08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 14 EKİM 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Necati Cebe: “Zahid, dünya malında gözü olmayan demekmiş. Bu durumda bizim zahid ne kadar zahid?” Ulusal takımda özlenen slogan: Bosna-Hersek hep böyle yensek! Malum Erol Barutçugil: “AKP, yolsuzluk raporunun yayımını engellemiş. Malumu ilama ne gerek var diye düşünmüşlerdir!” Nedir? Sami Aktaş: “Dinleme cihazları, tele kulaklar, kent içi kameralar. Türkiye, demokratik bir diktatörlük müdür?” Müşteri Oktay Tanzar: “Vatandaşın AB’ye uyumu için kurulacak ‘Öfke Kontrol Merkezi’nin ilk müşterisi, öfkenin bir hitabet sanatı olduğunu söyleyen zatı muhterem olsun!” YağmurDeniz İpsiz Recep ve ‘Ergenekon’ bağlantısı! İSLAMCI AKP iktidarının özel olarak ilgilendiği TRT’de bir yandan personel kıyımı yaşanırken bir yandan da Mithat Bereket, Tayfun Talipoğlu gibi “popüler liboş” kültürün temsilcileri ekrana transfer ediliyor. Bir yandan İran devlet televizyonu ile “şeriatçı kültür işbirliği”ne gidiliyor bir yandan ulusal kahramanlıklar dizi film yapılıyor. Tam bir çorba işi! İşte, bu noktada Kadir İnanır’ın başrolünü oynadığı “İpsiz Recep” dizisi TRT ekranına geldiğinde araştırmacı yazar dostumuz Muzaffer Ayhan Kara söz istiyor: “İpsiz Recep, Milli Mücadele’de önemli bir yer tutan, adamlarıyla azınlık ayaklanmalarını bastırma ve Anadolu’ya silah sevki konusunda Kuvayı Milliye’ye yardımcı olan ve bu nedenle Mustafa Kemal Paşa’nın içten bir şekilde ‘emice’, yani amca diye hitap ettiği, daha sonra da İstiklal madalyası ile onurlandırıp maaş bağladığı Rizeli bir kahramandır. Ve ne ilginçtir Rizeli bir Başbakanın yakından ilgilendiği TRT’de Rizeli ulusal bir kahramanın öyküsü anlatılırken ‘İpsiz Recep’in Karadeniz kıyısında dolaştığı topraklardan Sakarya’nın Kandıra ilçesindeki cezaevinde torunu ‘çete üyesi’ daha doğrusu ‘terörist’ olduğu iddiasıyla tutuklanmış yatıyordu. İpsiz Recep’in torunu, ‘Ergenekon Terör Örgütü Davası’ sanıklarından Prof. Dr. Emin Gürses’ten başkası değildi.” - Anadolu’da esnaf kan ağlıyormuş... “Ananı da al ağla!” TÜRKİYE’NİN Avrupa Birliği’ne üyelik sürecine ilişkin çalışmalardan haberiniz var mı? Müzakereler ne âlemde biliyor musunuz? Ucu açık üyelik görüşmelerinde ipin ucu acaba nereye kaçtı? Hangi dosyanın kapağı açıldı, hangi dosya kapandı? İslamcı AKP ile Avrupalı olunacağını sanan mandacılar, işbirlikçiler, dönekler, liboşlar, numaracı cumhuriyetçiler, sahte demokratlar niye ortalıkta görünmüyor? İslamcı AKP’nin başındaki “fahri savcı”nın peşine takılıp “Ucu açık soruşturmalar derinleştirilerek devam etsin” diye imza toplayan tane ile “300 aydın”, Avrupa’yı niye unuttu? Anlaşılan “görev” bize düştü; Avrupa Birliği’nin neresine girmekte olduğumuza hep birlikte bakalım: Uzun yıllardan sonra karakollarda dayak ve işkence iddiaları yine ayyuka çıkmaya başladı ve işkence iddiaları doktor raporlarıyla kanıtlanır oldu. Cezaevlerinde işkenceden ölüm iddiaları 12 Eylül’ün cunta günlerindeki iddiaları andırmaya başladı ve işkenceden ölümler resmen saptanır oldu. Yine 12 Eylül faşizmini andırır şekilde cezaevinde ölümcül hastalıklara tutulan insanların “doktordan doktora sevk” yoluyla alenen ölüme mahkum edilmesi yolu yeniden açıldı; gerekli tedavisi yapılmadığı için kimi tutukluların koma halinde kapı önüne konmasına kimi tutukluların ise tabutta tahliyesine başlandı. İnsanların ne ile suçlandıklarını bilmeden, iddianameleri hazırlanmadan aylarca tutuldukları cezaevlerinde sağlıklarını ve yaşamlarını yitirmesi normal sayılır oldu. Cezaevinde tutukluyken komaya girip hastaneye kaldırılan insanların son dakikada tedavi amacıyla tahliyesine karar verilirken komadaki insanlara yurtdışına çıkış yasağı getirildi. Türkiye’de yapılan ve ucu iktidara kadar uzanan yolsuzluklar Avrupa’da hazırlanan raporlara girmeye başladı, hükümet yolsuzluk raporlarını halktan kaçırmak için gizlilik şehri koydurdu. Yoksulluk ve açlık ülkenin her yanını sardı; sadakaya bağlanan halk, duvarlara “Sadece Ramazan’da aç kalmıyoruz” yazmaya başladı. Ve Türkiye Avrupa Birliği’ne giriyormuş. Kuyruklu yalan. İslami faşizm yurdu sarıyor ey halkım! İran’da olduğu gibi önce işbirlikçi liboşları asacaklar! Avrupa mı? GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Barışın Gelini Pippa’yı Anarken.. İtalyan Kültür Merkezi’nin salonunda az sonra ko- nuşma yapacağım Pippa Bacca için hazırladığımız barkovizyonu, diğer davetlilerle beraber izliyorum. İlk görüntüler müzikle birleştiği anda, gözümden sel gi- bi yaşlar boşanıyor. Tanrım, sözler ve müzik bu ka- dar mı güzel evlenebilir? Geçen baharda, ülkemizde “Barış Gelini” sanatsal projesi kapsamında oto-stop yaparken korkunç bir şe- kilde öldürülen İtalyan sanatçı Pippa Bacca’nın acı- sı, tüm ülkenin yüreğini yakmıştı. Evet, bu olay her ül- kede yaşanabilirdi, ama sonuçta olay bu topraklarda, bizim sorumluluk alanımızda gerçekleşmişti. Geçen hafta, başkanlığını yürüttüğüm Uluslararası Plastik Sa- natlar Derneği olarak, Şişli Belediyesi, Piramid Sanat ve İtalyan Kültür Merkezi’nin de desteğiyle kendisini anmak için büyük bir sergi ve forum düzenledik. Her iki buluşma da çok yoğun duygusallık içinde geçti. Kötülüğün egemen olduğu, acayip bir dünyada ya- şıyoruz. Dünyanın, sözde en ileri ve güçlü ülkesinin, “kitle imha silahları” bulmak üzere Ortadoğu’ya bas- kın yapıp çoluk çocuk demeden, bir milyon insanın ölü- müne neden olabildiği, korkunç bir yer. Devlerin kö- tülüğünün, bireylerin kötülüğünü de etkileyebildiği bir cehennem... İnsanların çıkar ilişkileri peşinde koşup, salt egoları için savaşa giriştikleri bir ortamda, orta- lıkta gezinen bu adamlardan herhangi birinin Pippa’yı oto-stop yaparken aldığını düşünebiliyor musunuz? “Ne iş yaparsın?” “Barış elçisiyim, dünyayı gezerim.” (Vay enayi, vay!) İşte aralarındaki diyaloğun özeti bu- dur, acı değil mi? Beş kuruş faiz fazlası için komşu- larını yakabilecek insanlar bir tarafta, Pippalar diğer yanda... Ve bu dünya Pippalar’ı sevmiyor... Kötü insanlar, ne yazık ki, bununla yetinmiyorlar. En sinsi şekilde, iyiye karşı gizli ya da açık savaşıp mağ- durun bile üstüne gitmekten çekinmiyorlar. “Ne ge- rek vardı bu sergiye?” , “Amma da abarttınız bu Pip- pa olayını!”, “Canım, o da resmen aranmış!”... Bunlar gibi onca düşüncesizce insanlık dışı söz! Sırf bir şey demiş olmak için... Mağduru, davanın “esas suçlusu” haline getirerek ondan, bir çeşit hınç almaya devam etmek, “farklı” bir yorum getirme arayışıyla böyle tra- jik bir konuda dahi, kendi orijinalliğini cilalayıp sunmak istemek... İnsanlık çizgisinden uzaklaşmak! Şükür ki, herkes böyle değil. Hatırlıyorum, Pippa’yı acı bir şekilde İstanbul’dan uğurlarken, çeşitli aydın- lar, cenazesi başında toplanmıştık. Yanımda, “de- mokrat” ve “solcu(?)” bir İstanbul milletvekili vardı. Be- nim orada UPSD Başkanı olarak yapacağım kısa ko- nuşmayı sabote etmek için, ne yazık ki TV haber ka- meralarına yansıyacak şekilde, elinden geleni yaptı. Ama yine de o konuşma gerçekleşti ve o aydınlarla Pippa’nın kızkardeşinin önünde söz verdim: Türk ve İtalyan sanatçıların katılımıyla, büyük bir anma sergi- si düzenleyecek ve Pippa’yı o şekilde bağrımıza ba- sacaktık. Cenaze törenlerinde verilen sözler ağırdır. Onları ger- çekleştirmek her zaman kolay olmaz. Bunu kendi ha- yatımdan bilirim. Pippa olayında da Tanrı bizi utan- dırmadı ve korkunç olaydan altı ay sonra, UPSD Yö- netim Kurulu gece-gündüz çalışarak bu büyük sergiyi hazırladı. Yaz tatiline çıkamadan, internet, telefon, dil zorlukları ve maddi yüklere rağmen büyük özveriyle geçen bir süreçti. Sonuçta 33 Türk ve 37 İtalyan sa- natçı UPSD’nin Maçka Demokrasi Parkı, Şişli Evlen- dirme Dairesi yanındaki galerisinde bir araya geldi. Or- taya bir de 120 sayfalık mükemmel bir katalog çıkardık. Pippa’nın annesi Elena Manzoni, hem sergi açılışı- na hem de ertesi gün foruma katıldı. İşte o güleryüzlü, neşeli, muzip bakışlı Pippa, o ta- rihi adamın yeğeniydi. Kendisiyle hiç tanışmadım. Ama bu sergi ve yayın için yaptığımız araştırmadan sonra, artık onu en iyi tanıyanlardan biriyim gibi geliyor. Bu müstesna insan, “barış” adına giriştiği bu yolculukla, insanların “değerli” ve “güvenilir” olduğunu kanıt- lamaya çalışıyordu. Bunu dünyanın tüm kötülükleri- ne meydan okuyarak, büyük risk alarak gerçekleştir- di. Söyler misiniz bana, risk almadan tarihte önemli ne gerçekleştirilebilir ki? Oto-stop bir risktir. Oto-stop- çu o ilişkide mağdur da olabilir, katil de! Dünya ne ya- zık ki ikisini de fazlasıyla görmüştür. Pippa, bu kritik buluşmada önyargıları ve kötülükleri risk alarak yok etmek istemişti. Ve aslında başardı da! Projesi, bu ka- lıcı sergi ve forumla ölümsüzleşti. Türkiye’ye gelen İtal- yan sanatçıları otellerde değil, evlerimizde ağırladık. Pippa bizi bir “aile” yaptı ve büyük bir “barış” dersi ver- di. İzninizle bu rüyayı gerçekleştiren UPSD Yönetim Kurulu’na, Ayşe Erel’e, Safiye Mine’ye, Bahri Genç’e, Hülya Küpçüoğlu’na, Tülin Onat’a, Melik İskender’e ve tüm Piramid Sanat çalışanlarına te- şekkür etmek istiyorum. Tabii, o acı günlerde Milano’ya uçup Pippa’nın cenazesine katılan ve sergimize kat- kılarını esirgemeyen Mustafa Sarıgül’ü de unutma- dan... PERİHAN ERGUN Aktütün’e kanlı saldırının acılarını toplumca yaşarken 08/10/ günü Meclis’te Tezkere tartışıldığı saatlerde bir kanlı saldırıyı daha yaşadık. Di- yarbakır’a dostluğu, kardeş- liği, huzuru getirme çabalarıyla halkın sevgi duyduğu seçkin bir Emniyet Müdürü olan Gaf- far Okkan gene böyle acı- masız bir saldırıyla şehit edil- mişti. Anısına saygı ve borç- lulukla Aziziye Mahallesi’ndeki Polis Okulu’na O’nun adı ve- rilmişti. İşte bu okulun servis aracına planlı üç dört teröris- tin çapraz ateşli saldırısıyla araçtakilerin savunmalarına karşın ne acıdır ki polislerden dördünü ve araç şoförünü şehit verdiğimizi, on dokuzu- nun da yaralı olarak kurtul- duklarını öğrendik. Bu acı olayı herkesin med- yadan öğrendiğini bildiğim halde önemseyerek genişçe yazmamdaki neden, terörün kırsalla yetinmeyip sınır ötesi izin tezkeresine aynı T. C. Meclisi’ndeki koruyucuları DTP gibi tepki gösterisinin açık seçik kanıtı oluşudur. Buna bir kanıt da aynı akşam İstanbul’un Ümraniye’sinde bir grup etnik kökenli terör yandaşı, molotof kokteylleri ve yakıcı fişeklerle güvenlik güç- lerini bile ürküten saldırılarıy- la ortalığı altüst ederek halk- ta korku yaratabiliyor. Bu acı olayların arkasında, Kuzey Irak’ta ABD’nin taşeronu ola- rak kurulan Barzani ve Tala- bani yönetimi vardır. Teröristlere hastane, silah, araç ve tüm gereksinmeleri- ni vererek güçlendirilmelerinin sağlandığını Amerika bağım- lısı AKP iktidarı gördüğü hal- de işi ve sorumluluğu TSK’ye havale ediyor. Buna karşın Gn. Kur. Başkanı İlker Baş- buğ, terörün sadece silahla değil siyasetle çözülebilece- ğini ısrarla söylüyor. Tarafsız basınla siyaset önderleri de aynı fikri tekrarladıkları halde iktidarın sorunları görmez- den gelişinin nedenlerini her- kes biliyor. Ama O, ABD ve AB bağımlılığıyla hamasi söylemler dışında hiçbir şey yapamıyor. Yıllardır dile getirilen, RTE’nin de Kürt sorunu diye adlardırdığı konuda vaatlerin dışında yapılan var mı? Buna son günlerde iç sızılarıyla ya- şadığımız iki canlı örnek en büyük kanıttır. Biri TSK’nin Çukurca baskınından sonra silah bırakıp teslim olan 16 ile 22 yaş arası terorizme bulaş- tırılan Kürt çocuklarının anla- tımları!. Dağa çıkmalarının ne- deni sorulduğunda, çok ço- cuklu ailelerinin ekonomik ve toplumsal yoksunlukları ne- deniyle kendilerine özen gös- teremeyişleri olduğunu söy- lüyorlar. Ağalarının onları ma- raba saydığını yaşamları bo- yunca doğal saydıklarını da bilmeksizin. İkinci örnek de Aktütün köylülerinin ve ço- cuklarının halini görmeye gi- den Star habercisine verdik- leri cevaplarla ekrandaki gö- rüntüleriydi. Aile büyükleri, saldırıdan sonra beş gün geçtiği halde hallerini soran bir kişiyi bile hâ- lâ göremediklerini, her gece kurşun sesleriyle can güven- liğinden yoksun yaşamaktan bıktıklarını; köyü terk edip merkeze göçeceklerini söy- lerken, acı veren çaresizlikle- ri yüzlerinden okunuyordu. Çocuklarının kanıtlı ve man- tıklı cevapları da iç burku- cuydu. On yaşlarında bir er- kek çocuğu elindeki boş ko- vanı göstererek, biz bunları değil; okulu, kitabı, kalemi, defteri ve öğretmeni görmek istiyoruz diyordu. Gene milli kıyafetli bir genç kız yazıya döktüğü yoksunluklarını, dün- yadan kopukluklarını o ka- dar akılcı ve dirençli bir tavır- la anlatıyordu ki, bu nitelikte- ki çocukların günahı ne diye düşünmekten kendimi ala- madım. Güneydoğulu yurttaşları- mız senelerin getirdiği önem- senememelerinin acıları, aç- lıkları içindeyken, iktidardaki- lerin adalet, eşit haklar ve ayrımcılığa hayır demeleri kimseleri kandıramıyor. Bun- ları gören önderimiz Atatürk 1938’de hastalığının en acı günlerinde Doğu’nun bu so- runlarını görerek Elazığ’da önce kızlarımızın eğitilmesi için bir yetiştirme okulunun açılmasını planladı. İzmir’de- ki tutukevinde kadınlara oku- ma yazmayı çok ustaca öğ- rettiğini duyduğu Sıdıka Avar’ ı makamına çağırarak, heye- candan titreyen o ufak tefek öğretmene çok büyük bir gö- rev yüklediğini, bunu O’nun yapabileceğine inandığını da takdirleriyle belirtti. Zamanın Milli Eğitim Baka- nı’na da projeyi hazırlaması- nı söyledi. Ne yazık ki bu di- leği oluştuğu zaman Ata artık hayatta değildi. Orada gör- evine bütün gücüyle sarılan Avar, yolsuz köyleri katır üs- tünde katederek çulsuz, ba- kımsız kızları toplayıp okula getiriyor, yıkayıp paklıyor ve meslek sahibi ederek topluma kazandırıyordu. Köylere çıktığında, analar, “Kızımı da götür Avar” diye eteklerine sarılıyorlardı. Ne yazık ki Demokrat Parti ikti- dara geldiğinde, ağalar, -ay- nı Köy Enstitülerinde olduğu gibi eğitimle marabamız uya- nıp kölelikten kurtulmasın di- ye- Avar’ı görevden aldırıp okulu da kapattırdılar. Bu so- runun çaresi, oralara ekono- mik kalkınma, eğitim ve sağ- lık kurumlarını getirmektir! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 14 Ekim Zahid SESSİZ SEDASIZ (!) Terörün Çözümü İktidarın Elindedir HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Susamyağõ. 2/ Yurdumuzda ku- rulmuş yirmi bir köy enstitüsünden biri... Mezar. 3/ Es- ki dilde su... Üni- versite öğretim üye- lerinin giydiği, ge- niş bedenli, uzun ve bol kollu giysi. 4/ Resim ve heykel sa- natlarõnda varlõkla- rõn biçimi... Avrupa Birliği’nin kõsa yazõlõşõ. 5/ Açõk alanlardan ve ka- labalõk yerlerden aşõrõ de- recede korkma. 6/ Kesta- nerengi... Yalnõz iki geniş yüzü testereyle düzeltilmiş tahta. 7/ Bir göz rengi... Aynõ ahõr adõna koşan ya- rõş atlarõna verilen ad. 8/ Güzel, hoş, latif... Sağlõk- lõ. 9/ Kõzartõlmõş ekmeği et suyuyla haşlayarak yapõlan yemek... Akõm şiddeti birimi kiloamperin kõsa yazõlõşõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk dilinde ayçiçeğine verilen ad. 2/ Karakter... Yan- lõş sözcük ya da söz. 3/ Radon elementinin simgesi... Is- panak, semizotu gibi sebzeleri pirinç ya da bulgurla pişi- rerek yapõlan yemek. 4/ Futbolda savunma oyuncusu... Uta- nõlacak şey, ayõp. 5/ İstanbul’un eski adlarõndan biri. 6/ İz- mir’in Kemalpaşa ilçesinin eski adõ... Engel. 7/ Hatay ilin- de bir õrmak... Kõsa namlulu bir top. 8/ Türk müziğinde bir makam. 9/ Rus halk destanõ ya da epik şarkõsõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İ S F E N D A N S T A R İ K A Z K A R G I N T İ E B E Ş A H I M L İ T I R A K A E L P E K R A M N İ L U N D A P E R T U R A K R O K İ P E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] Faks: 0212 227 34 65
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle