08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 ŞUBAT 2008 CUMA 14 P. S. I Love YouNot Seni Seviyorum KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr YAPI KREDİ YAYINLARI’NDAN ÇIKTI İstanbul’un Sokakları basına tanıtıldı Kültür Servisi Edebiyat, sanat ve medya dünyasından önemli isimleri bir araya getiren ‘İstanbul’un Sokakları’ adlı kitap, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Önceki akşam Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde Adalet Ağaoğlu, Doğan Hızlan, Tahsin Yücel, Sezer Duru, Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner, Adnan Binyazar, Cengiz Bektaş, Nursel Duruel, Pınar Kür, Tarık Günersel, Tuna Kiremitçi, Ünsal Oskay’ın da aralarında bulunduğu elliye yakın yazarıyla birlikte basına tanıtıldı. İstanbul’un Sokakları, 101 yazarın kaleminden 100 sokağı anlatıyor, okuru sokak sokak gezdiriyor; İstanbul haritasını hatıralarla bezeyip, edebiyatçının kalemiyle çiziyor. İstanbul’un son yarım yüzyılının kişisel tarihlerle buluştuğu bu eserde 100 sokak, 101 hikâye var. 101 yazarın 25’i kadın; en yaşlısı 1925, en genci 1983 doğumlu. 101 sokaktan 35’i Anadolu yakasında, Cağaloğlu’ndaki “Çatalçeşme Sokağı”nı iki yazar yazınca kitabın içeriği de “101 Yazardan 100 Sokak” olarak belirleniyor. Kitap o kadar uzun bir süreçte oluştu ki, yazarlarından Memet Fuat (2002), Muzaffer Buyrukçu (2006), Cenk Koyuncu (2006), Samih Rifat (2007), Erhan Bener (2007) yitirildi. Bazı sokakların da bırakın adını, yerinde yeller esiyor. Hatta kitabın tanıtım kokteylinde bir araya gelen yazarların pek çoğu artık ne yazdıklarını unutmuşlardı.. kitaplarını kollarının altına koyup ne yazdıklarını merakla okumaya gittiler. Filmlerden film beğen Gösterime giren haftanın yeni filmleri arasında, Coppola, De Palma, Lumet gibi ustaların son eserleriyle ‘Kan Dökülecek’, ‘Sweeney Todd’, The Darjeeling Field’ gibi çeşitli dallarda Oscar adayları var SUNGU ÇAPAN ir yanda dün başlayıp birbirinden ilginç bölümlerde toplanmış, özellikle meraklısı için kuşkusuz keşfe ve seyre değer filmlerle 24 Şubat’a kadar (Beyoğlu Fitaş, Caddebostan Budak, İstinye Park’ta) sürecek olan 7!f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, öte yanda adeta festivalle rekabet edercesine bugün sinemalarda gösterime giren ve Coppola, De Palma, Lumet gibi eski, namlı yönetmenlerin eserleriyle Tim Burton, Paul Thomas Anderson, Wes Anderson gibi Hollywod’lu, daha genç ustaların şimdiden Oscar yarışına dahil olmuş, son işlerinin de aralarında bulunduğu, gıcır gıcır 9 yepyeni film. Nice yıldan beri baharla özdeşleşmiş İstanbul Film Festivali’nin de ufukta kendini hissettirdiği şu soğuk şubat günlerinde ortalık filmden geçilmiyor. Belki koşuşturmacadan ötürü biraz yorulacak, ama kuşkusuz bu festivalpiyasa rekabetinden kârlı çıkacak olan sinemaseverleri bugünden başlayarak kaçınılmaz biçimde ‘Filmlerden film beğen!’ durumuyla karşı karşıya bırakarak, herkese zorlu ama hoş bir seyir mesaisi yaptıracak, yoğun sinema günleri bekliyor kısacası. B Thomas Anderson’un, ünlü yazar Upton Sinclair’in “Oil” adlı romanından uyarlayıp bu kez geleneksel bir anlatımı yeğleyerek 20. yüzyılın başlarında Teksas’tan Kaliforniya’ya gelen, sıradan bir madencinin zengin, güçlü, zorba bir petrolcüye dönüşmesini hikâye ettiği, (hırslı, dengesiz petrolcü rolündeki, yıllardır hayranlarını özletmiş Daniel Day Lewis’in de beylik deyişle baştan sona döktürdüğü), en iyi film ve erkek oyuncu başta olmak üzere 8 dalda Oscar’a aday 2.5 saatlik There Will Be BloodKan Dökülecek destanı da, yeni haftanın kesinlikle kaçırılmayacak filmlerinden biri, belki de başlıcası. EM KOMİK, HEM DOKUNAKLI Hollywood’un bir başka genç yeteneği sayılan Wes Anderson’un hem komik hem de dokunaklı yolculuk çeşitlemesi The Darjeeling Limited’i de haftanın öne çıkan bir başka ilginç Amerikan yapımı, Owen Wilson, Adrien Brody, Amara Karan ve Jason Schwartzman’dan oluşan, şenlikli oyuncu kadrosuyla, Lost dizisiyle ünlenen yapımcı yönetmen senarist J. J. Abrams’ın senaryosunu imzaladığı, Matt Reeves’in yönettiği, el kamerasıyla çekilmiş, düşük bütçeli CloverfieldCanavar, gökdelen yüksekliğindeki bir yaratığın New York’a musallat oluşu üstüne tezgâhlanmış, Godzilla’yla King Kong ve Blair Ca H Youth Without Youth Bugün başlayan filmlerden Youth Without Youth, yönetmenlik kariyerinde 41 yılı geride bırakmış, Baba, Konuşma, Kıyamet gibi başyapıtlanyla modern sinema tarihine geçmiş Francis Ford Coppola’nın on yıl kadar aradan sonra yeniden kamera başı yaptığı, gençliğe dönüş teması üstüne, ‘metafizik, fantastik, psikolojik, romantik’ nitelikteki, farklı ve oldukça kişisel bir denemesi Before The Devil Knows You’re DeadŞeytan Duymadan Önce ise Serpico, Köpeklerin Günü, Şebeke, vb. gibi filmleriyle anımsadığımız, 84 yaşındaki ihtiyar delikanlı Sidney Lumet’in çoktan klasikleşmiş 1957 yapımı ilk filmi 12 Öfkeli Adam’ın heyecanını hâlâ yıtirmemiş olduğunu örnekliyor. En son Roald Dahl’ın modern çocuk klasiği romanından uyarladığı Charlie ve Çikolata Fabrikası’yla sinemalarda konuk ettiğimiz Tim Burton’un bir kez daha malum gotik tutkusunu gidererek ve gözde oyuncusu Johnny Depp’i (hem bu sefer şarkı da söyletip) yöneterek kotardığı Sweeney ToddFleet Sokağının Şeytan Berberi, usturanın nerdeyse Depp’Ie birlikte başrole soyunduğu, ortalığın kan gölüne döndüğü, şiddet, vahşet, intikam ağırlıklı, öncelikle Tim Burton hayranlarının kesinlikle ilgisiz kalamayacağı, yeni bir Karındeşen Jack vakası. 1990’ların ikinci yarısındaki Boogie Nights ve Magnolia gibi özgün işlerini izleyen oldukça tuhaf PunchDrunk Love’ın (2002) ardından sesi soluğu pek duyulmayan, Amerikan sinemasının geleceği parlak, genç ‘yaratıcı yönetmen’lerinden Paul ‘YOUTH WITHOUT YOUTH’ dısı karışımı sayılabilecek yeni bir korku fantezisi. Beatles’ın ünlü şarkısını ad olarak seçmiş P. S. I Love YouNot Seni Seviyorum ise Richard LaGravenese’ın yönettiği, Hilary SwankGerard Butler çiftinin oynadığı, alışılmış romantik komedi formatında üretilmiş, mendil ıslatan bir aşk hikâyesi. Haftanın biricik yerli filmiyse, sinemamızda sıkça rastlanmayan, büyük bütçeli bir dönem filmi olma iddiasındaki 120. Osmanlı ordusu 1914’te Doğu Anadolu’ya göz dikmiş, tehditkâr Çarlık Rusyası tehlikesine karşı, karlar altında Van’ı korumaya uğraşırken, mecburen yaya olarak cepheye cephane taşımakla görevlendirilmiş 120 çocuğun telef oluşunu aktaran bir ‘kahramanlık destanı’ymış 120. Yazar ve besteci Özhan Eren’in senaryosunu yazıp yönetmenliğini de Murat Saraçoğlu’yla ortaklaşa üstlendiği 120, sinematografisinden çok, minik oyuncularıyla, dekor seçimi, mekân kullanımı ve özenli kostümleriyle göz dolduran, iyi niyetli ama acemi işi, gösterim zamanlaması da hatalı bir ‘ilk film’ izlenimi uyandırıyor. Sait Ergenç yaşamını yitirdi ? Kültür Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın emekli sanatçılarından Sait Ergenç dün İstanbul’da yaşamını yitirdi. Ergenç için bugün saat 10.30’da Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde tören yapılacak. Törenin ardından, Selamiçeşme Camii’nde kılınacak cenaze namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 1931 İstanbul doğumlu Sait Ergenç, İBB Şehir Tiyatroları’na ilk girdiği günden itibaren sırasıyla “Hürrem Sultan”, “IV. Murat”, “III. Selim”, “Pusuda”, “Hırçın Kız”, “Jul Sezar”, “Antionus ve Cleopatra”, “Hamlet”, “Fermanlı Deli Hazretleri”, “Çatıdaki Çatlak”, “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe”, “Misafir” gibi oyunlarda rol aldı. İBB Şehir Tiyatroları’nda en son “Çatıdaki Çatlak” oyununda sahneye çıkan Sait Ergenç, bu oyunuyla yasa gereği 1996 yılında emekli oldu. Şehir Tiyatroları’nda oyunculuğun yanı sıra Yeşilçam’ın birçok filminde seslendirme yapan Ergenç; “Karşık Pizza”, “Üzgünüm Leyla”, “Ben İnsan Değil miyim?” gibi önemli filmlerde ve TV dizilerinde rol aldı. Redaktör de Palma olursa... ugün başlayan filmlerden Örtülü Gerçek, 2006’da ABD işgalindeki Irak’ın Mahmudiye kentinde olmuş, gerçek bir vahşet olayına dayanan kurmaca bir belgesel. Bir grup Amerikalı askerin tecavüz ettikleri Iraklı bir genç kızı ve bütün ailesini öldürüp evlerini de yaktığı bu trajik olayı ele alan, meslekte 40 yılı geride bırakmış, Hitchcock özentisi gerilimlerden kara film çeşitlemelerine ve büyük stüdyo yapımı, macera aksiyonlarına kadar yıllardır her türde 20’yi aşkın film sığdırdığı üretken kariyeriyle Amerikan sinemasının günümüzdeki saygın isimlerinden olagelen, ünlü senaristyönetmen Brian De Palma. Mahmudiye’de yaşanmış bu topluca tecavüz ve cinayet olayını, 4 yıldan beri artık Güneydoğu komşumuz ABD’nin işgalindeki Irak’ın Samarra kentine taşımış De Palma. Top oynamaktan fırsat bulunca, hep bir şeyler verip almak isteyen, çelimsiz çocuklarla çevrili, sıcaktan ve koşullardan ötürü sürekli gergin, fıttırmanın eşiğindeki bir grup Amerikalı askere odaklanan filmde, her an bir direnişçi kurşunu ya da bombasıyla ölme stresindeki kontrol noktasında görevli askerlerin baskın yaptıkları bir evi ikinci kez basıp göz koydukları evin 15 yaşındaki kızına vahşice tecavüz ederek sonuçta tüm hane halkını öldürmelerini izliyoruz. Askerlikten sonra sinema okuluna gidip yönetmen olmak isteyen er Salazar’ın (Izzy Diaz) kamerasıyla sürekli belden aşağı espri ve şakalarla asker muhabbeti yapan arkadaşlarını ve üsteki hayatı filme çektiği, ırkçı, tecavüzcü ve katil Flake’le (Patrick Carroll) irikıyım sadist B yaşattıklarını, “savaş eşittir trajedi” gerçeğini vurgulayarak aktaran De Palma, Ortadoğu haritasını yeniden şekillendirme amacını aşama aşama gerçekleştiren, “zorba ve şahin” ABD’nin malum dünya jandarmalığı politikasını düşündüren, kontrollarda kuşkulanılıp derdest edilen 2 bin sivilden sadece 60’ının direnişçi asi olduğu gibisinden istatiksel bilgi kırıntılarını da veren, karışık malzemeyle kotarılmış ama eleştirel, sağlam ve gerçekçi bir savaş filmi ortaya koymuş sonuçta. 2004’ten bu yana yaklaşık 5 bin kayıp verip milyondan fazla Iraklıyı öldürmüş ABD ordusuna getirdiği eleştirinin yanı sıra medyanın çoğu kez çarpıtarak sunduğu Bush’ın (Daniel Sherman) başını çektiği bas Irak’taki savaş gerçeklerini herkesin gözüne sokını da, miğferine taktığı minik dijital kame kuyor Redacted. Filmin özünü, maganda ve rasıyla kaydediyor bir belgeselci gibi. cani er Flake’in ettiği, “Arap öldürmek, Redacted / URMACA BELGESEL böcek ezmek gibi” lafı Yönetmen, Senaryo: Yıllar önce yaptığı, benzer konudaveriyor zaten. Brian De Palma / ki Casualties of War’la Vietnam ceKamera: Jonathan hennemine ilişkin en başarılı filmlerCliff / Oyuncular: den birini imzalamış De Palma, Salazar’ın çekimleri, Fransız yapımı, düzPatrick Carroll, Rob mece bir haber filminden parçalar, yeDevaney, Kel O’Neill, rel haber ve savaş görüntüleri, ve inIzzy Diaz, Daniel ternetten indirilmiş videoları harmanStewart Sherman, Ty layarak oluşturmuş, Mockumentary Jones, Eric Anderson, denen kurmaca belgesel türdeki ÖrtüMike Figueroa, Shatha Örtülü Gerçek lü Gerçek’i. Kafayı yemek üzere olan, Haddad / ABD 2007 sinirleri laçka Amerikalı askerlerin 4 (ÖzenUmut Sanat) yıldır yaşadıklarını ve sivil Iraklılara Yeni Metin Yeni Tiyatro K ? Kültür Servisi Bağımsız sanat merkezi GalataPerform ve Ve Diğer Şeyler Topluluğu tarafından düzenlenen Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi, genç oyun yazarı Burak Akyüz’ün kaleme aldığı “Kırmızı” isimli oyunun okumasıyla devam ediyor. Bir ‘sex shop’ta tezgâhtarlık yapan bir adam, genç bir kadın ve bir intihar bombacısının karşılaşmalarını konu alan oyunu Sibel Arslan Yeşilay yönetiyor. Bugün saat 20.00’de GalataPerform’da gerçekleşecek olan okumalardan sonra oyunun yazarı ve yönetmeniyle birer söyleşi düzenlenecek. (0 212 243 99 91) İnsanlığın aydınlanma, pozitivizm, akılcılık ile elde ettiğini sandığı hemen tüm değerler, hızla çözülüp dağılmış, parçalanmış durumda Romanda, kitapta yeni çağ ve ötesi... ENVER AYSEVER . yüzyıl geçen yüzyıldan farklı sorunlar ve sorularla dev bir yığın gibi dimdik duruyor karşımızda. İnsanlığın aydınlanma, pozitivizm, akılcılıkla elde ettiğini sandığı hemen tüm değerler, hızla çözülüp dağılmış, parçalanmış durumda. Günlük yaygın söylemle bir akıl tutulması yaşadığımız açıklıkla ortada. İnsanlığın geçirdiği devrimlerin son halkası olan bilişim devrimi, ne tür katkılar yapacak günlük yaşama henüz tamamen ortaya konabilmiş değil. Bir yandan hızla gelişen teknoloji insanları farklı bir sınıflamaya taşıyor; diğer yandan neredeyse birkaç bin yılda elde edilmiş uygarlık tarihi, birkaç yıl içinde tümden değişiyor ve alışkanlıkları, bilgi ve becerisi elinden alınan birey, kendini çıplak, yalnız ve çaresiz hissediyor. Bugün insanımsı diye adlandırılan robotların her tür insan eylemini gerçekleştirmesini bir yana bırakın; insanın temel güdüsü olan cinselliği bile, gerçek olandan ayırt edemeyecek şekilde karşı cinslere sunuyor olması, insanlığın kendi 21 ni tehdit eden bir uygarlığa doğru koştuğunu gözler önüne seriyor. Tüm bu olup biteni anlamak için hiç kimsenin durmaya ve düşünmeye vakti yok! Kişi kendini sürekli eksikli, geç kalmış ve bir büyük kurgunun içinde, bütüne etkiyemeyecek kadar küçük hissediyor. Gerçeklik duygusu yitiyor; sahici sevinç, mutluluk, acı yerini sanal olanına devredi yor. Bir tür şizofreni insanı tutsak ediyor. İLGİ ÇAĞI MI? Bilgi çağı olduğu savlanan bu süreç, önümüze konulan sonsuz olanaklarla tam da söylendiğinin aksini kanıtlıyor. Bilgi yerini kuşkuya devrediyor. Neredeyse kendi varlığından bile emin olamayan, henüz yüzyıl öncesinin değerlerini bile bilme B yen, tanımayan, köksüz topluluklara dönüyor insanoğlu. Haz, tüketim fetişizmi, düşünsel olanın yerini, yararlı(!) olana devrediyor. Yararlı olansa anlık olarak değerli olabiliyor; hiçbir değer evrensel, kalıcı olmayı başaramıyor. Ahlaki ölçütler hızla değişiyor; sosyal bilimler, bilim olma sıfatını kaybediyor. Profesyonel kaygılar öne çıkıyor... ünya okuryazarlarının kalbi her yıl Frankfurt Kitap Fuarı’nda atıyor. Bu fuarın özelliği profesyoneller arası bir toplantı olması ve mesleki bilgi, beceri ve kazanımların paylaşılmasından geliyor. Dünyanın dört yanındaki yayıncılar, yazarlar, yazar örgütleri temsilcileri, pazarlamacılar burada buluşup sorunlarını konuşuyor, alışve D riş yapıyorlar. Fuarın büyüklüğünü görüp, basılı olan kitapların çokluğuna tanık olup; ‘kitaplar tükenir mi’ sorusuna yanıt aramak aptalca gelebilir kişiye. Oysa durumun böyle olmadığı açıklıkla ortada. 2007 fuarında yapılan bir araştırma, fuarda buluşan kalabalığın çeşitli endişeleri olduğunu ortaya koyuyor. Fuarda yapılan ankete göre (86 ülkeden 1300 kişi üzerinde yapılmış bu araştırma) kitap endüstrisinin karşı karşıya kaldığı en büyük sorun dijitalleşme olarak görünüyor. İşin ilginç yanı; araştırma, kitap sektörünün en büyük umudunun da aynı yönde olduğunu ortaya koyuyor. Olumlu ve olumsuz yönleriyle dijitalleşme önümüzdeki dönemin gerçeği. Bu sorunu büyüteç altına alıp iyice irdelemek gerekiyor elbet. Toplumlar, sosyolojinin bilimsel bir ölçüt koymasına olanak vermeyecek hızla değişiyor. Teknoloji toplumların yaşamını bir günde, bir dakikada, bir anda derinden etkileyebiliyor. Bilimsel olan, yerini tahmine bırakıyor. Psikoloji, herkese önerilerde bulunamıyor, reçeteler geliştiremiyor. Dünya küçülüyor, ancak insan davranışı giderek kişiye özgüleşiyor. Olsa olsa karşımızdakinin nasıl davrandığını, nasıl hissettiğini kestirebiliyoruz. Hüküm vermek zorlaşıyor. Bilgi çağı, yerini sezgi çağına bırakıyor. Sezgi deyince sanata, sanatçıya ve en çok da yazı adamına gereksinim olduğunu biliyoruz. Bu akıl yürütme eğer doğruysa, yazarın en çok bugün saygın olması gerekir. Oysa görünen o ki; kitaplar, yaratıcı yazın ve nihayetinde yazar, iktidarını yitiriyor. Dahası entelektüel kişi, bir tür müzelik, korunması gereken bir varlıkmış gibi oyun dışı kalıyor. İşte bu olup bitenin toplumsal, siyasal ve nihayetinde düşünsel sonuçlarını sezmek zorundayız. Kitaplar, kurgusal yapıtlar ve onu yaratanlar ölüyor mu? SÜRECEK CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle