03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 EKİM 2008 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bu ‘Basın’ Kimin Sesi? “Basın bir ulusun ortak sesidir”, Atatürk böyle demiş... Attilâ İlhan’ın ‘Hangi..’ adlı kitapları vardı. Buna biri- ni daha eklemek gerekiyor. ‘Hangi Basın’... Bugünkü basın kimin sesini duyuruyor? Açlık, yoksulluk çizgilerinin çok çok altında yaşama savaşı veren me- murun, işçinin, emeklinin, küçük esnafın, belirli geçim çiz- gisinde durabilmek için çaba harcayan, ünlü deyimle “or- ta direk”in mi? Anayasa Mahkemesi kararıyla “laikliğe karşı odak ol- duğu” kesinlikle saptanmış AKP iktidarı, en başta başbakanı; toplumun sorunlarını, dertlerini duyuran, işbaşındakileri uyaran, Türk ulusunu dört yandan sım- sıkı bağlamak isteyen iç ve dış çıkar güçlerine direnen gerçek bir basın istiyor mu? Bugün “Türk basını” diye bir şey var mı? Olsa olsa Tay- yip’çi gazeteler, yazarlar var ortalıkta!.. Şu bu yollardan korunan, yüceltilen, desteklenen gazeteler ve gazeteci denmeye yakışmayan yalaka kalemler!.. Bir eski gazetecinin deyimiyle “yolda bir kalem bulup yazar olmuş” ama yazmasını da, konuşmasını da bil- meyen, öğrenmeyenlerin basını!.. “Okumayın onları, evlerinize sokmayın” diye parti toplantılarında bağırarak yandaşlarını yönlendiren, ger- çek basını, yazarları da hedef göstermekten çekinme- yen bir başbakanın ülkesinde yaşıyoruz! Gerçekleri yazmak, duyurmak, duyurabilmek, aldatılagelen, uyutulan halkımızı aydınlatmaya çalışmak... Tehlikeleri, gözaltıla- rı, tutuklamaları, aylarca hücrelerde kapatılmaları göze alarak!.. Bakın hapishanelere, ne çok aydın, ne çok düşün- ce adamı, ne çok gazeteci, ne çok Atatürkçü var! Suç- ları nedir? Ne kendileri biliyor ne de onu sabah karan- lığında yatağından kaldırıp getirenler! Şu anda yetmiş kişi var ‘içerde’! Dalga dalga geldiler, belki yenileri de yeni dalgalarla getirilecekler... Okursanız, ‘Taraf’ları, ‘Sabah’ları vb’leri, daha kimle- rin yakalanıp Ergenekon hücrelerine tıkılacağını önceden öğrenirsiniz! “Basın bir ulusun ortak sesi” demiş Mustafa Kemal... Yanılmış mı? Yalaka yazarcıkların çıkardıkları ses, hal- kın, gerçeğin, uygarlığın, çağdaşlığın sesi değil elbet! On- larınki, ilkelliğin, dalkavukluğun, çıkar hesaplarının, dış güçlere yakınlıkların, sonuç olarak bir çeşit ulusal ihanetin sesi!.. O gün de gelecek elbet!.. Basının, halkımızın gerçek sesi olacağı günler o kadar uzak değil! D ünya kamuoyunun dikkati son yõllarda özellikle küresel õsõnma sorununa çevrilmiş durum- da. Yaklaşõk 50 yõldõr saptanabi- lir olan bu sorun, bugünlerde fazlaca önem kazanmaya başladõ. Bilim adamlarõna göre; son 50 yõl- daki sõcaklõk artõşõ insan hayatõ üzerinde fark edilebilir duruma geldi. Yapõlan araştõrmalar, dün- yanõn atmosfere yakõn yüzeyinin ortalama sõcaklõğõnõn, 20. yüzyõl içinde 0.6 santigrat arttõğõnõ gös- termektedir. Klimatologlar (ik- limbilimciler) küresel õsõnma ko- nusunda hemfikir olmalarõ nede- niyle dünya kamuoyunda bilinci arttõrmak amacõyla büyük uğraş- lar verirken küresel sermaye bu durumdan görev çõkarma derdine düşmüştür. Küresel ısınma ve etkileri İnsan tarafõndan atmosfere ve- rilen gazlarõn sera etkisi yaratmasõ sonucu, dünya atmosferi ve ok- yanuslarõnõn ortalama sõcaklõkla- rõnda belirlenen artõşa “küresel ısınma” denilmektedir. Küresel õsõnmaya atmosferde artan sera gazlarõnõn neden oldu- ğu bilinmekle beraber, “John/Ve- likovsky Teorisi”ne göre; 1960’lõ yõllarda başlayan “Gamma Işı- ması Patlamaları”nõn yaydõğõ yüksek enerji ve radyasyonun da dünyamõzõ ve güneş sistemini et- kilediği düşünülmektedir. Bu teori; patlamalarõn, dünya iç çekirdeğinden atmosfere salõnan gaz çõkõşõnõ arttõrdõğõnõ öngör- mektedir. Bilim adamlarõ, küresel õsõnmada, atmosferde bulunan karbondioksit oranõnõn artmasõnõn en önemli etken olduğunu savu- nurken su buharõnõn küresel õsõn- ma konusunda diğer sera gazla- rõndan farklõ olarak güneşten ge- len radyasyonun şiddetine ve ge- zegenin ortalama õsõsõna göre sa- bit olan, bağlõ bir değişken olmasõ nedeniyle pasif etkiye sahip ol- duğunu da iddia etmektedir. Su buharõ dõşõndaki sera gazla- rõnõn atmosferde artmasõ sonucu, bulutlarõn sera etkisini arttõrarak küresel õsõnmaya yol açtõğõnõ söy- leyen bilim adamlarõ, bir anlam- da sorunun bilinenlerden farklõ- lõklar arz ettiğine dikkat çek- mektedir. Dünya nüfus artõşõna oranla daha fazla enerji kullanõmõ sonucu yaşamõmõzõ tehdit eden küresel õsõnmanõn olasõ etkilerinin ba- şõnda, kuraklõklarõn, fõrtõna ve sellerin artmasõ, ekin alanlarõnõn azalmasõ, buzullarõn erimesi ve birçok yaşam alanõnõn sular al- tõnda kalmasõ gelmektedir. Ko- nuya ilişkin çözüm önerileri de kuşku yok ki, uzun yõllar sürecek tartõşmalarõ ve görüş ayrõlõklarõ- nõ beraberinde getirmiştir. Alternatif enerji kaynakları Hõzlõ nüfus artõşõ, sanayileşme vb. birçok nedenlerden dolayõ enerjiye olan ihtiyaç her geçen gün artmaktadõr. Bilinçsiz enerji tüketimi/üreti- miyse yaşadõğõmõz küreyi tehdit eder hale gelmiştir. Aşõrõ enerji tü- ketimi, enerji kaynaklarõnõn çe- şitlendirilmesi gerekliliği konu- sunda bir ortam hazõrlamõştõr. Bu ortamda dünya için öncelik, hiç şüphe yok ki, insanlõğõ tehdit eden küresel õsõnma benzeri so- runlarõ yaratmadan ve hatta var olan bu sorunlarõ en aza indirge- yecek kaynaklar ve formüller bulunmasõ olmalõdõr. Enerji kaynaklarõnda çeşitliliğin artmasõ konusunda bir konsensüs bulunsa da, kaynaklarõn neler ol- masõ konusunda bir o kadar önemli görüş ayrõlõklarõ mevcut- tur. Tüm dünyada “nükleer ener- ji kaynakları” ve “yenilenebilir enerji kaynakları” taraflarõ ara- sõnda çok sert tartõşmalar yaşan- makla beraber, gelişmiş toplum- larõn ve uluslar arasõ sivil toplum örgütlerinin konunun hassasiye- tinden dolayõ araştõrmalarõnõ ara- lõksõz sürdürdüğü bilinmektedir. Sonuç Küresel sermaye, dünyanõn çok belirgin olarak yaşamaya başla- dõğõ ve her geçen yõl büyük fa- cialara gebe olan bu durumundan da nemalanmak için her türlü yola başvurmaya kararlõ görün- mektedir. Gelişmiş ülkelerin küresel õsõn- maya karşõ kayõtsõzlõklarõ gözler önündeyken, diğer ülkelere ne- redeyse nükleer santrallarõ tek çözüm yolu gibi göstermeleri ye- nilir, yutulur cinsten bir yaklaşõm değildir. Ülkemizde son yõllarda olduk- ça fazla hissedilen küresel õsõn- manõn etkilerinden tek kurtuluş yolunun, nükleer santrallarõn ku- rulmasõndan geçtiği izlenimi ya- ratõlmasõ, kamuoyumuzun bilinç- li ve programlõ olarak aldatõl- masõndan başka bir şey değildir. Oysaki 1973 yõlõnda ortaya çõkan ve tüm dünyayõ sarsan petrol kri- zi nedeniyle nükleer santrallara başlayan yönelim çevre sorunla- rõ yaşanabileceği öngörüsüyle ilerleyen yõllarda adeta gözden düşmüştür. Dünya elektrik üretiminin yüz- de 17’si nükleer santrallardan karşõlanõrken bu oranlar, Japon- ya’da yüzde 33, İngiltere’de yüz- de 26, Almanya’da yüzde 30, Kanada’da yüzde 16, ABD’de ise yüzde 22 civarõndadõr. Başlan- gõçta bu oranlara bakõldõğõnda yüksek gibi algõlanabilir. Ancak adõ geçen ülkelerin eko- nomik büyüklükleri düşünüldü- ğünde, santrallarõn ve üretimde- ki paylarõnõn verimli ve gerekli görülmesi halinde arttõrõlabile- ceği hepimizin malumudur. Fakat durum tam tersine işlemektedir. Rakamlara bakõldõğõnda dünya henüz nükleer santrallardan vaz- geçmemiş gibi görünse de eski- yen ve kendi toplumlarõ için teh- likeli gördükleri bu teknolojilerin gelişmiş ülkeler tarafõndan, az- gelişmiş ekonomilere ihraç edil- diği gözden kaçõrõlmamalõdõr. Yönelim, gelişmiş ve enerji fi- yatlarõnõn en düşük olduğu ülke- lerde bile yenilenebilir enerji kaynaklarõnadõr. Nükleer santrallarõn ortalama ömrü 30-40 yõldõr. Ayrõca altya- põsõ da oldukça maliyetlidir. Ya- põlan araştõrmalara göre; Türki- ye’de yapõlmasõ planlanan nükleer santral, 2020’lerde elektrik ener- jisi ihtiyacõmõzõn sadece yüzde 5’ini karşõlayacaktõr. Kanserden, genetik bozulma- lara, toprak ve sularõn kirlenme- sinden, canlõ türlerin azalmasõna kadar birçok olumsuz etki yara- tan nükleer maddelerin açõğa çõk- ma riskinin çok yüksek olduğu bu santrallarõn ne kadar gerekli ol- duğuna varõn bu durumda sizler karar verin artõk. Güvenli olarak nitelenen sant- rallardan biri olan Çernobil’de ya- şanan patlamayla Hiroşima’ya atõlan atom bombasõnõn 200 katõ kadar radyasyon açõğa çõkmõş ve halkõmõz nükleer santral gerçe- ğiyle sanõlandan çok daha uzun yõllar önce (1986) tanõşmõştõr. Özellikle Karadeniz Bölgemizde yaşanan kanser vakalarõ söze ge- rek bõrakmayacak kadar derin izler bõrakmõştõr bizlerde. Dolayõsõyla ihaleye çõkarõlan ve sadece bir Rus şirketi tarafõn- dan teklif verilen nükleer santral, var olan enerji sorunumuza çok küçük bir katkõ sağlayacakken ge- rek ülkemizin ve gerekse dünya- nõn en büyük sorunlarõndan biri haline gelen küresel õsõnma ve kir- lenmeye çok ciddi boyutta hizmet edecektir. Bu iştense her zaman- ki gibi yine küresel sermaye ka- zançlõ çõkarak insanlõğa karşõ ye- ni bir zafer daha elde etmiş ola- caktõr… Kaynaklar:1- Vikipedi 2- Ekolojik Yaşam Portalı 3- www.angelfire.com Küresel õsõnmanõn gölgesinde nükleer santral ihaleleri Aydın ÖNCEL Küresel õsõnmaya atmosferde artan sera gazlarõnõn neden olduğu bilinmekle beraber, “John/Velikovsky Teorisi”ne göre; 1960’lõ yõllarda başlayan “Gamma Işõmasõ Patlamalarõ”nõn yaydõğõ yüksek enerji ve radyasyonun da dünyamõzõ ve güneş sistemini etkilediği düşünülmektedir. Bu teori; patlamalarõn, dünya iç çekirdeğinden atmosfere salõnan gaz çõkõşõnõ arttõrdõğõnõ öngörmektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle