07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ŞUBAT 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Yalan M. Ali Kılınç: “Yılın yalanı: ABD, Türkiye’deki İslama doğru gidişinden tedirginmiş!” NE yazarlarsa yazsınlar, halkımız her şeyi iyi biliyor. Gazetelerinizin baş köşelerinde bu toplumun ahlak değerleriyle tamamen ters düşen çırılçıplak kadın resimlerini siz basıyorsunuz, affedersiniz ilavelerinde her şey tamamen ortada, ne yapıldı, hangi müdahale yapıldı? Evet efendim, sepet efendim. Ben bunları görmüyor muyum sanıyorsunuz. Getir şuradan üç gazete, ilaveleriyle birlikte olsun. Buyurun efendim. Nedir bu arka kapak güzelinin hali. Güzel mi bu şimdi? Baldır bacak ortada, kalça ortada, neydi şunlar... Hangisi efendim? Şunlar işte... Memeler efendim. İşte o şeyler neredeyse tamamen ortada, hiç arlanma kalmadı bunlarda. Ama biz bunlara Öfke de bir hitabet sanatıymış... “Doğru, en büyük sanatçısı da Hitler’di!” GÖRÜŞ ENGİN ÜNSAL* IMF uyarıyor: “Tedbir” alın. AKP yanıt veriyor: Tekbiiir! Hınk Beyhan Ülgen: “Türkiye’nin yönetimi iki kişiliktir; biri karar veriyor, öteki uyguluyor. Gerisi hınk deyici!” herhangi bir müdahalede bulunmuyoruz. Evet efendim, sepet efendim. Öteki gazetenin arka sayfa güzelini de göster bakayım. Hımm, bu da halkımızın ahlaki değerlerine tamamen ters ve herşey ortada bir şekilde basılmış. Evet efendim ama buradaki hatun şahıs şey yaptığı için ters görünüyor gibi duruyor. Sus, zındık sen karışma. Evet efendim, sepet efendim. İlavelerdeki resimlere bak gele. Öf, öf, öf! Ne bunlar böyle, nereden buluyorlar bunları. Halkımız her şeyi biliyor, her şeyi. Of ulan of. Bak hele, şu resimde her şey tamamen ortada, bir içim su... Ne diyorum ulan, şey diyorum; bir bardak su getirin Ya ğ m u r E k i m Müdahale bana çabuk. Evet efendim, sepet efendim. Ulan eskiden üçüncü sayfa güzeli de vardı. Vardı efendim. Kestiler. Ben de keser, fotoğrafları yatağın altında saklardım. Bir de şey vardı, Tan gazetesi. Ne gazeteydi ama. Her sayfasında ayrı güzel vardı. Çok acayipti. Bizim futbol takımında bir arkadaş alırdı, ben de ondan araklardım. Bir gün bizim antrenörün resmini, çırılçıplak bir kadının resminin yanında manşet yapmışlardı. Güya bizim hoca, kadına “9 numaralı formayı giysin öyle gelsin” demiş. Geyik muhabbeti işte. Eskiden bizde acayip mavra vardı, çok güzeldi yahu. Getir bakayım, bugünkü ilaveyi. Yuh ulan şu resme bak. Ne lan bu. Vay be, hepsi senin mi yavrum; şimdi müdahale edeyim mi sana ha! Evet efendim, sepet efendim. DİSK 41 Yaşında Türkİş’in partilerüstü politika yapma ilkesini kabullenemeyen ve işçi sınıfının siyaset dışı bırakılmasını içine sindiremeyen Madenİş, Lastikİş, Basın Teknisyenleri Sendikası öncülüğünde bir grup Türkİş üyesi sendika, bu tutuma isyan ederek 14 Şubat 1967 tarihinde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu (DİSK) kurdu. 1952 yılında Türkİş’in şemsiyesi altında birleşmiş olan Türk işçi hareketi böylece ilk ideolojik bölünmesini yaşamış oluyordu. Türkİş’in ısrarla sendikaları ve üyelerini siyasetten uzak tutma politikası işçi sınıfını siyaseten güçsüz kılıyor ve siyaset çarkını sermaye sınıfının temsilcilerine, toprak ağalarına, aşiret ve tarikat liderlerine teslim ediyordu. Eğer bugün TBMM’de çalışanlar temsil edilemiyorsa, din baronları, İslamî sermayenin temsilcileri ve dış odaklara endeksli teslimiyetçiler egemense ve ülke bunlar tarafından ekonomik sorunları dışlanmış, dinci bir devlet kurmaya odaklanmışsa bunun temelinde işçi sınıfının siyaset dışında tutulmasının çok önemli bir payının olduğu asla unutulmamalıdır DİSK, toplumu bu açmazdan kurtarabilmek için siyasal sendikacılığın bayrağını açtı. Sendika üyelerinin ve işçi sınıfının bilinçlenmesinin ancak eylem içinde gerçekleşebileceğine inandıklarından yoğun bir örgütlenme çabası sergilendi ve hayli mesafe alındı. DİSK’in ve Türk sendikacılığının altın çağını 12 Eylül 1980 askeri harekâtı noktaladı. İşçi sınıfının büyüyen gücü egemen çevreleri son derece rahatsız etmişti. 12 Eylül sonrasında oluşturulan siyasal güç, işçi sendikalarını kâğıttan kaplana çevirdi ve uluslararası tüm baskılara karşın, işçi sendikaları eski gücüne bir türlü ulaşamadı. Bugün bile ILO ve AB’nin tüm dayatmalarına karşın çalışanlara evrensel sendikal özgürlüklerin tanınmaması için direnen bir hükümet iş başındadır. DİSK eski günlerinin görkemini yeniden yaşayabilmek için iki çok önemli adım atmalıdır. Bunlardan ilki örgütlenme ile ilgilidir. DİSK yöneticileri etkisiz eylemlere katılarak kendi varlıklarını aşındıracak yerde fabrika önlerine gidip çabalarını ezilen, sömürülen, kayıt dışında kölelik koşullarında çalıştırılan işçileri sendika üyesi yapmak için sergilemelidirler. Üyesi olan sendikaların işçilerini memur yapmak için uğraş veren yüzlerce belediye başkanına karşı mücadele vermelidir. Üyelerinin AKP’ye ideolojik olarak yakın başka sendikalara zorla geçirilmesine karşı direnmelidir. Sayıca güçlü olmayan bir DİSK’in, sadece adı ile uzun bir koşu yapamayacağını yöneticileri artık anlamalıdır. DİSK’in güçlü olabilmek için atması gereken ikinci adım siyasidir. DİSK’in siyasal sendikacılık yapmak için kurulduğu unutulmamalıdır. Siyasal sendikacılık sendikaların genelde hükümet politikalarını etkilemek özelde bir siyasi partinin yönetiminde etkili olmak biçiminde anlaşılmalıdır. Türk sendikaları bu konuda hiçbir zaman başarılı olamadı. Siyasal sendikacılığı gerçekleştirebilecek tek kuruluş DİSK’ti, o da bu konuda önemli bir yanlış yaptı. DİSK Türk solunu bölmek için 10 Aralık hareketini asla başlatmayacaktı. Zaten bu girişim ölü doğduğu için başarılı da olamadı. Bu yanlış ve başarısız girişime rağmen DİSK siyasal sendikacılık konusunda yeni bir model sergilemelidir. Nasıl mı? Siyasi partilerimizin hiçbiri işçi sendikalarının gücünü ciddiye almadığı gibi, sendikaları ve sendikacıları küçümsedi. Var olan partilerin işçi sendikaları ile organik bağlar kurmaktan kaçındığı bir ortamda sendikalar, solda var olan en yaygın örgütlü parti ile, yöneticilerinin istememesine rağmen, organik bağ kurmanın meşalesini yakmalıdır. Üyelerinin o partiye kitlesel üye olması yolunda adım atmalı, işçilerine siyasal eğitim vermeli, parti üyesi üyelerinin parti içinde aktif olmasını istemeli, üyelerinin o partide delege, yönetici, yerel ve genel seçimlerde aday olmasını yüreklendirmeli ve desteklemelidir. Bu yol uzun ve zor ama.. sonunda kimsenin karşı koyamayacağı güvenli bir eylemi başarıya ulaştıracak tek yoldur. Böyle bir girişim siyasal sendikacılığın demokratik devrimi olacaktır. Yönetim kadroları sendika üyesi işçilerden oluşan bir partinin de iktidar yolunda ivme kazanacağı çok açıktır. DİSK’in 13. Genel Kurulu, ülkenin bir karanlığın içine çekilmek istendiği günlerde yapılmaktadır. Bu karanlığı ancak işçi sınıfının ışığı aydınlatabilir. DİSK Genel Kurulu’nun bu aydınlık için ilk adımı atabileceğine inanmak istiyoruz. * Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yakışıklı M. Alpaslan Yener: “Milli Görüş gömleğini çıkardı AB gömleği giydi. AB gömleğini çıkardı ABD gömleği giydi. Şimdi de gömleklerin üstüne çarşaf giydi, yakıştı!” SESSİZ SEDASIZ (!) İstanbul’da belediye anketi yapıyorlar İŞYERİNDE çalışırken kapıdan bir bayan giriyor ve anket çalışması yaptığını söyleyerek, “Ankete katılır mısınız” diye soruyor. Cemal Solak “Katılırım diyor” ve sonrası şöyle gelişiyor: “Anketin konusu hakkında bilgi istediğimde ‘İstanbul ve ilçelerinde nasıl bir belediye başkanı görmek istersiniz’ diye açıkladı. Sorulara başlamadan önce anketin kimin adına yapıldığını sorduğumda bunu kendisinin de bilmediğini ifade etti. Araştırmanın hangi kuruluş adına yapıldığını ısrarla öğrenmek istedim ama cevap alamadım. Soruları incelemek üzere anket formuna Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Güncel Mustafa Pınar: “Tehlikenin farkında mısınız sorusu güncelliğini yitirdi: Tehlikenin hâlâ farkında değil misiniz?” baktığımda bir soru beni hayretler içinde bıraktı: Soru: Düşüce yapısı olarak kendinizi hangi görüşe yakın hissediyorsunuz? Yanıtlar: 1 İslami düşünce 2 Laik düşünce 3 Kemalist düşünce 4Muhafazakâr düşünce 5 Milliyetçi düşünce. Böyle bir soru olabilir mi ve bir belediye başkanı bu düşünceler doğrultusunda nasıl ve kime hizmet verebilir? Sonra gözüm, anket formunun başlık kısmına takıldı; ‘Büyükşehir Belediyesi’ yazıyordu. Formdan bir kopya vermesi halinde soruları cevaplayacağımı söyledim, anketör kabul etmedi ve gitti.” AKP usulü demokrasi: Ayağını çarşafına göre uzat! ‘Hicab’dan ‘Hicab’a mı? MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geçen hafta İtalya’nın ünlü gazetelerinden biri olan “Corriere della Sera”da, bol resimli uzunca bir haber çıkmış. (Hürriyet 2.7.2008) Sarıp sarmalanıp “insan” görünümünden çıkan Müslüman kadınlardan örnekler vermiş gazete; “nikab”lı “çador”lu, “çarşaf”lı, “burka”lı ve ötekilerden. Bu örneklerin alındığı ülkelerin devlet başkanlarının eşlerinin başları açık ve çağdaş görünümde oldukları için, halktan kadınların görüntülerine yer verilmiş. Aralarında tek “laik” ülke olan Türkiye’den ise, Devlet Başkanı’nın eşi Hayrünnisa Hanım’ın sıkmabaşlı (türban) bir resmini koymuş. Onun sıkmabaşını da “hicab” olarak adlandırıp, İslam kadınları için bir “numune” olacağını belirtmiş. Bu “numune” oluş, Hanımefendi için sanırım unutulmayacak bir onur... Ama 85 yıllık laik Türkiye Cumhuriyeti için aynısını söyleyebilir miyiz? Dünya, bugün Ankara’nın Çankaya tepesinde, devletin tepesinde dalgalanan “hicab”ın, ABD ve AKP tarafından laik Türkiye yerine oturtulmakta olan “Ilımlı İslam Devleti”nin “simge”si olduğunun ayrımındadır. “İslam” olduğu belirtilen bir devlette ılımlı da olsa kadınların, onlara özgü din kurallarıyla biçimlendirilip yaşamalarının “kaçınılmaz” olduğunun da bilincindedir dünya kuşkusuz. Ayrıca “hicab” sözcüğünün “örtü” dışında “utanma, utanç” anlamına geldiği de bilinir. Böyle olunca, “1923 Devrimi”nin getirdiği çağdaş görünümlerinden “hicab”landırılıp örtünen, örtünmek zorunda bırakılan kadınlarımız da, Corriere della Sera’nın çağrısıyla “Hayrünnisa Hicabı”na bürünecekler demek. Bu İtalyan gazetesinin, Anadolu kadınının geleneksel örtüsünü adeta silen, kadın erkek ayrımını körükleyen, kadına ikinci sınıf damgasını vuran “sıkmabaş”ı, bir “devrim” geçirmiş Türkiye’ye, bu denli özendirip onaylayan tutumu, aslında AB’nin, Batı’nın isteğini yansıtır. Hele “sıkmabaş”ın, anayasada yer alması için yapılacak oylamadan birkaç gün önce, bu haberin yayımlanması da ayrı bir göstergedir. Ne ki, Batı basını tutumunu anayasa değişikliğinin onaylanmasından sonra da sürdürür; yalnız gözleri açıkta kalan kara çarşaflı kadın resimlerine yoğun biçimde yer verir; sanki çok kaygılanmışlar da, uyarıyorlar... Oysa onlar da “takıyye” yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin “takıyye ustası” Başbakanı R. T. Erdoğan’dan bunu iyice öğrendiler artık. Bir taşla iki kuş vuruyorlar. Hem AB’ye, Türkiye’nin ikinci sınıf üyeliği anımsatılıyor, hem de Türkiye’ye “Ilımlı İslam”ı, “ılımlılaştırılmış (!) laikliği”, “Hayrünnisa Hicabı”nı kabul etmezseniz, sorunlarınız çok büyüyecek sopası da açıkça gösteriliyor. Batı baştan beri yeni Türkiye’nin “Aydınlanma”yı yaşamasını hiç istemedi. Anadolu’nun bilinçlenmesi büyük bir kayıp olacaktı. Onların nasıl bir Türkiye düşlediklerini 85 yıl önce İsmet İnönü Lozan Konferansı oturumlarında, ama daha da etkili olanını konferans dışında yaşadı. Konferans sürerken delegelerin eşleri de Lozan’a gelirler. Türk başdelegesi İsmet Paşa’nın eşi Mevhibe Hanım’ın gelişi ise bir olay olur. Basın merak içindedir.. çarşaflı mı, yoksa sıkmabaşlı mı diye. Karşılarında çağdaş giysisi, zarif şapkası, güven veren duruşuyla Mevhibe Hanım’ı görünce çok şaşırırlar. Ama daha çok da düş kırıklığına uğrarlar... Batı’nın ne beklediğini, ne istediğini, İsmet İnönü, Lozanlı bir emlakçiden gelen mektubu okuyunca çok daha iyi anladığını hep belirtir anılarında. Emlakçi, İsmet Paşa’nın eşleriyle, cariyeleriyle keyifle yaşayacağı 20 odalı bir saray yavrusunu ona satmak istemektedir. Mösyö Teager’in, İsmet İnönü’yü hâlâ eski Osmanlı paşası olarak görmesini, İnönü hiç unutmayacaktır. Konferans oturumlarında da delegeler tıpkı bu “emlakçi” gibidirler. Karşılarında bekledikleri “paşa”yı değil de, durmadan karşı çıkan İsmet Paşa’yı bulmaları onları şaşırtır. Ama çok da kızdırır. Batı’nın yeni Türkiye’yi, buyruklarına kuzu kuzu uyan çöküş durumundaki Osmanlı’nın bir uzantısı olarak görme isteği temelde hiç değişmeyecekti. 2002 yılından bu yana, düşlerini tam gerçekleştirecek “işbirlikçi”lere Türkiye’de kavuşmuşlardır... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Şubat www.mumtazarikan.com m.velidedeoglu?hotmail.com T.C. KOCAELİ 1 .İCRA MÜDÜRLÜĞÜ İFLAS İLANIDIR SAYI: 2008/l İflas Müflis Med Grup Tıbbi Malzemeler Tic. San.Ltd.Şti’nin aleyhine Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 13/12/2007 Tarih ve 2007/29 es 2007/473 karar sayılı ilamı ile iflasına karar verilmiştir. Müdürlüğümüzce iflas masasının teşkiline başlanılmıştır. İLAN OLUNUR. 06/02/2008 (Basın: 5416) V AN İFLAS DAİRESİ ADİ TASFİYEDE ALACAKLILARI DAVET İLANI Dosya No: 2007/1 İflas Müflisin adı, soyadı ve adresi: Rim Sağ. Hizm. Ve Malz. Tic. San. Mtd. Şti., Özok İş Mrk., VAN. İflasın açıldığı gün: 11.12.2007 Tarih, saat: 14/30. Yukarıda adı yazılı müflisin, iflas dairesince defteri tutulan mallarının, bedellerinin tasfiyesi giderlerini koruyacağı anlaşıldığından, adi tasfiye usulünün uygulanmasına karar verilmiştir. Bu sebeple alacaklıların, bu ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde, alacaklarını ve iddialarını bildirmeleri, İcra İflas Kanununun 218’inci maddesi gereğince ilan olunur. ( İİK. m. 218) (Basın: 7069) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İri yapılı, 1 sarımsı ya da yeşilimsi 2 renkte bir kıyı 3 kuşu. 2/ Avcının av bekle 4 mek için taş 5 yığınlarından 6 yaptığı pu7 su... Gösteriş, caka. 3/ Müs 8 lüman ülke 9 lerde oturan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Yunan asıllı kimse... Dağların oyuk ve 1 V E L İ B A H H K O K A kuytu yerleri. 4/ Rüt 2 O Ğ U L K A V besiz asker... İnsan 3 L İ T A S V E L E N A ya da çalgı sesinin 4 O R B E D İ R E N yükseklik ya da al 5 V A R P A çaklık derecesi... Es 6 A L E ki Mısır’da güneş 7 N E Ş E T M E tanrısı. 5/ Derviş se 8 V E T İ R E T lamı... Evliya. 6/ No 9 K A R A F A T M A tada durak işareti... Bir tür ince meşin. 7/ “Su sesi ve kanat şakırtısından / Billur bir avize Bursa’da ” (A.H. Tanpınar)... Bir nota. 8/ Osmanlı devletinde Karadağ prenslerine verilen unvan. 9/ Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere verilen ad... Tek bir hücre ya da organizmadan eşeysiz üreme yoluyla türetilmiş hücre ya da organizma topluluğu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çiğ sütle yoğurt karıştırılarak, pişirmeden yapılan bir yiyecek. 2/ İnsanın kendine karşı duyduğu saygı... Müjdeli haber. 3/ AleviBektaşi törenlerine verilen ad... Çelikçomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad. 4/ Ender, seyrek... Büyük Okyanus’ta bir devlet. 5/ Bir cins kertenkele... Temel, esas. 6/ Yanağın alt kısmı... Danimarka’nın plaka imi. 7/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... Kum falı. 8/ Rize yöresinde dokunan çamaşırlık ince bez. 9/ Üç ya da daha çok direği bulunan yelkenli gemilerde arka direk... Tarla sınırı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle