05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 MART 2008 SALI 4 HABERLER Teziç ve Eminağaoğlu, davanın Siyasi Partiler Yasası çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyledi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Reichstag Yangını Nasıl Oldu? Yıl 1933... Almanya kaynıyor, Adolf Hitler Nazi Partisi’nin başı olarak 1932 yılında girdiği cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamamış. Almanya’da henüz seçim süreci tümden ortadan kalkmış değil. İş çevrelerinin de baskısıyla, 1933 Ocağı’nda Hindenburg, Hitler’i Şansölye (Başbakan) tayin etmiş. Hitler iktidara geldikten sonra ilk iş olarak Reischtag’da (Alman Yasama Meclisi) çoğunluğu elde etmek üzere, mart ayında bir seçime gitmek üzere hazırlıklara başladığını kamuoyuna duyuruyor. Almanya yeni bir seçimle siyasi istikrarsızlığı aşma çabasındadır. Siyasi istikrarsızlık ve misli görülmemiş enflasyon Almanların belini bükerken Hitler paramiliter örgütünün de girişimleriyle iktidar basamaklarını tırmanmaktadır. 5 Mart’ta da yasama için yeni seçimler yapılacaktır. Herkesin yasama seçimlerini beklediği bir sırada 27 Şubat 1933 gecesi bütün Almanya dehşet verici bir haberle çalkalandı. Reichstag kundaklanmış, yanıyordu. Naziler, olayın bir komünist komplosu olduğunu ileri sürdüler ve Van der Lubbe ile Bulgar komünisti Georgi Dimitrov’u suçladılar. Georgi Dimitrov tarihi savunmasıyla mahkemede beraat etti. Van der Lubbe ise kundakçılıktan mahkum oldu. ??? Ama aradan geçen 75 yıl içinde, Reichstag yangınının nasıl çıktığı bir türlü anlaşılamadı. En çok üzerinde durulan görüş, Hitler’in propaganda bakanı Josephn Goebbels’in Karl Ernest önderliğindeki 10 ajanının, Reichstag Başkanı ve Herman Göring’in resmi konutundan başlayan tünelden geçerek binaya gizlice girdikleri ve kundakladıkları teorisidir. Bazılarının görüşü daha değişiktir. Onların görüşüne göre, Hitler’in kurmayları tarafından hazırlanan bir plan gereğince Göring, olaydan sonra resmi bir araştırma açtıracak ve olayın sorumluluğunu komünistlere yükleyecekti. Olaydan sonra, kundakçılıkla suçlanan Hollandalı Marinus van der Lubbe, olay gecesi binaya bu gizli Nazi ajanları tarafından getirilmişti. Kimilerine göreyse yangını Van der Lubbe kendi başına çıkarmış, Hitler’in de bundan faydalanarak kendi amacına doğru yürüdüğünü ileri sürerler. Georgi Dimitrov’un tarihi savunması planlı bir komünist komplosu olduğu yolundaki kandırmacayı zamanla suya düşürecektir, ama Hitler’in, başında Goebbels’in bulunduğu o zamana dek eşi görülmemiş propaganda makinesi çalışacak ve Reichstag yangınından sonra, Hitler diktatörlüğü resmen yürümeye başlayacaktı. ??? Nitekim yangının ertesi günü, bir kararname yayımlandı. “Nazi imparatorluğu”nun temelini atan bu kararname ile (28 Şubat 1933) anayasanın mülkiyet hakkı ve siyasal ve bireysel haklara getirdiği bütün güvenceler ortadan kaldırılıyor, “halkın ve devletin korunması” gerekçesiyle Hitler’e geniş yetkiler tanınıyordu. Naziler, izleyen seçimlerde çoğunluğu kazanamamalarına karşın Reichstag Yetki Yasası’nı (Ermactigungsgesetz) onaylamaya parlamentoyu ikna ettiler ( 23 Mart 1933). Bu yasanın onaylanmasıyla yasamanın bütün yetkileri de Hitler’in hükümetine devredilmiş oldu. Öykünün sonrasını, herkes biliyor. Reichstag yangını komplosuyla başlayan olaylar, ikinci büyük savaşa, yani dünya yangınına yol açtı. Bunu Almanya da, insanlık da çok pahalıya ödedi. O olaydan sonra Alman halkı Hitler’in sultasına girdi. Ve Almanya’da milli irade bir daha Hitler’i yerinden uzaklaştıramadı. Son günlerde Reichstag yangını sık sık aklıma geliyor. Neden bilmem. Açıklama: KONDA’nın sahibi ve yöneticisi Sayın Tarhan Erdem geçen gün telefon ederek “Zamanı mıydı” başlıklı yazımda söz ettiğim ve AKP’nin oy kaybı trendine girdiğini belirten kamuoyu yoklamasının kendileri tarafından yapılmadığını belirtti. Bunu burada okurlarıma açıklarım. A.S. ‘Değişiklik davayı etkilemez’ FIRAT KOZOK ANKARA Anayasa hukukçusu, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç ile Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, AKP’nin kapatma davasından kurtulabilmek için yapacağı bir anayasa değişikliğinin davayı etkilemeyeceğini vurguladı. Prof. Dr. Teziç, AKP’nin kapatma davasını boşluğa düşürme çabalarını gazetemize değerlendirdi. Parti hakkında açılan kapatma davasının hukuk davası ya da ceza davası olmadığına dikkat çeken Teziç, kendine özgü bir “tüzelkişiliği sona erdirme davası” olduğunu söyledi. Bu nedenle davanın Siyasi Partiler Yasası çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirten Teziç, şöyle devam etti: “Bunu öteki ceza davalarından ayırmak lazım. Bu bakımdan da anayasanın 138. maddesinin 3. fıkrası çerçevesinde bu aşamada kendisine dava açılmış bir çoğunluğun, ? Erdoğan Teziç, anayasa değişikliği ile kapatma davasını boşa düşürme girişiminin önemli sakıncaları da beraberinde getireceğini vurgularken Eminağaoğlu, “Anayasa Mahkemesi’nin bu tür davaları ceza davası kategorisine oturtmaması, yapılacak değişikliklerin davayı etkilemeyeceği anlamına geliyor” dedi. yani AKP çoğunluğunun parlamentoda bir yasa ya da anayasa değişikliği yaparak parti kapatmayı zorlaştıracak ya da imkânsız hale getirecek düzenleme yapması doğru olmaz. Madde ne diyor: ‘Görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz’...” di. Girişimin demokratik yaşamın kendini koruma aracını da ortadan kaldıracağını ifade eden Teziç, “Onun için soruna yaklaşırken şunu düşünmek lazım: Hürriyetçi, demokratik düzenin kendini koruma araçları ne olacak, nasıl korunacak? Bunu koruyacak olan da hukuki planda bir tek kurum var, o da Anayasa Mahkemesi’nin sahip olduğu yetki. Demokratik düzenin korunması ile ilgili kuralları gevşettiğiniz ya da ortadan kaldırdığınız zaman, düzen kendini koruma araçlarından mahrum kalmış olacak” diye konuştu. Soruna “parti kapatmak iyidirkötüdür” tarzında “sığ” bir bakış açısıyla yaklaşılmaması gerektiğini ifade eden Teziç, “Her ülkenin anayasasında değiştirilemeyecek demokratik ilkeler vardır. Bunların korumasız kalması, rejimi çoğunluğun baskısına teslim etmek anlamına gelir” dedi. ‘Huzursuzluk kaynağı olur’ Kapatmanın önüne geçecek bir değişikliğin, laiklik ve bölünmezlik alanlarında büyük gedikler açabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Teziç, “Demokrasinin kendini koruma alanlarında gedik açacak düzenlemelerin yapılması, toplumda yeni bir huzursuzluk kaynağı olacaktır” dedi. Yapılacak olan değişikliklerle ilgili son kararı da hukuki planda Anayasa Mahkemesi’nin vereceğini anımsatan Teziç, “Burada bir partiyi koruma düşüncesiyle anayasa değişikliğine gidilirse, bu siyasi amaçlı olur. Bu bakımdan da Anayasa Mahkemesi, yasanın amaç unsuruna çok dik ‘Sakınca doğurur’ Anayasadaki bu hükme karşın bir anayasa değişikliği ile kapatma davasını boşa düşürme girişiminin önemli sakıncaları da beraberinde getireceğini vurgulayan Teziç, girişimin anayasanın değiştirilemeyecek niteliklerinden biri olan “hukuk devleti” ilkesine aykırılık oluşturacağını söyle kat eder” görüşünü kaydetti. İktidarın sahip olduğu oy oranıyla hareket etmesinin hata olacağının altını çizen Teziç, “Partiyi kapatmadan kurtarmak için, denetleme yollarını tıkamak, çoğunluğa her düzenlemeyi yapabilmesinin kapısını açar” dedi. Teziç, öncelikle 138. maddenin 3. fıkrası, geçmişteki kararlar ve AİHM’nin Refah Partisi gerekçelerinin iyi okunması gerektiğini söyledi. ‘Değişiklikler davayı etkilemez’ YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da hukuk davalarının açıldığı günkü koşullara göre sonuçlandırılacağını, ceza davalarında ise sanığın yapılan değişikliklerin lehine olan bölümlerinden yararlanabileceğini söyledi. Buna karşın siyasi parti kapatma davalarının, bu iki tür dava kapsamına da girmediğini belirten Eminağaoğlu, “Anayasa Mahkemesi’nin bu tür davaları ceza davası kategorisine oturtmaması, yapılacak değişikliklerin davayı etkilemeyeceği anlamına geliyor” dedi. BAŞKAN ADAYI KOÇ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ‘CHP seçenek olmak zorunda’ ? Haluk Koç, ülkede CHP’ye gereksinimin arttığını söyledi. Koç, CHP’nin, “antiemperyalist, solcu, demokrat, halkçı, devrimci” çizgisini net bir şekilde ortaya koyması gerektiğini belirtti. BURSA (Cumhuriyet) CHP Genel Başkan adayı Haluk Koç, Türkiye’nin çok zor günler yaşadığını, bugünleri atlatabilmek için demokrasiye sahip çıkılması gerektiğini vurgulayarak “CHP değişerek, yenileşerek mutlaka demokrasi içinde seçenek olduğunu kanıtlamak zorundadır” dedi. CHP kurultayıyla ilgili Bursa’da çalışmalar yürüten Haluk Koç, dün sabah düzenlediği basın toplantısında CHP’ye ve gündeme ilişkin görüşlerini açıkladı. Gazetemiz imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasını da eleştiren Koç, şöyle konuştu: “İlhan Selçuk ve Kemal Alemdaroğlu son derece önemli görevlerde bulunmuşlardır. Sayın İlhan Selçuk bir düşün adamıdır, bir yazın adamıdır ve 83 yaşında Türkiye’nin en önemli kalemlerinden biridir. Bir Cumhuriyet, Atatürk, aydınlanma âşığıdır. Sabah saat 4’te hiçbir yere gidemeyecek bir insana, aynı faşist ara dönemlerde yaşanan olaylar benzeri bir tavır gösterilmesi kabul edilemez. Sanki bir hesaplaşma var Türkiye’de.” Koç, ülkenin CHP’ye gereksinimin arttığını söyledi. Koç, CHP’nin, “antiemperyalist, solcu, demokrat, halkçı, devrimci” çizgisini net bir şekilde ortaya koyması gerektiğini belirtti. MHP’den destek yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak anayasa değişikliğiyle ilgili çalışmalara ilişkin olarak MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, kapatma davasından sonra gündeme getirilen anayasa değişikliği formüllerini, “MHP’nin gündemi ülke sorunlarıdır. 65 aydır Türkiye’yi yöneten AKP’nin kapatılması gibi kendileriyle ilgili bir konuda bir çözüm üretmeden, son gelişmeler üzerine panikleyip, bir anlamda meydan okuma içine girdikleri ortada” diye değerlendirdi. Şandır, “AKP’den size bir öneri geldi mi” sorusuna, “Hiçbir öneri, teklif, paket, torba, çuval bulunmamaktadır” yanıtını verirken; “AKP’den sizinkinden farklı içerikte bir anayasa değişikliği önerisi gelirse ne yapacaksınız” sorusu üzerine “MHP kuralları ve kurulları olan bir partidir. Kurullar karar verir” demekle yetindi. [email protected] Haluk Koç ‘Yasama baskı altında’ AKP’li Ergün, DTP’ye dava açıldığını, partileri hakkında iddianame hazırlandığını, MHP’nin de ‘gözaltında’ olduğunu belirterek parlamentonun çalışamaz duruma gelebileceğini savundu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak anayasa değişikliğiyle ilgili çalışmanın birkaç gün içinde tamamlanacağını ve bu hafta sonuna kadar TBMM Başkanlığı’na sunulabileceğini açıkladı. AKP Grup Başkanvekili Ergün, gelişmelerle ilgili olarak gazetecilerin sorularını yanıtladı. MHP ile bir görüşme olmadığını vurgulayan Ergün, önerilerini DTP de dahil Meclis’teki bütün siyasi partilere götüreceklerini söyledi. Anayasa değişikliğinin neden AKP hakkında açılan kapatma davasının ardından gündeme getirildiğinin sorulması üzerine Ergün, şu görüşleri dile getirdi:“Şu anda parlamentoda 4 siyasi parti grubu var. Bir tanesiyle alakalı kapatma davası açıldı ve dava devam ediyor (DTP). Bir tanesiyle alakalı yeni bir iddianame hazırlandı (AKP). İddianame Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilirse dava açılmış olacak. Bir tanesi (MHP), ikinci iddianame kapsamında bir anlamda, parlamentodaki bir anayasa değişikliği teklifine ve bir kanun teklifine imza attığı ve destek verdiği için adeta gözaltı sürecine girmiş bulunuyor. Bu durum parlamentonun çalışamaması gibi bir komplikasyonu karşımıza getiriyor. Son iddianameyle de TBMM’nin yasama faaliyetleri bir anlamda baskı altına girmiş oluyor. Bizim zaten anayasa çalışmaları çerçevesinde partilerin kapatılmasıyla ilgili bir çalışmamız vardı. Son zamanlardaki hukuki gelişmeler ister istemez yeni düzenlemeleri gerekli kılmıştır. 300 milletvekilinin de yasaklı hale gelmesi mümkündür.” Anayasa paketinde 69. madde üzerinde durulduğunu, ancak siyasi yasakların kaldırılması çerçevesinde dokunulmazlıklarla ilgili maddenin de değerlendirilebileceğini anlatan Ergün, zorunlu görülmesi durumunda geçici bir madde konularak Anayasa Mahkemesi’ne açılan davaların düşmesi yönünde bir düzenleme getirilebileceğini bildirdi. Ergün: Anayasa değişiklik çalışmaları tamamlanmak üzere. asirmen?cumhuriyet.com.tr ANAYASA MAHKEMESİ CHP’den Vakıflar Yasası için iptal davası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, Vakıflar Yasası’nın 9 maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, dün başvuru dilekçesini Anayasa Mahkemesi’ne verdikten sonra gazetecilere açıklamalar yaptı. Okay, yasanın 5, 6, 11, 12, 14, 25, 26, 41 ve 68. maddelerinin iptalini istediklerini bildirdi. Yasanın, Lozan Antlaşması’na, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve anayasaya aykırı olduğunu vurgulayan Okay; özellikle vakıfların şube ve temsilcilikler açması, vakıflara bağış ve yardım yapılabilmesi ve vakıf kurucularının iradesinin ortadan kaldırılmasının anayasaya aykırı olduğunu vurguladı. CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, “Türkiye’de bu yasa ile birlikte vakıflar, sosyal ve siyasal bir yapılaşmaya dönüştürüldü, sınırsız ve denetimsiz bir hale getirildi ve özellikle yabancı mali kaynaklara açık ve siyaseti denetim altına alabilecek bir yapılaşma oluşturuldu. Bütün bunlara baktığımızda cemaat vakıflarının eski yönetim biçimi olan Osmanlı yönetim biçimine dönüştürüldü. Oysa Cumhuriyetin yeni yapılaşmasında böylesine bir vakıf anlayışına yer verilmemesi gerekiyordu’’ dedi. İlhan Selçuk’un Başbakan’a yaptığı çağrı önemli. Türkiye’nin bir gerilim içine girdiği gerçek. Bu gerilim ne zaman başladı sorusuna çok değişik cevaplar verilebilir. Kimisi bunun 22 Temmuz seçimlerinin ardından başladığını söylüyor, kimisi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, kimisi de 27 Nisan’daki emuhtıranın. Ancak bir gerginlik olduğu, bu gerginliğin giderek sertleşme eğilimi gösterdiği de bir başka gerçek. Tabii bütün bu gerginlik içinde Sosyal Güvenlik Yasası, Güneydoğu’da Nevruz gösterileri sırasında ortaya çıkan olaylar geri planda kalıyor. Türkiye’nin birçok meselesi görmezden geliniyor. Daha da önemlisi, kapatılma davasıyla yüz yüze bulunan bir hükümet ve bu nedenle gerilmiş bir siyasi iktidar söz konusu. Hükümet ve muhalefet arasında tırmanan düello, yargı alanını da giderek içine aldığı için gerginliğin boyutları daha da tehlikeli bir hal alıyor. Bir Uzlaşma.. Ama Nasıl? ??? Belki önümüzde yapılacak birkaç şey olduğundan söz edebiliriz. Birincisi İlhan Ağabey’in de dikkat çektiği gibi ilk adımı Başbakan’ın atması ve bir uzlaşma iklimine zemin hazırlaması gerekiyor. Buna muhalefet de karşılık vermeli ve gerçekten sorunların “meşru zemin”de çözüleceği konusunda bir ortak anlayışın oluşmasına katkıda bulunmalı. Son olaylar sırasında görüldü ki, AKP’liler kendilerine yönelik açılan davanın bir komplo olduğuna inanıyorlar ve bunun öfkesiyle tansiyonu yükseltiyorlar. Hatta son gözaltına alma ve tutuklamaların da buna bir misilleme olduğu düşünülüyor. Böyle midir değil midir, tam olarak bilmek kolay değil. Ancak bu inancın yaygın olduğunu görmek mümkün. ??? Görünen o ki, AKP’ye açılan kapatma davasının yarattığı gerilim önümüzdeki döneme damgasını vuracak. Anayasa değişikliği çalışmaları sürerken bunu engelleme çabaları da yükselecek. İktidar partisi ve muhalefet partileri arasında uzlaşma için önce ortamı yumuşatacak bir üsluba dönülmeli, sonra uzlaşma için neler yapılabileceğinin zemini araştırılmalıdır. Uzlaşma nasıl olabilir? Uzlaşmanın içeriği ne olmalıdır? Şurası bir gerçek ki, toplumun bir kesimi AKP iktidarının uygulamalarından endişe duyuyor. Bu endişeler laikliğin yok edileceği gibi çok temel bir endişeye dönüşüyor. AKP’liler ve Başbakan her ne kadar, “Biz laikliği savunuyoruz” deseler de, bir kesim için bu inandırıcı olmuyor. O zaman o kesimleri inandıracak bir üslup ve yaklaşım ne olabilir? İşte muhalefet ile iktidar bunu konuşabilir. İktidarın bu alanda neler yapabileceği makul bir ortamda konuşulmalıdır. AKP’liler de halkın çoğunluğunun desteğini arkalarına aldığını söyleyerek, muhalefeti halktan kopmakla, halk iradesine karşı gelmekle suçluyorlar. Bu nedenle değişik muhalif sesleri dikkate almak yerine onlara cevap yetiştirmeye çalışıyorlar. ??? Bütün bu karmaşayı kökten çözebilecek olan, Türkiye’deki demokratik standartları yükseltmektir. Türkiye’nin köklü bir demokratikleşme içine girmesi ve AB’ye uyum konusunda daha hızlı adımlar atması önemli. Belki de hepimizi korkutan engeller bu adımların atılmasıyla azalacak ve bir tehlike olmak tan çıkacaktır. AB ölçülerini yakalamış ve bu yolda başarılı adımlar atabilen bir Türkiye, laikliğin de, demokrasinin de en büyük güvencesi olacaktır. Bu konuda da bir uzlaşma sağlanabilir ve atılacak adımlar konusunda bir ortak program için çaba sarf edilebilir. Evet Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Önümüzde daha ciddi gerginlikler yaşanabilir. Ancak, Türkiye büyük bir ülke ve bu zorlukları uzlaşarak aşacak bir iradeyi de kendi içinden yaratabilir. Burada başta iktidar olmak üzere, muhalefete, basına, akademik dünyaya ve tabii yargıya da önemli görevler düşüyor. Demokratik bir hukuk devleti için bir uzlaşma zemini yaratılamaz mı? İlhan Selçuk’un çağrısı, önemli bir çağrı… Uğradığı hoyrat muamelenin ardından böyle bir çağrı yapması anlamlı değil mi? C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle