06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 9 ARALIK 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Şaibeli Kütük, Şaibeli Seçim Demektir Seçmen kütüklerindeki şaibe karşısında ikti- darın, hem hükümet hem de parti olarak sus- kunluğu sürüyor. Medya, Zati Sungur’a şapka çıkartacak bo- yuttaki kütük oyunlarını sergiliyor. Meclis’te, ne- dense sadece DTP milletvekili Hasip Kaplan, Türk Ticaret Kanunu üstündeki görüşmeleri bilinçli bir şekilde vesile sayarak bu şaibeli kütüklerle yapı- lacak seçimlerin neden olacağı toplumsal buna- lımı tutanaklara geçirmek amacıyla ardı ardına kür- süye çıkıyor. AKP’li milletvekilleri, rahmetli İsmet İnönü’nün o ünlü sözünü çağrıştıracak şekilde “suçluların telaşı içinde” sus pus otururken, Hü- kümet Sözcüsü Sayın Bakan, şaibeli kütüklerin so- rumluluğunu Yüksek Seçim Kurulu’nun üstüne yıkmayı tek çıkar yol olarak gördüğünü ortaya ko- yan bir “kaç ve kurtul” yöntemine başvuruyor. Dokuz ay önce, muhalefet partilerinin aymaz- lığını çok ustaca kullanarak 298 sayılı yasanın 33. maddesine eklenen bir fıkra ile, kütüklerin tanzi- mini Yüksek Seçim Kurulu (YSK) denetiminden alarak hükümet ajanlarının eline bırakan değişik- lik karşısında, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı’nın böylesine soğukkanlı bir izleyici tutumu içinde ol- masını anlamak gerçekten zordur. Hedef yargı denetimini yok saymak Oysa o değişikliğin hedefi Sayın Muammer Ay- dın’ın temsil ettiği kurumdur. 1950 seçimlerinden bu yana göğsümüzü gererek uygar dünya karşı- sında “Türkiye’de seçimler yargının denetiminde yapılıyor” dediğimiz oluşum, seçimin abecesi olması gereken seçmen kütüklerinin tanziminin kendisinden alınarak valilerin emrindeki nüfus me- murlarına verilmesini “Olur böyle vakalar” dere- cesine “Devlete güvenin” mesajları ile karşılaya- maz. İki muhalefet partisinin CHP ve DTP’nin kü- tüklerdeki irili ufaklı yolsuzluk örneklerini gerek- çe göstererek YSK’ye yaptığı itiraz başvurusunu, aynı gün içinde görüşüp reddetmenin en azından psikolojik bakımdan yaratacağı tepkiyi önceden hesap ederek adım atar. Hele geçmişinde seçime katılma koşullarını ta- mamlamadığı halde bir siyasi partiye, HEP’e yeşil ışık yakarak; en az beş ilde DYP listelerin- de kazanılmış olan milletvekilliklerini yok saymak gibi bir ayıp bulunuyorsa, sonraki her adımı çok daha dikkatle atmak gerektiğini unutmaz. Özgür ve dürüsüt seçimlerin demokratik düzenin olmazsa olmazı bellenen toplumlarda, seçmen kü- tükleri, tek bir “oy”un bile ağırlığını gözeterek dü- zenlenecektir. O düzenlemenin denetim sorum- luluğunu da yürütme değil, yargı erki taşıyacak- tır. Elbirliği ile kargaşayı önlemek 298 sayılı yasadaki son değişikliğin yargının elin- deki yetkileri yürütmeye vermiş olmasının ana- yasaya aykırı olduğunu herkesten önce, AKP ço- ğunluğu bilmeli ve bu yoldan bir an önce dön- menin yöntemlerini arayıp bulmalıdır. Aksi halde 29 Mart sonrasının Türkiye’si bunalım ve karga- şanın eksik olmadığı gündemlerle karşı karşıya ka- lacaktır. Elbirliği ile o karmaşayı önleme görevi başta si- yasi partiler olmak üzere medyaya, sivil toplum ör- gütlerine, kısaca herkese düşen bir sorumluluk- tur. Öncelikle CHP-MHP grupları bayramın et- resinde bu son değişikliği yok sayan bir yasa tek- lifini ortaklaşa hazırlayabilirler. MHP’nin, Cum- hurbaşkanlığı seçimi ve türban için anayasa de- ğişikliği konularında AKP’ye verdiği destekten esin- lenerek önerilen bu yöntem, aynı zamanda par- lamentoda temsil edilen iki büyük muhalefet partisi arasında rejimin esenliği açısından arzulanan işbirliği için de ilk adım olacaktır. Bu konudaki düşüncelerimi yarın da sürdüre- ceğim. Mutlu bayramlar. Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] ENTERNET / MEHMET SUCU Günden güne gelişen teknoloji ile birlikte bilgi kirliliğinin her geçen gün daha da arttığı; bu artışın, firmalar ve insanlar arasındaki etkileşimi azalttı- ğı ve iş verimliliğini düşürdüğü öne sü- rülüyor. Doğrudan posta, e-posta ve basılı dokümanlarla gelen bilgilerin yol açtığı karmaşayı çözmek için kişi ve kurumların önlem alması gerektiği belirtiliyor. 2007 yılında elektronik ortamda 281 exabyte (1 Exabyte veri = 1 mil- yar GB veri) büyüklüğünde bilgi üre- tildiği belirtiliyor ve 2011 yılına kadar bu büyüklüğün yüzde 640 oranında artması bekleniyor. LYRA Research’ün araştırmasına göre, geçen yıl tüm dünyada 15.2 trilyon kâğıt sayfa ba- sıldı ve bu sayının önümüzdeki 10 yıl- da yüzde 30 oranında artması bekle- niyor. Amerikan posta teşkilatının 2007 rakamlarına göre sadece ABD’de her gün 100.9 milyon parça doğrudan posta dağıtılıyor. Bu bilgi- ler dünyanın önemli teknoloji şirket- lerinden Xerox tarafından duyuruldu. Doğal olarak çalışanların işlerini aksatmasına neden olan bilgi kirliliğinin yarattığı bir de maliyet var tabii ki. Ba- sex’in 2008 yılında yaptığı araştırma, bilgi kirliliğinin neden olduğu iş du- raklamalarının yarattığı verimlilik kay- bının yılda 650 milyar dolara ulaştığı- nı gösteriyor. Accenture’un 2007 yı- lında yaptığı bir araştırmaya göre ise çalışanların yüzde 42’si haftada en az bir kez yanlış bilgi kullanmış. Xe- rox’un yaptığı araştırmaya göre de şir- ketler, dokümanlarını yönetmek için yıllık gelirinin yüzde 3’ü ile 5’i arasın- da bir harcama yapıyor. Bu harcama, birçok şirketin Ar-Ge faaliyetlerine yaptıkları yatırımlardan daha fazla. Özellikle Türkçe sitelerde yer alan yanlış bilgi (dezenformasyon) giderek artmaya başladı. Çounluğu haber si- tesi olma iddiasında olan birçok site birbirinden kopyala yapıştır yöntemiyle haber çalıp çırptığı için bir kişinin yazdığı yanlış bilgi içeren bir haber vi- rüs gibi bir anda ortalığı sarıyor. Hem aynı kelimelerle yazılmış yazılar birden çok yerde yer alıyor. Böylelikle bir ürün farklılaşması olmuyor. Çünkü sonuç- ta herkes aynı haberi, aynı kelimelerle vermeye başlıyor. Neyse ki hükümetimiz bizi yanlış bilgiden korumak için elinden gele- ni yapıyor. 5651 No’lu yasadan son- ra, dünyanın tüm önemli sitelerine eri- şimi birer birer yasaklıyor. Yaptıkla- rının sansür olduğunu kendileri de bi- liyor. Telekomünikasyon Kurumu’nun 2009 yılı Bütçe Taslağı’nda Teleko- münikasyon İletişim Başkanlığı’nın görevleri tanımlanırken şöyle deniyor: “5651 sayılı internete sansür kanunu ile içerik sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların yüküm- lülük ve sorumlulukları...” Şimdi Te- lekomünikasyon Kurumu’nun bütçe taslağında aynen böyle yer alan 5651 sayılı yasa hakkındaki “çok gerçekçi yorum” tüm çıplaklığı ile ortada. Bu hükümetin yasa ile ne yapmak iste- diğinin itirafından başka bir şey de- ğildir. Türkiye internete kurallar koymak, kendi istediği içeriklerin dışındakile- rin bu mecra üzerinde yer almasını en- gellemek istemektedir. Belki de ken- dini dev aynasında görüp, ben tüm dünya üzerindeki interneti kontrol edebilirim mantığıyla hazırlanan bu ya- sa daha fazla konuşulmadan rafa kal- dırılmalıdır. [email protected] Bilgi kirliliği ve internete sansür itirafı M ustafa filminin 28 Ekim Salõ günkü Ankara gala- sõna, erteleme şansõmõn olmadõğõ bir toplantõ nedeniyle katõlamadõm. Cumhuriyet haftasõ dolayõsõyla 1 Kasõm’a kadar her gün doluydum, filmi izleyeme- den, kitap fuarõna ve bazõ etkinlik- lere katõlmak için İstanbul’a git- tim. Film hakkõndaki tartõşmalar başlamõştõ. Tepki giderek yoğun- laşõyordu. Programõm öyle sõkõşõktõ ki İs- tanbul’da fõrsat bulup filmi göre- medim. Görüşümü soran değerli yayõncõlardan, filmi izleyemediği- mi söyleyerek af diliyordum. Filmi izlemediğimi bilen sevgili Uğur Dündar, Atatürk ve Milli Mücadele hakkõndaki yalan ve yan- lõş genel iddialar hakkõnda bir program yapmayõ önerdi. Yakõn ta- rihimizle ilgili sahte tarihler, hatta ansiklopediler var. Tarihini böyle- sine çarpõtan, gerçeğin yerine sah- tesini geçirmeye çalõşan bir başka millet var mõdõr? Bu bize özgü, utanç verici bir durum. (Bu konuda 750 sayfalõk bir çalõşmam var: Va- hidettin, M.Kemal ve Milli Müca- dele). Son zamanlarda yeni kuşak id- dialarõn da üretildiğini görmektey- dim. Öneriyi memnunlukla kabul ettim. Arena programõnda eski, ye- ni bazõ uydurma iddialarõ sordular, ben de yanõtladõm. Program 10 Ka- sõm Pazartesi gecesi yayõmlandõ. 400’DEN FAZLA MAİL 11 Kasõm Salõ günü Ankara’ya döndüm. Bilgisayarõma büyük ço- ğunluğu Mustafa filmini kõ- nayan 400’den fazla mail yağ- mõştõ. Bazõlarõna göz attõm. Şaşõrdõm. Çok düşündürücü iddialar ileri sürülüyordu. Bi- rikmiş gazetelere baktõm. Ay- nõ gün Kanal D’den telefon et- tiler, 32. Gün için çağõrdõlar. Konu Mustafa filmiydi, Can Dündar’la filmi konuşacaktõk. Yeniden İstanbul’a gideme- yecek kadar yorgundum. Af diledim. Sayõn M.Ali Birand anlayõş gösterdi, “Öyleyse biz Ankara’ya geliriz” dedi. “Daha filmi göremedim ki.” “Can Dündar yarın sabah fil- min CD’sini alıp size, eve gelecek. Birlikte izlemenizi istiyor. Sonra programı çekeriz.” “Peki.” Ertesi sabah bir TV’de programõm vardõ. Öğlene doğru eve döndüm. Az sonra da sevgili Can Dündar gel- di. Kucaklaştõk. Filmin CD’sini ge- tirmişti. Ekranõn karşõsõna geçtik. TV’den bir de kameraman gönder- mişler. Birkaç dakika bizi filmi iz- lerken çekti. Can Dündar’õn sayõn annesi ile Basõn Yayõn Genel Müdürlüğü İç Basõn Şubesi’nde birkaç yõl birlik- te çalõşmõştõk. Çok nazik, çok sevi- yeli bir genç hanõmefendiydi. Kad- romuz bir aile gibiydi. Can Dündar’õ bu nedenle biraz da evladõmõz gibi severiz. Film Atatürk’ü işleyen, iddialõ, tar- tõşmalõ bir filmdi. “Bak..” dedim, “...Beğenmezsem söylerim. Ona göre.” “Elbette hocam.” Filmi izlemeye başladõk. Yaklaşõk 20 dakika sonra, ilk kanõmõ söyle- mek için filmi durdurmasõnõ rica et- tim. Bu noktaya kadar filmde, ya- zõlan ve maillerde yer alan ağõr eleştirilere, büyük suçlamalara hak verdirecek hiçbir sahne yoktu. Çe- kimleri, yönetimi de beğenmiştim. Filmin başõnda M.Kemal’in, üç yaşõndayken ölen kardeşinin cese- dinin çakallar tarafõndan parçalan- dõğõnõ yansõtan bir korku filmi sah- nesi vardõ. Bu sahne ve anlatõm be- ni tedirgin etmişti ama bunun olum- lu bir anlama dönüştürüleceği umu- duyla sustum. Bu konuya yeniden döneceğim. İzlediğimiz noktaya kadar suç- lanacak, eleştirilecek bir sahne gör- memiştim. Bu bölümle ilgili eleşti- riler bana haksõz geldi. SON BÖLÜM HER İNSANI YARALAMIŞTIR Ama M.Kemal’in Sofya’ya askeri ateşe olarak gönderildiğinin açõk- lanmasõndan sonra filmde yanlõşlar, abartõlar, eksikler, saptõrmalar, hak- sõzlõklar, yersizlikler, küçültücü an- latõmlar, resimler belirmeye başla- dõ. Sona doğru arttõ. Son bölüm şa- şõrtõcõydõ. Her duyarlõ insanõ yara- lamõştõr sanõyorum. Filmdeki güzellikleri, teknik ba- şarõlarõ da, yanlõşlarõ, olumsuzluk- larõ da ilk görüşte görebildiğim, anlayabildiğim kadar söyledim. Dü- zeltmesini istedim. Bazõ olumsuz- luklarõ ise program çekimine geç kalmamak için not etmekle yetin- dim. Program çekiminde değini- rim diye düşündüm. Can Dündar beni çok efendice dinledi, değindiğim hususlarõ kabul etti, yanlõşlarõ düzelteceğine de söz verdi. Doğrusu da buydu. Türki- ye’de Milli Mücadele, Cumhuriyet dönemi ve Atatürk hakkõnda insaf- sõz, kuyruklu, çõngõraklõ, rezilce ya- lanlar söylenip yazõlõrken Atatürk ve dönemi yanlõş ve eksik anlatõla- mazdõ. Yanlõş anlatõm yalancõla- rõn, sahte tarihçilerin, kara çalõcõla- rõn ekmeğine yağ-bal sürmek olur- du. Tarihimizin ve 20. yüzyõlõn en büyük insanlarõndan biri söz konu- suydu. Hele eser, ‘belgesel’ diye ni- telenen bir film ise, her kare ve her sözcük, tarihe ve gerçeğe dayan- malõydõ. ‘KEŞKE SİZE DANIŞSAYMIŞIM’ Can büyük bir içtenlikle, “Keş- ke size danışsaymışım” demek in- celiğini gösterdi. Saat 15.00’e doğru filmi izleme sona erdi. Can gitti. Pek az sonra da televizyondan yollanan araç geldi. Dinlenemeden çekim yapõlacak ye- re gittim. Ben sayõn M.Ali Birand’õn yöne- timinde Can’la benim katõlacağõm ikili bir program yapacağõmõzõ sa- nõyordum. Bu genişçe konuşula- cak, olumlu sonuçlar verecek bir program olurdu. Programa 6 kişinin katõlacağõnõ orada öğrendim. İlke olarak böyle kalabalõk programlara katõlmam. Hiç katõlmadõm. Ger- çekler, laflamalarõn altõnda ezilip ka- lõyor. Geri dönmek şõk olmayacak- tõ, programa katõldõm. Çekim ya- põldõ. Payõma düşen süre içinde filmin eksiklerini, yanlõşlarõnõ yumuşak bir üslup içinde, emeğe saygõmõ koruyarak özetledim. Program ertesi günü, perşembe ge- cesi yayõmlanacaktõ. ‘Sahidenfilmibeğendinizmi?’ Bu yazõyõ Mustafa filmi hakkõndaki düşüncelerimi genişçe açõklamak, Can Dündar’õ bir kez daha uyarmak ve özellikle öğretmenlerimizi ve öğrencilerimizi bilgilendirmek için yazõyorum P erşembe sabahõ, daha ga- zetelere bakamadan, tele- fonum art arda çalmaya başladõ. Can Dündar’õn Milliyet gazetesinde bir gün önce filmi birlikte izlediğimizi anlatan bir yazõsõnõn yayõmlandõğõnõ bildi- riyorlardõ. Yazõdan filmi be- ğendiğim anlaşõlõyor olmalõ ki õs- rarla şunu soruyorlardõ: Sahi filmi o kadar beğenmiş miydim? Yazõ, filmi birlikte izlediği- mizi gösteren iki de resimle süslenmişti. İlk paragrafõ şöy- leydi: “Geçen gün Turgut Özakman’ı televizyonda bi- zim Mustafa filminden sah- neler üzerinde yorum yapar- ken görünce çok üzülmüş- tüm. Çünkü filmi izlemediği- ni biliyordum.” CAN’A GÜVENİM SOLUP GİTTİ İddiasõna göre ben filmi izle- meden “Mustafa filminden sahneler üzerinde yorum yap- mışım”. Oysa evde, söz açõlõn- ca, Arena programõnda sadece bana sorulan yeni, eski yalan ve yanlõş iddialara yanõt verdiğimi kendisine anlatmõştõm. Buna rağmen 32. Gün’ün çekimi sõ- rasõnda da ayõp ederek bu ya- kõşõksõz iddiayõ yinelemiş, beni bu gerçeği program içinde bir daha açõklamak zorunda bõrak- mõştõ. Durumu iki kez açõklamõş olmama rağmen yazõsõnõn ba- şõnda, bu iddiayõ yine ileri sü- rüyordu. Kendisine duyduğum güven solup gitti. Kimi efendi insanlar direksiyona geçince canavarlaşõr, kimi kaleme sarõ- lõnca böyle saygõsõz olur! Yazõnõn girişi ve genel hava- sõ, filmi çok beğendiğim izle- nimini vermekteydi. Can filmi eleştirdiğimi de belirtiyordu ama neleri, nasõl, ne kadar eleş- tirdiğimi sessiz geçmişti. Bu reklam kokan yazõdan olağanüstü rahatsõz olduğumu belirtmeliyim. Bu benim hiç hoş görmeyeceğim bir cinlik. Asla çiğnenmeyecek nezaket, saygõ ve güven kurallarõ vardõr. Gece yarõsõndan sonra ya- yõmlanacak olan programõ iz- leyebilenler doğruyu öğrene- ceklerdi ama izleyemeyenler, ne düşüneceklerdi? Hâlâ telefonla, maille sorup duruyorlar: “Siz, Can Dündar’ın yazdığı gibi sahiden filmi beğendiniz mi?” ÜRKÜTEN YANLIŞLAR, EKSİKLİKLER 16 Kasõm Pazar akşamõ (19.00 seansõ), filmi telaş et- meden, bir daha ve büyük per- dede seyretmek için eşimle bir- likte sinemaya gittim, çok dik- katle, not alarak izledim. İlk izleyişte, belki yoğun İs- tanbul günlerinin yorgunlu- ğundan, belki Can’la dostça konuşa konuşa izlediğimizden, bazõ hususlarõ atlamõşõm. Bu iz- leyişte, dikkatimden kaçmõş büyük boşluklar ve yeni olum- suzluklar fark ettim. Bilgilerimi, izlenimlerimi birleştirdim. Film genel yaklaşõmõ, yan- lõşlarõ ve eksikleri ile beni dü- şündürdü. Artarak, şaşõrtarak, üzerek, ürküterek düşündür- meyi sürdürüyor. Bu yazõyõ yazmak için Can’õn röportajla- rõnõ ve açõklamalarõnõ buldum. Genç Bakõş ve 32. Gün’ün ka- yõtlarõnõ birkaç kez izledim. Bu yazõyõ film hakkõndaki düşüncelerimi genişçe açõkla- mak, Can’õ bir kez daha uyar- mak ve özellikle sevgili öğret- menlerimizi ve öğrencilerimizi bilgilendirmek için yazõyorum. Yazõmõ gerektikçe soru-ya- nõt biçiminde sürdüreceğim. ‘Can’ın reklam kokan yazısından rahatsız oldum’ SÜRECEK Milliyet Gazetesi - 13 Kasım 2008 Baraj suyu köyleri boşalttı MUŞ (AA) - Muş’ta Alparslan-1 Barajõ’na su tutma işlemine başlanmasõ nedeniyle su al- tõnda kalacak olan köyleri boşaltma çalõşma- larõ devam ediyor. Bulanõk Kaymakamõ Fatih Aksoy, ilçeye bağlõ Dokuzpõnar, Okçular, Hoşgeldi, Olurdere, Doğantepe ve Demirkapõ köylerinin su altõnda kalacağõnõ söyledi. Ba- rajdan ilk etkilenecek olan Dokuzpõnar köyü- nün boşaltõldõğõnõ ifade eden Aksoy, “Bundan 3-4 yõl önce de köylerde tapulu arsa ve tarla- larõnõn parasõ ödenmeye başlandõ. Şimdi sade- ce Olurtepe köyünde para dağõtõmõ devam ediyor. Diğer köylerde herkes tarlasõnõn evi- nin arsasõnõn bedelini devletten aldõ” dedi. Samsun’da korkunç cinayet SAMSUN (AA) - Samsun’un Bafra ilçesin- de belediye çöplüğünde cesedi bulunan bebe- ği, doğurduktan sonra öldürüp çöplüğe attõğõ iddia edilen kadõn yakalandõ. Bahçeler Ma- hallesi’nde 8 gün önce belediyeye ait çöp is- tasyonunda görevli işçiler tarafõndan dökülen çöpler arasõnda poşette kõz bebek cesedi bu- lunmasõyla ilgili Emniyet Müdürlüğü ekiple- rince başlatõlan soruşturma sürdürülüyor. Ekipler, soruşturma kapsamõnda yaptõklarõ araştõrmada, bebeğin annesi olduğu belirlenen Hanõm A’yõ (24) gözaltõna aldõ. Zanlõnõn, be- beği gayri meşru olarak dünyaya getirdiği için iple boğup attõğõ iddia edildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle