04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 MART 2008 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Suzuki’nin anısına konser Balkanlar’ın değişmeyen hikâyesi osova’nın bağımsızlık kararının K ellerde Amerikan bayraklarıyla kutlandığını televizyonlarda gördük. Bu “KFOR” yazısı yazılmıştı. Türkiye’ye demokrasinin gelmesine dolaylı da olsa katkıda bulunan bu sevimli kentin yanı aslında, bölgenin çok da yabancısı başında, şimdi ABD’nin dünyadaki belli olmadığı bir “gelenek”. 1991’de Almanya başlı askeri üslerinden biri vardı. Halk, Hırvatistan’ı ayrılmaya teşvik edip ABD askerlerini hem kurtarıcı hem de bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olduğunda ekmek kapısı olarak görmüştü, “sevgisi”ni da Hırvatistan’da kiliselerde Almanya’ya dükkânına ‘Bill Clinton’ adını vererek ve dualar edilmişti. Bu sahneleri ABD bayrakları asarak göstermekteydi. seyrederken, aklım 7 yıl öncesine gitti. Avrupalı arkadaşlar, Kosovalılardan 2001’in kasım ayıydı. Kosova’da bekledikleri “ilgi ve alakayı” düzenlenecek ilk genel seçimlerde, AGİT görememekten şikâyetçiydi: Halk, bünyesinde seçim denetimcisiydim. Amerikalıları baştacı ediyor; Selanik’teki eğitimde, Kosova’da Sırpların kendileriniyse görmezden geliyordu. yaşadıkları tecrit edilmiş bölgeler dışında Kendileri de Kosova’nın asla Sırpça konuşmamamız ve bu “kurtarılmasına” Amerikalılar kadar bölgelerin dışında görevlendirilmişsek, çaba harcamışlardı; fakat ABD halkın Sırp bölgelerine girmememiz konusunda gözünü boyamayı başarmıştı. Bir zamanlar uyarılmıştık. Görevlendirildiğim yer olan şehir nüfusunun yüzde onunu oluşturan Ferizaj (Ferizay okunur), Osmanlı’nın Sırplardan ise şimdi kentte tamamı yaşlı 1908’deki II. Meşrutiyet devriminin olan 26 kişi kalmıştı. Sırp kilisesi, Yunan başladığı yer olan Firzovik kentiydi. askerlerinin korumasına verilmişti. Seçim Üniversite yıllarında hocam günü sakin geçti. Gece otelde Sina Akşin’in bize anlattığına her gün yanıma gelip bana KİEV göre, Rumeli demiryollarını “ekselansları” diye hitap eden işleten Avusturya firması, ve böylelikle bir “ekselans” ile Firzovik’te bir konser konuşmanın hazzını yaşayan düzenlemeye karar verip de bu Danimarkalı emekli albayı yanı vesileyle istasyona Avusturya başımda buldum. (Bu adam bir bayrakları astığında, kentteki sohbette bana, Amerika’da DENİZ BERKTAY Güneylilerin Afrika’dan getirilen Arnavutlar, olaya anlam verememişler. Bizim siyahi kölelere iş, aş ve barınma İttihatçılar da durumdan yararlanıp sağlayarak aslında büyük bir iyilik Arnavutlara “Avusturyalılar burayı yaptıklarını söylemiş ve yanındaki emekli işgale hazırlanıyor. Padişahımız Alman generali bunu başıyla onaylamıştı.) Abdülhamit devleti ayakta tutmaya “Ekselans”, beş dakikada bir işaret çalışıyor; fakat çevresindekiler ona parmağını havaya dikip “Başardık, bugün engel oluyor. Bunun tek çaresi, Saray’a, onlara demokrasiyi öğrettik” deyip meşrutiyet istediğimizi bildiren duruyordu. telgraflar çekmek” deyince bir anda Görünüyor ki “büyükler, küçüklere” bir Rumeli’de ihtilal ateşi tutuşmuş ve şeyler öğretmeye, sonra da “Bizim Abdülhamit, en fazla güvendiği unsur olan oğlanlar başardı” diye gurur duymaya Arnavutların da meşrutiyet istediğini devam ediyorlar. Bir yanda işlerine geldiği görünce yelkenleri suya indirip zaman bölge halklarının sırtını sıvazlayan parlamentoyu yeniden açmaya razı olmuş. büyükler, diğer yanda, sırtını sıvazlayan İttihat ve Terakki dönemine yoğun ilgi elin hep orada olacağını zannedip de duyan benim gibi birinin kente varınca komşusuyla diyaloğa tenezzül soluğu alacağı yer, hiç şüphesiz, ihtilalin etmeyenler... Bu, bütün Balkanlar’ın başladığı istasyon binası olacaktı. yıllardan beri değişmeyen hikâyesi. Zamanında AvusturyaMacaristan’ı ve Dünyadaki dengeler ne zaman değişse Almanya’yı Selanik’e ve Ege’ye bağlayan Balkan halklarından biri bunu toplu demiryoluna ABD askerleri el sürgünlerle, karşısındaki ise koymuşlardı ve yolu sadece askeri “kurtarıcısının” yarı sömürgesi olmakla taşımacılıkta kullanıyorlardı. ödüyor... Ve aynı hikâye, kahramanları Lokomotiflerin üzerinden de değişerek devam ediyor... Yugoslavya’ya ait simgeler kaldırılarak [email protected] S uzuki Metodu okulunda öğrenim gören 200 civarında çocuk ve ileri seviye öğrenci, okulun kurucusu Dr. Şiniçi Suzuki anısına, Japonya’nın başkenti Tokyo’da düzenlenen konserde enstrüman yeteneklerini sergiledi. Müzisyen ve eğitimbilimci Dr. Suzuki’nin geliştirdiği eğitim metodu, anadil öğrenimindeki süreçlerin müziğe uyarlanması temel ilkesine dayanıyor. (Fotoğraf: AFP) Sağ çıkacağız bu acılardan ysa ne de güzel çiçeğe durmuştu ağaçlar. Nergisler, laleler rengârenk süslemişti bahçeleri, sokakları. Artık baharın tüm ihtişamıyla gelip kurulmasını bekliyorduk… Ki önce dolu başladı. Her biri fındık iriliğinde buz parçaları, delik deşik etti ağaçların narin çiçeklerini. Hem de 21 Mart’ta oldu tüm bunlar. Tam da “baharın başladığı gün”de. Hava bir anda karardı. İçim sıkıldı. Televizyonu açtım. O da ne? İlhan Abi, Prof. Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek gözaltına alınmış. Birçok kanal, “flaş gelişme” başlığıyla aktarıyor ayrıntıları. Böyle anlarda uzakta olmak, daha bir acı veriyor insana. Telefonla ulaşabildiğim eşten dosttan bilgi almaya çalışıyorum. Kim bilir ne tür bir oyun tezgâhlanıyor yine… Sokaklara vurdum kendimi. Paskalya bayramı öncesi son cuma. Hıristiyan dininde, İsa’nın ölümünden 3 gün sonra dirilişini simgeleyen paskalya bayramının zamanı, ay takvimine göre belirleniyor. İlkbahar dolunayından sonraki ilk pazar günü bayram olarak kabul ediliyor. Bu yüzden de 80 yılda bir paskalya, nisan yerine mart ayında kutlanıyor. O için hazırlanan pakette, bazı Dindar Hıristiyanlar için oldukça konuların bir eşeğe anlattırılmasına önemliydi, yenisi için bir 80 yıl daha sinirlenmiş dinci okul yöneticileri. beklenecek bu bayram. Alışveriş Kestirip atmışlar: “Eşeği merkezleri tıklım tıklımdı. Boyalı konuşturmak Tanrı’ya ortak yumurtalar, tavşan şeklindeki koşmaktır. Derhal değiştirilsin!” çikolatalar, uzun paskalya kahvaltısı Yöneticilerinin ikinci itirazı da, için birbirinden leziz kahvaltılıklarla pantolon giymiş kız çocukları alışveriş çantaları da öyle... İnsanın olmuş. Protestan yöneticiler, “erkeği suratını dağlayan mart ayazından çağrıştırdığı” için pantolonlu kız kurtulmak için sığındığım bir çocuğu görüntülerinin de “günah” alışveriş merkezinin kafesinde bir olduğunu savunmuşlar. grup arkadaşa rastladım. AMSTERDAM “Dindar Protestan kadına Sıcak kahvelerimizi yakışır” biçimde, yerlere yudumlarken, kadar uzanan etek arkadaşlardan biri, o gün giydirilmesini istemişler işyerinde yaşadığı bir kız çocuklarına. Arkadaşım olayı anlatmaya başladı son derece ciddiydi. “Her gülerek. Bilgisayar YUSUF ÖZKAN dinin köktencileri aynı. programcısı olan Çoğu aşırı dindar arkadaşımızın çalıştığı Protestan, eşinin şirket, Protestan çalışmasına izin vermez.” Masadaki ilkokullar için bir program yazmış. bir başka Hollandalı arkadaşım söze Uzun emek ve uğraş sonrası girdi: “Koyu Katolikler de doğum tamamlanan eğitim programını kontrolüne karşıdırlar.” Sinan inceleyen Protestan okul gülerek “Bizim Başbakanımız en yöneticilerinin suratları asılmış. az 3 çocuk yapılmasını emir Upuzun bir “itiraz listesi” buyurdular geçenlerde...” Geç hazırlamışlar. Saçma sapan bir sürü saatte eve dönerken yağmur yerini ayrıntının yer aldığı listeden en çok kara bırakmıştı. İlhan Abi ve güldüğüm iki madde ise “eşek ve arkadaşlarından hâlâ bir haber yoktu. pantolonla” ilgili olanlardı. Babam geldi aklıma. İlhan Abi ile Miniklere okuma yazma öğretmek aynı yaştalar. O yaşta bir insanın kuru bir sandalye üzerinde saatler boyu bekleyecek oluşunu düşündüm. Hüznüm ve öfkem daha da çoğaldı… Bahçenin ışıklarını yakıp seyre daldım. Ellerimle diktiğim lalelerin sarı, kırmızı çiçekleri giderek beyaza büründü. O an aklıma, Metin Demirtaş’ın, insana umut ve direnç aşılayan o güzelim dizeleri düştü: “kar dalları örttü kavruldu en yamanı çiçeklerin kalbim katlan bunlara çünkü kıştır yaşanılan amansız limansız bir kış ve sarılmışız dört bir yandan ama düşün kalbim düşün kavgayla kazanılacak baharı direnen adressiz yaşayan dostları fışkıracak ekinleri ilk yazla karlar altından ve doludizgin geçerek her acıyı bir sevinçle yolu yok kalbim sağ çıkacağız bu acılardan çünkü umutsuzluk yasak yılgın türküler söylemek de çünkü yürüyor umudun ordusu umutsuzluğu kurşuna dizerek…” [email protected] Münih’in ortasında ortaçağ manzaraları... pazarları eğitim konferansları ünih’te tarikatçı sermaye ile verilmekte... şeriatçıların yıllar önce el Çok değil bundan on sene kadar ele vererek 1999 yılının 9 Mayıs önce kentte sözüm ona Marksist günü büyük tantanalarla, 4 olarak geçinen sözde solcu milyon marka yaptırdıkları ve arkadaşlar da günümüzdeki kentin ilk çifte minareli camisi modaya uyup dönekliği tercih olarak ünlenen Pasing semtindeki ederek buralarda toplanıp Hacı Bayram Camii, bugünlerde imamlarla kol kola ilim ve ilginç toplantılara tanık oluyor. irfanlarından dağıtıyorlar Dokuz sene önce yeşil vatandaşlarımıza!.. Evet sermayenin kapı kapı dolaşıp Fethullahçılar, Süleymancılar, makbuzla para toplayarak diktiği Nurcu ve Milli Görüşçülerle kol bu yapı, dünya sanat tarihinde kolalar şimdi bizim bu liboşlar... başka örneği olmayan(!) minare Çünkü “talih kuşu” başlarına süsü verilmiş, düdük gibi yan kondu ve kolayca satın alındılar yana iki boru biçimindeki çifte bir defa. Kısacası Fethullahçılar bacası ve garip görünümüyle Münih’te çoğalıyorlar. “Aktif dikkat çekmişti. Bugün de böyle proje” adındaki bir girişimle bu! Görenleri şaşırtıyor. ortaya çıktıklarını açıklamaktan Almanya’da AKP ile birlikte kaçınmayan ve “naz”lanmayan büyük bir gelişme gösteren bir Alevi eğitimcinin yanı sıra DİTİM’in (Diyanet İşleri Türk yıllar yılı göğsünde Atatürk İslam Birliği) gözbebeği olan bu rozetiyle “özgürce” konuşan ve binayı Kavun İnşaat Şirketi kentte herkesin “hoca” yapmıştı. Minare diye tanıdığı bir özlemi içindeki saf ve MÜNİH eğitimcinin peşi sıra hayırsever dindarlara açılıp yağ vatandaşların çeken bir eski tercüman paralarıyla inşa edilen da bu panel ve cami bu yapı, tarikatçı konferanslarının aranan sermayenin de bir adamları... anda büyümesinin EROL ÖZKAN Konsolosluklardaki din canlı bir örneğidir. ataşelerine büyük saygı Almanya’da sayıları gösteren ve saf değiştiren bu 194’ü bulan minareli cami liboşlara bakıp bakıp üzülüyorum keşmekeşi içinde Münih’teki bu haftalardır. Ülkede yaşanan “garip minareli” örnek gibisi kırılmaların Münih’teki yok. Millete “minareli cami” yansımaları bunlar. Almanya’daki yapacağız diye söz verilip, baca Türk insanı giderek baskı ve gibi iki uzantıyı minare sayan ve şartlanmalarla dindarlığa ve üstüne de iki külah oturtan ortaçağ karanlığına çekiliyor. uyanıkların becerdiği bu eşsiz Olay bu! Küçücük çocuklar için eserin(!) bulunduğu Planegger “Haydi çocuklar camiye” adlı Caddesi’nin sokak estetiğini de “Yumurcak cami” projeleri hızla bozduklarını acaba hiç fark devreye girerken, türbanlı etmişler midir, sanmıyorum. kasiyerler marketlerde çoğalıyor. Pek çok akıllı mimar ve sanat Ve Türk imajı giderek tarihçisinin, önünden geçerken “Araplaşmış” bir estetikle en başlarını iki yana sallayıp gülüp çok Goethe Caddesi’nde sırıtıyor. geçtikleri bu benzersiz dinsel Döner kokuları içindeki bu merkezde, günümüzde çocuklara caddeden Almanlar pek Kuran kursları düzenlenmekte ve geçmiyorlar. Bu arada şu geçen de yapının alt katında ise M birkaç hafta içinde Münih’e gelip giden ünlü gazeteci ve yazarlar ise bir avuç da olsa CUMOK’ların ve Atatürkçülerin morallerini düzelttiler. Sağ olsunlar. Bunlardan gazetemiz yazarları Alev Coşkun ile Zeynep Oral ve Nilgün Cerrahoğlu da Münih’teki durumu gözucuyla da olsa gördüler... Öte yandan Almanya’daki bir dizi okuma günleri kapsamı içinde Türkiye’den gelen yazar Aslı Erdoğan da ilk durağı olan Münih’te, neredeyse boş denecek bir salonda anlattı duygularını... Evet Türklere yönelik az sayıdaki kültürel etkinlik içinde yine de kafada iz bırakanlar yok değil hani. Bunlardan birisi de Münih’te yaşayan ve eğitim alan genç piyanistimiz Yudum Çetiner’in piyano resitali idi. Eski Moskova Büyükelçimiz Sezai Çetiner’in kızı olan Yudum Çetiner’in adını ileride sık sık duyacağımız da kesin... Evet maalesef, bir vakitler Türkiye’nin 68. vilayeti olarak anılan Münih ve Münih’te yaşayan Türklerin yarattığı imaj hiç de iç açıcı değil. Tarikatların hızla büyüdüğü kentteki liboşlar da sık sık cami konferansları ile görevleri yerine getiriyorlar... Bankalardaki hesapları da kabarıyor olmalı... İşte Mehmet Akif Camii ile Hacı Bayram Camii arasında mekik dokuyan bu “fırıldaklar” günümüzde ülkede yaşanan gerçeklerin Münih’teki benzerleri... Gelip geçmiş bir paskalya yorgunluğunda, Goethe Caddesi’nden geçiyorum, her gün ve gördüklerim canımı sıkıyor. Hüzünleniyorum... Giderek yalnızlıklarımız çoğalırken bahar ise yüzünü usulcacık gösteriyor parklardan... İyi pazarlar diliyorum... [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle