02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ŞUBAT 2008 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Aydınlanma Devrimcisi’ Hasan Âli Yücel… PENCERE Atatürk’ün hedefi olan çağdaş uygarlık düzeyini aşmaya, onun efsaneleşen Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in gerçekleştirdiği atılımları daha da ileri taşımaya, gericiliğe, yobazlığa asla ödün vermemeye çalışacağız, önce... teledi. Oğlu Can Yücel, babası için şöyle diyordu: “Hasan Âli, Atatürkçü kadronun sivil kanadındandı. Eğitimci Necati Bey, Vasıf Bey, Cevat Dursunoğlu takımından; eğitimi Atatürk bu kadroya teslim etmişti. (...) Hasan Âli garplaşmanın başını çekiyordu. Batılılaşma bir hümanizma hareketiydi. Etrafına topladığı kadrolarla Tercüme Hareketi’ne başlaması bunun en büyük kanıtıdır.” Çanta Kafaya İnince! Kavgayı hiç sevmedim. İtiş kakış, çelme takma, tekmeleme, yumruklama çocuk yaşların ayrılmaz parçasıdır. Böyle böyle başlar yaşam savaşı! Kendini korumak, ona buna sataşmamak, onurunla yaşamak, uslu olmak!.. Ama gerektiğinde kaçmamak kavganın her türlüsünden... İlkokul son sınıftaydım. Bir kabadayı çocuk vardı. Güçlü mü güçlü, hani cezaevleri koğuşlarında astığı astık kestiği kestik kabadayılar vardır ya, öyle biri... Merdivenden inerken iter, top oynarken tekme atar, bahçede oynarken durup dururken sataşır... Yüksekkaldırım’dan iniyoruz. Birden yüzüstü yere yuvarlandım. Kalkınca baktım, bizim kabadayı Ahmet, pis pis gülüyor... Birden fırladım, elimdeki içi kitap dolu çantayı kafasına indirdim... Sonra ne mi oldu? Ne üstüme yürüdü, ne de gelip dövmeye kalkıştı, güldü, elini uzattı!.. Sonra en yakın arkadaşım oldu. ??? Onur diye bir şey vardır. Sırası gelince kavga etmeyi bilmek! Ne denli korkarsan, ne denli sinersen, ne denli “aman bu işlere karışmayayım” dersen, ne denli kavgayı gördüğün yerde başını öteye çevirirsen, kurtulamazsın sorumluluktan... Hiçbir şey değişmez, haksızlık, korkutma, ezmeye, yok etmeye kalkışma sürüp gider... Kişi yaşamında da böyledir, toplum yaşantısında da... Daha da çok toplum yaşantısında... ??? Adam kalkmış kendi beyinsizliğini hepimize benimsetme çalışıyor! Dar kafasının, yetersiz bilgisinin, uyanmamış bilincinin döküntüsünü sana bana uygulamaya, bizi kendine benzetmeye çabalıyor... Toplumları kendi çıkmaz yolunda yürütmek, bu işi sürgit uygulamak hevesinde!.. Bir yolunu bulmuş, gelmiş tepelere çıkmış, elinde her türlü silah, güç, yasa, baba ana ne varsa!.. Susacak mısın? Benimseyecek misin bu bir tür köleliği? “Yılan bana dokunmasın”, “Küçücük aşım, kaygısız başım” diye diye!.. ??? Ben uslu bir çocuktum. Mahalle kavgalarına, taş kavgalarına karışmazdım. Pencerede kitabımı okurdum. Dergiler, gazeteler alırdım. Oturur bir şeyler yazardım. Huzurlu günlerdi o otuzlu yıllar! Bir masal gibi gelir şimdikilere! Sokaklarda başı örtülü çarşaflı kadınlar da gezerdi, hiç şaşmazdık. Bu tür geriliklerin yakında kalkacağını, ülkenin hep ileriye, hep doğruya, hep güzelliğe gittiğini, gideceğini bilirdik. Bizi karanlıktan gerçek aydınlığa çıkaran devrimci gücün varlığına inanırdık. Ama iş başa düştüğünde en büyük dirençle haksızlığa, düşmanlığa karşı direnmesini de... ??? Bilmem bizim kabadayı Ahmet sonra ne oldu? Yaşıyorsa anımsıyor mu Yüksekkaldırım’da başına inen o çanta olayını? Kişileri de, toplumları da çoğu zaman böyle beklenmedik, umulmadık uyarıcı tepkiler kendine getirir!.. Tarihte de binlerce örneği var, yaşanmış, yaşanmakta, yaşanacak... Ne Oluyor?.. Ne oluyor?.. Herkes birbirine bu soruyu yöneltiyor... Evet, ne oluyor?.. Türk askeri Kuzey Irak’ta... Amerika.. Avrupa.. Asya... Ne söyleniyor?.. Operasyon devletler hukukuna uygundur... Devletler hukuku.. Ya da uluslararası hukuk.. Birleşmiş Milletler Hukuku.. Hukuk.. Ya da guguk.. ? Peki, öyleyse bu kadar yıl Türkiye Cumhuriyeti neden bekledi?.. PKK, Kuzey Irak’taki üslerinden hareketle, Türkiye içindeki terörünü besledi de besledi... Eylemlerini gerçekleştirdikçe gerçekleştirdi, sürdürdükçe sürdürdü... Partisini de kurdu... Meclis’e de soktu... Peki, neden beklenildi?.. Neden seyredildi?.. Neden rıza gösterildi?.. Devletler hukuku arkamızdayken, uluslararası hukuk yanımızdayken niçin edilgin kaldık?.. Teröre karşı neden hoşgörü gösterdik?.. Neden ve niçin?.. Bir sorumlusu yok mu bunun?.. ? Resmi ve özel, ciddi veya ciddiyetsiz kaynaklardan piyasaya sürülen bir sürü yorumda ileri sürülen neydi?.. Amerika ve İsrail artık laik Türkiye’den vazgeçiyorlar. Kuzey Irak yeni üs olarak hazırlanıyor. Türkiye parçalanacak, Güneydoğu’da Kürt devleti kurulacak; BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) için sınırlar yeniden çizilecek. Kurulacak Kürt devletiyle Türkiye ılımlı İslam modeli temelinde federasyona dönüştürülecek; Amerika Ortadoğu’daki petrol imparatorluğunu bu zemine dayanarak yürütecek... Peki, AKP?.. AKP iktidarı zaten bu proje için oluşturuldu... Ya PKK?.. Bu amaçla himaye edildi, kullanıldı... ? Hukuk ya da guguk bu lafların çeşitlemesinde yıllarca bir yana itilmiş, Türkiye AKP iktidarı sürecinde ve Amerika vesayetinde teröre karşı edilginleştirilmişti... Peki, ne oldu?.. Yoksa Amerika (ve de İsrail) iki aşiret reisinin feodal iktidarıyla bir terör örgütünün ittifakından oluşan Kuzey Irak’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kaybından doğacak boşluğu dolduramayacağını mı gördü?.. ? Soru boşluktadır... Sivili, askeri, bürokratı, esnafı, köylüsü, şehirlisi, vesairesiyle Anadolu’nun beyni yıkanmamış halk kesimi uyanık olmak zorundadır. Hikmet ALTINKAYNAK Yıldız Teknik Üniversitesi Öğr. Gör. nlü Milli Eğitim Bakanımız Hasan Âli Yücel’in, iki ay öncesi, yani 17 Aralık 2007, doğumunun 110. yıldönümüydü; 26 Şubat 2008 ise onu yitirişimizin 47. yılı. Onu saygıyla, özlemle anıyoruz… Son aylardaki yaşadıklarımızla toplum, sanki her alanda bir kurtarıcı bekliyor. Özellikle de eğitim alanında bir kurtarıcıya her zamankinden daha çok gereksinim var. Eğitim deyince Hasan Âli Yücel, onun Türk eğitim ve kültür dünyasında yaptığı reformlar akla gelir. İşte bu büyük “aydınlanma devrimcisi”ni anmak için her yıl “Hasan Âli Yücel Haftası” adıyla kültür sanat etkinlikleri düzenleniyor. Çünkü, Alev Coşkun’un yeni kitabının adıyla da tanımladığı gibi, Hasan Âli Yücel, “Aydınlanmanın Devrimcisi” (1), yine Coşkun’un bir önceki kitabıyla da belirttiği gibi, “Eğitimde Çığır Açan Devrimci”dir (2). Ben de bu haftadan yola çıkarak, bu kitaplardan yararlanarak, hepinizin bildiği Yücel’le ilgili özet bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Şunu hemen söylemeliyim ki, Hasan Ali Yücel, sıradan bir şair, yazar, eğitimci olarak görülemez. O her şeyden önce Türk eğitim ve kültür dünyasında köklü reformlar yapan bir devrimci, yaşamını, toplumu aydınlatmaya adayan bir eğitimciydi. Yücel’in eğitimci, aydınlanmacı kişiliği o kadar küçük yaşta oluşmaya başlıyor ki, inanılır gibi değil! Ama gerçek. Tıpkı yaptığı reformlar gibi gerçek. Bu reformlar ki, inanılmaz olmaktan çıktı, hayatımıza karıştı. Atatürk’ün gösterdiği doğrultuda Türkiye’nin çağdaşlaşmasına katkıda bulundu, bu nedenle de Hasan Âli Yücel, efsaneleşti. Üzerine kitaplar yazıldı, incelemeler, filmler, belgeseller yapıldı. Alev Coşkun’un Mustafa Çıkar’ın kitabından (3) aktardığına göre Yücel, devrimci kişiliğinin temel öğelerinin oluştuğu ilköğrenim yıllarını, “Bir taraftan öğretme usulünün ilkelliği, diğer taraftan ne yaptığımızı ve ne okuduğumuzu hiçbir surette bilemeyişimiz, küçük yaşta zekâmızı ezmek, bilincimi Ü zi karartmak için yeterli sebeplerdi” sözleriyle anlatacaktı. Mustafa Çıkar da şu yargıya ulaştı: “İkiüç ay içinde okulda ilerleme gösteren Hasan Âli, okulda edindiği bilgileri, kendi girişimiyle evdeki hizmetçilere ve evlatlıklara öğretmeye başladı. Bir bakıma Hasan Âli, daha 45 yaşında iken öğretmenliği seçmişti.” Yücel, hukuk öğrenimine başladı, hocası Celalettin Arif Bey’le tartıştıktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bırakıp Edebiyat Fakültesi’ne geçiş yaptı, felsefe okudu. Felsefe öğretmenliği, milli eğitim müfettişliği, ortaöğretim genel müdürlüğü, milletvekillik, sekiz yıla yakın bir süre Milli Eğitim Bakanlığı yaptı ve sonra kamu görevinden ayrıldı. Kamu görevinden ayrıldı ama.. kamu hizmetini bırakmadı. Kitaplar yazdı, Cumhuriyet’te yazarlık (22 Şubat 195223 Eylül 1960) yaptı, İş Bankası Kültür Yayınları’nı yönetti (19551960). Yaşamının sonuna kadar toplumun aydınlanması için üstün hizmetler verdi. Gerçek gözlemci Sözün bu noktasında sizlerin, “İyi ama.. Türkiye’de neler oluyor” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız! Türkiye nereye gidiyor? Cumhuriyet yönetiminin kazanımları tersine çevrilmeye çalışılmıyor mu? Bu süreç yüzde 46.5’le iktidara gelen tek parti iktidarının, demokrasiyi içine sindirememiş bir çoğunluğun baskısıyla yapılmıyor mu? Böyle bir durumda ne yapacağız? Atatürk’ün hedefi olan çağdaş uygarlık düzeyini aşmaya, onun efsaneleşen Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in gerçekleştirdiği atılımları daha da ileri taşımaya, gericiliğe, yobazlığa asla ödün vermemeye çalışacağız, önce… Mustafa Kemal’in beraberindeki grupla yurt gezilerinde üç ay yakınında bulunan Hasan Âli Yücel’in bu günlerle ilgili bir anısını Alev Coşkun şöyle anlatıyor: “Mustafa Kemal, etrafında bulunanlara önemli bir soru yöneltmişti:‘Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?’ Kimileri çekingen durdu, kimi dalkavuklar ise türlü fikirler ortaya attılar. Yücel soruyu, ‘Paşam, Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse, o zaman kurtulmuş olur’ diye yanıtladı. Mustafa Kemal, ‘Hepiniz güzel fikirler söylediniz. Fakat bu çocuğun ileri attığı, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir’ diyerek beğenisini açıkladı.” (Coşkun, 41, 42). Günümüzde her gün biraz daha özlemle Atatürk’ü, Atatürkçü düşünceyi arama çabamız, Hasan Âli Yücel’in eğitim ve kültür reformlarına gölge düşürülmemesi isteğimiz, boşuna değil… (1) Alev Coşkun, Hasan Âli Yücel/Aydınlanma Devrimcisi, Cumhuriyet Kitapları, Nisan 2007 (2) Alev Coşkun, Eğitimde Çığır Açan DevrimciHasan Âli Yücel, 1999 (3) Mustafa Çıkar, Hasan Âli Yücel ve Türk Kültür Reformu, T. İş Ban. Kültür Ya., 1997 ‘Aydınlanmanın Devrimcisi’ Hasan Âli Yücel, henüz 33 yaşında genç bir müfettişken, Milli Eğitim Bakanlığı’nı temsilen Atatürk’ün yurt gezilerine (11 Kasım 19303 Mart 1931) katıldı. Yıldızı parladı. Yeteneğiyle, başarılarıyla kendini tanıttı. Atatürk’ün Çankaya sofralarında da yerini aldı. Yücel, Milli Eğitim Bakanlığı döneminde Köy Enstitülerinin kurulmasını (17 Nisan 1940), dünya klasiklerinin Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımlanmasını sağladı. Eğitim ve kültür alanında unutulmayacak çalışmalar gerçekleştirdi. Yurttaşlık Bilgisi, Edebiyat, Felsefe ve Mantık ders kitapları dışında inceleme, mektup, gezi, makale ve sohbet kitapları yazdı. Dil ve din konularına büyük önem verdi. DP’nin dini siyasete alet eden politikasını, dil devrimine karşı çıkan tutumunu eleştirdi. Herkesin okuması için İyi Vatandaş İyi İnsan kitabını kaleme aldı. Ayrıca şiirleri kitaplaşırken kimi dizeleri bestelendi. Sadettin Kaynak , “Hem aşkım hem ümidim” ile “Gözlerinden içti göynüm” şarkılarını bes Helal Gıda mı? O Ne? Yoksa AB Standardı mı? Sadık ÇELİK* A BD, Malezya ve Avrupa’da gıda ürünlerinde yoğun olarak kullanılan, bu yıl ülkemizde de yürürlüğe girmesi beklenen “helal gıda sertifikası” daha önce gündeme geldiğinde kamuoyu tarafından fazla üzerinde durulmadı ve satın alınmadı, bu konuya yeterli hassasiyet gösterilmedi. Çünkü Türkiye nüfusunun yüzde 99’u Müslüman bir ülke ve her şey buna göre üretiliyor. Herkes, Müslüman mahallesinde salyangoz satılmayacağını biliyor. Kamuoyunda bu tartışma sadece “Bütün bunlara ne gerek var şimdi?” gibi bir algı yarattı. Halbuki bu düşünce orada kalmamıştır ve gündemimize yeniden, üstelik de ekonomide bir kutuplaşma yaratarak girecek. Türkiye’de son dönemde yaşadığımız ötekileştirmeye, sosyal kutuplaşmaya bir yenisini daha gıda üzerinden eklemiş olacağız. Halbuki gıda hepimizin gıdasıdır.. son gıda yasası, bundan önceki yasama yılında Meclis tarafından kabul edilirken parlamentonun üzerinde konsensüse vararak çıkarttığı yasalardan biri oldu. Çünkü bu 5179 sayılı yasa üzerinden kimse kimseye politika yapma gereği duymadı. Ülkemizin içinde bulunduğu sektörel gerçeklerden dolayı dış piyasalarda yeterince rekabet edemiyor, zaten dış pazarlardan yeterli payı alamıyoruz. Bu rekabet edemeyişin nedeni, helal gıda sertifikalarının olmayışının çok daha ötesinde, pazarlamada yetersiz kalınması, üretim koşullarındaki yetersizlikler, kalite ve hijyen problemleri, merdivenaltı ve kayıt dışı üretim, pestit kalıntılı veya afrotoksinli ürünler gibi gıda terörünün çeşitli türevlerinin var olması ve bu problemlerin çözülememesidir; bu tutum da piyasalardaki rekabet gücümüzü azaltmaktadır. Bütün bunlara rağmen halen Avrupa’ya ve Müslüman ülkelere ihracat yapabilen firmalarımız vardır. İhracatta talep edildiğinde firmalarımız helal gıda sertifikasını Tarım Bakanlığı’ndan ya da Diyanet’ten temin edebiliyorlar. Sorun, ihracat amaçlı helal gıda konusunun iç piyasaya taşınması ve rekabet amaçlı kullanılabilecek olmasıdır. Bu belgenin iç piyasada da rekabet amaçlı olarak kullanılması ile birlikte gündelik yaşayışımıza hiç yoktan yeni ayrışmalar, yeni kutuplaşmalar girebilecektir. Bu anlamda, dertsiz başımıza dert almamızın gereği yok. Müslüman ülkelerin yüzde 99’unun, İslam dinine mensup olan ülkemizde helal dışı üretim yapıldığını hayal bile etmeyeceklerini biliyoruz. Kimse kusura bakmasın, popülizm uğruna insanların kafasını karıştırmaya çalışmasın. Buna hiçbirimizin hakkı yoktur. Helal gıdamızı haram etmeyelim. * İTO Gıda Meslek Komitesi Üyesi Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle