltamadan, merkez ülkeleri beslemek için kullanılması olasılığı da çok güçlü. Dolayısıyla, krize karşı korunmak isteyenlerin, daha fazla vakit kaybetmeden, yazının başında aktardığım fanteziden vazgeçerek kendi özgün yollarını aramaya başlamaları gerekiyor. Yoksa yine gelişmiş ülkeler için, kırılana kadar kullanılacak, bir koltuk değneği olmaları kaçınılmaz. İSTANBUL TİCARET ODASI’NDAN ÖNEMLİ DUYURU 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İle Odalar ve Borsalar Kanunu uyarınca 19.01.2005 tarih ve 25705 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Odalarda Mesleklerin Gruplandırılması Hakkında Yönetmelik hükümlerine istinaden Mesleklerin Gruplandırılması Rehberi, Odalar Birliği tarafından Avrupa Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması (NACE Rev.2) sistemi esas alınarak hazırlanmış ve 14.01.2008 tarihinde Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözkonusu Mesleklerin Gruplandırılması Rehberi uyarınca; Odamıza kayıtlı tüm üyelerin ana faaliyet alanları dikkate alınarak, rehberde yer alan NACE Kodlarına uygun kodlama yapılması ve bu çalışma neticesinde 2009 yılı Ocak – Şubat aylarında yapılması gereken Oda Organ Seçimlerinde geçerli olmak üzere Oda Meslek Gruplarının yeniden oluşturulması gerekmektedir. Bu nedenle tüm İstanbul’da bir anket düzenlenerek, üyelerimizin işyerlerine gidilmek suretiyle ana faaliyet alanları ve bu kapsamda uygun NACE Kodunun belirlenmesi amacıyla bir çalışma gerçekleştirilecektir. Ancak rehber uyarınca sözkonusu çalışmaların kısa bir zaman diliminde tamamlanması gereği nedeni ile, arzu eden üyelerimizin “http://www.ito.org.tr” adresinde yayınlanan Mesleklerin Gruplandırılması Rehberi ve Kodlama Esaslarına İlişkin Açıklamayı inceleyerek kendileri için uygun NACE Kodlarını belirlemek amacıyla 11 Nisan 2008 tarihine kadar İTO Eminönü Ana Hizmet Binasında optik formatta hazırlanmış orjinal anket formlarını doldurmak imkanı da yaratılmıştır. Bu itibarla öncelikle üyelerimiz veya yetkililerinin 2 Nisan – 11 Nisan 2008 tarihleri arasında İTO Eminönü Ana Hizmet Binasına gelerek kendileri için NACE kodlarını belirlemeleri veya bu amaçla 15 Nisan – 30 Mayıs 2008 tarihleri arasında şirketlerine gelecek İTO tarafından düzenlenmiş mühürlü yetki belgesini ibraz eden anketörlere yardımcı olmaları, 30 Mayıs 2008 tarihinden sonra NACE Kodu belirlenmemiş üyelerimiz için Odamızca resen kodlama yapılacağı Önemle duyurulur. İstanbul Ticaret Odası C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle