07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT 2008 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kuran ve Yaşam!.. “Millet” egemenliği yerine “Allah” egemenliğinin geçerli olduğu bir ülkede; siyasal yönetim şekli “demokrasi” değil “teokrasi” dir!.. “Türkiye’de egemenlik Allah’ın değil, kayıtsız şartsız milletindir!..” “Atatürk Türkiyesi”nde “Kuran hükümleri” değil, yalnızca “yasalar” egemendir!.. Türkiye bir “teokrasi” ülkesi değil; bir “demokrasi” ülkesi olarak varlığını sürdürecektir!.. PENCERE egemen kılan bir din anlayışına doğru koşmaktadır!.. İnsanoğlu ve insankızı, İslam dünyasında yüzyıllar öncesinde toplum yaşamında geçerli olabilecek dinsel kuralların bugün için uygulama olanağının kalmadığını görerek toplum yaşamını dinsel hukuka göre değil, çağdaş hukuka göre oluşturma noktasına varmıştır!.. İslam dünyasında inananlar artık, Kuran hükümlerini sorgulamaktadırlar!.. Kuran’ı kendi başlarına okuyarak; kimsenin katkısına ihtiyaç duymadan yorumlayarak; yargıda bulunmaktadırlar!.. Gökova’da Kış Yok! Bir ağustos gününde sandım kendimi!.. Işıl ışıl bir doğa, tepede koskoca bir güneş!.. Zaman sessizce ilerlemiş, dakikalar, günler geçmiş, yeniden yaz günlerine dönmüşüz... Çıkıp dolaşmamak olmaz. Hiç değilse ormana kadar yürümeli! Açıksa, belediye kahvesinde mola vermeli, bir kahve içmeli... Şubat ayındayız. Hiç kuşku yok, geceler soğuk, sobalar, klimalar yanıyor. Kış geldi diyorsun.. sıkı giyin, sıkı örtün, sonra sabaha gözünü açtın mı, yazın ortasındasın... ??? İstanbul’a dönmek mi? Hiç istemiyorum. Kapanacaksın apartman katına, odana, uzaktan bakacaksın, doğa diye bir şey bırakmışlarsa!.. Sokağa çıksan bir türlü, kalkıp bir yere gitsen sıkıntılı! Bir Boğaz kıyısında kendini bulmak, bulabilmek düşlerde mi kaldı? Hele o güzelim vapurlarda kıyıları seyrederek eski günleri hayal etmek, çirkinleşen bir kenti belleğinden silmeye çalışarak... Ben ki, İstanbul dışında yaşayamam derdim, ne çabuk unuttum? Unutamadığım benim İstanbulumdu. Gökdelensiz, kabadayısız, soygunlar, vurgunlar, kırgınlıklar, çirkinlikler yaşanmayan bir İstanbul’du o... ??? Güneşte oturup kitabımı okusam, buraları anlatan bir kitap hem de... Akyaka Belediyesi’nin yayımladığı “Akyaka Sözlü Tarihi”... Muğla Üniversitesi’nden Dr. Ali Abbas Çınar’ın ilginç bir araştırması... Gökova havzasının fiziki coğrafyası, Gökova ve Akyaka’nın ilkçağdan Osmanlı’ya kadar uzanan tarihi, halk bilgisi, halk inanışları, gelenek ve görenekleri, folkloru, halkın anlattıkları vb... Sözlü kültür, yazılı kültürün ayrılmaz bir parçası, aynı zamanda da kaynağıdır. Dr. Ali Abbas Çınar’ın kitabının önsözünde yazıldığı gibi. “Çeşitli ulusların kültürlerinde var olan çok renkli dünyanın kaybolmaması için özellikle küreselleşme karşısında zayıflamaya başlayan halk kültürlerinin canlılığının devam ettirilmesi ve bunların yeni dünyada yer bulması...” Akyaka Belediye Başkanı Ahmet Çalca’nın “Akyaka Sözlü Tarihi”nin önsözünde dediği gibi, “Küreselleşmenin hızıyla insanların yaşam şekilleri değişime uğramaktadır. Bu dünyada var olan zenginliklerin yok olabileceği, unutulabileceği açıktır”. Dr. Ali Abbas Çınar’ın “Akyaka Sözlü Tarihi” bu alandaki yararlı çalışmaların önemli bir örneği... Türkler Aptal mı?.. Ortalıkta tam bir hayhuy geçerli... Zavallı kadınlarımız.. Zavallı kızlarımız.. Erkeklerin kavgasında kim vurduya gidiyorlar... ? Anadolu’da geçerli olan neydi?.. Köylü kafasını sıfır numarayla tıraş ettirir, kasket giyerdi.. Köylü kadın başını örterdi... İkisinin de gerekçesi vardı... Köy evinde hamam mamam hak getire, saçını başını nerede sabunlayacaksın?.. Her sabah banyoda duş mu alacaksın?.. Kadın tarlada toz toprak içinde, güneş altında çalışacak... Başını örtmesin de ne yapsın?.. Bir de üstüne erkek egemenliği diyor ki: Kadın günahtır, namahremdir, başını açamaz, tesettür gerek... Kasabada çarşaf.. Köyde yemeni.. Ya da yeldirme.. Amerikancı İslamcılık politikası, toplumun geleneklerini dincilikle işleyerek, erkek egemenliği üstüne siyasal tahtını kurdu... ? ‘Eğitimöğretim’ insanın kişiliğini oluşturur.. Kimliğini saptar.. Fransız neden Fransızdır.. Arap neden Arap’tır.. Çocuk ailede yetişir, eğitilir, büyütülür, okulda öğretim görür... Alman neden türban takmıyor, çarşaf giymiyor?.. Hangi ulustan, ırktan, ülkeden olursa olsun kız çocuğuna küçücük yaştan başlayarak tesettür eğitimi verilirse, zavallı örtünmeyi doğal sayar, yaşamının vazgeçilmez kuralı olarak benimser... Türkiye’de ne oluyor?.. Ailede eğitim tesettürse.. Kız çocuğu okulda ne yapacak?.. İki arada bir derede kalacak... ? Bugün Türkiye bir açmazın, çıkmazın, tuzağın içinde... Akıldışı öğretim düzenini devlette geçerli kılmak isteyenler iktidarda egemenleştiler... Kız çocuğu 7 yaşında okula başlayacak... İlkokul.. Ortaokul.. Lise.. 12 yıl türbansız.. Peki, bu kızcağız üniversiteye girerken neden ve niçin türban takacak?.. Sonra?.. Üniversiteyi bitirip kamu hizmetine girmek isterse, türbanını ya da başörtüsünü niçin ve neden çıkaracak?.. Kızın hayatında türban dört yılık üniversite süreci için mi geçerli olacak?.. ? Türkiye bir tuzağa düşürüldü... Aziz Nesin hep yinelerdi: Türkler aptaldır... Abartıyor sanırdım... Şimdi inanmaya başladım... Eğer Atatürk sayesinde başlattığımız aydınlanma devrimine ‘paydos’ diyerek Arap’ın çorabın kuyruğuna takılıp kadınımızı, kızımızı tesettüre mahkum edersek, Tarih Baba’nın defterine kimliğimiz nasıl yazılacak: Aptal Türk!.. Tesettür üniversiteli kızın başında değil, bizim kafamızda aklımızı örttüğünden, kendimize aptallıktan gayrı bir sıfat bulmak zor olacak... O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU Y edinci yüzyılın başlarında, insanların göçebe kabileler halinde yaşadığı Arabistan’da doğan İslam dini; toplum yaşamında eksiklik duyulan birçok konuda yeni kurallar koydu!.. Evlilikten ticarete, savaştan ibadete kadar yaşamı şekillendiren her alanda yeni esaslar oluşturdu!.. Bu yapılanların tümü, yaşamın gerçeklerinden kaynaklanıyordu. Kişilerin hak ve hukukunun korunması için aslında yeni düzenlemeler gerekiyordu. Böylece Kuran; ortaya çıkan yeni dinin kendine özgü hukuk sistemini oluşturdu!.. Zaman ilerledikçe kabile toplumundan tarım toplumuna geçiş; daha ileri evrelerde, göçebe geleneğinden vazgeçiş ve yerleşik düzene yöneliş; yeni ihtiyaçlar ortaya çıkardı. Diğer din mensuplarının varlığı “çoklu hukuk” sistemini yarattı!.. yeni koşullar ortaya çıktığında, Kuran hükümleri yerine getirilemez ise yeni kurallar konabiliyordu!.. İslam dünyasında buna “içtihat kapısı” deniyordu!.. Kuran da buna izin veriyordu!.. Kutsal kitap; insanların inanmaları için akıllarını kullanmalarını öğütlüyordu!.. “Tanrı’nın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar kılar” (Yunus/100) hükmünü getiriyordu!.. Demokrasi ve teokrasi “Millet” egemenliği yerine “Allah” egemenliğinin geçerli olduğu bir ülkede; siyasal yönetim şekli “demokrasi” değil “teokrasi” dir!.. “Türkiye’de egemenlik Allah’ın değil, kayıtsız şartsız milletindir!..” “Atatürk Türkiyesi”nde Kuran’ın hükümleri değil, yalnızca yasalar egemendir!.. Türkiye bir “teokrasi” ülkesi değil; bir “demokrasi” ülkesi olarak varlığını sürdürecektir!.. Bugünün Türkiye’sinde yasaların var olduğu hiçbir alanda Kuran’ın hükümleri geçerli olamaz!.. Hiçbir yasa Kuran hükümleri esas alınarak hazırlanamaz!.. Türkiye’de hiç kimse Kuran hükümlerinde var diye; yargı kararı olmaksızın eşini boşayamaz!.. Kimse oğullarına, kızlarından fazla “miras” bırakamaz!.. Hiçbir mahkeme, kadınların tanıklığına kısıtlama koyamaz! Hiçbir suçlu, “kısas” yoluyla cezalandırılamaz!.. Ne var ki, bugün Türkiye’de İslam inancını politik bir araç olarak kullanmak isteyenler; “siyasal İslam”ı ülkede egemen kılmayı düşleyenler; zorlayıcı yorumlarda bulunarak, Kuran’ın hiçbir şekilde uygulama olanağı kalmayan hükümlerini yasalara zemin yaparak, “şeriat kuralları”nı dolaylı yönden topluma dayatma peşindedirler!.. Bir yandan da ikiyüzlü bir tutumla, Kuran hükümlerine aykırı da olsa, işlerine gelen yasaların uygulanmasına “evet” demektedirler!.. Gariptir ki; kişisel çıkarları uğruna arka çıktıkları bu siyasal düşüncenin iktidarda olduğu bir yönetimde recmedilmeleri gereken kimileri de onlara destek vermektedirler!.. Yaşam ve yasalar Yirminci yüzyılın başlarında İslam dünyasında bir deha ortaya çıktı!.. Ülkesinde yüzyıllardır var olan “ikili hukuk sistemi”ni ortadan kaldırdı!.. Yaşamın her alanında dinsel hukuku geçersiz kıldı!.. Çağdaş hukuka dayalı yasaların egemen olduğu yeni bir hukuk sistemi yarattı!.. Bu deha “Atatürk”tü!.. Bu ülke “Türkiye” idi!.. Türk toplumu için aydınlık yarınlar arayışında olan Atatürk, sorgulanamaz, tartışılamaz hiçbir öğretinin “ilke” olarak benimsenemeyeceğini; yönetsel yaşamda hiçbir dinsel kuralın “yasa” yerine geçemeyeceğini; esas olanın yalnızca yaşam gerçeklerine uygun yasalar olduğunu; ilkelerin belirlenmesinde tek esin kaynağının yalnızca yaşam olduğunu söylüyordu!.. “Bizim prensiplerimiz; gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” diyordu!.. Adalet Bakanı “Mahmut Esat Bozkurt”, 1926 tarihli “Türk Yurttaşlık Kanunu”nun önsözünde, bu gerçeği şöyle vurguluyordu: “Yasaları dine dayanan devletler, kısa bir zaman sonra ülkenin ve ulusun hak istemlerini karşılayamazlar. Çünkü dinler, değişmez hükümler taşırlar. Hayat yürür, gereksinim süratle değişir. Din kuralları, mutlaka ilerleyen hayatın karşısında şekilden ve ölü kelimelerden fazla bir kıymet, bir anlam ifade edemezler. Değişmemek, dinler için bir zorunluluktur. Bu yüzden dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması günümüz uygarlığının esaslarındandır!..” Değişim ve sonuçları İslam kurallarının yaşamın her alanında geçerli olmasını isteyen toplumlar, “şeriat düzeni”ni kabul ettiler!.. Kişilerin kişilerle olan anlaşmazlıklarında tabi olacakları düzenlemeleri “dinsel hukuk”a göre oluşturdular!.. Daha sonra devlet olgusu ortaya çıkınca, kişilerle devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen “yönetsel hukuk” anlayışı ortaya çıktı!.. Bu gelişme “ikili hukuk sistemi”ni yarattı!.. Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi, bir yanda “dinsel kurallar” diğer yanda “hukuki kurallar” birlikte yaşatılmaya çalışıldı!.. Yirminci yüzyıl sonlarında İslam dünyasında az sayıda ülkede sanayi toplumuna yöneliş ve monarşiden demokrasiye geçiş; sosyal yaşamda değişimin ulaştığı yeni bir aşamaydı!.. Bu aşamada yeni koşullar yeni arayışlara yol açtı!.. Bu kez yeni bir tartışma başladı!.. Çünkü dinsel kurallar ile hukuk kuralları arasında aykırılıklar yaşanmaya başlamıştı!.. Dinin koyduğu kurallar ile yasaların öngördüğü uygulamalar birbirleriyle bağdaşmamaktaydı!.. 68’İN 40. YILINDA TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE İÇİN Emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı birlik, dayanışma ve mücadele yemeğimizde buluşalım 2008 KIŞ BULUŞMASI GELENEKSEL 68’LİLER DAYANIŞMA YEMEĞİ 16 Şubat 2008 Vakıf Başkanı Sönmez TARGAN Ataol BEHRAMOĞLU ve konuk konuşmacılar Dinleti : Ruhi Su Dostlar Korosu Feride Gülhan ve sürpriz sanatçılar Tarih : 16 Şubat 2008 Cumartesi Saat: 19.00 Yer : Armada Oteli Ahırkapı Restoran Adres : Cankurtaran Çıkışı Sahil Yolu Eminönüİstanbul İletişim : 0532 325 85 90 0532 204 80 29 0536 208 06 48 0532 414 10 68 Yerimiz sınırlı olduğu için Lütfen yer ayırtınız NOT: Saat 14.0018.00 arasında bir başka salonda 68’liler Birliği Vakfı Danışma Kurulu Toplantısı yapılacaktır. Toplantı izlenmeye açıktır. Açılış Konuşması : Sunuş Konuşması : Gelinen nokta Atatürk, siyasal İslam tehlikesini yıllar önce görmüş ve Türk ulusunu uyarmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en tehlikeli düşmanı, siyasal düşünceye dönüşen, irtica, yobazlık ve şeriat bağnazlığıdır!..” Bugün “Laik Cumhuriyet”in yandaşları yasaların egemen olduğu bir Türkiye’de, dinsel kuralların yönetimde geçerli olamayacağını haykırmaktadırlar!.. Bu sesler ortaçağ karanlığı içine itilen Türkiye’de; doğudan batıya, kuzeyden güneye her yerde yankılanmaktadır!.. Karanlığı düşman bilen Atatürk’ün sesi kulaklarda çınlamaktadır: “Asıl düşman; insanlarımızı örten ortaçağ karanlığıdır. Ve aklımızın süngüleriyle ortadan kaldırılacaktır!.. Asıl savaş, halkı özgür direklerde sapasağlam tutan bir vatan için, yurdumun güneş girmemiş evlerinde karanlığa karşı kazanılacaktır!..” Akıl ve inanç Örneğin Kuran: “Allah ve Resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde ‘hak’ düzenini bozmaya çalışanların cezası, ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bu bulundukları yerden sürülmeleridir.” (Maide/33) diyordu!.. 1400 yıl önce, toplum yaşamında hiçbir yasanın olmadığı bir dönemde konmuş bu gibi kuralların artık uygulama olanağı kalmamıştı. Çünkü toplumsal düzeni sağlamak için yaptırım yasaları vardı. Kuran böyle emrediyor diye günün koşullarına uymayan; insan yaşamını hiçe sayan; acı ve ıstırap yaratan bir ceza uygulanamazdı!.. Yeni arayışlar başlamıştı!.. İslam dinine göre; değişen zaman içinde yeni ihtiyaçlar ve Yeni anlayış Dünyanın bilgi çağına ulaştığı; iletişim araçlarının sınırsız olanaklara kavuştuğu Yirmibirinci Yüzyıl’da, İslam dünyasında dinsel kuralların uygulanabilirliği bugün artık sorgulanmaya başlanmıştır!.. Temel sorun; “bilimsel anlayış” ile “dinsel anlayış” arasındaki farklılıktan; “İslam hukuku” ile “çağdaş hukuk” arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanmaktadır!.. Yasalar, dinsel temelli kuralları uygulanamaz nitelikte görmekte; İslam dini ise yasaların getirdiği uygulamaları Kuran’a aykırı bulmaktadır!.. “Bilgi Çağı”nın ya da “Bilişim Çağı”nın insanı, yaşamın her alanında bugün aklı AÇIKLAMA Tam bağımsız ve demokratik Türkiye için bayrağı elden düşürmeyen 68’in genç kızları * Emperyalizme *Faşizme *Gericiliğe karşı bugün de varlar. Aynı inanç, kararlılık ve korkusuzca... 68’LİLER BİRLİĞİ VAKFI KADIN KOMİSYONU ÜYELERİ CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle