06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
GÜNCELCÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada karken aynı memnuniyeti gösterdiğine tanık olunamıyor. Ama dinci, katı bir Müslüman ve İslam dinine bağımlı bir kişiliği olan bu Başbakan; gereğinde ve özellikle seçimlerde kadın hakları üzerinde öyle iç açıcı konuşuyor ki, kadına başımızın tacı, başı açık olana bacımız, kardeşimiz diye sesleniyor. Her soruna olduğu gibi kadın sorunlarına da tek çare AKP’ymiş gibi kulağa hoş gelecek şeyler söylüyor, ama kadını gerçek hayatta “evinin işlerine bakan, erkeğinin cinsel gereksinimlerini karşılayan, çocuk yapma makinesi bir varlık” gibi gören gerçekte katıldığı kuşkusuz bu saçmalıklardan veya partisindeki kadına bu gözle bakan çoğunluktan hemen hiç söz etmiyor. Türk kadınının sorunlarının sadece din ve parti açısından sömürülmeye elverişli olanlarıyla ilgileniyor. Örneğin DİSK’in 40. yılı dolayısıyla düzenlediği etkinlikler arasında yer alan “Türkiye’de Kadın ve Sendikalar” toplantısında açıklanan görüş ve önerilerden ve kadınla ilgili gerçekçi saptamalardan haberi var mı acaba? Bu türden işine gelmeyen toplantıları okumaz, izlemez. Belki çevresindeki yalakalar DİSK’in kadınla ilgili toplantıdaki irdelemelerin özetini içeren konfederasyonun yazıp dağıttığı metni efendilerine aktararak, kırk yılda bir de olsa, aldıkları maaşı hak edecek bir hizmette bulunabilirler. İşte o özetten bir paragraf: (kadınerkek eşitliğini lafta savunmakta şampiyon RTE’nin dikkatine): “...Yüzde 41 oranında ücretli çalışan kadın emekçilerin büyük kısmı aynı iş için erkeklerden daha az ücret alıyorlar. Temizlik, bulaşık, yaşlı ve çocuk bakımı gibi yıldırıcı işlerde güvencesiz çalışıyor, cinsel tacize uğruyorlar, ama bu konu olduğu gibi su yüzüne çıkmıyor. Lise/üniversite mezunu, meslek sahibi, iyi işlerde çalışan kadınlar da var kuşkusuz; ancak eğitimli kadınlar da ‘cam tavan’ adı verilen görünmez engellere tosluyorlar, ara kademe ve (Not: Özel sektördeki az sayıda kimi örnekler dışında) üst düzey yönetici olamıyorlar; çünkü ‘yönetici erkek olur’ kabulü var. Hamilelik ve doğum izni kullandıkları için ya işten atılıyorlar, terfi edemiyorlar ya da yurtdışı eğitime gönderilmiyorlar. Ama daha da çarpıcı olan, ‘son 4 yıldaki değişimdir. Erkeklerin yaklaşık iki katı sayıda kadın iş piyasasından çekilmiştir; çalışmıyor, iş de aramıyor. Sadece evinin kadını’ oluyor!...” ??? RTE, bir sendikanın yalan yanlış saptamalarıdır diye gerçekçi bu irdelemelere omuz silkebilir mi? Türban sorununu çözmek ayağına yatarak Türk kadınını ikinci sınıf bir varlığa dönüştürme girişimini sergileyen somut örnekleri nasıl yadsıyabilir? Diye sorabilirsiniz ama; RTE’nin dün Kuran ayeti gibi söyleyip vaat ettiklerinden veya verdiği sözlerden bir süre sonra yüzde 180 çark ettiğini saptayan örneklere bakarak yine aldatıcı bir üslupla kamuoyundan kadın konusunda da yalanları saklama manevrasına giriştiğini, girebileceğini yadsıyabilir misiniz, yadsıyabilir miyiz? Doğruları söylemeyi emreden, yalancılığı reddeden bir dine bağlı bir siyaset adamının gerçekleri inkâr ettiğini açığa çıkaran portresi, şık boyunbağı ile çağdaşlık görüntüsü veren dinci bir kafanın yönetiminde olduğumuzu kanıtlamaya yetmiyor mu? ??? Adam felsefesinin “köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek” olduğunu kanıtlıyor. MHP ile yaptığı ve imzaladığı “mutabakat belgesini” inkâra sapıyor. “Dün dündür bugün bugündür” gibi döneklere özgü felsefeye bağlı olduğunu açığa vuruyor. İki parti arasındaki laik rejimin temeline dinamit koyan mutabakat neydi? Şuydu: Anayasanın 10 ve 42. maddeleri değişecek, uygulama YÖK Yasası’nın 17. maddesindeki düzenlemeye bırakılacak! Fakat türbana üniversitelerde serbestlik getiren anayasa değişikliğinin toplumda kadını ikinci sıraya iten yasadışı uygulamalara kucak açacağını, önce görmeyen gerçek yüzüne çarpınca görebilen Devlet Bahçeli, şimdi er kişi sözünde durur demeye gelen açıklamalar yapıyor. RTE ise, anayasayı değiştirmek için MHP ile işini gören bir tavır içinde. Yasa konusunda artık MHP desteğine gereksinim duymuyor. “Bizim mutabakat anlayışımız ile onların (MHP’nin) mutabakat anlayışları farklı” diyor. Ad vermiyor ama, hedefi MHP: “...Onların mutabakat dedikleri kendilerinin dediğinin olması” diyor. Bay Bahçeli, adamlarını başkentte kimi devlet hastanelerine gönder. Türban kamuya yansımayacak deyip duruyorsun. Yasadışı olmasına karşın örümcek ağı gibi sessizce türbanlıların hastaneyi sardığını saptayarak mutabakatın, AKP’nin verdiği sözlerin ve açıklamaların değersizliğine tanık ol. Titre ve kendine gel! ...Hadi şimdi ayıkla pirincin taşını! C İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına İLHAN SELÇUK Genel Yayın Yönetmeni: İbrahimYıldız ? Yazıişleri Müdürleri: Mehmet Sucu, Güray Öz (Sorumlu) ? Haber Merkezi Müdürü: Hakan Kara İstihbarat: Cengiz Yıldırım ? Ekonomi: Hasan Eriş ? Dış Haberler: Özgür Ulusoy ? Kültür: Egemen Berköz ? Spor: Abdülkadir Yücelman ? Makaleler: Sami Karaören ? Düzeltme: Abdullah Yazıcı ? BilgiBelge: Edibe Buğra ? Yurt Haberleri: Mehmet Faraç Yayın Kurulu: İlhan Selçuk (Başkan), Emre Kongar (Başkan Yardımcısı), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Ankara Temsilcisi: Mustafa Balbay Atatürk Bulvarı No: 125, Kat:4, Bakanlıklar Tel: 4195020 (7 hat), Faks: 4195027 ? İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık, H. Ziya Blv. 1352 S. 2/3 Tel: 4411220, Faks: 4418745 ? Adana Temsilcisi: Çetin Yiğenoğlu, İnönü Cd. 5 S. Aksoğan İş H. Kat 1 Tel: 363 12 11, Faks: 363 12 15 Antalya Temsilcisi: Ahmet Oruçoğlu Cumhuriyet Meydanı Yıldız Apartmanı B Blok No: 80/5 Tel: 0242 2480057 Faks: 0242 2430509 ? İdare Müdürü: Hüseyin Gürer ? Mali İşler: BülentYener ? Satış: Fazilet Kuza ? Cumhuriyet Reklam: ? Genel Müdür: Özlem Ayden ? Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Tel: (0212) 251 98 74 75 /251 98 81 82 Faks: (0212) 251 98 68 Rezervasyon: (212) 343 72 74 Faks: 212 343 72 53 İmsak: 5.23 Güneş: 6.50 Öğle: 12.25 İkindi: 15.18 Akşam: 17.48 Yatsı: 19.08 Yayımlayan ve Yönetim yeri: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş, Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2. 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 Yaygın süreli yayın Baskı: Merkez Gazete Dergi BasımYayıncılık San. ve Tic. AŞ Fatih Mah. Hasan Basri Cad. Samandıra Kartal/İstanbul Dağıtım: Merkez Dağıtım Pazarlama San. ve Tic. A.Ş. www.cumhuriyet.com.tr 17 ŞUBAT 2008 Terör örgütü PKK’nin önde gelen isimleri arasında çatışma çıktı GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Liderlik kavgasında 10 ölü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Silahlı Kuvvetleri’nin düzenlediği hava operasyonlarında büyük kayba uğrayan terör örgütü PKK’nin önde gelen isimleri arasında liderlik nedeniyle çatışma çıktığı bildirildi. Terör örgütünün elebaşlarından Murat Karayılan ve Fehman Hüseyin’in liderlik çekişmesi yüzünden 6 kişinin zehirlenerek, 4 kişinin de kurşuna dizilerek öldürüldüğü kaydedildi. Güvenlik kaynaklarından alınan bilgilere göre geçen hafta Kandil Dağı’nda Murat Karayılan ve yandaşlarının yemeğine zehir katıldı. Karayılan, toplantı nedeniyle yemeğe gecikirken, yemekten yiyen ve Karayılan’ın “sağ kolu’’ olarak bilinen “HakiAmed’’ kod adlı Vedat Yoldaş’ın da aralarında bulunduğu 6 kişi zehirlenerek öldü. Yemeği hazırlayan Suriye uyruklu “Şıla’’, “Zinar’’, “Dilan’’ ve “Rojhat’’ adlı 4 terörist kurşuna dizildi. Bu kişilerin “Dr. Bahoz Erdal’’ kod adlı, Suriye uyruklu Fehman Hüseyin’e bağlı oldukları kaydedildi. Olayın örgütteki liderlik çekişmesinin yansımaları olduğunu belirten yetkililer, olayın, örgüt içinde “Türkiye uyruklu/KürtSuriye uyruklu Kürt’’çatışması olarak algılandığını söylediler. Fabrika yangınını üstlendiler İstanbul Haber Servisi Silivri’de 12 Şubat günü bir kozmetik fabrikasında çok sayıda kişinin yaralanmasına neden olan yangını Kürdistan Özgürlük Şahinleri Örgütü adlı yasadışı örgütün gençlik kolu (TAKCiwan) üstlendi. PKK’ye yakın bir internet sitesinde yer alan haberde kendilerine örgütten bir eposta ulaştığı kaydedilerek örgütün saldırıyı fabrikanın bir İsrail ortaklığı olduğu ve operasyonlara destek verdiği için gerçekleştirdiği bilgisine yer verildi. ÇELEBİ TEK ADAY DİSK’te seçim günü İstanbul Haber Servisi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 13. Olağan Genel Kurulu’nda bugün yapılacak seçim ile konfederasyonun yeni yönetimi belirlenecek. DİSK Genel Başkanlığı’nı halen yürüten Süleyman Çelebi seçime tek aday olarak giriyor. Caddebostan Kültür Merkezi’nde önceki gün başlayan genel kurulun dünkü oturumlarında sendikalaşma önündeki engeller, işçi sınıfının yaşadığı sorunlar ele alınırken emperyalizm ile AKP işbirliği ve işçi örgütlenmesinin önemi ifade edildi. “Bağımsızlık, kardeşlik, eşitlik, dayanışma” pankartının asıldığı genel kurulda DİSK’e bağlı çok sayıda sendikanın delegeleri söz aldı. PKK lehine sloganların atıldığı yürüyüş sırasında cadde savaş alanına döndü. (AA) Cenazede gerginlik ŞIRNAK (Cumhuriyet) Şırnak’ın Cizre ilçesinde önceki gün Abdullah Öcalan’ın yakalanışını protesto gösterilerinde “ezilerek” ölen 16 yaşındaki Yahya Menekşe’nin cenaze töreninde olaylar çıktı. İlçedeki açık işyerleri taş ve sopalarla tahrip edilirken, iki kamu kurumuna ait Türk bayrağı da indirildi. Yahya Menekşe için ilk olarak evinin bulunduğu Nur Mahallesi’ndeki Şeyh Selim Camii’nde cenaze namazı kılındı. Daha sonra sarıkırmızıyeşil renkli bir şala sarılan tabut, binlerce kişi tarafından camiden Cizre Asri Mezarlığı’na kadar omuzlarda taşındı. Bu sırada esnafın büyük bölümü kepenk kapatırken, kapatmayanların işyerleri taş ve sopalarla tahrip edildi. DTP Şırnak milletvekilleri Hasip Kaplan ve Sevahir Bayındır polis yetkilileri ve göstericilerle görüşerek grubu sakinleştirmeye çalıştı. Ancak kaldırımları sökerek işyerlerinin, yolda araçların camına atan göstericiler, daha sonra Karayolları 75’inci Şube Şefliği ve Belediye Parkı’nda asılı olan Türk bayraklarını indirdi. Yaklaşık 2 kilometre omuzlarda taşınan cenaze, sloganlar eşliğinde toprağa verilirken, tören sonrasında da çok sayıda kişi yaralandı. Öte yandan İstanbul Pendik’te sabah saatlerinde 3 araç yakılırken Üsküdar Yavuztürk Mahallesi’nde ise bir grup, Öcalan lehine sloganlar atarak yürüdü. 41. yılda 13. genel kurul DİSK Akdeniz Bölge Temsilcisi Recep Koç, DİSK’in kurulduğu dönemde üye sayısının 30 bin olduğunu, günümüzde ise bu sayının 150 bine yaklaştığını anımsatarak, “DİSK’li olmak kolay değil. Kemal Türkler gibi bir insanın sendikacılığından sonra sendikacılık yapmak o kadar da kolay değil” dedi. DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, DİSK’in 41. kuruluş yılında 13. genel kurulunun yapıldığına dikkat çekerek, “Sendikaların yıldönümleri bir bakıma geçmişlerini değerlendirmelerine neden oluyor. Bir örgüt ne kadar mücadele vermişse o kadar özgürdür. DİSK’i DİSK yapan örgütlü mücadelenin içinde yer almasıdır” diye konuştu. Genelİş Sendikası Genel Sekreteri Kani Beko DİSK’in siyasetin solunda ve emekçilerin merkezinde olduğunu vurguladı. Londra’da yürüyüş İngiltere’nin başkenti Londra’da Öcalan’ın yakalanmasının 9’uncu yıldönümü nedeniyle düzenlenen yürüyüşe yaklaşık 400 PKK yanlısı katıldı. Geniş güvenlik önlemlerinin alındığı ve uzun polis kortejleri eşliğinde başlayan yürüyüş, yaklaşık 4 saat sürdü. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bam teline basmasıyla birlikte Ankara’nın içten içe tartıştığı durum kamuoyu gündemine de girdi. Putin dedi ki: “Kosova’nın tam bağımsızlığını tanımaya hazırlanan Avrupa ülkeleri çifte standarttan utanç duymalı. Kuzey Kıbrıs 40 yıldır bağımsız, niye tanımıyorsunuz?” Putin iki tümce ile işi özetledi. Konuyu biz de yeri geldikçe dile getiriyorduk. Şu tür tümceleri bu sütunlarda çok kullandık: Kıbrıs’ta fiilen oluşmuş olan iki ayrı yapıyı zorla birleştirmeye çalışan AB, Balkanlar’da iç içe geçmiş olan yapıları her türlü oyunu oynayarak ayırmaya çalışıyor! Herkes bu gerçeğin farkında, ama dile getiren yok. Putin, kendi ülkesinin çıkarına dokununca harlayıverdi! ??? Putin’in konuşmasını dinleyince ister istemez aklıma hemen 3 taraf geldi: AB, KKTC ve Türkiye! AB bağlamında İngilizce düşünürsek; Putin’in konuşması tam “put in”di! AB hemen mesajı aldı. Rusya’ya yanıt vermek yerine, “utanmazlığını” sürdürdü, hemen Yunanistan’a şu güvenceyi verdi: Merak etme, Kosova Kıbrıs’a emsal olmayacak. Yunanistan bu güvenceyle rahatladı ve bugünyarın açıklanması beklenen Kosova’nın bağımsızlığı kararına ses çıkarmama kararı aldı. Rum kesiminin tedirginliği sürüyor! KKTC de mesajı aldı! Ve Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat sözü öylesine evirip çevirdi ki anlayabilene aşkolsun. KKTC’nin asıl hedefinin adanın bütünlüğü olduğundan girdi, Rum seçimlerinin sonuçlarının önemli olacağından çıktı... Putin’in AB için kullandığı çifte standart tanımının çok doğru olduğundan girdi, Kosova ile Kıbrıs konusunun kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğinden çıktı... Bir türlü şunu diyemedi: “Putin’in sözleri geç de olsa dünyanın KKTC gerçeğini görmeye başladığını ortaya koymuştur. Kosova’nın önüne kırmızı halı serenlerin bize sürekli kırmızı kart göstermesinden bıktık. Biz de süreci çok yakından izliyoruz. AB’yi ikiyüzlülükten vazgeçmeye çağırıyoruz. Bu tutum sürerse AB kurumlarını muhatap kabul etmeyeceğiz.” ??? Talat’ın daha önceden parti çekirdeğine ve Rumlara verdiği sözler nedeniyle bunu söylemesi zordu. Ya Türkiye?.. AKP hükümeti Kosova konusuna şöyle bir baktı: Türbanla ilgili mi? Değil... Boş ver o zaman! Yukarıda Talat için dikkat çektiğimiz durum, Gül ve Erdoğan için de geçerli. İkili, 6 yıl önce iktidara geldiklerinde Kıbrıs’a şöyle yaklaşmışlardı: “40 yıllık politikalarla bu sorun çözülmez!” Buyurun, sizinki de 6 yıl oldu! Bugün Kıbrıs Rum Kesimi sandığa gidiyor. Papadopulos’la Hristofyas çekişecek. Papadopulos önde görünüyor. Bizce hakkı... Kaç Rum lider, Türkiye’yi yönetenleri AB önünde diz çöktürebildi ki! ankcum?cumhuriyet.com.tr TÜSİAD, türban konusundaki söylemlerin tedirginlik yarattığını söyledi Kuşa Çevrilen ‘Gerekçe’! Meriç VELİDEDEOĞLU ? Baştarafı 2. Sayfada ‘Süreç gittikçe gerginleşiyor’ ISPARTA (AA) Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, ülke olarak yenilenen Meclis’ten ve yeni kurulan hükümetten beklentilerinin, reform sürecine hız kazandırmak ve toplumun kenetlenmesini sağlamak olduğunu belirterek, “Oysa bugün itibarıyla reform sürecinde ciddi bir atalet, toplumda ise maalesef kutuplaşma görüyoruz’’ diye konuştu. Yalçındağ, Isparta Girişimci Sanayici İş Adamları Derneği’nce düzenlenen “KOBİ’lerin finans sorunları ve Basel 2’’ konulu toplantıya katıldı. Toplantıda konuşan Yalçındağ, Türkiye’nin başarıyı yakalayabilmesi için çalkantısız, istikrarlı bir siyasi ortama sahip olması gerektiğini belirterek şunları kaydetti: “Bugün itibarıyla siyasi gündemimizi dalgalandıran konu, özünde üniversite camiasını, öğretim üyeleri ve öğrencileri ilgilendiren bir konudur. Zaman içinde yükseköğretim kuralları çerçevesinde yumuşak bir geçiş ile halledilebilecek iken, bugün siyasi istikrarsızlık nedeni haline gelmiştir. Bu konudaki söylemlerin gerginliğe ve tedirginliğe neden olacak şekilde genişlediğine şahit oluyoruz.Adeta süreç kontrolden çıktığı izlenimini veriyor. Dolayısıyla bu konunun sadece üniversitelerimizle sınırlı kalmasını sağlayacak, kamu kesimi ve ortaöğrenime genişlememesi için mevcut hukuki güvencelerin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğu görüşündeyiz.’’ YEDİ KİŞİ YARALANDI TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ. Yine Türk binası, yine yangın Dış Haberler Servisi Almanya’da önceki gece Türklerin yaşadığı bir binada daha çıkan “sebebi belirsiz” yangında 5’i çocuk 7 Türk yaralandı. Gelsenkirchen kentinde, Türk ve Almanların yaşadığı binanın bodrum katında çıkan yangına müdahale eden itfaiye ekipleri, 30 Türk ve Almanı merdivenle tahliye etti. Tahliye edilen 7 Türk ilkyardım ekipleri tarafından hastaneye kaldırıldı. Yangının kaynağı konusunda soruşturma başlatılırken, Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği Sözcüsü Klemens Semtner, “Soruşturmanın şu anki durumu, herhangi bir ırkçı ya da yabancı düşmanlığı olasılığını kesinlikle bertaraf etmektedir” dedi. 3 Şubat’ta Almanya’nın Ludwigshafen kentinde Türklere ait bir binanın tamamen kül olmasına, 5’i çocuk 9 Türk’ün feci şekilde can vermesine sebep olan yangının çıkış nedeniyle ilgili soruşturma henüz tamamlanmamışken, 2 gün önce de Aldingen kasabasında meydana gelen yangında 10 Türk ve 4 Alman son anda kurtulmuş, olayla ilgili olarak bir Alman gözaltına alınmıştı. Gözaltındaki Alman dün tutuklanırken savcılık ve polis, yangının yabancı düşmanı bir eylem olmadığını kaydetti. Yangın sırasında binadakileri uyaran kişinin de Ahmet Bozkurt adlı bir Türk olduğu öğrenildi. / IŞIL ÖZGENTÜRK Şu türban gündemi nasıl değişir? ? Baştarafı Arka Sayfada Oysa kazın ayağı öyle değil; dünyada büyük köprü, baraj ve tekne yapımında çalışan işçiler özel bir eğitimden geçerler. Öncelikle psikolojik bir eğitimden. Yükseklik korkuları olup olmadığına bakılır, anlık kararlar verme yeteneklerine bakılır ve önce denenirler.. uzmanlar eşliğinde ve tam güvenlik koşullarında. Ardından gene tam güvenlik koşulları sağlanarak çalışmaya başlarlar. İş son derece zor olduğundan beslenmeleri ve barınmaları firmalar tarafından en uygun koşullarda sağlanır. Yarı aç birinin bir baraj, bir köprü ve bir tekne yapımında asla çalışmaması gerekir. Çünkü bu işler sıva yapmaya benzemez. Bir anlık bir dikkat eksikliği ya da bir an kan şekeri düşmesi ölüme neden olabilir... Maşallah bizim Tuzla Tersanesi’nde işler tam tersi işliyor.. “Ölenin yerine nasıl olsa başkası var” denilip işler geçiştiriliyor. Bir film sahnesi düşünün.. yüzlerce insan dışarıda bekliyor ve başlarında bekçi, saatine bakıyor ve bekleyenlere şöyle sesleniyor: “Tamam az sonra biri düşüp ölecek, sıradaki kendini hazırlasın!” Biz türban mı, çarşaf mı diye tartışırken birileri için hayat bu kadar acımasız bir alana sıkışmış durumda. Şöyle muhteşem bir kısa film izlemiştim: Genç bir burjuva çift, kadının doğum gününü kutlamak için lüks bir lokantaya gidiyor, giderken evlerinin genç bayan hizmetçisini de yanlarında götürüyorlar, uygar ve çok iyilikseverler ya... Lokantada kocaman, içi boş bir akvaryum var; hemen yan odada bir adam, çocukları ve karısıyla vedalaşıyor, çok yoksul oldukları belli, adam çocuklarının yaşaması için bir yol deneyecek. Az sonra adam lokantadaki akvaryumun içine çırılçıplak giriyor ve akvaryuma su verilmeye başlanıyor. Burjuva çiftin erkeği, karısına bu gösteriyi yaş günü için satın almış. Su giderek yükseliyor, adam suyun içinde, kapak kapatılmış.. çaresiz çırpınmaya başlıyor ve burjuva çiftin kadını dönüp kocasını şehvetli bir biçimde öpüyor, hediyesi için teşekkür ediyor. Ama o da ne, genç hizmetçi çıldırmış gibi yerinden fırlıyor ve eline geçirdiği kocaman bir gümüş vazoyla akvaryumu parçalayıp adamı kurtarıyor, sular akıp gidiyor. Bugünlerde bu film sık sık aklıma geliyor ve kendimi kimi zaman akvaryumdaki adam, kimi zaman bu gösterinin hediye edildiği genç burjuva kadın, kimi zaman da hizmetçi kız gibi hissediyorum. Bu kadar kişilik bölünmesi fazla ama bu ülkede sadece ben değil, binlerce insan bu kişilik bölünmesini yaşıyor ve hiç olmadığımız kadar mutsuzuz. O zaman bir yol var: Mümkün olduğunca bu gündemi tersine çevirmek. Örneğin ikide bir Anıtkabir’e çıkmaktansa, mahallemizde, çevremizde yoksul öğrenciler için yurt yaptırma girişimine enerji harcayalım. Yoksul öğrenciler tarikat yurtlarından kurtulup yaşamın tüm renklerinin tartışıldığı, aşkın ve neşenin doya doya yaşandığı yurtlara taşınsınlar. Ankara’ya gitmek için verdiğiniz paraları toplayınca bu iş ilk baştan on yurtla çözülüyor. Geçenlerde Taraf gazetesinde ilginç bir yazı okudum. Amerikalılar önceleri çok önemsedikleri Cumhuriyet mitinglerini artık önemsemez olmuşlar; gerekçe çok net, şöyle demişler: “Kalabalık sadece Türk bayrağı taşıyor ve parti bayrakları yok.’’ Yani sadece marş söyleyen bir kalabalık tanımı yapmışlar. Şimdi bu tanımı yıkıp gerçek anlamda örgütlenmek zamanıdır. Bunu da en iyi kadınlar yapar.. haydi Anıtkabir’den sonra şimdi sokaklara, mahallelere! Önemli not: Benim için bu haftanın en önemli ve sevindirici haberi Maviş’e gösterilen ilgi. Maviş, Mersin’de yaşayan bir siyamkedisi.. sahibi onu bir sokak kedisiyle aşk yaşadığı için sokağa bırakmış. Yani bir çeşit töre mağduru... Mersinli hayvanseverler onu evlerine almak, doğacak melez yavrularına bakmak için seferber olmuşlar. Ben de aşka hürmetimden bir melez yavru almayı düşünüyorum. [email protected] E. M. Bozkurt’un, gerekçede örnek olarak yer verdiği Fransız, Alman, İsviçre Yurttaşlar Yasaları’nın (onlar bu adı vermişlerdir) oluşumunu kısaca dile getirdiği bölümler de yeni gerekçede yoktur. Oysa şu açıklama günümüz için çok anlamlıdır: “Bu örnekleri vermekle güdülen amaç, zamanın gereklerine ve uygarlığın isterlerine göre ulusların gelenek ve göreneklerinden, bir atılımda nasıl ayrıldıklarını ve bu ayrılışın sanıldığı gibi zarar ve tehlike değil, büyük yararlar doğurduğunu canlı olarak göstermektedir. Yaşamın gereklerine uymayan gelenek ve göreneklerde direnmektir ki, uluslar için felaket doğurucu olur. Bu saydığımız yasalarda temel ilke din ile devletin kesin olarak ayrılığıdır.” Ne ki, Türkiye’nin başına çöreklenmiş AKP iktidarı tarafından anayasamız, “dinsel kurallara” uyabilmesi, onlara geçit vermesi için değiştirildi, 9 Şubat 2008’de. Oysa E. M. Karakurt şöyle der: “Din, devlet gözünde, vicdanlarda kaldıkça saygıdeğer ve dokunulmazdır. Dinin kural olarak yasalara girmesi, tarihin akışı içinde, çoğunlukla taçlı devlet başkanlarının, zorbaların, güçlülerin keyif ve isteklerini do yurma aracı olması sonucunu doğurmuştur. Çağdaş devlet, dini dünyadan ayırmakla, insanlığı tarihin bu kanlı belasından kurtarmış ve dine gerçek ve sonsuz bir taht olan vicdanı özgülemiştir.” Anlaşılacağı gibi bu bölüm de gerekçeden çıkarılmıştır. “Özetlendiği için çıkarılmıştır” gibi bir savunma, “özrü kabahatinden büyük” yapar. Bilimsel, tarihsel olan ve güncelliğini koruyan bu gerekçe niçin özetlenmiştir? Neden özellikle bu bölümler çıkarılarak özetlenmiştir? Bunlar değerli hukukçularımız tarafından, 2002 yılında hep soruldu; ama zamanla unutturulup, bir güzel sindirtildi. Bir konu daha var. Bilindiği gibi, Medeni Kanun bir “Devrim Yasası”dır. 110. maddesiyle Devrim Yasaları’nın dördüncüsünü oluşturur ve öteki “Devrim Yasaları” ile birlikte anayasamızın koruması altındadır; anayasalarda birlikte yer alırlar; değiştirilemezler. Oysa 2002’nin Medeni Kanunu’nda 110. maddenin içeriği bambaşkadır. Bu bakımdan yeni bir anayasa hazırlama görevini kuralları çiğneyerekkendine veren AKP iktidarının, bu dördüncü Devrim Yasası’nın durumunu nasıl çözümleyeceği de merak konusudur. Sözün kısası 2002’nin “Türk Medeni Kanunu” ne yazık ki yaralıdır... CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle