Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
9 ARALIK 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 7
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
Şaibeli Kütük, Şaibeli
Seçim Demektir
Seçmen kütüklerindeki şaibe karşısında ikti-
darın, hem hükümet hem de parti olarak sus-
kunluğu sürüyor.
Medya, Zati Sungur’a şapka çıkartacak bo-
yuttaki kütük oyunlarını sergiliyor. Meclis’te, ne-
dense sadece DTP milletvekili Hasip Kaplan, Türk
Ticaret Kanunu üstündeki görüşmeleri bilinçli bir
şekilde vesile sayarak bu şaibeli kütüklerle yapı-
lacak seçimlerin neden olacağı toplumsal buna-
lımı tutanaklara geçirmek amacıyla ardı ardına kür-
süye çıkıyor. AKP’li milletvekilleri, rahmetli İsmet
İnönü’nün o ünlü sözünü çağrıştıracak şekilde
“suçluların telaşı içinde” sus pus otururken, Hü-
kümet Sözcüsü Sayın Bakan, şaibeli kütüklerin so-
rumluluğunu Yüksek Seçim Kurulu’nun üstüne
yıkmayı tek çıkar yol olarak gördüğünü ortaya ko-
yan bir “kaç ve kurtul” yöntemine başvuruyor.
Dokuz ay önce, muhalefet partilerinin aymaz-
lığını çok ustaca kullanarak 298 sayılı yasanın 33.
maddesine eklenen bir fıkra ile, kütüklerin tanzi-
mini Yüksek Seçim Kurulu (YSK) denetiminden
alarak hükümet ajanlarının eline bırakan değişik-
lik karşısında, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı’nın
böylesine soğukkanlı bir izleyici tutumu içinde ol-
masını anlamak gerçekten zordur.
Hedef yargı denetimini yok saymak
Oysa o değişikliğin hedefi Sayın Muammer Ay-
dın’ın temsil ettiği kurumdur. 1950 seçimlerinden
bu yana göğsümüzü gererek uygar dünya karşı-
sında “Türkiye’de seçimler yargının denetiminde
yapılıyor” dediğimiz oluşum, seçimin abecesi
olması gereken seçmen kütüklerinin tanziminin
kendisinden alınarak valilerin emrindeki nüfus me-
murlarına verilmesini “Olur böyle vakalar” dere-
cesine “Devlete güvenin” mesajları ile karşılaya-
maz. İki muhalefet partisinin CHP ve DTP’nin kü-
tüklerdeki irili ufaklı yolsuzluk örneklerini gerek-
çe göstererek YSK’ye yaptığı itiraz başvurusunu,
aynı gün içinde görüşüp reddetmenin en azından
psikolojik bakımdan yaratacağı tepkiyi önceden
hesap ederek adım atar.
Hele geçmişinde seçime katılma koşullarını ta-
mamlamadığı halde bir siyasi partiye, HEP’e
yeşil ışık yakarak; en az beş ilde DYP listelerin-
de kazanılmış olan milletvekilliklerini yok saymak
gibi bir ayıp bulunuyorsa, sonraki her adımı çok
daha dikkatle atmak gerektiğini unutmaz.
Özgür ve dürüsüt seçimlerin demokratik düzenin
olmazsa olmazı bellenen toplumlarda, seçmen kü-
tükleri, tek bir “oy”un bile ağırlığını gözeterek dü-
zenlenecektir. O düzenlemenin denetim sorum-
luluğunu da yürütme değil, yargı erki taşıyacak-
tır.
Elbirliği ile kargaşayı önlemek
298 sayılı yasadaki son değişikliğin yargının elin-
deki yetkileri yürütmeye vermiş olmasının ana-
yasaya aykırı olduğunu herkesten önce, AKP ço-
ğunluğu bilmeli ve bu yoldan bir an önce dön-
menin yöntemlerini arayıp bulmalıdır. Aksi halde
29 Mart sonrasının Türkiye’si bunalım ve karga-
şanın eksik olmadığı gündemlerle karşı karşıya ka-
lacaktır.
Elbirliği ile o karmaşayı önleme görevi başta si-
yasi partiler olmak üzere medyaya, sivil toplum ör-
gütlerine, kısaca herkese düşen bir sorumluluk-
tur. Öncelikle CHP-MHP grupları bayramın et-
resinde bu son değişikliği yok sayan bir yasa tek-
lifini ortaklaşa hazırlayabilirler. MHP’nin, Cum-
hurbaşkanlığı seçimi ve türban için anayasa de-
ğişikliği konularında AKP’ye verdiği destekten esin-
lenerek önerilen bu yöntem, aynı zamanda par-
lamentoda temsil edilen iki büyük muhalefet
partisi arasında rejimin esenliği açısından arzulanan
işbirliği için de ilk adım olacaktır.
Bu konudaki düşüncelerimi yarın da sürdüre-
ceğim.
Mutlu bayramlar.
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
ENTERNET / MEHMET SUCU
Günden güne gelişen teknoloji ile
birlikte bilgi kirliliğinin her geçen gün
daha da arttığı; bu artışın, firmalar ve
insanlar arasındaki etkileşimi azalttı-
ğı ve iş verimliliğini düşürdüğü öne sü-
rülüyor. Doğrudan posta, e-posta ve
basılı dokümanlarla gelen bilgilerin yol
açtığı karmaşayı çözmek için kişi ve
kurumların önlem alması gerektiği
belirtiliyor.
2007 yılında elektronik ortamda
281 exabyte (1 Exabyte veri = 1 mil-
yar GB veri) büyüklüğünde bilgi üre-
tildiği belirtiliyor ve 2011 yılına kadar
bu büyüklüğün yüzde 640 oranında
artması bekleniyor. LYRA Research’ün
araştırmasına göre, geçen yıl tüm
dünyada 15.2 trilyon kâğıt sayfa ba-
sıldı ve bu sayının önümüzdeki 10 yıl-
da yüzde 30 oranında artması bekle-
niyor. Amerikan posta teşkilatının
2007 rakamlarına göre sadece
ABD’de her gün 100.9 milyon parça
doğrudan posta dağıtılıyor. Bu bilgi-
ler dünyanın önemli teknoloji şirket-
lerinden Xerox tarafından duyuruldu.
Doğal olarak çalışanların işlerini
aksatmasına neden olan bilgi kirliliğinin
yarattığı bir de maliyet var tabii ki. Ba-
sex’in 2008 yılında yaptığı araştırma,
bilgi kirliliğinin neden olduğu iş du-
raklamalarının yarattığı verimlilik kay-
bının yılda 650 milyar dolara ulaştığı-
nı gösteriyor. Accenture’un 2007 yı-
lında yaptığı bir araştırmaya göre ise
çalışanların yüzde 42’si haftada en az
bir kez yanlış bilgi kullanmış. Xe-
rox’un yaptığı araştırmaya göre de şir-
ketler, dokümanlarını yönetmek için
yıllık gelirinin yüzde 3’ü ile 5’i arasın-
da bir harcama yapıyor. Bu harcama,
birçok şirketin Ar-Ge faaliyetlerine
yaptıkları yatırımlardan daha fazla.
Özellikle Türkçe sitelerde yer alan
yanlış bilgi (dezenformasyon) giderek
artmaya başladı. Çounluğu haber si-
tesi olma iddiasında olan birçok site
birbirinden kopyala yapıştır yöntemiyle
haber çalıp çırptığı için bir kişinin
yazdığı yanlış bilgi içeren bir haber vi-
rüs gibi bir anda ortalığı sarıyor. Hem
aynı kelimelerle yazılmış yazılar birden
çok yerde yer alıyor. Böylelikle bir ürün
farklılaşması olmuyor. Çünkü sonuç-
ta herkes aynı haberi, aynı kelimelerle
vermeye başlıyor.
Neyse ki hükümetimiz bizi yanlış
bilgiden korumak için elinden gele-
ni yapıyor. 5651 No’lu yasadan son-
ra, dünyanın tüm önemli sitelerine eri-
şimi birer birer yasaklıyor. Yaptıkla-
rının sansür olduğunu kendileri de bi-
liyor. Telekomünikasyon Kurumu’nun
2009 yılı Bütçe Taslağı’nda Teleko-
münikasyon İletişim Başkanlığı’nın
görevleri tanımlanırken şöyle deniyor:
“5651 sayılı internete sansür kanunu
ile içerik sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve
toplu kullanım sağlayıcıların yüküm-
lülük ve sorumlulukları...” Şimdi Te-
lekomünikasyon Kurumu’nun bütçe
taslağında aynen böyle yer alan 5651
sayılı yasa hakkındaki “çok gerçekçi
yorum” tüm çıplaklığı ile ortada. Bu
hükümetin yasa ile ne yapmak iste-
diğinin itirafından başka bir şey de-
ğildir.
Türkiye internete kurallar koymak,
kendi istediği içeriklerin dışındakile-
rin bu mecra üzerinde yer almasını en-
gellemek istemektedir. Belki de ken-
dini dev aynasında görüp, ben tüm
dünya üzerindeki interneti kontrol
edebilirim mantığıyla hazırlanan bu ya-
sa daha fazla konuşulmadan rafa kal-
dırılmalıdır.
mehmet@cumhuriyet.com.tr
Bilgi kirliliği ve internete sansür itirafı
M
ustafa filminin 28 Ekim
Salõ günkü Ankara gala-
sõna, erteleme şansõmõn
olmadõğõ bir toplantõ nedeniyle
katõlamadõm. Cumhuriyet haftasõ
dolayõsõyla 1 Kasõm’a kadar her
gün doluydum, filmi izleyeme-
den, kitap fuarõna ve bazõ etkinlik-
lere katõlmak için İstanbul’a git-
tim. Film hakkõndaki tartõşmalar
başlamõştõ. Tepki giderek yoğun-
laşõyordu.
Programõm öyle sõkõşõktõ ki İs-
tanbul’da fõrsat bulup filmi göre-
medim. Görüşümü soran değerli
yayõncõlardan, filmi izleyemediği-
mi söyleyerek af diliyordum.
Filmi izlemediğimi bilen sevgili
Uğur Dündar, Atatürk ve Milli
Mücadele hakkõndaki yalan ve yan-
lõş genel iddialar hakkõnda bir
program yapmayõ önerdi. Yakõn ta-
rihimizle ilgili sahte tarihler, hatta
ansiklopediler var. Tarihini böyle-
sine çarpõtan, gerçeğin yerine sah-
tesini geçirmeye çalõşan bir başka
millet var mõdõr? Bu bize özgü,
utanç verici bir durum. (Bu konuda
750 sayfalõk bir çalõşmam var: Va-
hidettin, M.Kemal ve Milli Müca-
dele). Son zamanlarda yeni kuşak id-
dialarõn da üretildiğini görmektey-
dim. Öneriyi memnunlukla kabul
ettim. Arena programõnda eski, ye-
ni bazõ uydurma iddialarõ sordular,
ben de yanõtladõm. Program 10 Ka-
sõm Pazartesi gecesi yayõmlandõ.
400’DEN FAZLA MAİL
11 Kasõm Salõ günü Ankara’ya
döndüm.
Bilgisayarõma büyük ço-
ğunluğu Mustafa filmini kõ-
nayan 400’den fazla mail yağ-
mõştõ. Bazõlarõna göz attõm.
Şaşõrdõm. Çok düşündürücü
iddialar ileri sürülüyordu. Bi-
rikmiş gazetelere baktõm. Ay-
nõ gün Kanal D’den telefon et-
tiler, 32. Gün için çağõrdõlar.
Konu Mustafa filmiydi, Can
Dündar’la filmi konuşacaktõk.
Yeniden İstanbul’a gideme-
yecek kadar yorgundum. Af
diledim. Sayõn M.Ali Birand
anlayõş gösterdi, “Öyleyse biz
Ankara’ya geliriz” dedi.
“Daha filmi göremedim ki.”
“Can Dündar yarın sabah fil-
min CD’sini alıp size, eve gelecek.
Birlikte izlemenizi istiyor. Sonra
programı çekeriz.”
“Peki.”
Ertesi sabah bir TV’de programõm
vardõ. Öğlene doğru eve döndüm.
Az sonra da sevgili Can Dündar gel-
di. Kucaklaştõk. Filmin CD’sini ge-
tirmişti. Ekranõn karşõsõna geçtik.
TV’den bir de kameraman gönder-
mişler. Birkaç dakika bizi filmi iz-
lerken çekti.
Can Dündar’õn sayõn annesi ile
Basõn Yayõn Genel Müdürlüğü İç
Basõn Şubesi’nde birkaç yõl birlik-
te çalõşmõştõk. Çok nazik, çok sevi-
yeli bir genç hanõmefendiydi. Kad-
romuz bir aile gibiydi. Can Dündar’õ
bu nedenle biraz da evladõmõz gibi
severiz.
Film Atatürk’ü işleyen, iddialõ, tar-
tõşmalõ bir filmdi. “Bak..” dedim,
“...Beğenmezsem söylerim. Ona
göre.”
“Elbette hocam.”
Filmi izlemeye başladõk. Yaklaşõk
20 dakika sonra, ilk kanõmõ söyle-
mek için filmi durdurmasõnõ rica et-
tim. Bu noktaya kadar filmde, ya-
zõlan ve maillerde yer alan ağõr
eleştirilere, büyük suçlamalara hak
verdirecek hiçbir sahne yoktu. Çe-
kimleri, yönetimi de beğenmiştim.
Filmin başõnda M.Kemal’in, üç
yaşõndayken ölen kardeşinin cese-
dinin çakallar tarafõndan parçalan-
dõğõnõ yansõtan bir korku filmi sah-
nesi vardõ. Bu sahne ve anlatõm be-
ni tedirgin etmişti ama bunun olum-
lu bir anlama dönüştürüleceği umu-
duyla sustum. Bu konuya yeniden
döneceğim.
İzlediğimiz noktaya kadar suç-
lanacak, eleştirilecek bir sahne gör-
memiştim. Bu bölümle ilgili eleşti-
riler bana haksõz geldi.
SON BÖLÜM HER İNSANI
YARALAMIŞTIR
Ama M.Kemal’in Sofya’ya askeri
ateşe olarak gönderildiğinin açõk-
lanmasõndan sonra filmde yanlõşlar,
abartõlar, eksikler, saptõrmalar, hak-
sõzlõklar, yersizlikler, küçültücü an-
latõmlar, resimler belirmeye başla-
dõ. Sona doğru arttõ. Son bölüm şa-
şõrtõcõydõ. Her duyarlõ insanõ yara-
lamõştõr sanõyorum.
Filmdeki güzellikleri, teknik ba-
şarõlarõ da, yanlõşlarõ, olumsuzluk-
larõ da ilk görüşte görebildiğim,
anlayabildiğim kadar söyledim. Dü-
zeltmesini istedim. Bazõ olumsuz-
luklarõ ise program çekimine geç
kalmamak için not etmekle yetin-
dim. Program çekiminde değini-
rim diye düşündüm.
Can Dündar beni çok efendice
dinledi, değindiğim hususlarõ kabul
etti, yanlõşlarõ düzelteceğine de söz
verdi. Doğrusu da buydu. Türki-
ye’de Milli Mücadele, Cumhuriyet
dönemi ve Atatürk hakkõnda insaf-
sõz, kuyruklu, çõngõraklõ, rezilce ya-
lanlar söylenip yazõlõrken Atatürk ve
dönemi yanlõş ve eksik anlatõla-
mazdõ. Yanlõş anlatõm yalancõla-
rõn, sahte tarihçilerin, kara çalõcõla-
rõn ekmeğine yağ-bal sürmek olur-
du. Tarihimizin ve 20. yüzyõlõn en
büyük insanlarõndan biri söz konu-
suydu. Hele eser, ‘belgesel’ diye ni-
telenen bir film ise, her kare ve her
sözcük, tarihe ve gerçeğe dayan-
malõydõ.
‘KEŞKE SİZE
DANIŞSAYMIŞIM’
Can büyük bir içtenlikle, “Keş-
ke size danışsaymışım” demek in-
celiğini gösterdi.
Saat 15.00’e doğru filmi izleme
sona erdi. Can gitti. Pek az sonra da
televizyondan yollanan araç geldi.
Dinlenemeden çekim yapõlacak ye-
re gittim.
Ben sayõn M.Ali Birand’õn yöne-
timinde Can’la benim katõlacağõm
ikili bir program yapacağõmõzõ sa-
nõyordum. Bu genişçe konuşula-
cak, olumlu sonuçlar verecek bir
program olurdu. Programa 6 kişinin
katõlacağõnõ orada öğrendim. İlke
olarak böyle kalabalõk programlara
katõlmam. Hiç katõlmadõm. Ger-
çekler, laflamalarõn altõnda ezilip ka-
lõyor. Geri dönmek şõk olmayacak-
tõ, programa katõldõm. Çekim ya-
põldõ.
Payõma düşen süre içinde filmin
eksiklerini, yanlõşlarõnõ yumuşak
bir üslup içinde, emeğe saygõmõ
koruyarak özetledim.
Program ertesi günü, perşembe ge-
cesi yayõmlanacaktõ.
‘Sahidenfilmibeğendinizmi?’
Bu yazõyõ Mustafa filmi hakkõndaki düşüncelerimi genişçe açõklamak, Can Dündar’õ bir kez
daha uyarmak ve özellikle öğretmenlerimizi ve öğrencilerimizi bilgilendirmek için yazõyorum
P
erşembe sabahõ, daha ga-
zetelere bakamadan, tele-
fonum art arda çalmaya
başladõ. Can Dündar’õn Milliyet
gazetesinde bir gün önce filmi
birlikte izlediğimizi anlatan bir
yazõsõnõn yayõmlandõğõnõ bildi-
riyorlardõ. Yazõdan filmi be-
ğendiğim anlaşõlõyor olmalõ ki õs-
rarla şunu soruyorlardõ: Sahi
filmi o kadar beğenmiş miydim?
Yazõ, filmi birlikte izlediği-
mizi gösteren iki de resimle
süslenmişti. İlk paragrafõ şöy-
leydi: “Geçen gün Turgut
Özakman’ı televizyonda bi-
zim Mustafa filminden sah-
neler üzerinde yorum yapar-
ken görünce çok üzülmüş-
tüm. Çünkü filmi izlemediği-
ni biliyordum.”
CAN’A GÜVENİM
SOLUP GİTTİ
İddiasõna göre ben filmi izle-
meden “Mustafa filminden
sahneler üzerinde yorum yap-
mışım”. Oysa evde, söz açõlõn-
ca, Arena programõnda sadece
bana sorulan yeni, eski yalan ve
yanlõş iddialara yanõt verdiğimi
kendisine anlatmõştõm. Buna
rağmen 32. Gün’ün çekimi sõ-
rasõnda da ayõp ederek bu ya-
kõşõksõz iddiayõ yinelemiş, beni
bu gerçeği program içinde bir
daha açõklamak zorunda bõrak-
mõştõ. Durumu iki kez açõklamõş
olmama rağmen yazõsõnõn ba-
şõnda, bu iddiayõ yine ileri sü-
rüyordu. Kendisine duyduğum
güven solup gitti. Kimi efendi
insanlar direksiyona geçince
canavarlaşõr, kimi kaleme sarõ-
lõnca böyle saygõsõz olur!
Yazõnõn girişi ve genel hava-
sõ, filmi çok beğendiğim izle-
nimini vermekteydi. Can filmi
eleştirdiğimi de belirtiyordu
ama neleri, nasõl, ne kadar eleş-
tirdiğimi sessiz geçmişti.
Bu reklam kokan yazõdan
olağanüstü rahatsõz olduğumu
belirtmeliyim. Bu benim hiç
hoş görmeyeceğim bir cinlik.
Asla çiğnenmeyecek nezaket,
saygõ ve güven kurallarõ vardõr.
Gece yarõsõndan sonra ya-
yõmlanacak olan programõ iz-
leyebilenler doğruyu öğrene-
ceklerdi ama izleyemeyenler, ne
düşüneceklerdi? Hâlâ telefonla,
maille sorup duruyorlar: “Siz,
Can Dündar’ın yazdığı gibi
sahiden filmi beğendiniz mi?”
ÜRKÜTEN YANLIŞLAR,
EKSİKLİKLER
16 Kasõm Pazar akşamõ
(19.00 seansõ), filmi telaş et-
meden, bir daha ve büyük per-
dede seyretmek için eşimle bir-
likte sinemaya gittim, çok dik-
katle, not alarak izledim.
İlk izleyişte, belki yoğun İs-
tanbul günlerinin yorgunlu-
ğundan, belki Can’la dostça
konuşa konuşa izlediğimizden,
bazõ hususlarõ atlamõşõm. Bu iz-
leyişte, dikkatimden kaçmõş
büyük boşluklar ve yeni olum-
suzluklar fark ettim. Bilgilerimi,
izlenimlerimi birleştirdim.
Film genel yaklaşõmõ, yan-
lõşlarõ ve eksikleri ile beni dü-
şündürdü. Artarak, şaşõrtarak,
üzerek, ürküterek düşündür-
meyi sürdürüyor. Bu yazõyõ
yazmak için Can’õn röportajla-
rõnõ ve açõklamalarõnõ buldum.
Genç Bakõş ve 32. Gün’ün ka-
yõtlarõnõ birkaç kez izledim.
Bu yazõyõ film hakkõndaki
düşüncelerimi genişçe açõkla-
mak, Can’õ bir kez daha uyar-
mak ve özellikle sevgili öğret-
menlerimizi ve öğrencilerimizi
bilgilendirmek için yazõyorum.
Yazõmõ gerektikçe soru-ya-
nõt biçiminde sürdüreceğim.
‘Can’ın reklam
kokan yazısından
rahatsız oldum’
SÜRECEK
Milliyet Gazetesi - 13 Kasım 2008
Baraj suyu köyleri boşalttı
MUŞ (AA) - Muş’ta Alparslan-1 Barajõ’na
su tutma işlemine başlanmasõ nedeniyle su al-
tõnda kalacak olan köyleri boşaltma çalõşma-
larõ devam ediyor. Bulanõk Kaymakamõ Fatih
Aksoy, ilçeye bağlõ Dokuzpõnar, Okçular,
Hoşgeldi, Olurdere, Doğantepe ve Demirkapõ
köylerinin su altõnda kalacağõnõ söyledi. Ba-
rajdan ilk etkilenecek olan Dokuzpõnar köyü-
nün boşaltõldõğõnõ ifade eden Aksoy, “Bundan
3-4 yõl önce de köylerde tapulu arsa ve tarla-
larõnõn parasõ ödenmeye başlandõ. Şimdi sade-
ce Olurtepe köyünde para dağõtõmõ devam
ediyor. Diğer köylerde herkes tarlasõnõn evi-
nin arsasõnõn bedelini devletten aldõ” dedi.
Samsun’da korkunç cinayet
SAMSUN (AA) - Samsun’un Bafra ilçesin-
de belediye çöplüğünde cesedi bulunan bebe-
ği, doğurduktan sonra öldürüp çöplüğe attõğõ
iddia edilen kadõn yakalandõ. Bahçeler Ma-
hallesi’nde 8 gün önce belediyeye ait çöp is-
tasyonunda görevli işçiler tarafõndan dökülen
çöpler arasõnda poşette kõz bebek cesedi bu-
lunmasõyla ilgili Emniyet Müdürlüğü ekiple-
rince başlatõlan soruşturma sürdürülüyor.
Ekipler, soruşturma kapsamõnda yaptõklarõ
araştõrmada, bebeğin annesi olduğu belirlenen
Hanõm A’yõ (24) gözaltõna aldõ. Zanlõnõn, be-
beği gayri meşru olarak dünyaya getirdiği
için iple boğup attõğõ iddia edildi.