04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 MART 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 19 Pencere Deniz Tüfekçi: “Pencere’ye taş attılar; açıktı. Cam sağlam, çerçeve sağlam.” Baykal Köşk’e çıkıp mantı yemiş. “Kokusundan belli!” İSTANBUL’UN banliyölerinden Tuzla ilçesini biliyorsunuz. Son günlerde tersanelerindeki işçi ölümleriyle gündeme geldi. Bu arada AKP’ye açılan kapatma davasının iddianamesinde de Tuzla Belediye Başkanı’nın adı geçti. İddianamenin “AKP’li yerel yöneticiler ile partinin il, ilçe ve belde teşkilatı yöneticilerinin laik devlet ilkesine aykırı eylem ve demeçleri” bölümünde şöyle denildi: “Başkanlığını AKP’li Mehmet Demirci’nin yaptığı Tuzla Belediyesi’nce, 2006 yılında evlenen çiftlere üzerinde belediyenin ambleminin de yer aldığı şeriat hükümlerine göre yaşamalarını ve bunun için cihat yapmalarını öneren Prof. Dr. Hamdi Döndüren tarafından yazılan ‘Delilleriyle Aile İlmihali’ isimli kitabın dağıtıldığı...” Tuzla’ya çalışma yaşamından aile düzenine kadar bir “ortaçağ” karanlığının çökmekte olduğu PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Ya ğ m u r D e n i z Normal ülkelerde hükümet halkı sağduyuya çağırır. Bizde halk hükümeti çağırıyor. İrade İzzet Özdamar: “Halkın iradesi; İskenderpaşa Camisi cemaati olmasın sakın!” Salim Tuncer: “Parti kapatılamaz ama demokrasinin ırzına geçilebilir.” Irz yolundaki göstergelere kaçınılmaz olarak okullar yani eğitim sistemi de eklenmeye başladı. Durum böyle olunca, Tuzla’da Japonya’nın katkısı ile yaptırılan ve içinde teknik lise, endüstri meslek lisesi gibi birkaç liseyi barındıran ve üniversite yerleşkesi gibi geniş bir alana yayılan teknik okullarla ilgili olarak şu soruların yanıtını bulmak gerekiyor: Bu okullarda kızların ve erkeklerin kantinleri haremselamlık şeklinde birbirinden ayrıldı mı? Cuma günleri, cuma namazına denk gelen bazı dersler boş bırakılıyor mu? Erkek öğrenciler namaza gitmeleri için bazı öğretmenler tarafından özendiriliyor mu? Boş bırakılamayan derslerde, namaza giden Yine Tuzla öğrencileri “yok” yazan öğretmenlerin yoklama fişleri daha sonra okul yönetimi tarafından değiştiriliyor mu? Derse girmeyip cuma namazına giden öğrencileri “yok” yazan öğretmenlere baskı yapılıyor mu? Binada mescit olarak düzenlenen bir bölüm var mı? Okulun lojmanında oturan öğretmenlerden bazılarının birden fazla “hanım”ı var mı? Okul yöneticileri ve öğretmenler arasında eşleri “kara çarşaflı” olanlar var mı? Okulda öğrencilere Amerika’da tedavi edilen bir emekli vaizin kitapları ücretsiz olarak dağıtılıyor mu ve bu kitaplardan ödev veriliyor mu? Et kokarsa tuzlanır, fakat ya tuz kokarsa... AKP’nin kapatılma iddianamesine kadar giren Tuzla fena halde kokuyor! Ahmet Altan’ın Bir Yazısı Üzerine “Osmanlı’da da, Cumhuriyet döneminde de ezilmiş, sömürülmüş, damarlarındaki bereketi emilmiş; köylerine, kasabalarına, gecekondularına hapsedilmiş bir kalabalık şimdi zincirlerinden boşanıyor; şehirlilere ‘Sizin hâkimiyetiniz bitti’ diyordu. Şehirlilerin çok sevdiği, kültürünü, yaşama biçimini paylaştığı Batı ise bu ‘gelişmemiş’ kalabalığı tutuyordu. ‘Demokrasilerde halkın dediği yapılır’ diyordu. Seksen yıl boyunca sadece bir kelime olan ‘demokrasi’ birden somutlaşıyor, etlenip kemikleniyor ve ‘cahil bir kalabalık’ olarak ortaya çıkıyordu. Şehirliler, kültürünü, giyimini, mutfağını, müziğini sevdikleri Batı’nın felsefesiyle, üretimiyle, sosyal mücadelesiyle hiç ilgilenmediğini anlıyordu.” Bu satırları Ahmet Altan’ın 28 Mart 2008 tarihli Taraf gazetesindeki köşesinde yayımlanan ‘Başka Halkın Çocukları…’ başlıklı yazısından aldım. Altan, toplumdaki gerginliği, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AKP’yi tek başına iktidara taşıyan ‘cahil kalabalıklar’ ile seçim sonuçlarını içine sindiremeyen ‘Batıcılaik, şehirli seçkinler’ arasındaki çelişkiye bağlıyordu. Taraflar zaman içinde birbirini anlayarak, kabul ederek, uzlaşarak çelişki çözülünce ülkeye de barış gelecekti. Ahmet Altan, bir edebiyatçı olarak yüreğe seslenen, kulağa hoş gelen yazılar yazıyor. Bu yazısı da onlardan biri, ne var ki gerçeği yansıtmıyor. ??? Sorun, ‘cahil kalabalıklar’ ile ‘kentli seçkinler’ çatışmasından değil, kitlelerin sistematik olarak İslamcılaştırılmasından kaynaklanıyor. İmam Hatip Okulları Mezunları Derneği’nin açıklamasına göre 2006 yılı sonu itibarıyla imam hatip’lerden mezun olanların toplam sayısı 2 milyondur. Bu mezunlar ticari işletmelerden medyaya, sanayi kuruluşlarından devlet bürokrasisine, kültür kurumlarından spora kadar hayatın her alanında görev yapıyorlar, yaşları 18 ile 65 arası değişen bu kadın ve erkekler aynı zamanda da birer ‘İslam misyoneri’ olarak faaliyet gösteriyorlar. Son hane sayımında 70 milyon 500 olarak saptanan nüfusumuz içinde 18 üzeri yaş gruplarının toplam oranı yaklaşık yüzde 60’tır; bu da 42 milyon kişi demektir. Böyle bakıldığında yetişkin nüfus içindeki her 21 kişiden birine 1 imam hatip mezunu ya da bir başka deyişle bir ‘İslam misyoneri’ düşüyor. 1950’lerden bu yana bunca imam, bunca hatip niçin yetiştirildi? ??? Türkiye hızla İslamcılaştırılıyor. Koşulların, sürecin lehinde olmasına karşın bu, İslamcı odaklarca yeterli görülmüyor; koşullar zorlanarak daha işlevsel olanaklar yaratmak için büyük çaba gösteriliyor. Salt üniversitelere türbanı sokabilmek için gerçekleştirilen anayasa değişikliği bu çabanın somut örneklerinden biridir. Biraz okuyan, eli kalem tutan herkesin bileceği gibi kapitalistleşme süreci kendi üstyapısını, liberal/demokrat hukukunu, kültürünü, sanatını, yaşam biçimini yaratır. Bizde ise bunun tam tersi olmakta, süreç geriye işlemektedir. Örneğin, Konya, Kayseri gibi kentler Anadolu kapitalizminin lokomotifleridir. Fakat bu kentleri mimari açıdan geliştiren kapitalistleşme süreci sosyalkültürel bağlamda liberal/demokrat bir üstyapı oluşumuna yol açmamış, tam tersine, özünde bir ortaçağ ideolojisi olan İslam, dinci sermaye ve siyasal iktidar işbirliğiyle bu kentlerdeki üstyapı kurumlarının üzerine egemen ideoloji olarak oturtulmuştur. Dincileşme, ‘muhafazakârlığın’ ötesinde, birey hak ve özgürlüklerini tehdit eden, hayatın her alanına, toplumun yaşam biçimine doğrudan müdahale eden bir olgudur. İnsanları korkutan bu gelişmedir ve bu gelişmenin demokrasiyle ilişkilendirilebilecek hiçbir yanı yoktur. ??? Batı’nın bu olguyu, bu yoldaki gelişmeleri sevinçle karşılamasından daha doğal ne olabilir ki? Ama bunu Ahmet Altan gibi zeki bir yazara anlatmama gerek yoktur, o zaten biliyordur. eposta: [email protected] SESSİZ SEDASIZ (!) Postmodernden puş(t)modernizme geçiş DÜNYADA emperyalizmin adının küreselleşme olarak yutturulmaya başlanmasından beri bazı kavramların da içinin boşaltılarak “postmodern” anlamlar yüklendiğini söylüyor Kemal Öncü: “Boyun eğmenin adı özgürlük, sandıktan çıkan azınlık veya çoğunluk diktasının adı demokrasi, bazı kurumlarca yapılan uyarıların adı postmodern darbe, bazı kurumlarca yapılan uyarların adı sağduyuya çağrı ve yargının anayasal görevlerini yerine getirmesinin adı demokrasi karşıtlığı oldu. Böylece postmodernden puş(t)modern bir yaftalama yöntemi gelişti. Örneğin; iktidara veya muhalefete bir ‘uyarı’ mı var? Uyarının içeriğine değil yapana bakıyorsun, uyarıyı yapan kim? Türk Silahlı Kuvvetleri ise ‘postmodern darbe’ oluyor, sivil toplum kuruluşu diye yutturulan çıkar çevreleri ise ‘sağduyuya çağrı’ deniyor. Değişen, sadece kavramların içeriği olmadı elbette. Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye istem ve amacından ‘dönme’ başarısını(!) gösterememiş olup, ABD himayesinde oluşturulan ve tepe tepe kullanılan siyasalmedyasal güçler tarafından Türkiye’nin bir din devletine dönüştürülmesi harekâtına karşı duranlar, ‘dönme’ başarısını(!) göstermiş olanlarca puştmodern yöntemlerle yıldırma saldırılarının hedefi olmaya başladılar. Şimdi gazeteci kılığındaki tetikçilerin güdümlü haber ve yorumlarıyla yıldırma dönemi açıldı. Böylece öldürerek yıldırmanın yerini, ‘çamur at izi kalsın’ın puş(t)modern sürümü aldı.” behicak?yahoo.com.tr Yürrü Vahdi Bingöl: “Herkes bir adım geri. Recep, sen bildiğin gibi yürü.” Gülhan Elmas: “Cumhurbaşkanı’na gelen hediyelerin kayda geçirilmesinde yerleşmiş bir uygulama yokmuş. Doğrudur! Kayıp trilyonların da kayda geçirilmesinde yerleşmiş bir uygulama yoktu!” Yerleş ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Arkeoloji ‘aydın’latır... Bu gece Kanal B’de yayımlanacak “İmar Dosyası”nın konusu; “Arkeolojik tahribat”... Ama bu kez, sadece kültürel mirasın korunma(ma)sı sorunlarını tartışmak için değil; siyasal gündemin en gerilimli günlerinde, insanlığa “insanlık” dersi vermiş Anadolu’ya yakışır “çözüm”lerin, tarihsel yaşanmışlıklardan esinlenerek bulunabileceğini anımsamak için... Geçmişin gelecek için en değerli güvence olduğunu, onu gözetmeyen bir siyasetin ilerlemeye değil, gerilemeye yol açacağını kavrayabilmek, “aklın” inançtan ayrılarak “özgürleşmesi”yle mümkün olabildi... Demokratik darbeler! İmar Dosyası’nda, tarihe bakarak bugünü ve yarını birlikte kavrayabilmemiz için, söze tarihçi Necdet Sakaoğlu başlıyor.. Osmanlı’dan ‘devrim’e... Osmanlı’nın arkeolojiyi “haOsmanlı, Batı’nın kan revan rabe” olarak görmesine; dahaiçinde aydınlandığı çağda, bizim sı “Bunların kıymetini biz deortaçağımızdaki “Anadolu bil ğil, siz biliyorsunuz” dercesine geliği”ne bakarak, “Aydınlan yabancılara armağan etmesine manın asıl öncüsü biz olmalı karşılık; cumhuriyetin “miras” yız” diyemedi... saymasının Atatürk sayesinde Binyılların “akıl, emek ve ya gerçekleştiğini anlatıyor. ratıcılık birikimleri”ne beşikGeçen haftalarda Pamukkalelik etmiş bir ülkenin, böylesine Hierapolis’te yaşanan “özen“öğretici” bir geçmişten “bes siz”liğe zamanında müdahale lenebilme” bilincine kavuşma eden Mimarlar Odası Denizli Şusı da ancak “Cumhuriyet dev besi’nin önceki başkanı Süleyman Boz da bu gibi örneklerde gözlenen “kamusal ihmaller”i gündeme getiriyor... Denizli Belediye Meclisi’nin sözde demokratik hakkını kullanarak Şeyh Bedrettin Caddesi’nin adını değiştirmesine karşı açılan davada, yüksek yargının mimarlara hak vermesi ise sanki şu anlama geliyor: “Demokrasi, siyasal çoğunluğa, geçmişten gelen toplumsal değerleri yok etme hakkını vermez...” Tarihsel kazanımların, aslında “çağdaş gelişme” bilinAtatürk ve tarih... (1937Konya) cinin de güçlenmesine eşsiz katkılarda bulunduğunu belirrimi”yle mümkün olabildi... ten “prehistorya” (tarihöncesi) Ne var ki yine cumhuriyetle ku profesörümüz Mehmet Özdorulabilen “tarih ve çağdaşlık” ğan da bunun nedenini özetle bağlarının gelişmesini bile “de şöyle açıklıyor; “Dünyanın, bizim yaşadığımokrasi”(!) adına durduran, “karşıdevrim tahribatı” ise mız yıllardan ibaret olmadığı1950’lerden bu yana “kesinti nı bilmek yetmiyor, ‘görmek’ de gerekiyor. Kültürel miras, işte siz” sürüyor... Oysa Atatürk’ün, aydınlan bunu ‘görerek kavrama’nın tek ma bilinciyle vurguladığı; “Tür ve bir daha ele geçmeyecek kaykiye Cumhuriyeti’nin temeli naklarıdır.” Peki, “kavramak”la ne kazakültürdür” sözü, bugün doruğa çıkan “rant politikaları”yla unu nılacak? İmar Dosyası’nın yanıtı şöytulmayıp her alanda rehber alıle: nabilseydi, örneğin Bizans SaGeçmiş birikimleri sürekli türayı’nın üzerine otel yapmak akketerek değil, onlara yeni birikimla bile gelmez; PamukkaleHierapolis’teki ler ekleyerek yaşamanın değeri arkeolojik alanda “hafriyat ma neyse, işte onu sağlayacak... Yakineleri”yle kanal kazmaya kal ni, bugünkü tarih düşmanı rant projelerinden elde edilen kazankışılmaz; Osmaniye’deki antik Kasta cın, belki de sonsuz katı kadar ölbala kentinin üzerine çimento çülemez bir zenginlik, geleceğe de armağan edilecek... fabrikası tasarlanmaz; İşte böylesi bir uygarlaşma biTarihin evrensel duayeni Prof. lincinden giderek uzaklaşan geHalet Çambel’imiz, bu aymazlığı önlemek için “torunu ya rici kafaların imar rantı düşkünşında”ki yetkililere yalvarmak lükleri, “arkeolojiyi arsalaştırma”ya kadar tırmandı. zorunda kalmazdı... Bu da tarihe karşı bir sözde Nitekim Batı, böylesi “geri demokratik darbe değil midir? kazanılamaz” esin kaynaklaYanıtı, bu gece Kanal B’de... rına gözü gibi bakmayı, ancak “aydınlandıktan sonra” öğekinci?cumhuriyet.com.tr rendi. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Akciğer ve bronş hasta 1 lıklarını ince 2 leyen tıp dalı. 3 2/ Antalya’nın bir plajı... Şen, 4 rahat. 3/ Bil 5 dirme yazısı; 6 mesaj... “ 7 keklik bir kayada yaslanır / 8 Tekebıçak gü 9 müş kında 1 2 3 4 5 6 7 8 9 paslanır” (Türkü). 4/ PapuaYeni Gine’nin 1 K I S T I R M A Ş A İ B E para birimi... Tarla sı 2 Ö R Ü N A L nırı. 5/ Hafif ve kul 3 B A T K I E Ğ İ K C lanışı kolay bir tür 4 E K İ Z A Ç R E makineli tüfek... Ça 5 T nakkale Boğazı’nda, 6 E R K N İ Y A Z A R A R U B İ pek çok deniz kaza 7 sının meydana geldi 8 O T A N T İ K R ği bir burun. 6/ Tü 9 D E M A K A B E mör... “Fiiller, işler” anlamında eski sözcük. 7/ Bir tür börülce... Edebiyatla ilgili, yazınsal. 8/ Bir ay adı... 106 taşla oynanan bir oyun. 9/ Böbrek hastalıklarını inceleyen tıp dalı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Süs için yapılmış giysi kıvrımı... Üzerinde yazı yazmaya, arasında evrak saklamaya yarayan, deri kaplı altlık. 2/ Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir... Soluk borusu. 3/ Eğrilmekte olan yün, keten gibi şeylerin tutturulduğu, bir ucu çatal değnek... Pamuk kozası. 4/ Gündüz yapılan tiyatro ya da sinema gösterisi... Tıpta en gelişmiş görüntüleme tekniğinin kısa yazılışı. 5/ Küçük mağara... Demir elementinin simgesi. 6/ Bir nota... Türkiye’de seri üretimi yapılan ilk otomobil. 7/ Asya’da bir ırmak... Rahmaninov’un tek perdelik operası. 8/ Karmaşık desenli bir kumaş türü... Bir renk. 9/ Özen... İstenilen nitelikleri taşıyan. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle