23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 OCAK 2008 CUMARTESİ 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması ile ilgili karar uluslararası finans çevrelerinin istemi ABD ile Stratejik Ortak Olabilir miyiz? Cumhurbaşkanı Gül’ün ABD gezisinin yorumları ve yankıları hâlâ sürüyor. ABD’nin Türk politikasındaki, deyimiyle etkisi göz önünde bulundurulunca durumda garipsenecek bir yön olmadığı görülür. Esas konumuza geçmeden önce çok yadırgadığım bir noktayı vurgulayayım. Cumhurbaşkanı, görüşmeler sırasında ABD yetkililerinin Kürt sorununa “kapsamlı çözüm” konusunu gündeme getirdiklerini şiddetle yadsıyor. Oysa Amerikan tarafı bu konunun ele alındığını açıklıkla belirtiyorlar. Sayın Gül’ün anlaşılması güç olan bu tutumu çok haklı olarak, “Bizden bir şeyler mi gizliyorlar? Acaba ABD kapsamlı çözüm derken kamuoyunun kabul etmesi imkânsız görüşler mi ileri sürüyor? İlişkilerin bu görece düzelmesinin ve Türkiye’ye müsaadeli, sınırlı hava operasyonu yolunun açılmasının faturası, yaşamsal çıkarlarımızı tehlikeye atacak kadar ağır mı” sorularını gündeme getiriyor. Sayın Gül sorulara kızmasın, onları gündeme getiren kendisidir. Başkan Bush Beyaz Saray bahçesinde yaptığı konuşmada, kimilerini çok memnun eden “stratejik ortaklık” deyimini kullandı. Acaba bu söz ne kadar gerçekçi? Şu an için bırakın bir yana stratejik ortaklığı, daha iyi ilişkiler için bile kriz ortamının bütün görüş ayrılıkları giderilebilmiş değildir. ??? Olaya konjonktürel değil, yapısal açıdan bakarak ABD ile stratejik ortaklığımızın mümkün olup olmadığını görmeye çalışalım. Stratejik ortaklık iki ülkenin politikalarının kısa erimli örtüşmesinin ötesinde içinde bulundukları bölgeden başlayarak uzun vadeli olarak olaylara yaklaşımlarındaki örtüşmeyi ifade eder. İki ülkenin çıkarları uzun soluklu bir ortak stratejiyi kabul edecekleri ve uygulamaya koyacakları bir düzeyde örtüştüğü zaman stratejik ortaklık söz konusu olur. Örneğin ABD ile İngiltere stratejik ortaktırlar. İki dünya savaşı sırasında aynı cephede yer almışlar birinin zayıflamasıyla birlikte öbürü onun yerini tedricen doldururken büyük çıkar çatışmaları yaşamamışlardır. Bunun tek istisnası, 1956 yılında, İngiltere’nin Fransa ile birlikte giriştiği Süveyş Kanal Harekâtı’nı ABD’nin engellemesidir. Ama bütün temel uluslararası örgütlerde bir arada bulunan ve çıkarlarının örtüşmesi gereği hemen hemen aynı tezleri savunan İngiltere başka bir büyük uluslararası birliğin içinde bulunduğu zaman (örneğin AB) bile kendi öbür ortaklarından çok ABD tezlerine yakın durmuştur. Churchill 2. Dünya Savaşı günlerinde bunu De Gaulle’e şöyle açıklamıştı: Büyük Britanya ne zaman Manş ötesi ile Atlantik ötesi arasında seçim yapmak durumunda kalsa, tercihini hep Atlantik ötesinden yana kullanacaktır. Nitekim de öyle olmuştur. Başarılı Blaire’in, Bush’un Irak macerasını, siyasi yaşamını bitirme pahasına desteklemesini irdelerken bu gerçeği unutmamalıyız. ??? Türkiye ile ABD için aynı şeyler söz konusu değildir. Ankara ile Washington arasında, bölgeye bakıştan başlayarak birçok konuda, giderilmesi imkânsız görüş ayrılıkları vardır. Nereden başlamalı ki? Filistinİsrail sorununun çözümüne özde bakıştan Suriye’ye, İran’a bakışlarına kadar ABD ile Türkiye arasında köklü farklar var. ABD’nin Türkiye’nin içinde yaşadığı bölgeyi eskiden Sovyetleri kuşatma alanı görmesi, o zamanki konjonktürde Ankara’nın çıkarlarıyla örtüşüyordu. Ama bu örtüşme bile NATO’nun “topyekun müdahale”den, “esnek mukabele” stratejisine geçişiyle daha soğuk savaş bitmeden sona erdi. İki kutuplu dünyadan şimdilik tek kutuplu görünen ama çok kutupluya doğru seyreden dünyaya geçişte artık dünyanın tek egemeni rolünde ısrarlı Washington ile Ankara, ilk bakışta aynı doğrultuda görünen politikalarında bile ters düşebiliyorlar. Enerji politikasına bakalım. Ankara da, Washington da Türkiye’nin stratejik konumu dolayısıyla, enerjide geçiş koridoru ülkesi olmasını istiyorlar. Ama burada Washington Türkiye’ye bu alanda Rusya ve İran’ı engelleyen bir işlev yüklemek istiyor. Oysa, kaynakların bu iki ülkenin elinde ya da denetiminde olması dolayısıyla, Türkiye ABD görüşüne tam uyduğu zaman, nakledecek enerji bulamıyor. Bu durumda nasıl stratejik ortaklıktan söz edilebilir? Montrö Sözleşmesi’ne aykırı olarak Karadeniz’i açık deniz haline getirmek isteyen ABD ile çıkarlarımız, önümüzdeki dönem bir kez daha çatışacak. Türkiye için ABD ile iyi ilişkiler yararlı, ama stratejik ortaklık imkânsızdır. Küresel çıkarlar galip geldi MURAT KIŞLALI ? Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkanı Eyüp Muhcu, “Küresel merkezler, İstanbul için finans ağırlıklı bir gelecek hedefliyor. Merkez Bankası ve diğer kamu bankalarının İstanbul’a alınması bu politikalar çerçevesinde gündeme getirilmektedir” dedi. rülen politikalardan biri, İstanbul’un küreselleşmenin bölgesel merkezlerinden birisi olarak planlanmasıdır” dedi. Muhcu, “Küresel merkezler, İstanbul için finans ağırlıklı bir gelecek hedefliyor. Merkez Bankası ve diğer kamu bankalarının İstanbul’a alınması bu politikalar çerçevesinde gündeme getirilmektedir. Bunun hem İstanbul’a ve bölge planlamasına, hem de Türkiye planlamasına getireceği büyük olumsuzluklar söz konusudur” diye konuştu. Muhcu, planın ayrıntıları ile ilgili şunları söyledi: “İstanbul ili 1/100 bin İl Çevre Düzeni Planı, 1 nolu Kalkınma Ajansı politikaları çerçevesinde hazırlanmış ve yürürlüğe sokulmuştur. Buna göre kıyı alanlarında kurvaziyer yat limanları, kimi kentin önemli noktalarında bölgesel küreselyönetsel merkezler, küresel ölçekli ticaret merkezlerinin kurulması gibi fonksiyonlar İstanbul ve çevresine yerleştirilmek isteniyor. Ayrıca bütün Marmara İstanbul merkezli olarak planlanıyor. İstanbul üretimden koparılıyor, bir hizmet ve finans merkezi halinde örgütleniyor. İstanbul, kendi kendine yetmeyen bir kent haline gelecek ve küresel merkezlere daha fazla bağımlı ve yönlendirilmeye açık olacak. Bunun da Türkiye’nin ulusal politikalarına ve üniter yapısına olumsuz etkileri söz konusu olacak. Yapılan çalışma, küresel güç merkez ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması kararını, Dünya Bankası ve OECD güdümünde 1 numaralı Bölge Kalkınma Ajansı aracılığıyla uygulamaya sokulan İstanbul Planı nedeniyle aldığı ortaya çıktı. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkanı Eyüp Muhcu, “İstanbul’la ilgili pek çok karar aynı politikalar doğrultusunda alınıyor ve yürürlüğe sokuluyor. Bu kararlar küresel çevrelerin ulusal çıkarlar aleyhine İstanbul’a biçtiği rolün gereğidir” diye konuştu. Dünyada da merkez bankaları çoğunlukla başkentlerde yer alıyor. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Muhcu, Marmara Bölgesi’nin, 1 numaralı Kalkınma Ajansı’nın bölgesi olduğunu anımsatarak “Bu 1 nolu kalkınma bölge ajansının öngörüleri, küreselleşmenin Türkiye’ye ve bölgemize dayattığı politikaları içeriyor. Öngö lerinin yatırım proje taleplerinin İstanbul’un halihazırdaki planlarına işlenmesidir. Kararlar, küreselleşmeyi belirleyen çevrelerce saptanıyor.” İstanbul hakkında alınan bütün sosyopolitik, ekonomik, fiziksel kararların, yüz bin ölçekli çevre düzeni planı kararları kapsamında alındığını söyleyen İstanbul Şubesi Afet Komitesi Sekreteri Mücella Yapıcı ise “Bu da 1995 yılında Dünya Bankası ve 2005’te OECD tarafından alınan kararların mekânsal yansımasıdır. Bunun itirafı yüz bin ve yirmi beş bin ölçekli raporunda yer almaktadır” diye konuştu. ESKİ ÇALIŞANLAR ‘Hazine ile MB aynı yerde olmalı’ ? Hazine ve Maliye nerede ise Merkez Bankası’nın da orada olması gerektiğini belirten MB emeklilileri ayrıca banka altındaki altın depolarının taşınmasının da çok zor olduğuna dikkat çekti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Merkez Bankası’nın (MB) İstanbul’a taşınması kararı tepki çekti. Bankanın eski çalışanları ve başkanları, MB’nin Hazine ve Maliye Bakanlığı ile iç içe çalışmak zorunda olduğuna dikkat çekti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün Merkez Bankası’nın (MB) İstanbul’a taşınacağını kesin olarak açıklarken, bankanın yerinin dahi belirlendiğini ve taşınma işlemi için yasa değişikliği yapılacağını bildirdi. MB Emeklileri Derneği, bankanın İstanbul’a taşınmaması gerektiğini bildirerek, “Atatürk’ün ebedi istiratgâhına sahip başkent Ankara’nın ağırbaşlılığı ve Cumhuriyetimizin tarihi mirasıyla bütünleşmiş banka kültürümüzün değiştirilmesini, yabancılaştırılmasını istemiyoruz” vurgusunu yaptı. Dernek, şunları kaydetti: “MB binasının alt katında toprağa gömülü, yıkılamayacak sağlamlıktaki altın depolarının aynı konumda ve güvenilirlikteki bir yere taşınması zordur ve gelişmekte olan bir ülke için gereksiz bir masraftır. Daha önceleri de düşünülen bu fikirden, bu gerekçeyle vazgeçilmiştir. MB’nin asli görevi Hazine’nin mali ajanlığını yürütmektir. Üniter devlet yapısında Hazine hükümetin olduğu yerde ise banka da orada olmalıdır. İşlemler elektronik ortamda yapılabilir ama danışmanlık, yorum, bilgi alışverişi karşılıklı olmalıdır.” Dünyada da başkentte Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Çin gibi dünyanın önde gelen ülkelerinin merkez bankaları, başkentlerinde bulunuyor. Sadece son döneme kadar başkenti Bonn olan Almanya’nın Merkez Bankası, Bonn’a çok yakın olan Frankfurt’ta faaliyet gösteriyor. Kemal Kılıçdaroğlu’na göre, AKP’nin amacı İstanbul’un rantını büyütmek ‘Osmanlı özleminin yansıması’ ANKARAİSTANBUL (Cumhuriyet) CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasıyla ilgili açıklamalarına tepki gösterirken “Osmanlı özleminin dışavurumu. İstanbul’u AKP’nin rant alanı haline getirdiler, o rant alanını büyütmek istiyorlar” dedi. CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Esfender Korkmaz da, Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasının devleti zayıflatacağını söyledi. Başbakan Erdoğan, önceki gün “eylem planı”nı açıklarken Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınacağını söyledi. Bu açıklamayı eleştiren CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, şu görüşleri dile getirdi: ‘Dayatma kültürü’ “AKP’nin dayatma kültürü çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Sayın Başbakan Merkez Bankası’nın taşınmasıyla ilgili olarak, ‘Karar aldık, taşıyacağız, kimseye de danışmayacağız’, diyor. Bir ülkenin Merkez Bankası taşınırken tartışmayı bile içine sindiremeyen bir Başbakan hangi demokrasi kültüründen nasibini almıştır? Elbette ki, tartışacağız. Hangi gerekçeyle taşınmak isteniyor? Cumhuriyetin bir kazanımıdır Merkez Bankası. Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinin merkez bankaları kendi başkentlerindedir. Osmanlı özleminin dışavurumudur bu. İstanbul AKP’nin rant alanı, o rant alanını büyütmek istiyorlar. Parlamentodaki çoğunluğuna güvenerek milletvekillerinin görüşünü alma ihtiyacı bile duymuyorlar. Sanayi Bakanı Sayın Çağlayan, bildiğim kadarıyla taşınmaya sıcak bakmıyordu ASO başkanlığı yaptığı dönemde. Şimdiki tepkisini merak ediyoruz.” Eski İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi Dekanı ve CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Es ‘Kararı MB vermeli’ MB’nin eski başkanlarından Tayyar Sadıklar, kararı “Yanlış hesap Bağdat’tan döner’’ atasözüyle değerlendirerek, “Meclis çoğunluğu ellerinde olduğuna göre, bu maddeyi değiştirerek kararlarını uygulayabilirler. Ancak bu yanlış olur. Para basma, önemli bir olaydır. Bu kadar önemli bir konunun, ‘Ben karar verdim, oldu’ şeklinde halledilmesi yanlış” dedi. Sadıklar, MB’nin bağımsız olması gerektiğine de dikkat çekerek, “MB çalışma imkânını seçemezse ve buna hükümet karar verirse, bağımsızlık nerede kalıyor? MB, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile iç içe, ahenkle çalışmak durumundadır. Bu durumda Hazine ve Maliye’yi de mi İstanbul’a taşıyacağız” diye sordu. MB’nin eski başkanlarından Gazi Erçel de “MB bu konuda kendi karar verir. MB nerede olacağı konusunda karar veremiyorsa, para politikası gibi önemli konularda aldığı kararların da aynı şekilde değerlendirilmesi lazım. MB’nin taşınmasıyla ilgili bir konunun tartışılmaması lazım. Başbakan’ın yaklaşımı MB bağımsızlığının sindirilmediği şeklinde” dedi. Ankara’da ‘Che’yi Anlamak’ fender Korkmaz da, Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasının devleti zayıflatacağını söyledi. Korkmaz, “Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke açısından Merkez Bankası’nın başka bir kente taşınması devleti zayıflatır. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur” dedi. Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasının devletin iktisadi politikalarını da zora sokacağının altını çizen Korkmaz, “Merkez Bankası para piyasalarını, arz ve talep dengesini, döviz fiyatlarını yönlendiren bir kamu kurumudur. Küba Devrimi’nin 49. yılı nedeniyle Küba Büyükelçiliği, Çankaya Belediyesi ve Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği’nin (AFSAD) ortaklaşa düzenledikleri “Che’yi Anlamak” konulu fotoğraf sergisi, önceki akşam Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açıldı. Serginin açılışına, Küba Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal, DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgülü, Ankara 78’liler Derneği Başkanı Ruşen Sümbüloğlu, Çankaya Belediyesi Dış İlişkiler Müdürü Ethem Torunoğlu ile sanat ve edebiyat dünyasının önemli isimleri katıldı. Fotoğraf sanatçıları Alberto Korda ve Liberio Noval’ın fotoğraflarından oluşan sergi, 17 Ocak’a dek gezilebilecek. (SELDA GÜNEYSU) Dolayısıyla diğer kamu kurumları ile aynı kentte olması, iktisadi ve idari koordinasyon için şarttır. Merkez Bankası aynı zamanda hükümetin ekonomik danışmanlığını yapar, bu yasada sabittir. Hükümet Ankara’da iken Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması yanlış bir karardır” diye konuştu. kaldıramayacağını ifade eden CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin ise “İstanbul’un trafik, yoğunluk ve birçok altyapı problemi var. Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması en az 100 bin ek nüfus getirir. Başbakan plansız, projesiz bir şekilde kimseye danışmadan karar veriyor. Esiyor, gürlüyor, ‘Ben yaptım oldu’ diyor. Hangi hesaplarla Merkez Bankası’nı İstanbul’a taşıyor? Bunun altyapısı hazırlandı mı? Başbakan İstanbul’u başkent yapmayı mı düşünüyor” diye sordu. ‘Başkent mi yapacak’ Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasının yeni altyapı sorunları getireceğini ve İstanbul’un bunu asirmen?cumhuriyet.com.tr ATO VE ASO’DAN TEPKİ: Başkent ekonomisi ağır darbe alır ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün ise MB’nin İstanbul’da “eğreti” duracağının altını çizdi. Aygün, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e bayram ziyareti için gittiklerinde, bu konu üzerine sohbet ettiklerine değinerek, Sezer’in, “MB’nin taşınması başkentin içinin boşaltılmasıdır. İyi ki anayasanın 3. maddesinde ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’dır’ ifadesi yer alıyor. Yoksa başkenti de İstanbul’a taşımaya kalkarlardı’’ dediğini aktardı. Aygün, “Başbakan bir yandan İstanbul’a vize koymaya çalışıyor, diğer yandan binlerce insanı İstanbul’a taşımak istiyor... Finansal göç, İstanbul’un finans merkezi olmasına bir kalorilik etki yapmaz. Olsa olsa Ankara’yı bir deri bir kemik bırakır” dedi. Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir de İstanbul’a taşınacak kurumların başkent ekonomisine yıllık 500 milyon dolarlık katkı sağladığını, bu kadar büyük bir paranın eksilmesinin Ankara ekonomisine darbe vuracağını bildirdi. Alın size 301’lik bir konu. Türk Ceza Kanunu’nun değiştirilemeyen, düzeltilemeyen maddesinden söz ediyorum. O madde “Türklüğü aşağılamak” suçundan söz ediyor. Hiçbir milletin aşağılanmaması gerekir. Ancak “aşağılamak” sözcüğü nerede geçerlidir, nerede geçersizdir? Örneğin şu “sivil anayasa” yapma meselesi bu “aşağılamak” fiilinin neresine girer? Ülkemiz tarihine baktığımız zaman, normal zamanlarda Meclisler tarafından yapılmış sivil bir anayasadan söz etmek mümkün değil. 1921 ve 1924 anayasaları da olağanüstü koşulların ürünüydü. Onları yine de o günün koşullarında seçilmiş Meclisler yasalaştırmıştı, bu nedenle daha sonrakilerden farklıdır diyebiliriz. Yine de durum değişmez. Parlamenter rejimin normal işlediği koşullarda bu ülkede şimdiye kadar “sivil” bir anayasa üretilememiştir. AKP’nin “sivil” anayasa çalışmalarını uzaktan izliyorum. Daha doğrusu ortaya çıkan taslakların ayrıntılarında dolaşmak istemiyorum. Çünkü henüz ortada bize iletilmiş bir metin bulunmuyor. Tahminler ve bazı tas Türkiye Sivil Anayasa Yapabilir mi? laklardan söz ediliyor. ??? Anayasa tartışmalarını dışarıdan birileri izlerken acaba nasıl bir duyguya kapılıyordur? Örneğin yıllarca 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan otoriter anayasaya karşı çıkan ülkemiz solcuları bugün nerede duruyorlar? Ne kadarı bu anayasanın değiştirilip daha demokratik bir anayasaya kavuşulmasını savunuyorlar? Bir kesim, AKP’nin “demokratik” bir anayasa yapamayacağını düşünüyor. Olabilir. Ancak zaten yeni bir anayasayı AKP tek başına yapmaya kalkarsa bunun demokratik olması mümkün değil ki! Demokratik bir anayasa, katılımcı bir tartışmayla, gerçekten demokratik hedefleri önüne koymuş uzlaşmış bir toplumla gerçeklik haline dönüşebilir. ??? Peki böyle bir uzlaşma var mı? Yani “demokrasi hepimizin ortak hedefidir” diyen bir uzlaşma ufukta görünüyor mu? Bana sorarsanız toplumsal çoğunluğumuz siyasilerden daha ileri bir yerde duruyorlar. Toplumdaki demokrasi isteği; siyaset yapan, muhalefetiyle iktidarıyla siyasi yönetimi oluşturan kesimlerden daha yüksek. Ancak anayasayı da toplum değil siyasiler ve akademisyenler hazırlıyor. “Sivil” bir anayasa halkın isteklerinden çok yönetici elitin “demokratik” ölçütlerini ortaya koyuyor. Ben bu noktada bir “olgun” demokrasi birikimi olduğundan çok emin değilim. Türkiye’nin sivil bir anayasaya ihtiyacı bulunuyor. Avrupa Birliği’ne aday bir ülkenin hâlâ bir askeri darbe anayasasıyla yönetiliyor olması bir paradoks, ama bu aynı zamanda Türkiye gerçeği. ??? Türkiye hâlâ, askeri darbenin yarattığı kurumlardan ve anlayışlardan temizlenmiş değil. Bunu tartışan bütün taraflar açısından söyleyebilirim. “Darbeyi” aşan bir bakış açısı henüz siyasi yönetime hâkim olmuş değil. Toplumda tabandan gelen demokratikleşme isteği ve AB süreci siyasileri zorluyor. Onlar bu sürece kendilerini uyarlamak zorunda hissediyorlar. Ancak bunu yaparken mümkün olduğu kadar 12 Eylül kurumlarını fazla incitmemeye de çalışıyorlar. Demokrasi dışında bir “denge” ve “uzlaşma” geleneği hâlâ egemenliğini sürdürüyor. Baksanıza, “Bugün anayasa bütünüyle değiştirilemez” diyenler bile var. Neden diye sorduğumuzda, “Bunun için Kurucu Meclis gerekir” cevabını veriyorlar. ??? Bu Meclis’in kompozisyonunu beğenmeyebilirsiniz. Çoğunluğun tercihlerine karşı da çıkabilirsiniz. Ancak bir ülkenin meclisi o ülkenin temsilcisidir. Toplum iradesini Meclis eliyle kullanmıştır. Kötü seçim sistemine rağmen bu böyledir. Bu Meclis de, başka meclisler de gereken çoğunluğu sağladıkları zaman anayasayı da değiştirebilir, yeni anayasa da yapabilir. Burada sorun, bu anayasanın ger çekten çağdaş demokrasiyi yansıtıp yansıtmayacağıdır. Toplum için temel bir uzlaşma metni olup olmayacağıdır. Bu noktadan itibaren pek iyimser olduğumu söyleyemem. Neden mi: Cevap vereyim: Hrant Dink’in katillerini ve onun arkasındaki devlet güçleriyle ilişkiyi ortaya çıkaramayan bir sistem, demokratik bir anayasa yapamaz. Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin her gün aydınları yargıladığı bir ülkede, bu maddeyi bir türlü değiştirmeye siyasilerin elinin varmadığı bir ülkede, demokratik bir anayasa ortaya çıkarılamaz. Hıristiyan rahipleri “düşman” gören ve onları öldürerek susturmak isteyen bir milliyetçi ruh ortamında demokratik bir anayasa bana hayal gibi geliyor. Tabii ki 1982 Anayasası ortadan kaldırılmalı ve yerine “sivil” anayasa yapılmalıdır. Bu tür girişime sonuna kadar destek verilmeli… Ben yine de parlak ve geleceği okuyacak bir anayasa yapacak birikime sahip olduğumuz konusunda pek iyimser değilim… Sizce böyle bir yorum TCK 301’e girer mi? CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle