14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ŞUBAT 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Sosyalizmin tek kalesinde eğitim, sağlık, barınma sorunları çözülmüş, halkın gelecek kaygısı da yok Küba’ da salsa için vakit bol KÜBALI ÇOCUKLAR HER GÜN BEDAVA BİR KİLO SÜT İÇİYOR B ? Küba çocukların okula dans ederek gittikleri bir cennet. Yaşlılar da çok mutlu. Çünkü hastalıklardan korkmuyorlar. Sağlık sorunu tümüyle çözülmüş. Küba evlerinde cam yok, ama 10 bin Kübalı doktor bütün Latin Amerika’da yoksul halk için çalışıyor. Mini etekli kız öğrenciler gülerek, dans ederek okula gidiyorlar. ana sorsalar “Küba ve Küba Devrimi senin için ne demeye gelir?” diye, hikâyeye hemen küçük Josefina ile başlarım. Josefina, on yaşında cin gibi bir kız, kapkara gözleri var, kıvırcık saçlarını tepede iki örgü yapmış, üstünde mini etekli okul üniforması gülerek, dans ederek okula gidiyor. Josefina’nın yetmiş yaşındaki anneannesi onun yaşında adanın büyük toprak sahiplerinden birinin kölesiydi ve bildiği tek iş şekerkamışı kesmekti. Evlendiği gece önce toprak sahibi onunla yattı, Josefina’nın anneannesi bundan çok utandı ve bu konudan hiçbir zaman söz etmeyen kocasını hep minnetle sevdi. Josefina okul yolunda bir an du raklıyor; küçük kardeşine süt içirmesi gerekiyordu, bu evde onun görevi, unuttu. Zarar yok, kardeşine okul dönüşü sütünü içirir. O daha çok küçük, henüz üç yaşında; altı yaşına kadar her gün bir kilo süt içecek. Sadece Josefina’nın kardeşi değil, bütün Kübalı çocuklar altı yaşına kadar mutlaka günde bir kilo süt içecek. Süt dağıtımı bedava, Küba’nın sosyalist hükümeti sağlıklı bir nesil için ilk şart olarak bunu öngörmüş. Josefina’nın girdiği okul bahçesine oradaki cıvıltıya, neşeye bakarken mutluluk içimi, dışımı, saçlarımı, ellerimi kaplıyor. İçimden çığlık atmak geçiyor ve atıyorum: “Somos sosyalistas palante palante!” Devrim ona oğlunu bağışladı K üba’nın korunmaya alınmış sahil kenti Trinidad sokaklarında dolaşıyorum. Bu kent bir zamanlar kaçakçılık, köle ve şeker ticareti sayesinde çok zengin bir kentmiş. Fransız korsanlar zaman zaman kenti basıp, evleri yağmalarlarmış, bu nedenle evlerin çoğunda yüksek demir parmaklıklar var. Geçmişin zenginliğini hissettiren çoğu sıvası dökülmüş kolonyel evlerin yan yana sıralandığı bu kent, insanı adeta bir başka zaman boyutuna götürüyor, evlerin balkonlarında sallanan sandalyeler, zaten sallanan sandalyeler Küba’nın simgelerinden biri, ben de kendime küçük bir çocuğun kâğıtları sıkıştırarak yaptığı beyaz uçan bir at aldım. Neden mi? At da salıncaklı sandalye de sallanıyor. VLERDE CAM YOK G E N E R A L L E R D E O T O S T O P YA PA R avana’da geniş bir caddede durmuş, Devrim Müzesi’nin açılmasını bekliyorum. Az ötede askeri giysili biri, göğsündeki ve omuzlarındaki işaret niyetine geçirilmiş sırmalardan belli ki üst düzey biri, belki de bir general, yolun solunda durmuş, önünden tek tük gelip geçen 54 yılından kalma Amerikan arabalarına otostop yapıyor. Hani bizim pek alışık olmadığımız bir görüntü. Bir on dakika sonra nasıl işlediklerine bir türlü akıl erdiremediğim 54 modellerden biri zar zor fren yapıp bizim generale kapıyı açıyor, H general yüzünde bir sevinç gülümsemesi biniveriyor. Yani nasıl olur, bu Küba denilen yerde hiç durmadan şaşırmaktan adeta başım döndü. Bize öğretilen, general dediğin kendi makam arabasına biner, üstelik kerli ferli bir makam şoförü, bir de şöyle güçlü kuvvetli bir koruması olur. Biz böyle görmüş böyle bilmişiz. Meğerse bu Küba denilen yerde, halk nasıl bir yerden bir yere gitmek için otostop yapıyorsa, çünkü toplu taşıma araçları çok az, generallerin de bu konuda hiçbir ayrıcalığı yokmuş. Devrim Müzesi’ne girmeden önce duyduklarım, gördüklerim karşısında öyle keyiflendim ki, hani utanmasam salsa yapacağım. Meraklanmayın, Küba sokaklarında kimse sizi salsa yaptığınız için ayıplamaz, ama ben yapamıyorum. Çünkü bir gece önce bir sokak partisinde Kübalıların nasıl salsa yaptıklarını gördüm ve anında bu işi başaramayacağımı anladım. Salsa yapmak sadece ve sadece Kübalıların başarabileceği bir şey. Adeta salsa geniyle doğuyorlar. Bizim oryantal genle doğmamız gibi. Halk kahramanı: JOSÉ MARTİ üba’da, özellikle Havana’da hangi sokağa girsem, hangi müzenin önünde dursam, o orada. Artık tanıdık biri, Küba halkının ulusal kahramanı ve benim çocuk şairim José Marti. Onunla aramızda derin bir ilişki var. Şöyle Havana’nın geniş meydanlarından birinde, bir heykeline takılıp kaldım. José Marti hafifçe öne eğilmiş ve tam kafasında iki tane beyaz güvercin. Tanrım bu ne güzel bir heykel böyle, başında güvercinlerin demlendiği bir halk kahramanı, bir şair. Çevredeki bir apartmana gidip heykele tepeden bakıyorum, inat ettim, evet, orası iki sevdalı güvercinin küçük yuvası. Ah José Marti, şimdi tam Guantanamera şiirini okumanın zamanı. Ve sana bir hikâye anlatacağım, lütfen dinle. Bizde bir 12 Eylül darbesi oldu. Sen bilirsin, çok insan öldü, çok insan işkence gördü. O günlerden birinde, her şeyin yasaklı olduğu bir zamanda, bir tatil kasabasında, bir diskoteğe gitmiştim. Her şey yasaktı ve birden müzik başladı ve insanlar senin Guantanamera şiirden yapılmış müzikle kendilerinden geçip dans etmeye başladılar. Tanrım dans edenlerin senin şiirin neler anlattığından haberi yoktu ama olsun, bu bana çok iyi gelmişti, şöyleydi Guantaramera’nın Türkçe sözleri: Dağda kurtarılmayı bekler. Guantanamera! Guajira! Guantanamera! Guantanamera!Guajira! Guantanamera Dikiyorum bir ak gül fidanı Haziranda ve Temmuzda Çünkü samimi dost Elini vermişsin bana K E Evlerden birinden nefis bir koku yükseliyor, nefis bir balık kokusu, tam pencereden eğilmiş evin içine bakıyor ki, Bayan Esmeralda eliyle “gel” diye işaret ediyor. Evin pencerelerinde cam yok, Küba’da ister kentte ister köyde olsun evlerin pencerelerinde cam yok, cam ancak resmi binalarda. Nedeni çok basit, Küba’da cam sanayii yok ve bunu dışardan alıp getirmek çok büyük paraya mal oluyor. Küba hükümetinin daha önemli öncelikleri var, örneğin tıp fakültelerini en son teknolojiyle donatmak gibi. Bu nedenle pencerelerde cam yok, olsun, panjur var ve ayrıca Küba’da yıllık ortalama sıcaklık 30 derece. Tamam Bayan Esmeralda, şimdi geliyorum ve eve dalıyorum, doğrudan mutfaktayım. Bayan Esmeralda çok heyecanlı, bir yıldır Bolivya’da halk sağlığı projesinde çalışan oğlu Doktor Alvaro o gün eve gelecek. Bayan Esmeralda onun en sevdiği yemeği pişiriyor. Deniz mahsulleriyle yapılmış pirinç pilavı. Kübalı kadınlar, hepsinde mini etek, daracık tişortler, incecik topuklu ayakkabılar adeta salsa yapar gibi yürüyorlar. Kübalılar neden bu kadar güzel? üba’da erkek, kadın, yaşlı, genç herkes güzel. Hele de Kübalı kadınlar, hepsinde mini etek, daracık tişortler, incecik topuklu ayakkabılar adeta salsa yapar gibi yürüyorlar. Kendilerinden, bedenlerinden öylesine hoşnutlar ki, bize “Acaba bunları başka bir Tanrı mı ya Ve zalimin biri parçaladığı için Beni yaşatan yüreğimi. Dikmem ne bir ayrıkotu ne de çakır dikeni Dikerim bir ak gül fidan Dünyanın yoksul insanlarıyla Neyim varsa paylaşmak isterim. Dağların cılız dereleri Denizlerden daha mutlu eder beni. Kim bu José Marti? Bilenler şöyle gelsin, bilmeyenlere kısaca anlatalım. 28 Ocak 1853 yılında Havana’da doğan José Marti, henüz 17 yaşındayken İspanyol sömürgeciliğine karşı olduğu için 6 ay kürek cezasına çarptırılır. Cezası sürgüne çevrilince İspanya’ya gider, hukuk ve felsefe okur. 1878’de Küba’ya döner ve hemen tutuklanıp yeniden İspanya’ya sürülür. Sürgünde Küba’daki zindanları anlatan bir broşür yayımlar ve bu çok geniş bir ilgi görür, daha sonra şiir kitapları yayımlanır. “Basit Şiirler” adını verdiği kitabındaki pek çok şiir bestelenir ve Küba muhalif geleneğinin önemli mihenk taşlarlarını oluştururlar. 1892 yılında Küba Devrimci Partisi’ne önder olarak seçilir ve bağımsızlık savaşını başlatır. 18 Mayıs 1895 tarihinde bir çatışmada yaşamını yitirir. Kafası İspanyol askerlerince kesilir ve çeşitli yerlerde özellikle dolaştırılır, çünkü kimseler José Marti’nin öldüğüne inanmaz ve giderek o bir ulusal kahraman olur ve Küba, Küba Devrimi’yle José Marti’ye, bu kuş yürekli kahramanına borcunu öder. * Somos Soslalistas Palante Palante: Biz sosyalistiz haydi ileri! S Alvaro bu yemeği pek severmiş, kocaman bir AĞLIK SORUNU YOK adam olmuş ama çocuk gibiymiş, işi gereği bir Bolivya’daymış, bir Venezüella’da. Sadece Alvaro mu? Kübalı 10 bin uzman doktor, Latin Amerika’nın azgelişmiş bölgelerinde adeta seferberlik ilan etmişler. Oralara parasız sağlık hizmeti götürüyorlar. Küba’da yaşayan 12 milyon insanın ise sağlık sorunları çoktan halledilmiş. Kimselerin “Acaba çocuğum hastalanırsa ne yaparım” endişesi yok. Onların hastalandıklarında yapacakları tek şey, bir sağlık kliniğinin kapısından içeri girmek. Oğlu Alvaro’yu bekleyen Bayan Esmeralda 77 yaşında, kocaman kalçalı, neşeli mi neşeli bir kadın. Devrim olduğunda 18 yaşındaymış ve geçmişte Amerikan mafyasının kara para akladığı ve kurtlarını döktüğü başkent olan Havana’da çalışan 500 bin fahişeden biriymiş. Devrim sonrası (6 Ocak 1959) o da diğer çalışan kadınlarla birlikte “yeni bir yaşam” projesine katılmış, terapi görmüş, meslek edinmiş ve sonra da bir devlet mağazasında çalışmaya başlamış, eşiyle orada tanışmış, Alvaro tek çocuklarıymış, kocası şu anda mahalle barında domino oynuyormuş, en büyük eğlencesi buymuş. Bayan Esmeralda yılda iki kez kiliseye gidip mum yakarmış; biri oğlu Alvaro için, diğeri ona oğlunu bağışlayan devrimin ölmüşleri için. Hayır, bir tane daha yakarmış, Aziz Che için. K rattı” diye sormak düşüyor. Kimler kimlerle kaynaşıp bu muhteşem güzelliği yarattılar? Tabii önce kıtanın ilk sahipleri Kızılderililer geliyor, ardından İspanyollar, ardından köle ticaretiyle adaya getirilen Afrika zencileri ve bir miktar maceracı Fransız. B Yeri gelmişken, şu köle ticaretini biraz İR ZAMANLAR KÖLE TİCARETİ açalım; bu insanoğlunun en karanlık işlerinden biridir. Özellikle 1718. yüzyıllarda köle ticareti neredeyse onaylanmış bir ticaret. O zamanlar bu işte ustalaşmış iki büyük firma varmış, birisi yok olup gitmiş, öteki şimdilerde elmas ticaretiyle uğraşan çok bildik bir uluslararası firma, De Beers, tanıdık geliyor. Afrika’dan gemilere bindirilen köleler öylesine kötü koşullarda yaşıyorlarmış ki, Latin Amerika’ya getirilen 100 köleden ancak onu kıtaya ayak basıyor ve bu köleler toprak sahiplerine, zengin İspanyollara satılıyormuş. Köle demek, her şeyiyle toprak ağasının malı demek, yeri geldiğinde bir av köpeği kadar bile kıymeti yok. İşte Fidel ve kar deşi Raul, kölelerine köpek kadar bile değer vermeyen bir toprak ağasının oğulları. Fidel ilk örgütlenmeyi 16 yaşında babasına karşı yapmış, köleleri örgütleyip isyan başlatmış. Nereden nereye? Kübalı kadınların, erkeklerin güzelliğinden söz ederken biz de nerelere gittik? Az ötemde genç bir kadın otostop yapıyor. En az yedi aylık gebe. Muhteşem karnını açıkta bırakan bir giysi giymiş. Yaklaşıp karnına usulca dokunmak istiyorum, mutluluğun resmi gibi. YARIN: CHE’NİN MEZARI CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle