07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 ŞUBAT 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Aydınlara Yanıt Ekrandan inmiyor. Cır cır cır, vır vır vır... Ağzı kalabalık: “Solcuydum” diyor, alaysı bir gülümsemeyle... Solcuymuş, çünkü 197080 arası postal giymiş. Şimdilerde post takılıyor. Ona göre, kızların baş bağlaması hem kentlileşmekmiş, hem de “dayatılmış, baskıyla kabul ettirilmiş moderniteye” bir karşı duruşmuş... Fonlanan araştırmalar yapmış, kitaplar çıkarmış. Konuşuyor. Zır zır, dır dır. Aklı bir karış havada: Efendim, Cumhuriyet mitinglerine gidenler “Türk bayrağı” taşıyorlarmış. Niçin taşıyorlarmış, ne demekmiş bu? Hem allame, hem geveze türedi aydınımsılara en güzel yanıtı, ADD Antalya Şube Başkanı Mustafa Durna’nın yaptığı açıklama veriyor: “Biz, ay yıldızlı albayraktan başka sembol tanımayız. Başka semboller ararsak bölünürüz, dağılırız! Hem de büyük acılar çekerek, tehlikeli sonuçlara gideriz! Bu bakımdan türban inatlaşmasını, türbanı sembol yapmak isteyenleri iyi niyetli görmüyoruz! Örtülü işgale, örtü arayanların oyununa gelmeyelim! İşgalin ılımlısı olmaz. İşgal sıcaktır, yakıcıdır, hepimizi birden yakar! Bu dava; sadece bir türban ve laiklik davası değil, Türk devletinin varlıkyokluk davasıdır. Türk devletinin yıkılmasını hangi aklı başında yurttaş isteyebilir?” Toplumsal bir gerçekliktir: Aydınlanma yaşamış bir ülkede aklı başındalar, aklıevvellere yenik düşmez! Sıyrılmasını bilir yıkıntıdan... Kadın Farkı SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Örtünün Altı Her örtünün bir de altı var kuşkusuz... Terör örgütünün Dağlıca baskını sonrası gelişen olaylar belli: ABD sınırlı bir operasyon izni verdi, Türkiye de buna karşılık Barzani’yi ve Irak’ın kuzeyindeki oluşumu kabullendi. Bir adım sonrası nedir? Giderek daha fazla dillendirilen ifadesiyle “siyasi çözüm” mü? Taraf gazetesinin yazarları, türban tartışmaları yüzünden toplumdaki ayrıştırmanın doruk noktasına ulaştığı günlerde Kandil’e gittiler. Terör örgütü başlarından Murat Karayılan’a o soruyu sordular: “Silahsızlanarak siyasallaşmak seçeneğini kabul eder misiniz?” Yanıtını da aldılar: “Koşulları yaratmadan silahsızlanmayı dayatmak işi zora sokmaktır... Bir kimseden herhangi bir şey istemek için önce onun koşullarını oluşturmak lazımdır...” Koşul oluşturma çerçevesi içinde süren görüşmede Taraf yazarlarının soruları gazetecilikten çok, bir tür arabulucuğu andırıyordu: “Hangi koşullarda PKK ‘eve dönmeyi’ kabul eder? Irak Cumhurbaşkanı Talabani, Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Barzani ‘eve dönüş’ için rol oynayabilir mi, aracılık yapabilir mi?” Terör örgütü başı Karayılan, Taraf’a bir “taraf” edası ile karşılık vermişti: “Türkiyelilik üst kimliği altında tüm halkların hassasiyetlerini dikkate alan, kültürel özgürlükleri garanti eden, tüm kesimleri ortak paydada birleştiren bir proje sorunu çözebilecektir. Bu aynı zamanda demokratikleşen bir Türkiye anlamına gelmektedir.... Bu sorunun çözümünde kuşkusuz Irak Cumhurbaşkanı Talabani ve Irak Kürdistanı Bölge Başkanı Barzani de aracı olabilirler ve isterlerse çözümde rol üstlenebilirler. Ama bize göre sorunları kendi aramızda çözmek daha gerçekçidir veya Türkiye’deki demokrasi hareketi başta DTP olmak üzere demokratik çözümden yana olan çeşitli siyasal güçler, Türkiye Barış Meclisi gibi organizasyonlar da barış ve demokratik çözümde önemli roller üstlenebilirler...” DTP’nin 2007 yılının sonunda açıkladığı ve anayasanın değiştirilerek “Türkiyelilik” kimliğini, 2025 bölgede “özerk” bölge meclisleri kurulmasını, “bütün etnik ve inanç farklılıklarının korunup geliştirilmesi için devlete pozitif bir edim yükleyen düzenlemeler” yapılmasını öneren bildirgesini anımsayınız! Önce Barzani ile ilişkiler ısıtılıyor, sonra türbana özgürlük adına “devlete pozitif edim” yüklenirken terör örgütünün nabzını ölçme, ardından gelsin Türkiyelilik ve özerk bölgeler... Her şey adım adım... ABD’nin gözetimindeki oyun sürüyor, sürecek... Anayasa değişikliği görüşmeleri. CHP’li Necla Arat, TBMM kürsüsünde: “Bir soru soruluyor: ‘Tesettürlü Müslüman kadını, tesettürsüz ve iffetsiz bir kadınla oturup konuşabilir mi?’ Yanıtı şöyle: ‘Tesettürlü bir kadının tesettüre riayet etmeyen bir kadınla oturup, gezmesi... İslamı anlatıp onu irşat etmek için ise elindeki bütün imkânları kullanıncaya kadar zaman zaman oturup kalkabilir ve oturup kalkması da lazımdır, yoksa caiz değildir. Bu hüküm yalnız tesettüre riayet etmeyen kadına mahsus değildir. Namaz kılmayan, oruç tutmayan, içki içen kadın da onun gibidir. Böyle bir kadınla tebliğ etmeksizin keyfi oturup kalkmak günahtır.’ Şimdi, diyeceksiniz ki: ‘Bunlar uydurulan, istisnai şeyler.’ Bu metin, İzahlı Kadın İlmihali’nden alınmış bir metin ve varoşlardaki kadınlarımıza, Kuran kurslarındaki kızlarımıza bu bilgiler, ne yazık ki, aşılanıyor.” “Türbana özgürlük” nerelere varacak, şimdiden anlaşılıyor... Özgürlük(!) ve Türban “Sen ne anlarsın? Bırak da Diyanet konuşsun!” “Türban nasıl dinin temel şartı haline gelmiştir?” sorusunu yöneltme cüretini gösteren muhalefet lideri Deniz Baykal’a Başbakan’ın verdiği karşılık bu. Bu ne hiddet, ne celal? Bu ne biçim demokrasi, özgürlük anlayışı? Nasıl bir İslam yaklaşımı? İslam dininin en büyük üstünlüklerinden biri “ruhban sınıfını” ortadan kaldırması değil miydi? Başbakan bu sözleriyle şimdi “Diyanet”i “tartışmasız tek yorum mercii”, bir nevi “ruhban” kategorisine sokmuş olmuyor mu? En hafif deyimle bu bir “dini elitizm anlayışı” değilse nedir? Başbakan’ın sözlerinden şöyle bir anlam da çıkıyor: “Dini yorumlamaya ehil olan Müslüman, ehil olmayan Müslüman var. Sen ehil değilsin ya da olamazsın. Sen İslamdan ne anlarsın?” Müslümanlık üzerine kimin konuşup konuşmayacağına karar vermek Başbakan’a mı kaldı? Ne “din” açısından, ne “demokratik özgürlükler” açısından; kabul edilebilir sözler değil bunlar. “Laikliği” hiç karıştırmıyorum... Sıkıştığı her noktada “Diyanet’e, ulemaya soralım!” şeklinde çıkışlar yapan bir Başbakan’a “laiklik” üzerinden konuşmaya çalışmak; abesle iştigal... ‘Annenene örtüsü’ özgürlük müdür? AKP “türban” konusunu; haftanın tek günlerinde “özgürlük”; çift günlerinde “annelerimizin, nenelerimizin örtüsü” kısacası “gelenek” adına savunuyor. “Özgürlükleri” savunmakla “geleneği” savunmak oysa ki taban tabana zıt kavramlar. Kuşaktan kuşağa geçen “değişmez geleneklerin” bayraktarlığını yapmakla “özgürlük mücadelesi yapmak”; siyasette kutup uçların işidir. “Geleneği” savunuyorsanız; “konformizm” ve “tutuculuğun” sözcülüğünü yapıyorsunuz demektir. Aynı cümle içinde, bir nefeste “özgürlüklerden” söz açmazsınız. “Özgürlük savaşı”; geleneğin yerleşmiş kalıplarına bayrak açan, tabu yıkan; “soru sorana” had bildiren tüm otoriter duruşlara başkaldıran ve de tersine her şeyi soran, sorgulayanların mücadelesini ifade eder... “Türbanözgür birey seçimi” gibi kavramlar yan yana getirilecekse; ortada önce “cemaat” ve “gelenek baskısından kurtulmuş” “bireylerin” olması gerekir. AKP, “özgür birey” adına şimdiye dek hangi mücadeleyi sahiplendi ki “türbanda özgür seçimden” söz ediyor? İlköğretim ve ortaöğretimdeki çocuklarımıza Batı ülkeleri ayarında laik, özgür, liberal eğitim mi veriliyor? “Akılcı düşünce”, “kuşku”, “soru sorma” ve “sorgulama” araçları, hakkı mı sunuluyor ki; üniversite çağındaki genç kızın “özgür iradeyle” kapanma “tercihinden” söz edilsin? Gözban Okurumuz Berna Karabacak’ın önerisi: “Kadınların başına türban yerine, kadın saçından tahrik olan erkeklerin gözlerine ‘gözban’ bağlansın.” Geçen pazartesi bu köşede Bianet’in, Soros’a ait Açık Toplum Enstitüsü’nden katkı aldığına ilişkin bir yanlış bilgiye yer verdik. BİA projesi; AB, Düzelti Heinrich Böll Vakfı ile McCormick Vakfı’ndan destek almış, web sitesi de IPS İletişim Vakfı’nca AB İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı desteğiyle yürütülen proje kapsamında yayın yapmaktaymış. Düzeltir, özür dileriz. 2009 Astronomi Yılı ve Türban FATMA ESİN Türkiye türban konusuna dolanmış, akıl ve izanla bağdaşmayan sorunlar yumağına dönüşürken Batı dünyası 2009 yılını Astronomi Yılı ilan etti ve bu konuda yapılacak etkinliklerin çalışmalarına başlandı. 2009 yılı neden Astronomi Yılı? Çünkü insanlar gökyüzünü ve gökyüzünü süsleyen gökcisimlerini dürbünle ilk defa 1609 yılında, yani bundan sadece 399 yıl önce gözlediler! Galilei Galileo tarafından yapılan küçük bir dürbünle Jüpiter’in uydularını, Satürn’ün halkalarını, Ay’ın yüzeyini, Güneş lekelerini ilk defa gördüler... Kanımca bu olay ve tabii bu tarih insanlığın uzaya ilk adımı ve aydınlanma devriminin de başlamasıdır! Ve de 400. yılında kutlanmaya değerdir... Galilei Galileo denince akla hemen onun bilimsel görüşleri ve bu görüşlerini açıklaması nedeniyle din adamları tarafından yargılanması, aforoz edilmesi, cezalara çarptırılması ve görüşlerini geri almaya zorlanması gelir! Bugün hiç kimsenin doğruluğundan kuşku duymadığı Güneş merkezli sistem ilk kez Polonyalı astronom Kopernik tarafından ortaya konmuş ama kilise, yani din adamları yer merkezli sistemin yerini alan bu sistemi kabul etmemişler ve kabul edenleri de cezalandırmışlardır. O zamana kadar evrenin merkezi Dünya vs. bütün gök cisimlerinin ve tabii Güneş’in de Dünya etrafında dolandığı kabul ediliyordu. Aslında bilim adamları hep bu Dünya merkezli sistemden kuşku duyuyorlardı. Çünkü bu sistem gözlenen gök olaylarını tam olarak açıklayamıyordu. Kuşku duymayanlar sadece din adamlarıydı. Bu nedenle Kopernik’in ortaya koyduğu Güneş merkezli sistemi, yani Dünya’nın Güneş etrafında dolandığı gerçeğini kabul etmediler. Fakat Galileo bir bilim adamı olarak bu sistemin doğruluğuna inandı ve açıkça savundu ve sonunda kilisenin şimşeklerini üzerine çekti. Kilisenin, yani din adamlarının bilimsel gerçekleri kabul etmemeleri, bilimsel gerçekleri savunanları cezalandırmaları bilimsel gerçeklerden korkmalarındandır! Çünkü bilimsel gerçekler onların inanca dayalı görüşlerini çürütecek ve böylece dini inançlara dayalı güçleri ellerinden gidecekti. İnsanları dini inançlarla korkutmak, inançlarla sömürmek olanağından mahrum edecekti. Bu nedenle Dünya merkezli sistemin geçersizliğini savunanlara karşı savaş açtılar, bu kişilere büyük cezalar (ölüm dahil) uyguladılar. Fakat dürbünün gökyüzüne çevrilmesiyle ortaya konanlar karşısında yapacak bir şey yoktu. Doğa olayları inançla örtünemeyecek somut gerçeklerdi. Artık bilim adamları, bilime inanmış kişiler kanıta dayalı görüşlerini korkusuzca dile getirip Güneş merkezli sistemi savundular. Böylece kilisenin otoritesi zayıfladı, Avrupa’da akılcı ve bilimsel görüşler kabul gördü ve aydınlanma dönemi başladı. 1609’u izleyen yıllarda Galileo’nun yaptığı gücü kısıtlı dürbün hızlı bir gelişim geçirerek günümüzdeki devasa büyük güçlü teleskoplara dönüşmüştür. 20. yüzyılın başlarında eriştiği güçle ancak kendi galaksimiz dışındaki galaksiler gözlenebilmiştir. Fakat bugün milyarlarca ışık yılı uzaklığında galaksileri bile saptamak mümkündür!.. Kısaca özetlenen bu gelişimden dünyanın 400 yıl içinde nereden nereye vardığı açıkça görülüyor ve bu gelişimde dini inançların yerini bilimin almasının önemi anlaşılabiliyor. Günümüz Türkiye’sinde ise bugün kadının saç telinin görünüp görünmemesi tartışılıyor ve bu konu en önemli gündem maddesini oluşturuyor! Genç kızlarımız, kadınlarımız saç tellerini bir yana bırakıp kafalarının içindeki beyinlerini harekete geçirip, kendilerini bir sorgulasalar!.. Dinimin gereği diye, inanç özgürlüğüm diye savunduğu o örtüyü kimlerin etkisi ve hangi telkinlerle kullandıklarını bir hatırlasalar ve bunları irdeleseler! Nasıl aldatıldıklarını göreceklerinden kuşkum yok. Tabii irdelemelerinde akılcı ve samimi iseler!.. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Türk usulü ‘özgür tercih’ Türkiye’nin laik okullarında bile “felsefe” budanmış... Yetmezmiş gibi devlet eliyle bir de laik eğitime alternatif; “din temelli paralel bir sistem” kurulmuş. Ve siyasi İslamın “arka bahçe” bellediği “imam hatipler” yaratılmış... Konuştuğumuz, bu eğitim sisteminden çıkan beyinlerin “özgürlük anlayışı”... “Özgürlüğü” böyle yorumlayan bir başka Batı ülkesi var mı? Türkiye’deki “dincigelenekçi türban dayatmasını”; özgürlüğün özgürlük olduğu ülkelerdeki uygulamalarla nasıl karşılaştırabiliriz? “Özgürlüktürban” bağlamında ikide bir karşımıza örnek diye çıkartılan Fransa için; “Avrupa’nın en laik ülkesi Fransa’da dahi türban, üniversitede serbest!” deniyor... Fransız eğitim sistemiyle Türk eğitim sisteminin karşılaştırılabilir yanı var mı? Avrupa’nın tüm laik ülkelerinde olduğu gibi Fransa’da “devlet”, yurttaşlara sadece “laik eğitim” veriyor. “Dini eğitim” talep edenler parayı basıp özel okullara gidiyor... Fransız sistemi kısaca “cemaat” değil; “özgür yurttaş” ve “birey” yetiştiriyor. Avrupa’nın demokrasi ve özgürlük mücadelesi, laikliğin temel değerleri ve kriterleri, çocuklara en küçük yaşta öğretiliyor. “Reşit oldukları” andan itibaren de “özgür tercihlerden” söz ediliyor. Avrupa’nın “özgürlük” anlayışı ile Türkiye’deki karşılığı; ay ve gün kadar farklı. AKP bir gün “din”, öbür gün “Velev ki siyasi simge!” diye önüne gelen, aklına esen her argümana hadi sarılıyor.... Ama “özgürlük manifestosu” olarak türbana arka çıkan “aydınlara” ne demeli? En çok onlara şaşıyorum. HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 9 Şubat www.mumtazarikan.com T.C. BAKIRKÖY 1. NOTERLİĞİ’NDEN İLAN Sayı: 2008/28 Osman İlker vekili Av. Hüseyin Akkaya’nın 05.02.2008 tarihli dilekçesi incelenerek, sözkonusu dilekçede ilgili şirkete 2 kez tebligat gönderildiği, tebligat neticesinde adresin meçhul olduğu, 28. maddeye göre ilanen tebligat istediği, yapılan incelemeden tebliğ muhatabı Çizmeci Giyim Sanayi ve Ticaret A.Ş. unvanlı şirkete, 22.01.2008 tarihinde 1. tebliğ, 30.01.2008 tarihinde 2. tebliğ çıkartılmış, her iki tebliğde de adresi meçhul bulunduğu, muhtarlıkça şerhli durumu ve tebligat kanununun 28. maddesinde geçen gerekli tahkikatın, noterin göreceği resmi kurum ve zabıtaca yapılacağı hükmü karşısında, ilgilinin adresi meçhul olması nedeniyle, zabıtaca yapılacak olan araştırmanın, zaman kaybına sebebiyet vereceği ve bir kazanım sağlamayacağı, ticaret sicil kayıtlarındaki şirket adresinin de, aynı meçhul adres olduğu gerçeği nedeniyle, iş bu tebligatın ilanen yapılmasına karar verilerek, noterliğimizin 18.01.2008 tarih ve 1705 yevmiye nolu muacceliyet ihbarı ve ihtarnamesinin tebliği yerine geçerli olmak üzere ilandan itibaren 7 günlük sürenin sonunda tebliğ edilmiş olacağı İLAN OLUNUR. 05.02.2008 (Basın: 6605) KIRIKHAN KADASTRO MAHKEMESİ İLAN SAYI ESAS: 1977/139 Davacı Maliye Hazinesi tarafından, davalılar Abdo evlatları Haydar ve Osman varisleri aleyhine açılan tescil davası nedeni ile; Davalılar Osman oğulları Avni ve Hulusi, Osman kızları Fidan, Füruzan, Nazlı ve Fatma, Arif karısı Feride mirasçıları, Arif oğlu Nazmi, Mehmet oğlu Ali, Mehmet kızı Hatice, Osman oğlu Halil, Reşit eşi Selvi mirasçıları Reşit oğlu Ağabeydin ve Ömer Hüseyin mirasçılarının, adresleri tespit edilemediğinden dolayı tebligat yapılamamıştır. Bu nedenle ilan tarihinden itibaren duruşma günü olan 14.03.2008 tarihinde, mahkememizde hazır bulunmaları, gelmedikleri takdirde duruşmanın yokluklarında devam edeceği, iş bu ilanın dava dilekçesi tebliği ve duruşma gününün kendilerine tebliğ edilmiş sayılacağı hususu ilanen tebliğ olunur. 31.01.2008 (Basın: 6694) EŞME SULH HUKUK MAHKEMESİ (İZALEYİ ŞÜYU SALIŞ MEMURLUĞU) TAŞINMAZ AÇIK ARTTIRMA EK İLANI SAYI: 2007/1 Satış 25 Ocak 2008 Cuma tarihli, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmış olan, taşınmazın açık arttırma ilanında ikinci satış gününün resmi tatile rastlaması nedeni ile İİK 126/3 maddesi gereğince, ikinci satış gününün 10.03.2008 Pazartesi günü, Eşme Adliye Giriş Salonu’nda saat 1414.10 saatleri arasında yapılacağı ilan olunur. (Basın: 6568) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ En küçük topçu birliği. 1 2/ Dövülmüş 2 buğday, mer 3 cimek ve nohutla yapılan 4 bir çorba... Bir 5 işte bir kimse 6 ya da şeyin 7 üstüne düşen görev. 3/ Tan 8 tal elementi 9 nin simgesi... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Mendil, örtü, yatak 1 H A N İ B A N A çarşafı gibi bezlerin 2 O T O F O B İ E R kenarına yapılan bir A L tür dikiş. 4/ Atılgan, 3 L A T İ F E N A R E K E gözü pek... Görev 4 A F İ T Ü den çıkarılma. 5/ Nâ 5 T A K A A S İ S T zım Hikmet’in soya 6 İ T A B U T L A dı... Bacakların boy 7 Y lu boyunca yere değ 8 E M A R E E O S mesini sağlayacak bi 9 A N A K ON D A çimde ayrılmasına dayanan bale figürü. 6/ Alacak ya da borç. 7/ Arif olana yakışacak biçimde. 8/ İlkel bir silah... Eski Mısır’da güneş tanrısı... Mezopotamya’da kurulmuş en büyük sitelerden biri. 9/ Bir törende ya da gösteride yer alan kalabalık... Madenci ocağı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Soğuk ve sıcak suyu karıştırarak akıtmaya yarayan musluk düzeni. 2/ Birkaç renkli iplikten yapılmış dokuma... Yapmacıklı davranış. 3/ Uzaklık işareti... Eski çağlardan kalma yapıt. 4/ “Kuzgun ”: Yontucumuz... Bağışlama. 5/ Akira Kurosava’nın tanınmış bir filmi... Borsada kesin vadeli değerlerin kuru ile primli değerlerin kuru arasındaki fark. 6/ İlişki. 7/ Yiyeceği ortaklaşa sağlanan toplantı. 8/ Yön göstermek için belli yerlere konulan işaret... Arjantin’in plaka imi... Tümör. 9/ Biriyle ya da bir şeyle eğlenme ve onu küçümseme... Batı Karadeniz Bölgesi’nde, bir bölümü “ulusal park” kapsamına alınan dağ sırası. SOLDAN SAĞA: CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle