04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 MART 2008 PAZAR 16 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Bu yıl 10. yaşını kutlayan Siemens Opera Yarışması’nı kazananlar ödüllerini aldılar SANATA BAKIŞ SELMİ ANDAK Operamıza yıldız yağıyor EGEMEN BERKÖZ Senfoninin Kralı İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) AKM Büyük Salonu’nda haftanın konserini Mozart’a ve Haydn’e ayırmıştı. Şef Antonio Pirolli, solist Göttliah Wallisah (piyanist) idiler. Başkemancı Ayşe Özbekligil görevi üstlenmişti. Program: Mozart’ın (17561791) “Re majör KY239 Serenata Notturna”, Mozart’ın Piyano Konçertosu fa majör KV 459, J. Haydn (17321809) “Senfoni 101. Saat”. orkestra şefi Antonio Pirolli 1959 yılında Roma’da dünyaya gelmiş, Santa Cecilia Konservatuvarı’nda orkestra şefliği, kompozisyon, piyano, koro şefliği bölümlerini başarıyla bitirmiş. Parma’da 1987 yılında yapılan Arturo Toscanini Uluslararası Orkestra Şefliği yarışmasında üçüncülük kazanmış. Romanya’da George Enescu Radyo TV Orkestrası ile başarılı konserler vermiş. 1990 yılında Floransa’da yapılan orkestra şefliği yarışmasında finale kalmış. İtalya’da ve Tokyo, Lizbon, Valencia, Roma operası, Milano Scala Operası’nda şeflik görevi üstlenmiş. Antonio Pirolli’nin Türkiye için önemli olan bir durumu, 199495 mevsiminde İstanbul Devlet Senfoni Opera ve Balesi’nde genel müzik direktörlüğü görevini üstlenmesi olmuştur. 19952001 yıllarında Ankara Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nde aynı görevi yapmasıdır. 2002 yılından bu yana İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Müzik Direktörü’dür. Antonio Pirolli izlediğimiz İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası konserinde üstün ustalık kişiliğiyle alkışlanmıştır. Göttlieb Wallisch (piyanist) bu konserin en önemli sanatçısı sayılır. Çocuk yaşta iken, Viyanalı bir ailenin çocuğu olarak müziği ailesinden hem öğrenmiş hem Viyana Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi’nde geliştirerek eğitimini üstün başarıyla bitirmiştir. Sonra Master Class’a katılarak Dimitri Başlıkov’un öğrencisi olmuştur. Sonraları, Berlin’de Pascal Devoyon, Paris’te ise Jacques Rouvier’den eğitim almıştır. Gottlieb Wallisah B. Amerika’da yapılan Stravinski Yarışması’nda birincilik ödülü kazanmıştır. Brüksel Kraliçe Elizabet Yarışması ve Zevey’de 2005 yılında düzenlenen Clara Hoskil Yarışması, Gottlieb’in piyanoda üstün bir yorumcu olduğunu kanıtlamıştır. Sanatçının birlikte çalıştığı ve müzik dünyasında adını yazdırdığı dünyaca tanınmış orkestralar ve topluluklara bir göz atınca; Viyana Filarmoni, Güstav Mahler Gençlik orkestraları, Philarmonie Youth Orkestra, Senfonia Varşovia, Royal Liverpool Philarmonic Orkestra, Viyana Radyo Senfoni Orkestrası eşliğinde unutulmaz konserlerde solistlik yapmıştır. Stuttgard Oda Orkestrası, London Philarmonic Youth Orkestrası, Royal Liverpool Philarmonic Ork., LinzBruckner Orkestrası, oda müziği etkinliklerinde Gottlieb’ın önemli deneyimi olan bir solist kemancı oluşu, katıldığı konserlerde geniş ilgi uyandırmıştır. KühlKuartet, Viyana virtüozları, Oleg Maisonberg, Milan Turkovic, Franz Bartolomey gibi tanınmış topluluklarla verdiği konserler daima unutulmaz bir sanat olayı etkisini uyandırmıştır. İzlediğimiz konserde dikkatimizi çeken bir durum, günümüze kadar gereken ilginin gösterilmediğini belirtiyor: Joseph Haydn’ın 101 Re Majör Senfonisi’nin bu konser programında oluşu çok yerinde bir seçimdir. Övüyor ve alkışlıyoruz... Orkestranın yorumunu da başarılı bulduk... Konserin sonunda bir izleyici seçici kurul üyelerinden Prof. Gerd Uecker’in “Yarışmanın düzeyi çok yüksekti” dediğini söylüyor, operamızın emektar tenoru Erol Uras “Hepsi çok iyi” diyor, aslında herkesin gözlerindeki pırıltıdan sonuçtan çok hoşnut oldukları anlaşılıyordu. Önceki akşam, bu yıl 10 yaşını dolduran Siemens Opera Yarışması’nın İstanbul Alman Başkonsolosluğu’ndaki ödül töreni ve bitiş konserindeydik. Siemens’in yeni genel müdürü Hüseyin Gelis’ten sonra konuşan seçici kurul başkanı, opera yönetmeni Yekta Kara yarışmanın Türk operasına pek çok sanatçı kazandırdığını söylüyor ve 1998’deki ilk yarışmanın birincisi Burak Bilgili’nin dünyada başarıdan başarıya koştuğunu, ünlü Metropolitan’da sahneye çıkan ilk Türk operacı olduğunu; Perihan Nayır, Ari Edirne, Burçin Çilingir gibi pek çok sanatçının hem yurtdışında, hem bizim operalarımızda başroller oynadığını belirtiyordu. Bu, kuşkusuz, Siemens Opera Yarışması’nın Türk operası için taşıdığı önemin gerçek bir gös (Mimar Sinan) 6 haftalık yaz bursu için Mozarteum Akademisi’ne gidecek. (Yakupoğlu’nun bariton Jirayr Çarkçı’nın torunu, mezzo soprano Jaklin Çarkçı’nın kızı, üçüncü kuşak operacı olduğunu belirtelim.) Üçüncülüğü paylaşan mezzo soprano Nesrin Gönüldağ (Mimar Sinan) ile soprano Süreyya Evren Karacan’ın (Dokuz Eylül) ödülleri 2000 Avro. Henüz öğrenci olan tenor Fuat Kılıçaslan’a (Mimar Sinan) ise değer görüldüğü özendirme ödülü 1000 Avro kazandırdı. Ama kazandıkları gerçek ödül, onları bekleyen parlak gelecek olsa gerek. Farklı kentlerden 37 genç sanatçı Bu yıl 10.su düzenlenen Siemens Opera Yarışması’nda dereceye giren beş genç opera sanatçısı, yarışmanın seçici kurul üyeleriyle birlikte. tergesiydi. Gerçekten de yarışmada dereceye giren, hepsi birbirinden başarılı genç sanatçılar, yorumladıkları ikişer aryayla izleyicileri derinden etkilediler ve operamızın geleceği için güven verdiler. Birinci olan soprano Özgecan Gençer (Bilkent) kazandığı bir yıllık bursu kullanmak için Karlsruhe Operası’na gitmeye hazırlanıyor. İkinci soprano Sirel Yakupoğlu Farklı kentlerden başvuran 37 genç sanatçıyı çok titiz bir elemeden geçirmek ve en iyileri seçmek gibi çok zor bir görevi üstlenen seçici kurul, İDOB Baş Rejisörü Doç. Yekta Kara, Devlet Sanatçısı Mete Uğur, Dresden Operası Genel Sanat Yönetmeni Prof. Gerd Uecker, Karlsruhe Operası Genel Sanat Yönetmeni Achim Thorwald ve Siemens adına Özen İncecik’ten oluşuyordu. Ferruh Başağa’nın ‘Yeni resimler’i yarına kadar Kare Sanat Galerisi’nde görülebilir Yıllanmış bir sanatçı duruşu KAYA ÖZSEZGİN Sanatçının yaşamında belli aralıklarla üretilen işlerin bir önceki grupta yer alanlarla bir sonrakileri arasında, doğal gelişmelerin akışına uyumlu olarak “doğal” bağlantılar vardır ve olmalıdır. Geride bırakılan yılların birikimi, bunu izleyen dönemlerin oluşumu için de bir altyapı oluşturur. Bu arada vurgular daha da keskinleşebilir ya da görece farklı bir yoruma zemin hazırlayabilir. Ama her iki durumda da aradan geçen zamanı haklı gösterecek ve bu haklılığı yapıtlarla belgeleyecek bir “değişim”in varlığı, aynı zamanda benimsenmiş olan eğilimin yeni bir duyurusu anlamındadır. Ferruh Başağa gibi mesleğinde olgunluk dönemini aşacak çıkışlarla sık sık gündeme gelmiş bir sanatçı açısından, bu “duyuru” daha da önem taşıyacaktır. Çünkü, geçen zamanla birlikte belleklerde yer etmiş olan Başağa’ya özgü bir resim modeli tazeliğini ve etkisini korurken, tümü 2007 yılı çalışmalarından oluşan yeni resimlerle karşılaşmak, bu modelden ödün verilmediği izlenimini güçlendirici olmalıdır öncelikle. Büyük bölümü “isimsiz” ortak başlığı altında toplanan resim ve gravürlerle, küçük bir bölümü ise, sanatçının eski dönemlerine atıfta bulunan “güvercinler”in bir kez daha resim yüzeylerine taşındığı kompozisyonların yan yana izlendiği sergi, dikey, yatay veya yanlamasına hatlarla bölünmüş yüzey estetiğinin yeni versiyonları hakkında bize yeni meşu”nu yansıtmaktan başka bir şey olamaz. Yabana atılacak ya da görmezden gelinecek bir şey değil bu duruş. Ferruh Başağa’da birbirinden türemiş gibi görünen ve öyle bir izlenim yaratan resimler, biriyle öteki, eski çalışmalarla yeni çalışmalar arasındaki bağlaşıklığın değerine dikkat çekiyor. Birbirinden türemişlik, genel planda bakıldığında sanatçının gönül bağını kanıtlayıcı bir unsurdur; bu bağın pekiştiği noktalarda kanıtlayıcılık üst düzeye yükselmekte ve çeperi sağlamlaştırmaktadır. “Sinan ve Yaşam” kategorisinde Aydın Mızrak’ın Sultan Selim Cami (Edirne) fotoğrafı birinci seçildi. Ferruh Başağa’nın resimleri eski çalışmalarla yeni çalışmalar arasındaki bağlaşıklığın değerine dikkat çekiyor. sajlar vermektedir. Belki de bu mesajlar “yeni” olmaktan çok, başlangıçta benimsenmiş olan yenilikçi tavrın günümüzdeki eğilimler karşısında nasıl bir anlam ifade ettiğini düşündürmeyi amaçlıyor olmalıdır. İlk kişisel sergisini 1945’te yapmış olan Ferruh Başağa, elliyi aşkın yılı geride bırakmış ve sanat deneyiminde bu uzun sürenin sorumluluğunu kararlılıkla üstlenmiş bir eski usta olarak, bir sırrını açığa vurmaktadır böylece. O sır da şu olmalıdır: İşinin arkasında kararlı biçimde durmanın bedeli, bu işi sahiplenme sorumluluğundan başka bir şey değil. Uzaktan bakıldığında, bir “süregenlik” olarak yorumlanıp, bir ana modelin çoğaltımı olarak da nitelenebilecek bu tutum, aslında her gerçek sanatçı için geçerli olabilen bir “sanatçı duru Geometrik resim yapmak Yaygın deyimiyle “soyut” resim değil, geometrik resim yaptığını yinelemekten haz duyması, Ferruh Başağa’nın geçerliliğini yitirmiş etiketlerden uzak durduğunu ve resmindeki ifade karakterinin gözden uzak tutulmaması gerektiğini yeterince anlatıyor. Ancak bu geometrik ifade biçimi, artık genelleşme noktasına gelip dayanmış olan “geoart” tanımıyla bire bir örtüşmez. Böyle bir tanımın okullaşma kıstaslarını kırmaya çalışır. Kendi gerçekliğinin geometrik olma bazında izini sürerken, onun sınırlandırıcı etkenlerle kimlikselliğinin bozulmasına karşı durur. Yeni resimlerinde dikkati çeken nokta, mavi, yeşil ve kırmızı gibi ana tonların çizgilerle bölünmüş alanlardaki degrade değerlerine ağırlık veren arılaşma ve durulma doğrultusunda yumuşak bir “kırılma”nın gündeme gelmiş olmasıdır. (0 212 240 44 48) ‘Sinan’a Saygı’ fotoğraf yarışması Kültür Servisi ÇEKÜL Vakfı’nın, düzenlediği “Sinan’a Saygı Fotoğraf Yarışması” sonuçlandı. Üç ayrı kategoride değerlendirme yapılan yarışmada; “Korunamayan Sinan” kategorisinde Aydın Mızrak’ın “Van Hüsrev Paşa Camii” adlı Hüsrev Paşa (Hüsreviye) Camisi fotoğrafı, “Kubbelerin Mimarı” kategorisinde Muhsin Divan’ın “Sinan 3” adlı Sultan Süleyman (Süleymaniye) Camisi fotoğrafı birinciliğe değer görülürken “Sinan ve Yaşam” kategorisinde Aydın Mızrak’ın Sultan Selim Cami (Edirne) fotoğrafı birinci seçildi. Yarışmaya katılan fotoğraflardan oluşan bir seçki ise 6 Nisan’a Ayasofya Müzesi’nde görülebilir. İstanbul’da Latin Amerika şiiri ? Kültür Servisi İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı Bölümü cuma günü Edebiyat Fakültesi’nde Kübalı şair Pablo Armando Fernandez’in konuşmacı olarak katıldığı bir toplantı düzenledi. 4. Uluslararası İzmir Şiir buluşması için ülkemizde bulunan Fernandez’in şiirinin masaya yatırıldığı toplantıya Ataol Behramoğlu, Ayşe Nihal Akbulut ve PEN Türkiye Başkanı Tarık Günersel’in yanı sıra çok sayıda akademisyen de katıldı. Günersel, toplantı sonunda “Devrim formaliteden üstündür” diyerek beklenmeyen bir açıklama yaptı ve 5 Nisan’da açıklanması beklenen Yunus Emre Şiir Ödülü’ne Fernandez’in değer görüldüğünü bildirdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle