07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ŞUBAT 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Kuzu Doğan Müldür: “Meclis’teki kuzuları gördükçe ekranda, Nâzım Hikmet’i anımsıyorum: Kalpaklı çoban kaldırdı mı sopasını, katılıverirsin sürüye, koşarak gidersin salhaneye.” Ya ğ m u r E k i m Tapuda rüşvet değil bahşiş varmış... “Rüşvet tapuda değil her kapıda!” NE olacak şimdi? Kuran’ın beş yüzyıl önce siyaset ve ticaretten uzak bir şekilde yapılmış çevirisinde Nur Suresi’nin 31. ayetinde kadınların saçından, başından değil memelerinden söz edildiğini ortaya çıkarttı Özdemir İnce; “ulema” geçinen takım sesini çıkaramadı: “Söyle inanan kadınlara: Harama bakmaktan sakınsınlar ve cinsel organlarını saklasınlar. Örtülerini göğüsleri (memeleri) üzerine vursunlar.” İlahiyat profesörü Zekeriya Beyaz da İslamda giyim kuşamı anlatan kitabında “Türban Kuran’da yok, İncil’de var” diyerek din tüccarlarının nasıl bir hesap içinde olduğunu sergiledi. Anımsayacaksınız; kendisini dünyanın efendisi sanan ve Tanrı’dan mesajlar aldığını sayıklayan George W. Bush’un “Evangelist” iktidarı tarafından Amerika’da tedavi edilen malum tarikatçının müritlerince piyasaya sürülen bir GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Rüşvetin yeni adı: Bahşiş! Kuyruk Nail Muzaç: “Birileri acaba bir gün kuyruğuna teneke bağlanacağından korktuğu için mi o görkemli karşı duruşlara ‘teneke çalıyorlar’ diyor!” Kuran “meali”ne, İncil’den alıntılar katılmıştı. Yaptıkları sapkınlık ortaya çıkınca konuyu hemen kapattılar ve üzerine “örtü” örttüler! Yobaz takımının bildiği en iyi iş, gerçekleri örtmek! İslam dininde olmayan “ruhban sınıfı”nı yaratıp, “maneviyat” üzerinden cahil insanları kandırarak kendilerine siyasetten ticarete geniş bir yelpazede maddi çıkar sağlamak... Bir lokma, bir hırka tarihte kaldı. Günümüz gerçeği bir iktidar ve finanstan medyaya, tekstilden turizme, ithalattan ihracata bin holding! Sümüklüsünden sümüksüzüne, bunlar şeytana bile pabucunu ters giydirir! Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan Ali Bardakoğlu, Arapça sözlüğe bakıp Kuran’ın tefsir Bir tutam edilemeyeceğini söylüyor ama Nur Suresi’nin 31. ayetine dayandırılan “baş”, “saç”, “saçını gösterme”, “türban” veya “başörtüsü”, “başörtüsünü yakadan sarkıt” tanımlarının da Arapça karşılığını açıklayamıyor. Açıklayamadığı gibi kadınların “ziynetleri”nin cinsellikle ilgili olduğunu ve sarkıtılması istenen örtünün memeleri kapatması gerektiğini anlatan beş yüz yıl önceki “meal”i görmezden geliyor. Sonuçta birileri, Sümerlerden kalma ve İncil’e de giren bir Ortadoğu geleneğini İslamiyetin kuralına dönüştürmekten kendilerini alamıyor. İşte bu noktada “Ne halleri varsa, görsünler” demek gerekiyor ama yarattıkları bir şeriat kuralını Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na da sokuşturmak istiyorlar. Laik devleti bir tutam saçla yıkmaya kalkışıyorlar. Kalkışmanın sonunda umarım saçlarını yolmazlar! Avrupa’da Kemalizmi Savunmak... Geçen hafta, kış festivali kapsamında Saraybosna’daydım. Bugünkü uluslararası ortamda, doğruları söyleyen bir Kemalist olarak yaşamak tabii ki onurlu görevimiz, ama dünyanın en zor “meslek”lerinden biri. Çünkü, gerek AKP’nin yurtdışında hâlâ “muhafazakâr demokrat” parti sanılması, gerek Kemalistlerin “tutucu, faşist, antidemokrat” olduğu yönünde, yıllardır satılmış medyanın yurtdışına pompaladığı fikirler yüzünden, sürekli olarak kendinizi bir sağırlar savaşının ortasında buluyorsunuz. Bir de bu zorlukları hiç yaşamayanlar var: AKP’yi “AB ilişkisi yürüten ılımlı hükümet” olarak tanıyıp Ermeni, Kürt, şeriatçılık tehlikesi konusunda suçları “Kemalist devlet yapısı”na bağlayan “PamukAltanKarakaş” çizgisi... France 24 kanalında, türban görüşmelerinin TBMM’de başladığı gün, canlı yayında “karşımda”, ikinci cumhuriyetçi Ahmet İnsel ve bir Fransız üniversitesinden Prof. Akgönül vardı. Onların da “yardımlarıyla”(!) ne CHP’nin faşistliği ve tutuculuğu kaldı ne de Kemalizmin totaliter militaristliği! İşe, CHP’nin ideolojisinin bu şekilde tanımlanmasının kabul edilmezliğinden başlayıp, bu analizlerin sığlığını, sığdırabildiğim örneklerle verdim. AKP’yi özgürlükçü, modern, AB’ci parti olarak gösteren kendi “ülkedaşlarımın” bu düşünceleri, kendilerinin inanarak anlatıp anlatmadıklarını merak ettiğimi aktardım. Sonunda bana düşen limitli katılım anlarında, üç kişiyle aynı anda söz düellosu yaparken olsa olsa bazı insanların kafasında soru işaretleri uyandırabildiğimi ummakla yetindim. ??? Türk Kültür Merkezi’nde yer alan “9 Dragon Heads” sergisine, Türkiye’den Denizhan Özer ve Mehmet Kavukçu ile katıldım. “1968’in 40. Yılı” temalı panellere, davetlileri arasında 68 hareketinin simgesi haline gelen “Kızıl Dany” lakaplı, şimdilerin Avrupa Parlamentosu üyesi Daniel CohnBendit de vardı. Üç yıl önce İstanbul’da Yeşiller Kongresi’nde yaşadıklarımızdan sonra bu panellerde onunla giriştiğimiz tatlısert polemiklerde yine önyargılarla karşılaşmak ana bir sorun haline geldi. CohnBendit, önce ekonomik olarak Batı kapitalizminin hep büyük piyasalar aradığını söyleyip ülkelerin parçalanışından hiçbir kârı olmayacağını söyleyince, ona “böl, parçala, yönet” teorisini ve globalizmin karşısında sağlam kararlar alabilecek güçlü ulusdevletler istemediğini hatırlatmak durumunda kalışıma şaşırdım. Söz bana geldiğinde, 68’in burada nostaljik bir özgürlük ve devrim arayışı olarak ele alındığını, halbuki şu anda Türk kadınlarının ve gençliğinin Ankara’da büyük bir sıcak eyleme hazırlandıklarını, bizim yine 68 ruhuyla yeniden örtüşen bir bahara girmekte olduğumuzu aktardım. Bu arada dünyada 68 hareketi ele alınırken büyük bir Avrupa benmerkezciliğiyle irdelemenin hiçbir zaman Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına varamadığını, onların bu dönemi çok daha sert yaşadıklarını anlattım. Ayrıca, CohnBendit’e yönelttiğim soru şu oldu: “Yıllardır AKP’yi ‘demokrat, AB’ci, muhafazakâr/modern’ gibi tanımlamalarla Avrupalı siyasiler olarak destekliyorsunuz. Halbuki tüm antidemokratik kadrolaşmacı, sansürcü, özgürlük düşmanı girişim ortada. Peki ne diyeceksiniz ilerleyen süreçlerde? ‘Özür dileriz, bunları hesaplayamamıştık hay Allah’ mı?” Cevap tabii ki “bekle gör politikası” ve “evet, bazı nahoş gelişmeler var” itirafı! Ama ardından CohnBendit sözü Kemalizm eleştirisi üstünden Ermeni soykırımına getirerek “puan” yazmaya çalıştı. Kendisine, dünyanın en ilkel ülkesinde bile, biri hakkında hüküm vermeden önce kişinin yargılanıp savunmasının alındığını, Nazilerin bile Nürnberg’de dinlenildiğini hatırlattım. ??? Bu oturumlara katılmanın bedeli cumartesi günü Ankara’da Sıhhiye Mitingi’nde olamamaktı. Tabii ki kahroldum. Cep telefonuma gelen her oylama haberinde, milletvekilliği yeminlerini çiğneyenler adına büyük bir utanç yaşadım. Türbanı özgürlük olarak sunup onun üstünden bu Cumhuriyeti çökertebileceğine inanan zavallıları geçelim. Onlar yanıtlarını en sert şekilde alacaklar. Ama hâlâ bunu “demokratikleşme” sanan kişilerin saflık ve gafletlerinden uyanmaları için neler yapmak lazım, onu bulmaya çalışıyorum. Türkiye’nin tüm vidalarını sökmeyi bitirdiklerini sananların bundan sonra karşılaşacakları durak tabii ki Cumhurbaşkanlığı değil, Anayasa Mahkemesi. email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 SESSİZ SEDASIZ (!) Amerika, Türkiye’yi türbana sokarken! TÜRBAN tüccarı İslamcı AKP ile arka bahçelisi Türkİslamcı MHP’lilerin aşağıdaki sorulara yanıt vermesini bekliyor Barış Ertuğrul: “Türbanın İslam dinindeki yeri nedir? Sorun eğitim alma hakkı ise, türban neden ilköğretim ve ortaöğretimi kapsamıyor? Lisede başını örtmeyen bir kız, neden üniversitede ısrarla ‘başımı örteceğim, üstelik şu tarzda örteceğim’ diyor? Bir şekilde üniversiteyi bitiren türbanlı kız, eğitimini hangi alanda nasıl kullanacak?” Bu sorulara kıvırtmadan, kıvırmadan, çalkalamadan, sallamadan, cilve yapmadan, “adam” gibi yanıt verebilecek bir İslamcı veya İslamcıların arka bahçelisi bir Türkİslamcı varsa çıksın ortaya. Çıksın söylesin, erkekse erkek gibi kadınsa kadın gibi anlatsın. Barış Ertuğrul’un yanlış düşündüğünü kanıtlasın: “Sivil anayasa falan derken AKPMHP gerici ittifakı birden türbanla ilgili anayasa değişikliği yaptı. Sorunu da bir özgürlük sorunu olarak sundu. Güya dindar olanlar da eğitim hakkından yararlanmalıydı. Bunun bir özgürlük sorunu olduğu tuzağına tüm ülke düşüverdi. Desteklesek gericileşmeye yardım edeceğiz, desteklemesek özgürlük karşıtı olacağız. Ustaca bir tuzak planlandı. Bu tuzak ABD desteği ile kuruldu. Amerika kendisine kafa tutan İran’a bölgede alternatif olacak ama yönetebileceği bir İslam cumhuriyeti tasarlıyor ve bu nedenle tek laik İslam ülkesi olma özelliğimizi yok etmek için AKP hükümetine destek oluyor.” Pişman Melek Dener: “Çankaya davetine icabet eden Adalet ve Kalkınma Ağaoğlu, yaptığına pişman olmuş!” Muhsin Salman: “Velev ki memleketin dertlerini önce türbanla sonra karaçarşaf daha sonra da burkayla örtmeye hazırız!” Örtülü Devrimle Didişmek... ERTUĞRUL KAZANCI EğitimciHukukçu Anadolu İhtilali’nin utkulu sonucundan sonra ünlü romancı Halide Edip; “artık dinlenme ve sükunet döneminin geldiğini” belirterek, düşüncesini Mustafa Kemal’e onaylatmak ister. Aldığı yanıt şaşırtıcıdır: “Hayır. Bundan sonra birbirimizle didişeceğiz.” “Sinekli Bakkal” romanıyla tanınmış Halide Edip, çelişkilerle dolu siyasal yaşamında Cumhuriyet felsefesi ve devrimle didişenlerden biri olmakta gecikmeyecektir. İzmir’in işgali üzerine düzenlenen Sultanahmet’teki görkemli açık hava toplantısında yüz binleri etkileyen Halide Edip’tir. Ama kısa süre sonra Amerikan mandacısı kesilen, aynı kişidir. Kurtuluş Savaşı’na onbaşı rütbesiyle katıldıktan sonra devrimci kadroya cephe alarak Britanya İmparatorluğu’nun sömürgelerinde görev alan yine Halide Edip’tir. 14 Mayıs 1950 gecesi yeni iktidarı “Ak devrim” sözüyle tanımlayan ve Demokrat Parti’den milletvekili seçilen de kendisidir. Diğer bir gerçek de Halide Edip’in ilginç çelişkilerinde yalnız olmadığıdır. Kurtuluş Savaşı kahramanlarından olup yeniden saltanat ve hilafete meyledenlerden tutunuz da, suikast ve iç ayaklanmalara kadar elleri uzanan nice önemli isimler vardır. Erekleri ne yazık ki devrimci Cumhuriyet’le didişmektir. Aldatma sanatı: Sahtecilik, insan yaşamındaki en olumsuz yandır. Gerçek düşünce ve amaçlarını gizleyerek, yeri geldikçe kötü niyetlerini uygulayanlar sürekli çıkmıştır. Türk demokrasi tarihi bu açıdan bolca örneklerle doludur. Örneğin, Cumhuriyetin ilanını hoşnutsuzlukla karşılayanlar, ani bir değişim sunuşuyla “Terakkiperver Cumhuriyet” adını verdikleri siyasal partide toplanacaklardır. Ama bir süre sonra İstiklal Mahkemeleri, “Şark İsyanı” ve “İzmir Suikastı” sanıkları arasında parti yöneticilerini kamuoyuna teşhir edeceklerdir. 1930 yılında Başbakan İnönü’nün halkçıdevletçi politikasını yerden yere vuran Fethi Okyar, karşıdevrim cephesinin acil umudu olacaktır. Okyar, liberalizmi öngören partisinin çatısı altında, devrimle didişmeyi sürdürenleri yanında bulacaktır. Son fasıl 1945 sonlarında başlayan çok partili dönemdir. “Tek parti, tek şef” döneminin değişmesi savındaki muhalefetin öncü kadrosu, devrimle kıyasıya didişecek esaslı bir ekibe sahiptir. Atatürk ve İnönü’ye Başbakanlık yapan Bayar ve kendisini kapatan Serbest Fırka’nın adamı Menderes gözde silahşorlardır. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’na karşı çıktıkları için Prof. Köprülü ve Koraltan’la birlikte iktidar partisi CHP’den ayrılmak zorunda bırakılmışlardır. Ama az topraklı ve topraksız geniş köylü yığınlarının oylarıyla 14 Mayıs 1950 günü devlet yönetimini ele geçirmeleri, ayrıca irdelenecek bir toplumsal çelişkidir. Devrimle didişme, artık köktendir. Önce ezan Arapça olur. Ucu, Başbakan Menderes’in DP grubunda söylediği; “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz.” sözüne kadar dayanır. İnönü’nün deyişiyle; “Din istismarının daniskası başlamıştır”. Köy Enstitüleri kapatılarak kitlelerin aydınlanma sürecine set çekilir. Mehmetçik, Kore’de heder edilerek NATO’ya giriş hesabı yapılır. “Sadabat” ve “Balkan” paktları örneklerinin dışındaki saldırgan örgütlere girilir. Devir, tam bağımsızlıkla didişme zamanıdır. Halkçıdevletçi ekonomi bir yana fırlatılarak vahşi liberalizme kucak açılacaktır. Çünkü ABD ve Avrupa uyduculuklarıyla bağdaşılarak, eşitlik ilkesiyle didişilecektir. Kısacası, Kurtuluş Savaşı ruhuna ve Kemalist devrime aykırı hangi didişme alanı varsa, gereği yapılacaktır. DP sonrasının aynı çizgideki siyasal iktidarları didişmeyi arttırarak sürdürecekler ve hatta DP’nin yaya kaldığı işleri bile kotaracaklardır. Özelleştirme furyasıyla kamu mülkü yerli ve yabancı işbirlikçilere peşkeş çekilerek “sosyal devlet” anlayışı tasfiye edilecektir. Böylece de halkı koruyucu devlet tutumuyla didişilecektir. Ulusalcı duruşlara dayalı siyasetle tamamen terk edilecektir. Kıbrıs gözden çıkarılacak ve sahte Ermeni soykırım savlarına tepki gösterilmeyecektir. ABD ve AB fonlarından utanmazca nasiplenenler, ülkede arka bahçe lobileri oluşturacaklardır. Ülkesel onurla didişilecektir. Sonuç: Ülke ve ulus vahim bir yola sürüklenmiştir. Koşulları gereğince hazırlanmamış bir demokrasi oyunu karşıdevrimcilere yaramış, ilerici ve toplumcu kazanımlar yitirilmiştir. Kötücül bir geçmişten yoğunlaşarak gelen ve günümüzdeki; gerici ve faşist, liberal ve eskinin dönek numaralı Cumhuriyeçilerinden oluşan uzlaşma cephesi, devrimi dinamitlemektedir. “Demokratik özgürlük” sahteciliği altında her hıyanet segilenmektedir. Tek çıkar yöntem, Kemalist ideolojiyi temel öğe sayan bir program etrafında ve 1937 yılında anayasamıza yerleşen “Altıok” demeti bağlamında birleşmektir. Devrimcilere yakışacak acil tutum budur. Halkımız, Cumhuriyeti koruyan “tunç siperli” bir kararlılıkla, devrimle didişmeyi öngörenleri yine geri püskürtecektir. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Şubat www.mumtazarikan.com KARTAL 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ’NDEN İLAN ESAS NO: 2007/347 Davacı İSKİ vekili tarafından, davalı Hamdi Bilgili aleyhine açılan, Alacak davasının yapılan duruşmasında: Davalı Hamdi Bilgili’nin Cevizli Mah., Ayhan Sok. N.80/1 Maltepeİstanbul adresine tebligat gönderilmiş, dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilememiş, zabıta vasıtasıyla yapılan tüm araştırmalara rağmen adresi temin edilememiş bulunduğundan, davalıların duruşma günü olan 02.4.2008 günü, saat 09.30’da Mahkememizde hazır bulunmaları veya kendilerini bir vekil ile temsil ettirmeleri, aksi halde HUMK.’nun değişik 213, 377’nci maddeleri uyarınca, yokluğunda tetkikat ve yargılanma yapılarak hüküm verileceği, dava dilekçesi yerine geçerli olmak üzere tebliğ olunur. 24.1.2008 (Basın: 6732) Ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. ELİF AKCA 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Enfiyeye verilen bir 1 başka ad. 2/ 2 “Büve” de 3 denilen, kan emici bir si 4 nek... İcar. 3/ 5 Yiğit, baha 6 dır... Soğur7 ma, emme. 4/ Bir organı 8 mız... Bucak. 9 5/ Oruç ayı. 6/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İskandinav mitoloji1 R A Ş İ T İ ZM sinde, “Wotan” da İ denilen savaş tanrı 2 E F E M E R A 3 F R A M A Z A N sı... Bir soru eki. 7/ Doğadaki örnekleri 4 L İ M A D A D A E D İ M ne benzetilerek in 5 Ü M İ T A NO T İ N san eliyle yapılmış 6 P I R N A L olan... Köpek ve 7 Ö R ineklere yedirilmek 8 T E R A P İ MA için un ve kepekle 9 E T E N O T İ T hazırlanan yiyecek. 8/ Büyük erkek kardeş... Mantık. 9/ Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı... Sanayi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Kuşdili, hasalban” gibi adlar da verilen ve baharat olarak kullanılan bir bitki. 2/ Düdenden daha geniş olan çukurluklara verilen ad... Bayağı, sıradan. 3/ Kabul etmeyerek geri çevirme... Pedallı küçük motosiklet. 4/ İzmir Körfezi’nde bir ada. 5/ Melih Cevdet Anday’ın sinemaya da aktarılan bir romanı. 6/ İlkel bir silah.. İşyeri olarak kullanılan birkaç katlı yapı... “ başında durmuşuz / Çınarla ben, bir de kedi” (Nâzım Hikmet). 7/ Yirmi ya da yirmi dört kiloluk tahıl ölçeği... Mekân. 8/ Dil devriminin ilk yıllarında “belediye” anlamında kullanılan sözcük... Genelev işleten kadın. 9/ Güçlü ve beyaz bir ışık vererek yanan, hidrokarbonlu bir gaz. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle