22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 2008 SALI 4 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN HABERLER Mayıs ayından itibaren alkollü içki içeren ilan ve reklam bedelleri gider kabul edilmeyecek Türban Neleri Örtüyor? Dini siyasete alet edenler mutlaka ardından akçeli işler çevirmekte ve çevirenlerle ortaklaşa girişimlerde bulunmaktadırlar. Türkiye’de türban bir yandan riba yani faizi örterken öte yandan da kimilerini zengin etme girişimlerine paravanlık ediyor. Geçen gün, araştırmacıgazetecinin hası Tuncay Mollaveisoğlu’ndan bir email aldım. Söz şimdi Cumhuriyet okurlarının Kanaltürk’teki “Yolsuzluk ve Yoksulluk” programından ve “Cumhuriyet Kitapları”nda yayımlanan “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” adlı eserinden tanıdıkları değerli genç dostumun: “Sayın Sirmen; AKP hükümeti enerji alanındaki en büyük rant alanlarından biri olan elektrik üretim ve dağıtım özelleştirmesinin önünü açtı. Bildiğiniz gibi enerji dağıtım ihaleleri henüz gerçekleşmedi, ancak elektrik üretim lisansları ile birlikte termik, hidroelektrik rüzgâr enerjisi santralları yapım ve işletim işleri açık bir şekilde AKP’ye yakın işadamlarına verildi… Sırada içki yasağı var ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türbana ilişkin düzenlemeyi MHP’nin de desteğiyle TBMM’den geçiren AKP hükümetinin yeni hedefi içki yasağı. Mayıs ayından itibaren alkollü içki içeren ilan ve reklam bedelleri gider kabul edilmeyecek. Uygulama birçok spor kulübüne ve kültür sanat etkinliğine darbe vuracak. Yeni RTÜK yasa tasarısının yasalaşmasıyla da içki sahnelerini yayımlayan televizyonlara 90 güne kadar yayın durdurma cezası verilebilecek. Yasa yürürlüğe girmeden bazı programlarda içkiler şişe yerine sürahiyle ikram edilmeye başlandı. Bakanlar Kurulu’nun gündeminde yer alan yeni RTÜK yasa tasarısıyla “Alkol, tütün ürünleri ve uyuşturu ? Yeni RTÜK yasa tasarısıyla “alkol, tütün ürünleri ve uyuşturucu madde kullanımını özendirici türde yayın yapılması” yasaklanıyor. Tasarı yasalaşırsa, film ve dizilerde, içki içme sahneleri, sarhoş görüntüleri, uyuşturucu veya sigara içenler tarihe karışacak. İçki reklam bedellerinin gider kabul edilmemesi ile birlikte bu firmaların destek oldukları spor kulüpleri ve kültür etkinlikleri darbe alacak. cu madde kullanımını özendirici türde yayın yapılması” yasaklanıyor. Tasarı yasalaşırsa, yerli ya da yabancı film ve dizilerde, artık içki içme sahneleri, sarhoş görüntüleri, uyuşturucu veya sigara içenler tarihe karışacak. Üst kurul, bu tür sahnelere yer veren kanalları, önce uyaracak, ihlalin tekrarı halinde kanala 1 ila 3 gün; ikinci kez tekrarda 3 ila 9 gün arasında; üçüncü kez olursa 9 ila 15 gün yayın yapmama cezası uygulayacak. Dördüncü tekrarda, yayın 15 günden 90 güne kadar geçici olarak durdurulacak. Tasarı henüz yasalaşmamasına karşın televizyonlarda sansürün ilk örnekleri de görülmeye başlandı. Kral TV’de şarkıcı Aslı Zen’in meyhanede çekilen “Şerefe” şarkısının yayını durduruldu. Hükümetin alkole yaklaşımını tüm netliğiyle ortaya koyan bir diğer değişiklik de alkollü içki ve tütün mamulleri içeren ilan ve reklam bedellerinin gider kabul edilmemesine yönelik düzenleme yapılması oldu. Geçen ay Resmi Gazete’de yayımlanan Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun’da değişiklik yapan kanunla Gelir Vergisi Kanunu’nda yeni bir düzenlemeye gidildi. Yapılan değişiklikle her türlü alkol ve alkollü içeceklerle tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam harcamaları kazançtan düşülen harcamalar kapsamından çıkarıldı. Buna göre, tütün ve alkollü içkilere ilişkin reklamlarla Elektrik üretim lisansları AKP’li yandaşlara EPDK verilerine göre; en çok ihale kazanıp üretim lisansı alanlar şunlar: Ak Enerji Grubu: 13 elektrik santralı (toplam 760 mv kurulu güç). Aksa (Kazancı) Grubu: 5 elektrik santralı (toplam 235 mv kurulu güç). Kuyumcu Cihan Kamer Grubu: 16 elektrik santralı (toplam 615 mv kurulu güç). Zorlu Grubu: 6 elektrik santralı (toplam 427 mv kurulu güç). Enerjisa Enerji: 4 elektrik santralı (toplam 381 mv kurulu güç). Entek Elektrik: 3 elektrik santralı (toplam 305 mv kurulu güç). Ere HES: 7 elektrik santralı (toplam 387 mv kurulu güç). Karadeniz Holding: 6 elektrik santralı (toplam 296 mv kurulu güç). Tektuğ Enerji: 5 elektrik santralı (toplam 80 mv kurulu güç). İbrahim Çeçen Grubu: 2 elektrik santralı (toplam 27 mv kurulu güç). Çalık Grubu: 2 elektrik santralı (225 mv kurulu güç). Eren Holding: 1 elektrik santralı (135 mv kurulu güç). Sanko Holding: 1 elektrik santralı (34 mv kurulu güç). ??? Yukarıda sayılan grupların büyük bir kısmı EPDK’den toptan elektrik satışı ve/veya elektrik ithalat ve ihracatı lisansları da aldılar. Örneğin, kuyumcu Cihan Kamer grubuna ait Şavk Enerji, Global Grubu’nun patronu Mehmet Kutman’ın ortak olduğu Kartet Karadeniz Enerji gibi. Emrullah Turanlı’ya ait Taşyapı Grubu, Turanlı’nın kendi ifadelerine göre, Eti Elektrik Üretim AŞ isimli bir şirket kurdu, su kullanma izinlerini aldı ve 5 yıl içinde 6 baraj ve hidroelektrik santral projesine 300 milyon dolarlık yatırım yapmayı planlıyor. Keza, basında çıkan haberlere göre, bir başka AKP yandaşı Boydak (İstikbal) Grubu, 850 milyon dolarlık enerji yatırımına hazırlanıyor. ??? Sayın Sirmen, Enerji pastasının paylaşıldığı dönemde ortaya ‘çantacılar’ diye bir grup çıktı… Bu grubun özelliği şu: Hükümete yakın olan işadamları elektrik üretim lisansları alıyorlar. Bu işadamlarının çoğunun enerji ile uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor. Kimi tekstilci, kimi kuyumcu… Bu işadamları aldıkları lisansları üçüncü kişilere satarak alınlarından tek bir damla ter akmadan ‘havadan’ para kazanıyorlar. Oysa yapılması gereken, lisans hakkını alan şirketlerin derhal bu hakkın gereği olan yatırıma soyunmaları… Bu çantacılar böyle yapmıyorlar, lisans hakkını alıp bekliyorlar. O alanda lisans kotası dolunca harekete geçip ellerindeki lisansı gerçek anlamda bu işi yapmak isteyen işadamlarına satıyorlar. Milyonlarca doları böylece cebe indiriyorlar. Başbakan Erdoğan’ın ‘kuyumcusu’ Cihan Kamer arka arkaya enerji şirketleri kurduğu dönemde ben ‘Yolsuzluk ve Yoksulluk’ programında, dünün kuyumcusu bugünün enerji devi olmaya hazırlanıyor diye haber hazırlamıştım. Ancak Cihan Kamer bu alanda beklenen yatırımı yapmadı. Enerji piyasasında adı ‘çantacılara’ çıkan diğer simsarlar gibi elindeki 4 enerji şirketini Hamdi Akın’a sattı. Böylece işadamı Hamdi Akın, enerji alanında iş yapmak için kurduğu Akfen Enerji’ye, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakın arkadaşı Cihan Kamer ile Ömer Bağcı’nın ortak olduğu 4 enerji şirketini de katmış oldu. Cihan Kamer’in Şavk Elektrik bünyesindeki İdeal Enerji, Elen Enerji, Pak Enerji ve Beyobası Enerji şirketleri için taraflar anlaştı ve onay için EPDK’ye başvuruldu. Sayın Sirmen; EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) çantacılar için daha sonra önlem aldı. Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmişti.” Görüyorsunuz, türban neleri örtüyor, her şey yoruma gerek bırakmayacak kadar açık. ilanlar, düzenlemenin yürürlüğe gireceği 19 Mayıs 2008’den itibaren gider olarak gösterilemeyecek. Düzenlemenin yürürlüğe girmesi durumunda büyük spor kulüpleri ve önemli kültür sanat etkinlikleri de sponsor krizi yaşayacak. Bu çerçevede Avrupa’da Türkiye’yi başarıyla temsil eden Efes Pilsen Basketbol Takımı başta olmak üzere yine çeşitli alkol üreticisi firmaların desteğiyle gerçekleştirilen müzik festivalleri de maddi darboğaza girecek. Konunun uzmanları, reklam bedellerinin vergiden düşülememesi durumunda reklamların azalacağını, tanınmış firmaların kaliteli ürünleri yerine ucuz ve kalitesiz ürünlerin öne çıkacağını ifade ediyor. TSHD MHP’DEN AKP’YE TEPKİ Kamuda rüşvetin adı bahşiş ? Yurttaşın işini yürütmek için resmi dairelerde bahşiş adı altında rüşvet vermek zorunda bırakıldığını belirten Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği Başkanı Kurtuluş, siyasilerin de ‘bahşiş’ aldığını söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Tapu ve Kadostro Genel Müdürü Mehmet Zeki Adlı’nın ardından Bayındırlık Bakanı Faruk Özak’ın da tapudaki “rüşvet” alışverişini “bahşiş” olarak değerlendirmesi tepkiye neden oldu. Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği (TSHD) Başkanı Erciş Kurtuluş, siyasilerin de bahşiş aldığını belirterek bahşiş adı altındaki rüşvetin aşağılara kadar yayıldığını söyledi. Devlet, siyaset, iş dünyası, sivil toplum ve halkın günlük yaşamında yolsuzluktan arındırılmasına yönelik faaliyet yürüten TSHD’nin Başkanı Erciş Kurtuluş, kamuda “bahşişi” değerlendirdi. Kurtuluş, siyasilerin işlerine gelen konularda AB’den söz ettiğini belirterek uygar ülkelerde bahşişin olmadığını, bunun tartışmasının bile hakaret sayıldığını söyledi. “Siyasilerimiz de bahşiş alıyor, en üst düzeye kadar ve buradan aşağılara yayılıyor” diyen Erciş Kurtuluş, şunları kaydetti: “Bahşiş devlet memuruna verilmez. Bahşiş düğünlerde saz çalan kardeşlere verilir. Kamu Görevlileri Etik Kurulu kurulalı 4 yıl oldu, henüz kriterlerini bile geliştirmedi. Siyasi Ahlak Yasası da çıkarılmadı. Siyasilerimiz bu yasayı çıkarıp kendilerine sınırlama getirmedikleri için aşağılara doğru yayılıyor. Sayın Bakan’ın ve genel müdürün söylediği gönülden verilen değil, verilmeye mecbur edilen bir şeydir. Çünkü bu yoldan gitmezseniz direnişle karşılaşırsınız, işiniz yürümez. İşini yürütmek için vatandaş bahşiş veriyor.” İttifakta ‘vakıf’ çatlağı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türbana serbesti getiren anayasa değişikliği konusunda AKP ile “işbirliği” yapan MHP, hükümetin bir hafta aradan sonra yeniden Meclis gündemine getirdiği Vakıflar Yasası’na sert tepki gösterdi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal, AKP teslimiyetçiliğinin bu kez Vakıflar Yasası’nda kendini gösterdiğini belirterek “Yasa külliyen Meclis gündeminden düşürülmelidir” dedi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal, Grup Başkanvekili Oktay Vural ile birlikte TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Vakıflar Yasası’nı, Yunanistan Parlamentosu’nun 7 Şubat’ta kabul ettiği “Yunanistan Azınlık Vakıf Yasası” ile karşılaştırdı. Bal, Türkiye’deki Vakıflar Yasası’nın Lozan’ın kazanımlarını ortadan kaldırdığına dikkat çekti. Vakıflar Yasası’nda ilk gediğin 3. uyum paketiyle açıldığını, bunu 4, 5, 6, 7, 8 ve 9. uyum paketlerindeki ödünlerin izlediğini kaydeden Bal, AB’nin bununla da yetinmeyerek en son Vakıflar Yasası’nın silbaştan yenilenmesini istediğine dikkat çekti. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto ettiği son yasanın ise azınlık vakıflarının mal edinme hakkını sınırsız ve süresiz hale getirdiğine işaret eden Bal, “Yani 545 yıllık ihtiras hayata geçmiştir” dedi. Yunanistan Parlamentosu’nun, Batı Trakya’da bulunan Türk ve Müslüman cemaatin vakıflarıyla ilgili yasayı 7 Şubat’ta kabul ettiğine dikkati çeken Bal, Yunanistan’daki kanunun, sadece Türk azınlık vakıflarını kapsadığını, Vakıflar Kanunu’nun ise ülkedeki tüm vakıfları kapsadığını belirtti. Bal, Yunanistan’da kabul edilen yasayla, Batı Trakya’da seçilmiş müftülerin göreve getirilmesi uygulamasına son verildiğini kaydetti. Faruk Bal, Yunanistan’daki yasanın, oradaki Türk vakıflarını, “Böl, parçala, yut” mantığıyla yok etmeyi amaçladığını ifade etti. Bal, “Oradaki kanunla, bölge genel sekreteri (bölge valisi), vakıf gruplarının yönetilmesini ve özel idare kurulu tarafından idare edilmesini belirleyebilecek. Peki, bizde İstanbul Valisi, vakıfları yönetmeye kalksa dünya ayağa kalkmaz mı” diye sordu. Nezih Demirkent anıldı Eski Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) başkanlarından Nezih Demirkent, ölümünün 7. yılında kabri başında anıldı. Aşiyan Mezarlığı’nda Nezih Demirkent’in kabri başında düzenlenen anma töreninde konuşan eski Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli, bir simge, bir önder olan Nezih Demirkent’i, ölüm yıldönümünde sevgiyle ve özlemle andıklarını belirtti. Dünya gazetesi başyazarı Osman Saffet Arolat da, “Kendisi bize çok önemli bir eser bıraktı ve bu eseriyle de biz onun yolunda yürümeye devam ediyoruz” dedi. Törene, Demirkent’in kızı Didem Demirkent Ersinan, torunu Ferzan Ersinan Top, TGC Başkanı Orhan Erinç, Dünya Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Danışmanı Rüştü Bozkurt, Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğ Karakullukçu, Türk Kalp Vakfı Başkanı Çetin Yıldırımakın ile Hami Alkaner, Murat Oray gibi meslektaşları, gazete çalışanları ve Demirkent’in yakınları katıldı. (Fotoğraf: AA) ‘3. köprü kuzeye yapılacak’ Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, İstanbul Boğazı’na yapılacak üçüncü köprünün güzergâhının belli olduğunu ama açıklamak istemediğini söyledi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, İstanbul Boğazı’na yapılacak 3. köprünün güzergâhının belirlendiğini ancak spekülatörlere fırsat vermemek için açıklamak istemediğini söyledi. Yıldırım, “Üçüncü köprü ve onun güzergâhı, mevcut köprülerin daha kuzeyinde olacak, o kesin” dedi. Doğuş OtomotivAkfenTÜV SÜD konsorsiyumu TÜVTURK tarafından yaptırılan araç muayene istasyonunun açılış töreni için Trabzon’a yaptığı gezi sırasında bir grup gazeteci ile sohbet eden Yıldırım, “YapİşletDevret” modeli ile yapılacak “İzmit Körfez Geçişi ve BursaBalıkesirİzmir Otoyolu Projesi”nin Yüksek Planlama Kurulu’nda onaylandığının anımsatılması üzerine, altyapı yatırımlarının maliyeti yüksek ve geri dönüşünün çok uzun olduğunu anlattı. Kamu kaynakları ile bu yatırımları gerçekleştirmenin mümkün olmadığını ifade eden Yıldırım, altyapı yatırımlarında özel sektörün sermaye ve tecrübe birikimini değerlendirmek gerektiğini söyledi. Yıldırım, şöyle devam etti: “Bu yüzden temel altyapı projelerini kamuözel sektör işbirliği ile yapmayı teşvik ediyoruz. Bu amaca yönelik olarak YapİşletDevret Kanunu’nun alanını genişlettik, yeni boyutlar getirdik. Bu da önümüzdeki hafta parlamentoda görüşülecek.” “İstanbul Boğazı’na yapılacak 3. köprünün güzergâhı belli oldu mu” sorusu üzerine, güzergâh alternatiflerinin hepsinin değerlendirildiğini, çevresel etki değerlendirmelerinin de yapıldığını ifade eden Yıldırım, “Alternatiflerden birine karar verildi. Ama onu açıklamayalım. Spekülatörlere fırsat vermeyelim. Üçüncü köprü ve onun güzergâhı, mevcut köprülerin daha kuzeyinde olacak, o kesin. Ama nokta olarak şu anda ifade etmemizin bir yararı yok” diye konuştu. Binali Yıldırım asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘Ekonomik kriz vurgusu’ ? Haber Merkezi CHP İstanbul İl Gençlik Kolları’nın düzenlediği Politika Okulu’nun bu haftaki konuğu ekonomist Selim Somçağ, Türkiye’nin büyük bir ekonomik kriz içerisinde olduğuna dikkat çekti. Somçağ, “2001 krizinde 10 milyar dolar olan cari açık 4 yıl içinde 35 milyar dolar oldu. Küresel piyasalardaki likidite bolluğunun olması krizin olmadığı anlamına gelmez. Ancak bilinmelidir ki bu geçici bir durumdur. Ekonomi şişirmeyle döndürülemez. Pompalanan küresel ekonomi dikiş yerlerinden patlamaya başlamıştır” dedi. Vicdani retçi Savda davası ? İstanbul Haber Servisi Vicdani retçi Halil Savda hakkında “halkı askerlikten soğutma” iddiasıyla açılan davanın ikinci duruşması dün görüldü. Savda, ifadesinde, İsrail’deki vicdani retçilere destek vermek amacıyla basın açıklaması düzenlediklerini belirterek, “Bu suçun varlığını kabul etmiyorum, askere gitmeyin çağrımı yineliyorum” dedi. Sanık avukatı, halkı askerlikten soğutma fiilinin suç sayıldığı madde 318’in anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Türban/başörtüsü tartışmalarını hep birlikte izliyoruz. Tartışmanın tamamen iki kampa bölünmek şeklinde gelişeceği belliydi, öyle de oldu. Bu aslında çok uzun zamandan beri Türkiye’nin içindeki siyasi durumu gösteriyor. Bu tartışmalar sırasında dikkatimi çeken bazı değerlendirmelerden söz etmek istiyorum. “İslama göre, Kuran’a göre başörtüsü zorunluluğu yoktur. Varsa bile türban şeklinde değildir” gibi açıklamalar yapılıyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da bu konuda araştırma yaptırdığını söyledi şu görüşleri ifade etti: “O zamana kadar örtünme arkaya doğru yapılırken, İslamiyet, örtünün öne doğru kullanılması gereğini söylemiş. Kuranıkerim, 2 ayrı süresinde, çeşitli ayetlerde, bunu ifade etmiş. Buradaki örtünmenin kabul edilmiş olması, var olan örtünmenin kabul edilmiş ve düzenlenmiş olması... Mesela daha önce Cahiliye döneminde cariyeler çıplak dolaşıyormuş. Onlardan, Türban Tartışmalarında Dini Referans Almak... mümin kadınların ayrılması için Kuranıkerim, telkinler, tavsiyeler yapmış. Bütün bunlar doğru. Bunlarda mesele yok... Bunlar, yeni keşfedilen olaylar değil. Yüzlerce yıldır bu lafı, biz biliyoruz, Anadolu biliyor, Türkiye biliyor.” ??? Kuran’ın ve İslam dininin temel kaynaklarının örtünme konusuna nasıl yaklaştığını araştırmak ilgi çekicidir. Ben de “İslam’da Kadın ve Cinsellik” kitabımı hazırlarken bu konuyu epeyce araştırmıştım. Tabii ki bulduğum kaynakları da kitabımda yorumlamıştım. Deniz Baykal’ın veya laiklik konusunda duyarlı olan insanların bu konuda bir merakı, araştırması ve bilgi birikimi olabilir. Toplumumuzda böylesine yaygın bir inancın araştırılması, yorumlanması çok doğal. Bana burada ters gelen, dinin ne dediğiyle siyaset arasında ilişki kurulmasıdır. İslam dininin kuralları yüzyıllardır tartışılıyor. Bu kuralların yorumlanması mezhep, tarikat gibi çok sayıda değişik dini ekollerin gelişmesine neden olmuştur. Bugün kendisini İslam ülkesi diye tanımlayan her ülkede uygulamalarda büyük farklılıklar bulunuyor. Bu da çok doğaldır… Örneğin İran’da başörtüsü dinin şartı olarak kadınlara dayatılırken, Suudi Arabistan’da dikkat kadınların bedenlerinin örtünmesi gerektiği üzerinde yoğunlaşıyor. Buna benzer çok sayıda değişik uygulama örneklerinden söz edebiliriz. Afganistan’da Taliban kadınların yüzlerinin hiç görünmemesi gerektiğini söylüyor ve uyguluyordu. Bütün bunlar din üzerine araştırma yapanları ilgilendirir. Meraklısı da bunu takip eder, inancına göre uygulamaya çalışır. Laik bir ülkede, dinin neyi emrettiği siyaset alanının işi değildir. Laik bir ülkede zaten devletin herhangi bir dine yakın durması da söz konusu olamaz. Laik devlete dünyevi yasalar yön verir, dini kurallar değil. Bu nedenle “başörtüsü”nün bir inancın gereği olup olmadığı siyaset alanını ilgilendirmez. Siyaset alanının görevi, din ve inanç özgürlüğü sağlamaktır. Farklı inanç ve dinlerden oluşan toplumda bir inancın sözcülüğünü yapmaktan uzak durmasıdır. Ne yazık ki ülkemizde laiklik bildiğimiz evrensel laiklik ölçütlerinin dışında özelliklere sahip. Başbakanlık’a bağlı bir Diyanet İşleri Başkanlığı bulunuyor. Bu kurum, SünniHanefi mezhebi inancına göre örgütlenmiş, bu inançtaki yurttaşlara hizmet verecek şekilde donatılmıştır. Bu durum laikliğe aykırıdır. Devletin dine bu kadar müdahil olması da laiklikle bağdaşmaz. Ama bizde böyle bir uygulama vardır ve kolay kolay değişecek gibi de görünmüyor. ??? Laikliği savunmak bir tutarlılığı gerektiriyor. Dinin siyaset alanının içine taşınması risklidir. Belki de Türkiye yıllardır bu konuda yapılan istismarların, ödün vermelerin bedelini karşılamaya çalışıyor. Türkiye’yi yönetenler uzun yıllar dini, sosyal gelişmeye karşı bir dalgakıran olarak gördüler ve değişime karşı dinsel propagandaya devlet eliyle hız verdiler. Şimdi de “Biz nasıl bu noktaya geldik” soruları soruluyor. Yakın tarihi araştırırsak bu noktaya nasıl geldiğimizi görürüz. Laiklik konusunda en temel ilke, dinin siyaset alanının dışında bırakılmasıdır. Böyle bir duruş, din, vicdan ve düşünce özgürlüğünün de temelini oluşturur. Bu ince çizgiye dikkat etmeliyiz.. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle