06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ŞUBAT 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Hakaret Macide Tanır: Kadınların başlarını bağlamaları bence, erkeklere yapılan en büyük hakarettir.” Ya ğ m u r E k i m RTE’nin adamı futbolun başına geçmiş... “Salazarlığa özeniyor!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU AKP’ci medyalama ne oldu? AKP medyası! İkilem M. Alpaslan Yener: “Hem laik, hem Müslüman olunmaz diyenlerin laikliğin teminatı olduğu bir ülkede, şeriatın ne zaman geleceği değil, şeriattan nasıl kurtulunacağı tartışılmalıdır.” MEMLEKETTE demokrasi var ama ortalık “mağdur”dan geçilmiyor. Neyse ki iktidardaki İslamcılar, özel olarak yarattıkları mağdurların mağduriyetini gidermek için canla başla çalışıyor. Hasat mevsiminin yaklaştığını gören İslamcıların arka bahçelisi Türkİslamcılar da mağdurların mağduriyetinin giderilmesine çok sevdikleri demokrasi aşkına omuz veriyor. Seçim meydanlarına atılan ipler, siyaset sahnesine dekor yapılan beyaz çarşaflara dolandıkça dolanıyor; ipin ucu kaçtıkça kaçıyor. Laik ve demokratik Türkiye, özel olarak yaratılmış mağdurların mağduriyetinin giderilmesi çalışmalarıyla şeriatın kucağına oturtuluyor. Nami Tepe bu tablo karşısında İslamcılarla Türkİslamcıları, hatun kişiler ve er kişiler arasında yeni mağdurlar yaratarak mağduriyet giderme yarışını kızıştırmaya çağırıyor. Hatun kişiler için... Türbanla okuyup kamuda türbanla çalıştırılmayan mağdurlar. Türbanla okuyup doktorluk, hemşirelik gibi meslek gereği erkeklerle temas etme zorunda bırakılan mağdurlar. Türbanlı olduğu halde toplu taşıma araçları, alışveriş merkezleri gibi yerlerde erkeklerle aynı ortamı paylaşma zorunda kalan mağdurlar. Sürücü belgesi sınavında yanına erkek görevli oturduğu için ehliyet alma hakkı çiğnenen mağdurlar. Ergenlik çağına geldiği halde türbana bürünemediği için ilköğretime devam edemeyen, eğitim hakları engellenen mağdurlar. Türbansız, açık giyimli kadınlar tarafından kocasının ilgisi çekilen ve mutluluğu Mağduriyet gasp edilen mağdurlar. Er kişiler için... Başı açık kadınlar yüzünden “göz zinası” işlemek durumunda bırakılan masum mağdurlar. Dört kadınla evlenme hakkını kullanamayan mağdurlar. Karısı veya kız kardeşleri ile eşit miras paylaşan mağdurlar. İki kadın yerine bir kadının tanıklığı ile mahkemede haksızlığa uğrayan mağdurlar. Evinde sınırsız sayıda cariye bulundurma hakkı engellenen mağdurlar. Kadın dövdüğü için suçlanan mağdurlar. Namazını bozan köpeğe, eşeğe ve kadına ceza veremeyen mağdurlar. Canını sıktığı zaman “boş ol” diyerek karısını boşayamayan mağdurlar. Boşadığı karısını tekrar istediğinde geri alamayan mağdurlar. Kadınsız kaldığında muta nikâhı ile bir süreliğine evlenemeyen mağdurlar. Tarlası sayılan kadına istediği gibi yanaşamayan mağdurlar. ‘Umut İlkesi’ – Umut (22) İki buçuk aydır bu köşede yayımlanan ‘Umut Yazıları’nın bir diziye dönüşeceğini doğrusu başında düşünmemiştim. Bu, kendiliğinden gelişti; aldığım çok sayıda okur mektubu üzerine yazmayı sürdürdüm. Sanırım, bunda okurlarıma karşı duyduğum bir ‘düşünsel bilanço’ çıkarma gereksiniminin da payı var. Okurlarım, on yıldır bu köşede yazıyor olmamın yanı sıra yayımlanmış kitaplarımdan da tanıyorlar beni; büyük bölümü değil, ama azımsanmayacak sayıda okurum yaşam serüvenimi de biliyor. 1963 yılında öğrenim yapmak üzere Almanya’ya, Tübingen Üniversitesi’ne gidişim, yaşam serüvenimde bir kilometre taşı, bir dönüm noktasıydı. Orada, dört sömestr döneminin yaşayan en büyük Marksist filozofu kabul edilen Ernst Bloch’un konuk öğrencisi oldum. Bu, 20 yaşında, hayatı anlamaya meraklı bir gencin başına konabilecek en büyük talih kuşuydu. 1885 doğumlu hocamız, ‘somut ütopya’nın filozofuydu. Hitler döneminde yurttaşlıktan çıkartılmış, yaşamının uzunca bir bölümü nasyonalsosyalizme karşı mücadeleyi sürdürdüğü İsviçre’de, Avusturya’da, İtalya’da, Çekoslovakya’da sürgünde geçmişti. 9 Mart 1939 günü Alman ordusu Prag’a girmek üzereyken Yahudi asıllı Polonyalı eşi ile birlikte 1948 yılına kadar kalacağı Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. 1948 yılında Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC) topraklarında kalan Leipzig Üniversitesi’nden öğretim üyeliği önerisi alınca sosyalizmi inşa etmek çabasında olan bu ‘yeni’ Alman Cumhuriyeti’ne yerleşti. 1955 yılında ADC Ulusal Ödülü’nü aldı, aynı zamanda Alman Bilimler Akademisi’ne kabul edildi. Bu, Bloch’un aynı zamanda ‘devlet filozofu’ olarak tanınması anlamına geliyordu. 1956 yılında Macaristan’da gerçekleşen halk ayaklanması, özgürlükçü bir sosyalizmi savunan Bloch ile iktidardaki Sosyalist Birlik Partisi’nin arasını açtı, bir yıl sonra üniversitedeki görevine son verildi. 1961 yılında Berlin Duvarı yapılırken Batı’da bir gezideydi, ADC’ye geri dönmedi. Tübingen EberhardKarls Üniversitesi’nin önerisini kabul ederek konuk profesör olarak göreve başladı. 1967 yılında Alman Yayıncılar Birliği’nin ‘Barış Ödülü’nü aldı, kendisine Zagreb, Sorbon, Tübingen üniversiteleri tarafından onur doktorası verildi. 4 Ağustos 1977 yılında 92 yaşında yaşama veda ettiğinde binlerce öğrencisi onu ellerinde meşalelerle ebedi uykusuna uğurladı. Ernst Bloch, yanlışlarından öğrenen, bunu da açık yüreklilikle paylaşan bir düşünürdü. Örneğin, Sovyetler Birliği’nde rejim karşıtı sosyalistlere karşı açılan 1934 Moskova Davaları’ndaki yaklaşımı Stalincilerden yana olmuştu, 1956 yılında Macaristan’da rejime karşı başlayan halk ayaklanmasında muhalefetin yanında yer alması ise bir bakıma bu ‘Ortodoks’ geçmişinin özeleştirisiydi. Düşüncelerindeki bu önemli değişimi Tübingen’de bize okuttuğu ve daha sonra kitap olarak da yayımlanan ‘Tübingen Felsefesine Giriş’ (Einleitung in die Tübinger Philosophie) başlıklı ders notlarında okumak olasıdır. Geçen yılın sonunda Ernst Bloch’un ‘Umut İlkesi’ adlı başyapıtının 1. cildinin İletişim Yayınları’ndan çıktığını duyunca çok heyecanlandım, hemen aldım. Kitabın Almanca orijinalini yıllar önce okumuştum; fakat felsefeyi kendi dilinde okumanın bambaşka bir tadı var. 1. cilt 840 sayfa; bu kalınlıkta, üstelik de dili ağır bir felsefe kitabını çevirmek büyük çaba isteyen bir iş, fakat Tanıl Bora bu işin üstesinden mükemmel gelmiş, kendisini yürekten kutluyorum. ‘İyimserliğin filozofu’ olarak da bilinen hocam, Türkiye’nin sürüklenmek istediği siyasal, sosyal ve kültürel karanlığın gölgelediği umutlarımı yeniden ışıklandırdı, kararan umutlarımı yeniden yeşertti. Tanıl Bora, Ernst Bloch hakkında yazdığı giriş yazısında hocamın düşüncelerini şöyle özetliyor: “Ona göre insanı belirleyen temel güdü açlıktır: Maddi ve manevi açlık, yani Halihazır Olanla yetinmeme, daha iyisini düşleme… Henüz mevcut olmayan (henüz bilincinde de olunmayan) ama pekâlâ reel olarak Mümkün’ü düşlemek ve o düşün peşinde harekete geçmek, bizzat maddi bir kuvvettir onun nazarında.” Umut üzerine düşünmemi bu yaklaşım tetikledi. ‘Henüz olmayan’ın üzerinde düşünmeye başladım. Bu yaklaşım doğal ki geri dönüp ‘olan’a, ‘yaşanmış’a bakmayı da gerektiriyor. Gördüm ki beynimde öngördüğümden çok daha fazla çöpleşmiş ‘bilgi’ birikmiş; kullanım değeri içermeyen, insanın beynini daraltmaktan başka işe yaramayan, hayatta karşılığı olmayan bir sürü ‘malumat’. ‘Umut Yazıları’ bir bakıma beynimi çöplerden arındırma çabalarımın bu köşeye yansımalarıdır. Bu süreci okurlarımla değil de kimlerle paylaşacağım? Çöplerden arındıkça mutlu oluyorum, çünkü bu süreç düşünsel dünyamı zenginleştiriyor. Bambaşka bir geleceği hayal edebilmek gerçekten güzel bir duygu. [email protected] SESSİZ SEDASIZ (!) Beyaz çarşafla yola çıkan adam HANİ bir gün bir yerde kamu personeli seçilme sınavı, üniversiteye türbanla giriş sınavı, ortaokulu dışarıdan peçeyle bitirme sınavı, iktidar yalakalığında uzmanlık sınavı gibi türlüçeşitli sınavlardan birine girme durumunda olanlar için Kaya Çetin, “lazım olur” düşüncesi ile olası bir sınav sorusu hazırlamış. Soru aynen şöyle: “Öfke ve kızgınlıktan boyun damarları şişen adamın söylediği ‘Biz bu yola çıkarken o beyaz çarşaflarla yola çıktık; biz bu konuda bedel ödemeye hazırız’ tümcesinde iki kez kullanılan ‘yol’ sözcüğüyle belirtilmek istenen aşağıdakilerden hangisidir? a) Brüksel ile Washington’ın yolları. b) Cidde, Riyad ya da Tahran’ın yolları. c) Cihat yolu. d) Avanta ve cukka yolları. e) Ne şehit, ne gazi olan Niyazi’nin yolu.” Kampanya Kemal Öncü: “Liboş tayfası ‘Bahşiş Alma Özgürlüğü’ için acaba ne zaman imza kampanyası başlatacak?” Sanat Avni Kurtuldu: “RTE, ‘Öfke de bir hitabet sanatıdır’ demiş. Tükürürüm böyle sanatın içine!” Camisiz KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Gürkan Kurdoğlu: “Sıkma başlı hatunlar, üniversiteye girmek istedikleri kadar, neden ibadet için camilerin kapılarını da hiç zorlamazlar?” Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Kısa etekli öğrencilere kezzap: Demokrasimize şeriat makyajı ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ behicak?yahoo.com.tr ‘Türban’laştıran eğitim... Türbanla “ilgili”(!) ayetlerin “Türkçe”leri söylendikçe anlaşıldı ki kadınların başlarını örtmeleri “din”in gereği değil, “dinci eğitim”in ürünü... Zaten öyle olmasaydı, şu son yılları beklemez, çok daha önceden çıkardı ortaya... Cumhuriyet devriminin “dine saygı”sı yerine, oy için “dincilik”le kol kola giren sözde demokratlar, gericiliğe ilk ödünlerini eğitimde verdiler. Örneğin ülkedeki aydınlanma coşkusundan ötürü öğrenci bulunamadığı için, 1930’larda kapatılan İmam Hatip Mekteplerini, tüm mesleklere dinci eğitimle hazırlanılmasını da hedefleyecek şekilde yeniden açtılar. Dahası, kızlarımıza bile asla yapamayacakları “imam”lığı öğretirken, başlarını da kapattıranlar; işte o “sonradan görme” kapitalistlerimizin “muhafazakâr” iktidarlarıdır... kaynağımız” dediği 1950’lerin Demokrat Parti’si, tam 18 yıl sonra ezanı yeniden Arapçalaştırdı. Halkevleri ve Köy Enstitüleri kapatılırken, imam hatip okulları tekrar açıldı... “Niçin” mi? Sorunun yanıtı neyse, bugünkü “türbanlı anayasa hırsı”nın ardındaki de ‘o’dur. Bu nedenle türbana tepkilerin bir kısmını, adına “demokrasi dönemi” denen son 50 yılın sözde liberal ve hatta demokrat yöneticilerine göstermek gerekiyor... İstedikleri kadar “Bu kadarı da olmaz” desinler; dinciler, onların hazırladığı ortamı değerlendiriyor... Yaşanagelen gerçek bu ise türbanla tırmanan endişenin ülke gündeminden çıkabilmesi için, öncelikle şu “anlayarak öğrenme” yerine “bilinçsiz uzmanlaşma”yı hedefleyen sözde modern eğitimi de sorgulamak zamanı gelmedi mi? HARBİ SEMİH POROY Devrimin dine saygısı Peki, neydi çağlar boyu “inançlara saygılı Anadolu Üniversitelere düşen uygarlığı”nın devrimci cumNitekim onca tartışmaya hehuriyet ilkeleri? men hiç karıştırılmayan Milli 1 Önce “eğitim birliği” Eğitim Bakanlığı’na bakın; i(tevhidi tedrisat)... Tüm eğiti mam okullarının liseleştirilmemin akıl ve bisi bir yana, tüm lim etrafında büokullarda “dinciliğe tünleşmesi; böyyatkın” beyinler lece, toplumun yaratmayı amaçladinle bağlarını yan hummalı bir fada “dinci ezberaliyet içerisinde... lemeler”le deÜniversite öncesi ğil, bilinç ve bileğitim, kafaları kagi ile kurabilmepamak yerine, açsi (1924); maya yönelik tüm 2Anadoaydınlatıcı derslerlu’nun aydınlık den arındırılıyor; ilortaçağında köğretim ve lise “felsefe” yuvamüfredatı, “türOktay Bingöl 2007 ları iken, Osbanlaşma”ya uy“Eğitimde Nereye?” manlı’da siyagun bir içerikle doBeşiktaş Bel. Ödülü. sallaşan tekkelenatılıyor. rin kapatılması; böylece, duyPeki ya üniversiteler? Bu kaguları ve aklıyla insanı kutsa dar bilinçli ve siyasi amaçlı olmak yerine “kul”laştırmanın masalar bile benzer durumda önlenmesi (1925); olanlar çoğalmıyor mu? 3 Dinsel söylemde anlaşılTürbana teslim olmamak için maz Arapçayı yinelemek yeri direnen, cumhuriyetimizin yüz ne, anlaşılır Türkçenin yeğlen akı rektörlerimiz, “türbanı mesi; Kuran’ın ilk kez Türkçe besleyen” ezberci ve düşünce ye çevrilerek İstanbul’daki Fa derinliğinden yoksun, akadetih Camisi’nde halka okunma mik düzeyi yetersiz yükseköğsı (1932); renime bir an önce müdahale 4 Aynı yıl ezanın da yine Fa etmekle yükümlüler. tih Camisi’nden başlanarak İlköğretimin “aklı geliştiren” Türkçe söylenmesi; insanların oyunlarla; liselerin “felsefe” ve artık kendi dilinde namaza çağ “mantık” gibi ufuk açan dersrılması; lerle yeniden buluşmalarını; üni5 Ve elbette ki Halkevleri ile versitenin de “türbanlı başlanKöy Enstitüleri… Biri halka sa bile başı açık tamamlanan” çağdaş kültür ve sanat yaşamı aydınlanma okullarına dönüşnı armağan ederken; diğeri de meleri gerektiğini bakalım ne “üreterek öğrenme”nin dün zaman konuşacağız... yayı hayran bırakan uygulamaBu gerçeği hâlâ önemsemelı eğitimini yarattı... yenler, başı açık girenlerin bile Böylesi bir süreçte, türbanı “kapanarak” mezun oldukları anımsamak bir yana, saçları bir yükseköğrenim hedefine de “miğfer” gibi örtmenin özgür katkıda bulunmuş olacaklardır. lük sayılabileceği, kimin aklına gelirdi? Şimdiki iktidarın “ilham ekinci?cumhuriyet.com.tr O2@@6K ?O2@@@@@@@@6X? ?O26K? ?O2@@@@@@@@@@@1? ?W2@@@@6X? ?O2@@@6K ?W2@@@@0M?eI'@@@L ?7@@@@@@)XhfW2@6X??W2@@@@@@@@?hg W&@@@0M?f?V'@@1 J@@(?4@@@1hf7@@@)X?7@@@@@@@@@Lhg ?W&@@(M?hN@@@ 7@@He?@@@eW2@@@?f@@W@@)X@@@@0?4@@@1hg W&@@(Yhe?@@@ @@5?e?@@@?W&@@@@?f@@@Y@@@@@(M?e?@@@hg ?W&@@0Y?he?@@@ @@H?e?3@@?7@@?@@@@@@@@@@@@@@@@Hf?@@@hg W&@(M?hfJ@@5 @@f?N@@?@@@@@@@@@@@@@@@@@@@5?f?@@@hg ?W&@@Hhf?O&@@H @@g@@?3@@@@@(MI4@@@e?@@@H?fJ@@@@@@@@@6Kg ?7@@5?he?O2@@@@T2@@@@6K?g@@L?e?J@@?V'@@@(Yf@@e?@@@f?O&@@@@@@@@@@@@6X?e J@@(Y?h?O2@@@@(R@@@@@@@@@@6KO2@@@)Xe?7@@eV@@@f?J@@e?@@@e?O2@@@@0M?eI4@@@@)Xe 7@@Hh?W2@@@@@@??@@@@@@@@@@@@@@@@@@)X??@@@@@@@@@)XeW&@@e?@@@e@@@@0Mh?I'@@1e @@@?h?7@@@@@@@)X@@(MI'@@V'@@@@@@@@@)X?@@@@@@@@@@)KO&@@@e?@@@?J@@(MhfN@@@e @@@?h?@@@@@@@@@@@@HeN@@?N@@0M??I'@@1?@@@@(M?I'@@@@@@@@@@@@@@?7@(Y?hf?@@@e 3@@@@@@@@?e?@@@(M?I'@@@@?e?@@??@M?fN@@@?@@@0Yf@@@@@@@@@@@@@@?@@H ?@@@e V4@@@@@@@?e?@@@H?eN@@@@?e?@@?h?3@@@@(Mf?7@@@@@@@0M?I'@@?@@Lg?O2@fJ@@@e I4@@@@@?e?@@5fJ@@@@?e?@@?h?N@@@0Y?fJ@@@@@@@f?V4@?@@)K?e?O2@@5e?W&@@5e @@@?e?@@Hf7@@@@?eJ@@?he@@g?O&@@(Y@@@eO26Ke?3@@@6?2@@@@0YeW&@@(Ye @@@?e?@@?e?J@@@@@?e7@@??@@@6Xe?J@@f?O2@@@(Y?3@@?@@@@@6X?V4@@@@@@@(Me?O&@@(Y?e @@5?e?@@?e?7@@?@@?e@@@??@@@@1e?7@@e?W2@@@@@H??N@@?@@(?'@1e?I'@@@@(Y??O2@@@@Yf W2@@@6X?e@@H?e?@@?eJ@@5?@@?e@@5??@@@@@e?@@@e?7@@@@@@f@@@@@?e@@f?@@@0Y?W2@@@@@@@6Xe ?W&@@@@@)Xe@@f?@@??W&@@U?@@?e@@H?J@@@@5eJ@@@L??3@@@@@@f@@@@@)?&@5e?W&@(Me?&@@0MI4@@@)X? ?7@@@@@@@)K?@@f?@@??7@@V@@@@?e@@e7@@@@He7@@@1??V4@@@@@f@@V'@@@@@He?7@@H?heI'@@1? ?@@(M?I4@@@@@@fJ@@??@@@@@@@@??J@@e@@@@@??J@@@@@Le?I'@@@f@@?V4@@@@?e?@@5hf?N@@@? ?@@HfI4@@@@f7@@??@@@@@0?@??7@5e@@@@@?W&@@?@@)X?eV'@@L?e@@he?@@Hhf?J@@@? ?@@? @@@??@@@0MfJ@@H?J@@@@5?7@@@@@@@)Xe?N@@1??J@@g?WX?@@?hfW&@@5? ?@@L @@@?f?W26X?7@@??7@@@@Y?@@(Y@@@@@)K?e@@@??7@@gW&@1?@@?he?O&@@(Y? ?@@1hf?J@@@LfO&@@)X@@5?J@@@@@@@@@Y?@@@@@@@6K?@@5??@@@f?O&@@@?@@@6Kg?O2@@@(Ye ?3@@L?heW&@@@)KO2@@@@@@@@@YO&@@?@@@@@@@@@(MI'@@@@@@@H?J@@@@@@@@@@@@@?@@@@@@@@@@@@@@@@0Y?e ?N@@)Kh?O&@@@@@@@@@@(?4@@@@@@@@5?@@@@@@@@(YeV4@@@@@@?O&@@@@@@@@@(Y@@@@@@@@@@@@@@@@@0M?f 3@@@6Kf?O2@@@(?4@@@@@0Ye?I'@@@@(Y?e?I4@@0Y?fI4@@@@@@@@@?I4@@@0Y?@@@@(M V4@@@@@@@@@@@@@0Y?hfV4@@0Y ?I'@@@@@@?h?I40Y? I4@@@@@@@@@0M? V4@@0M ?I4@@@0M (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17 Şubat www.mumtazarikan.com BALIKESİR 2. AİLE MAHKEMESİ’NDEN 2006/147 ESAS 2008/51 KARAR Davacı Yüksel Vardareli tarafından davalı Tamam Mammadova aleyhine açılan boşanma davasının yapılan yargılamasında; Davalıya adresi itibarıyla tebligat yapılamadığı gibi tüm aramalara rağmen adresinin tespiti mümkün olmadığından ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Balıkesir ili Merkez Oruçgazi Mah. Cilt 18, Hane 124’te nüf. kayıtlı Ali Fehmi ve Hatice’den olma 25.11.1938 d.lu 25900305420 TC kimlik No’lu davacı Yüksel Vardareli ile Azerbaycan uyruklu 15.05.1964 d.lu Şefi ve Adıy kızı Tamam Mammadova’nın TMK’nin 166 md. uyarınca boşanmalarına 29.01.2008 tarihinde karar verildiği, tüm aramalara rağmen davalının adresi tespit edilemediğinden işbu ilanın yayımlanma tarihinden itibaren 15 gün sonra davalı Tamam Mammadova’ya tebliğ edilmiş sayılacağı ve tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde yasal yollara müracaat edileceği HUMK’nin ilgili maddeleri gereğince ilanen tebliğ olunur. 06.02.2008 Basın: 8109 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Beyşehir 1 Gölü kıyısında, Anadolu 2 Selçukluları döneminden 3 kalma ünlü 4 saray. 2/ 106 5 taşla oynanan bir oyun... 6 Leylak rengi, 7 açık mor. 3/ 8 Kurşun boruların ağzını 9 açmakta kullanılan u1 2 3 4 5 6 7 8 9 cu sivri takoz... Posta 1 A L T I N B A Ş sürücüsü. 4/ Bir 2 L A R İ A Y E T renk... Güneydoğu 3 T T A Ş L AMA Anadolu’ya özgü işA A V kembe dolması. 5/ Es 4 I R A K 5 N İ Ş U L A L ki bir Hint tanrısı... Çok büyük, ulu. 6/ 6 B A L A L A Y K A A Y N A Büyük kent serseri 7 A Y A si... Çin ve Japon 8 Ş E M A K A N A ya’dan tüm dünyaya 9 T A V L A A S yayılmış bir strateji oyunu. 7/ Bir ay adı... Pokerde her oyuncu tarafından ortaya konan para. 8/ Önem verme, aldırma... Doğu Anadolu’ya özgü bir halk oyunu. 9/ Isparta’nın eski adı. YUKARIDAN AŞAĞlYA: 1/ “Çulara” da denilen ve yurdumuzun denizlerinde de yaşayan bir balık... Bir peygamber. 2/ Bilgiçlik taslayan kimse... Üstü kapalı olarak anlatma. 3/ Kötü, çirkin... Suçsuz, günahsız. 4/ Bir zaman birimi... Yemişinden turşu yapılan gebreotuna verilen bir başka ad. 5/ Boru sesi... En kısa zaman süresi. 6/ Etli, yuvarlakça ve şişkin sap kısmı yenen lahana çeşidi... Sodyum elementinin simgesi. 7/ Bodrum ilçesine bağlı turistik bir belde... Eski dilde kapı. 8/ Karışık renkli... Eski Yunan kentlerinde pazaryeri. 9/ Ensiz... Pedallı küçük motosiklet. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle