03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 5 EKİM 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Mucizeler ve Güzin Dino... [email protected] Eylül ayıydı. Bayramdan ön- ceydi... Başbakan’ın “Şeker Bayramı”, “Ramazan Bayramı” diye ay- rımcılık kışkırtmalarına neden ol- masından ve her fırsatta bu ay- rımcılığı körüklemesinden ön- ceydi... Balıkesir Altınova’da, etnik milliyetçiliği kuşanmış nefretle, insanların birbirine saldırmala- rından, kin kusmalarından, linç tehditleri savurmalarından ön- ceydi... Bütün bunlardan önceydi. Ve ruhumun biraz dinlenmeye, biraz güzel şeyler düşünmeye, birazcık umutlanmaya sonsuz ihtiyacı vardı... İhtiyacı karşılayacak “güzel- likler” için adeta mucize bekler olmuştum. Çok beklemem ge- rekmedi. Bulunduğum kıyı ka- sabasında bir de baktım tak tak tak pencerem vuruluyor: Camın önünde kocaman bir Japon Gülü. Kıpkırmızı. “Bana bak, bana bak” diye bana sesleniyor. Açtım pencereyi, bir sohbet bir sohbet... Ertesi sabah yine “tak tak tak”... Yine pencereye koştum... Amaniiin bir değil, üç değil, beş değil... Tam 9 adet Japon Gü- lü açmamış mı! Hep bir ağızdan, “Beni de gör! Benimle de konuş! Beni de sev!” diye tutturmuyor mu! Sevgili okur, sen söyle bu mucize değil de nedir! Hadi onlarla da bir sohbet, bir sohbet! Güneş battı mı, Japon Gülleri kapanıp susuyor, yase- minlerin çenesi açılıyor! Akşam sefası, yasemin kokusu, ka- sımpatı derken mucize üzeri- ne mucize! Derken komşu kıyı kasaba- dan haber geldi ki Güzin Dino burada! Tamam artık doğanın mucizelerini bir yana bırakıp, ruhumun ihtiyacı olan güzelliği ona sarılarak,onu dinleyerek, onunla kucaklaşarak bulabilirim. “Gel Zaman Git Zaman”, “Ya- şar Kemal’i Okumak”, “Türk Ro- manının Doğuşu” gibi kitapların yazarı, çevirmen, araştırmacı, öğretim üyesi Güzin Dino, Abidin Dino’nun eşi Güzin Di- no Paris’te yaşıyor. Telefonla değil de gerçekten kucaklaşmak öyle her dakika pek kolay değil! Anımsayacaksınız, çok kez yazdım: Abdidin Dino için “Aşk”, Güzin demekti, “Mutluluk” Gü- zin demekti, “Hasret” yine Gü- zin demekti! Abidin Dino’nun sevgilisi, eşi, aşkı, hasreti, mutluluğu , ar- kadaşı, yoldaşı Güzin Dino yıl- lara meydan okuyan bir enerjiyle gündüz denize girdi, bol bol yüzdü; akşam dost sohbetleri- ne katıldı; delikanlıların ona oku- dukları şiirleri dinledi. (Bu “deli- kanlılardan” biri Mücap Oflu- oğlu’ydu.) Gündüz ve gece ça- lışmalarını sürdürdü... Güzin Dino’nun işi gücü hiç bitmiyor. Sürekli çalışma halin- de ve hep üretiyor. İlk baskısı 1978’de Cem Yayınevi tarafın- dan yapılan “Türk Romanının Doğuşu” adlı eseri geçen nisan ayında yeniden bu kez Agora Kitaplığı tarafından yayımlandı. Namık Kemal’in “İntibah: Ser- güzeşt-i Ali Bey” (1876) eseri üzerine Güzin Dino’nun bu in- celemesi, edebiyat tarihimiz için önemli bir kaynak oluşturuyor. Güzin Dino’yla sohbet eder- ken, bir başka çalışmasının önü- müzdeki günlerde yayımlana- cağını öğreniyorum. Bu kez söz konusu olan Adana’da Abidin Dino’nun sürgün yıllarına denk düşen bir çalışma. (Abidin ve Güzin 1943’te Adana’da ev- lenmişlerdi.) Bu çalışmasında Güzin Di- no Fransa’da tarihi gelişim ile gerçekçi romanının ortaya çıkı- şını inceliyor. Özellikle üç ya- zardan, Balzac, Stendhal ve Flaubert’den yola çıkarak ta- rihsel gelişimle gerçekçi roman arasındaki ilişkiyi irdeliyor... Hiç kuşkum yok, yine edebiyat me- raklıları ve öğrencileri için eşsiz bir kaynak kitap çıkacak ortaya. Ne dediniz? Yaşı mı? Yor- gunluk mu? Sağlık sorunları fa- lan mı? Geçiniz! İleriye dönük tasarıları, pay- laşmak istediğimiz güzellikleri, dostlukları, sevgileri, aşkları, yeşertmemiz gereken umudu konuşmaktan, ne yaş ne yor- gunluk, öyle şeylere sıra gel- medi bir türlü! Kucaklaşıp, onu Paris’e yol- cu ettikten sonra, Nâzım Hik- met’in ona seslendiği dizeler ge- lip yerleşiverdi dilime ve yüre- ğime: “koşmaca oynayalım gü- zin’ciğim sen ben dino bir de verusam koşmaca oynayalım yağmu- run altında yalınayak başıkabak ve geçelim sen mişel bulva- rı’ndan istanbul’u kovalayarak ve fır dönelim notr dam’ın bahçesinde kızkulesi’yle” Ne dersiniz, galiba yaşamın kendisi başlı başına bir mucize! e-posta:zeynep@zeynepo- ral.com faks: 0 212.257 16 50 Dünyaya, doğaya, insanlõğa kötülük hep şeytanõn ordusundan gelmektedir Farelerveİnsanlar!.. Okurum haklõ!.. Karşõma çõkõp da bana “Arabistan’da farelerin şey- tanın askeri olduğu ve bu yüzden Mickey Mouse’un öldürülmesi gerektiği haberi üzerine yazdığı- nız yazıyı okudum. Siz ki, Cahit Külebi’nin ‘Farenin Ölümü’ adlı şiirini çok iyi bilir ve seversiniz. Yazınızda neden o şiire yer ver- mediniz?” demez mi!?. İki hafta önce bu köşede, okuru- mun sözünü ettiği yazõ yer almõştõ. Yazõnõn altõnda da koca bir ilan. İş- te o ilan girebilsin diye yazõnõn için- den söz konusu şiir çõkarõlmõş. Ol- sun… Darõlmaca yok. Biz de, Walt Disney’in sevimli çizgi roman ve film kahramanõ Mickey Mouse’a savunma hakkõ vermek için Cahit Külebi ustamõzõ bir kez daha ça- ğõrõrõz. Evet, söz savunmanõn. İşte şiir: Umutsuzdu, yalnõzdõ, hali yoktu, Canõ çok yanõyordu günlerden beri. Ne alnõnda dolaşan bir dost eli Ne yardõm isteyecek kimsesi var- dõ, Ne Tanrõsõ, ne de peygamberi. Günlerdir karanlõk deliklerde Yanõp sönüyordu gözleri. Sevinç değil ki paylaşõlsõn Kendi kendinindi kaderi. Sürüne sürüne dõşarõ çõktõ. Kõvrõldõ ateşte pençeleri. Kurtuldu rahat etti farecik, Rahat etti dişleri. Kibardõ, incecikti kuyruğu, Vücudu, küçücük pençeleri, Bir makara gibi çözüldü, Unuttu kedileri. Farecik! Nazlõcõk! Garipçik! Canõ çok yanõyordu günlerden beri. Kibardõ, incecikti kuyruğu; Boş koydu delikleri. Bir varken bir yok oldu, İşte dünyamõzõn işleri. Ne dersiniz, bir farenin ölümü bundan daha güzel anlatõlabilir mi?.. Hüznü şu dizeyle ne de usta- ca veriyor şair: “Boş koydu de- likleri”… Haydi bakalõm, işin yok- sa otur ağla! Efendim, Mickey Mouse’a savaş açanSuudiArabistan’dabirdinada- mõ. Adõ da, Şeyh Muhammed Munacid… Bu zat, bilgisayarõn ya- nõndaki “Mouse”a ne diyor bilmem ama, Mickey Mouse’un savunma- sõna katõlan bir şairimiz daha var. O da, sevgili Oktay Rifat’tõr. Usta- mõzõn “Farelerle İnsanlar” adlõ şii- rine kulak veriyoruz: Şükret fare / Bu kapana şükret/ Yüzüme bakma öyle acõ acõ / Gö- zünü mü oydum/ Derini mi yüzdüm/ Hayanõ mõ burdum/ Şişlemek elim- deydi/ Gazlamak elimde/ Diri diri yakmak elimde/ Diri diri gömmek elimde/ Elini kalbine koyda söyle/ Karõnõ mõ astõm/ Kõzõnõ mõ kestim/ Yuvanõ mõ bozdum/ Yooo fare/ Ol- maz fare/ Şunun şurasõnda minna- cõk bir kapan bu/ Ne tank/ Ne top/ Ne tayyare Şeytanın askerleri... Şeyhin haklõ olduğu bir konu var… Şeytanõn askerleri vardõr ger- çekten... Dünyaya, doğaya, insan- lõğa kötülük hep şeytanõn ordu- sundan gelmektedir. Uygarlõk tari- hi boyunca bu böyledir… Ama, şeytanõn askerleri ne zavallõ fare- lerdir, ne de bir başka hayvan. On- larõn kimliği ve ipliği Oktay Rifat’õn şiirinde pazara çõkmõştõr. Bu iki şiir de fareleri şeyhin ga- zabõndan kurtarmaya yetmediyse, farelerin yapacağõ tek şey, Avus- turyalõ şair Erich Fried’in şu di- zelerini ezberlemektir: Fare / fare kapanõnda / ölü bir kedi / gördü- ğünden bu yana/ devrim planlarõ yapmakta!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle