06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 OCAK 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Bereketli Üniversite YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan “Devlet üniversiteleri paralı olmalı” dedi ya, Abdullah Gül’ün atadığı ilk rektörün görev yaptığı Osmangazi Üniversitesi kepenklerini açtı: Kayıp kimlik yenileme: 20 YTL. Diploma ücreti (kayıp diploma dahil): 20 YTL. Lisans üstü programlara başvuru ücreti: 50 YTL. Yabancı uyruklu (lisans) başvurusu: 40 Avro. Yatay geçiş başvuru ücreti: 50 YTL. Öğrenci belgesi (Türkçeİngilizce): 5 YTL. Not durum belgesi (transcript, Türkçeİngilizce): 5 YTL. İngilizce muafiyet sınav ücreti: 20 YTL. Geçici mezuniyet belgesi: 5 YTL. Diploma eki (2. nüsha): 20 YTL. Rektörlük kapısına tabela astırmalı: “Öğrenciler velinimetimizdir.” SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Gezinin Anlamı Abdullah Gül’ün ABD gezisini nasıl anlamlandıracağız? Daha yoldayken gazetecileri aldı karşısına, verdi ABD’ye mesajı: “PKK aradan çıkarılırsa Türkiye’nin Irak’a katkısı on katına yükselir.” Bu sözler bir çağrışım yapıyor. The Econonist dergisinin savını çağrıştırıyor: “Erdoğan 5 Kasım’da Bush ile gizli bir pazarlık yaptı. Terör örgütüne operasyon izni karşılığında Kuzey Irak Kürt yönetimini tanıma ve terör örgütüne af getirmeyi kabul etti.” DSP Milletvekili Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı’ya bu çağrışımı sorduk. Gelişmelere bakarak böylesi varsayımlar üzerinde düşünmenin “gerçek olmayan bir tutum” gibi algınamayacağını söyledi: “ABD, dünyada ve bölgemizde çok etkili bir devlet. ABD ile ülkemizin ulusal çıkarlarına hiçbir şekilde zarar vermemesi koşuluyla iyi ilişkiler kurmak kuşkusuz diplomasinin ve siyasetin amacı olacaktır. Oysa AKP kadroları, ABD’nin desteğini almış olmayı bir iç politika yararı olarak görüyorlar. Dolayısıyla ABD ile işbirliği yapmaya çok eğilimliler. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, uluslararası düzeyde bir rol oynama arzusu içinde. Bu rolü oynarken, Türkiye’nin kendi ağırlığı bu işlerde yeterli olmayacağı için çeşitli uluslararası temaslarında ABD’nin anlayışını gördükten sonra bir pozisyon alacaktır. Böylesi bir aracılık, ölçüsü çok iyi ayarlandığında, hem ülkemizin etkinliği, hem de yardımcı olunacak ülkeler için faydalı olabilir. Ama ölçüyü abarttığınız takdirde, bu aracılık bir anlamda taşeronluğa dönüşebilir. Böyle bir sürece girildiği takdirde de ulusal politika yürütülemez, başkasının oyununa alet olunur.” Tam bu noktada, Abdullah Gül’ün ABD’ye uçarken “Ben seçilir seçilmez ilk arayan Başkan Bush oldu. Hatta Sayın Sezer’i geçirdikten 23 dakika sonra konuştuk” demesi geldi aklımıza. Hüseyin Pazarcı da, Abdullah Gül’ün “ABD’deki görüşmelerdeki ana amacımız Türkiye’deki ABD karşıtlığını kaldırmak” yönündeki sözünü anımsatma gereği duydu: “Bu, Amerika’dan çok Amerikancı olma görüntüsüdür. Türkiye’de bir ABD karşıtlığı varsa, bunu gidermek ABD’nin görevidir. ABD, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına duyarlı olursa, Türkiye’deki karşıtlığın giderilmesine de katkıda bulunur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın görevi ise, iki ülkenin ilişkilerinin bizim ulusal çıkarlarımızı gözetecek düzeyde iyi hale getirilmesidir; yoksa Türkiye’deki Amerikan karşıtlığını gidermek üzere ABD’ye gitmek değildir.” Cumhuriyetin kuruluş sürecin Felipe’den Obama’ya ‘Değişim’... 2008 ABD Başkanlık seçimlerinin parolası “değişim!”... Bir kampanya sloganı olarak kullanılan bu sihirli sözcükle ben ilk kez, İspanya’da “sosyalistleri” iktidara taşıyan 1982 seçimlerinde tanışmıştım. Kırk yıllık faşizm parantezinden çıkan İspanya’da “sol”; Felipe Gonzalez gibi 40 yaşında, dinamik, genç bir liderle, ilk kez “iktidara talip oluyor”, karşılığında “Por el Cambio” (“Değişim İçin”) sloganıyla oy istiyordu. İspanya’nın tarihi konjonktüründe “değişim” sözcüğünün somut, elle tutulabilir, gözle görülebilir sahici bir anlamı vardı. 20. yüzyılın üçte ikisini karanlığa gömülerek geçiren bir ülkeyi; demokrasiye, çoğulculuğa, modern dünyaya, şeffaflığa, “aydınlığa taşımanın vaadiydi” değişim... Dünya henüz para gücüyle satın alınan büyük medya kampanyalarıyla slogan ve sözcüklerin içinin boşaltıldığı evreye girmemişti... Siyaset, sloganların önündeydi. Diyarbakır Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, Diyarbakır’daydı. Gözlemlerini aktardı: “Diyarbakır’da önemli bir yatırım yok. GAP’ın kente hemen hemen hiç etkisi gözükmüyor. Kenar mahallelerden başlayarak yoksulluk tüm kenti kuşatmış. AKP, muhtarlıklarla birlikte yerel seçimlere dönük olarak inanılmaz ölçüde yoksulluk yardımına girişmiş durumda. Para bile dağıtılmaya başlandığı söyleniyor. Sokaklarda iki şey göze çarpıyor: Biri, önüne gelenden para isteyen çocuklar; diğeri de, kentin tarihi dokusunun yenilenmesine dönük yapılan tüm çalışmalarda dalgalanan Avrupa Birliği bayrağı.” deki deneyimlerden biliyoruz ki; farkındalık ile özgüven yetileri, ancak bağımsız düşünebilme becerisi edinmiş belleklerde güçlü olabiliyor. Sarkozy’nin ‘popülist değişimi’ Yakın tarihte Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin “geçmişten kopuş” ve “değişim” talebiyle iktidara gelmesine tanık olduk. Seleflerine göre Sarkozy de “genç” bir liderdi. Mayıstaki Başkanlık seçimlerini; çap kaybı yaşayan Fransa’ya yeni enerji ve itiş gücü vermek iddiasıyla aldı Nicolas Sarkozy. Fransa Devlet Başkanı; arkasındaki devasa medya gücü ile “iktidarda kuşak değişimi”, “dinamizm”, “etkinlik”, “iş bitiricilik” gibi sloganları dolaşıma sokarak, gereksinim duyulan “pembe ufuklu gelecek mesajları” satmayı başardı. Aradan geçen yedi ayda “Sarkozy değişiminin”, Elysee Sarayı’na bir manken sevgili yerleştirmekten ibaret olduğunu gördük. Öyle ki Fransa’nın siyasi mizah gazetesi “Canard Enchaine” bugün durumu: “Bize ‘ay’ı vaat etmişti. Elde ettiğimiz yalnız bir ‘balayı’ oldu!” diyerek özetliyor. Türkiye’nin, İran ile 1996’da yaptığı ve yılda 10 milyar metreküp gaz alımını öngören doğalgaz anlaşması “Türkiye’nin almadığı gazın parasını ödeme önkoşulu” ile imzalanmış. Peki, anlaşmada İran’ın gazı vermemesi halinde Türkiye’nin uygulayacağı bir yaptırım var mı? Yok gibi... Türkiye’ye tahkime gitme olanağı tanınmış, o kadar. Peki, İran gaz verdiği 2001’den bu yana yılda 10 milyar metreküplük koşulu yerine getir Doğalgaz miş mi? Getirmemiş. Ancak, geçen yıl yaklaşık 10 milyar metreküplük düzeye ulaşılır gibi olmuş... Peki, İran istediği zaman gazı kesebiliyor mu? Evet kesebiliyor, çünkü anlaşmada buna ilişkin doğru düzgün bir düzenleme bulunmuyor. Peki, Türkiye gazı İran’dan ucuza mı alıyor? Uzmanlara bakılırsa, İran Türkmenistan’dan 38 dolara aldığı gazı Türkiye’ye 340 dolara satıyor. Peki, bu anlaşma yürürlükte mi? Yürürlükte. Üstelik AKP iktidarı İran ile gaz sorununu çözememiş ve tahkime başvurmuşken, aynı ülke ile yeni gaz arama ve elektrik anlaşmaları imzalıyor! Peki, biz enayi yerine mi konuyoruz? İşte orasını yüzde 47’ye sormak gerekiyor... AKP’nin ‘gerici değişimi’ Gıdada KDV indirimi sevindirici SADIK ÇELİK * Bir yılı daha geride bıraktık. 2008, beraberinde gıda sektörü için önemli yenilikler getiriyor. Toplumun istisnasız her kesimini doğrudan etkileyen bir sektör bu; dolayısıyla söz konusu değişimin sonuçlarını ekonomi sayfalarından çok daha geniş ölçeklerde hissedeceğiz. 2008 yılında yürürlüğe giren uygulama ile hazır yemek sektöründeki KDV oranı yüzde 18’den yüzde 8’e düştü. Yalnız sektör değil, kamuoyu da vergi oranlarındaki bu büyük indirimin gündelik hayata yansımasını sabırsızlıkla bekliyor. Bahsedilen rakam ufak değil; dolayısıyla hayat şartlarının kayda değer ölçüde kolaylaştırılması, hepimizin umudu. Ancak beklentilerimizin ne derece gerçeğe dönüşeceğini irdelemekte de fayda var. Gıdada uzun zamandır beklenen KDV indiriminin gıdayla ilişkili pek çok sektörü doğrudan etkilemesi kaçınılmaz. Öngörüldüğü şekilde uygulamaya geçilirse, 2008 yılında bu düzenlemenin gıda sektöründeki kayıt dışını biraz da olsa kayıt altına çekmesi; dolayısıyla hem haksız rekabete hem de merdivenaltı işletmelerde yaşanan gıda terörüne biraz olsun ket vurması bekleniyor. Bu kararla birlikte sektörün önemli bir gelişme göstermesi ve üretimde kalitenin artması da öngörüler arasında. Eski sistemde yemek üreticileri ürün girdilerinin ortalama yüzde 90’ını yüzde 1 KDV ile alıyor ve satarken yüzde 18 ile fatura ediyordu. Oysa sektördeki firmaların kâr marjlarının yüzde 3 ile 4 civarında olması vergiye çok ağır bir yük getiriyor ve gerçekten vergisini ödeyen üreticileri zorluyordu. Bu durumun sonucu olarak bir sürü merdivenaltında gıda üreten ve satan naylon firma ortaya çıktı. “Kayıt altına giren üretim, maliyeye sağlayacağı katkının yanı sıra gıda güvenliği ve hijyen alanında da olumlu sonuçları beraberinde getirecek.” Genel görüş, KDV’de gerçekleştirilen bu indirimin kayıt dışı üretimi sistem içine çekeceği yönünde. Bunun sonucunda firmalar sadece ekonomik olarak değil, hijyen ve gıda güvenliği açısından da denetim altına girecekler. Tüketici sağlığı ve hakları eskisinden daha güvenli bir hal alacak. Eski sistemde kaliteli üretimin mümkün olmadığı fiyatlarda yemek satılıyordu. Sektör olarak yeni düzenleme ile bu durumun önüne geçileceğine, ihalelerde fiyat yerine yemeğin kalitesinin ön plana çıkacağına ve dolayısıyla ihalelerin daha adil yapılacağına inanıyoruz. Öte yandan madalyonun diğer yüzüne bakacak olursak, tablonun pek de toz pembe olmadığı ortaya çıkıyor. TUİK tarafından yüzde 8 olarak açıklanan 2007 yılı yıllık enflasyon artışına inat, gıda maddelerindeki artış bu oranın çok üzerinde. 222.553.000.000 YTL olarak açıklanan 2008 yılı bütçesinde 17.997.000.000 YTL bütçe açığı görülüyor. Bütçe açığının yanı sıra petrol fiyatlarındaki artış ve resmi rakamlara dökülmeyen gizli enflasyonun yanı sıra geçen sene seçim nedeniyle ertelenen zamların bu sene yürürlüğe sokulacak olması da önümüzdeki senenin bu seneye oranla daha sıkıntılı geçeceğine yönelik göstergeler arasında. Bu bilgiler ışığında, 2008’de sektörel küçülmeler beklemek yanlış olmaz. Diğer taraftan, gıda hammaddelerindeki resmi enflasyon oranının çok üzerinde seyreden fiyat artışının yanı sıra yemek üretmek için gerekli olan diğer doğalgaz, su, elektrik, işçilik gibi maliyetlerde ise enflasyon artış oranı yüzde 10’un çok üzerinde gerçekleşti. Dolayısıyla hazır yemek sektöründe birçok küçük firma sıkıntıya girdi, hatta kapanma yoluna gitti. Diğer büyük ve kurumsal firmalarsa ArGe çalışmalarına yatırdıkları fonları keserek toplam giderlerini kısma yoluna gittiler. Bu durum 2008 yılı içerisinde yemek fiyatlarına yapılacak artışla düzeltilemediği takdirde birçok firma bu sıkıntıyı yemek kalitesine yansıtacak; hatalı, hileli hammadde kullanma yoluna gidecek veya kayıt dışı işçi çalıştırma gibi yasal olmayan yollardan toplam giderlerini düşürmeye çalışacaklardır. Bu durumda satınalma yapan firmalar da somut gerçekleri görmeli ve fiyatları değerlendirirken reel artışları dikkate almalıdır. Bu tabloya bir de geçen yıl gıda sektörünü en fazla etkileyen koşullardan biri olan küresel ısınmadan kaynaklanan kuraklık ve bunların hem hammadde tedarikine hem de fiyatlarına yansıması ekleniyor. 2007 yılında kuraklık nedeniyle birçok gıda hammaddesinde büyük oranda fireler yaşandı. Örneğin Konya ovasındaki hububat kaybının yüzde 80’e, Trakya’da ayçiceği üretimindeki kaybın yüzde 60’lara vardığı söylenmekte. Aynı zamanda, görünmeyen enflasyonun maliyetleri arttırması ve devletin çiftçiyi yeterince sübvanse edememesi nedeniyle üretici de yavaş yavaş piyasadan çekilmeye başladı. Bu durumda kaliteli hammadde bulmak, özellikle bizim gibi tarıma dayalı üretim yapan ve toplu alım yapan sektörler için güçleşti. Bunun dışında hem ürünün zor bulunması hem de bazı fırsatçıların kuraklığı bahane etmesiyle birlikte hammadde fiyatlarında ciddi artışlar oldu ki, bu da doğal olarak maliyetlere yansıdı. Sonuç olarak gıdada KDV indirimi, hiç kuşkusuz olumlu açılımlara neden olacak, çok sevindirici bir gelişme. Gerek bir sektör temsilcisi, gerekse bir vatandaş olarak yeni düzenlemeyi mutlulukla karşılamamak olanaksız. Bununla beraber değerlendirme yaparken büyük resmi görmek gerekiyor. Aksi takdirde yapılan düzenlemeler her ne olursa olsun, sonuçlarının beklentileri karşılamaktan çok uzak kalmasını ve hayal kırıklığına yol açmasını engelleyemeyiz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Bize gelelim. Bizde hangi parti bu sloganı kullanıyor? AKP. AKP’nin değişimi ne? “Filmi geriye sarmak!”... Diyeceğim o ki; bir zamanlar İspanya örneğinde gördüğümüz gibi “çağ atlamak” ya da “çağ atlatmak” anlamı çağrıştıran bu yaşamsal sözcük; medyaların egemenliğinde “cilalı bir popülizm aracına” dönüştü. İsteyen, istediği “cilayı çekiyor” ve istediği anlamı yüklüyor bu sözcüğe. Sırf Amerika kıtasında değil, dünyada görülmemiş ilgiyle izlenen ABD önseçimlerinin de anahtar kelimesi bu şimdi: “Değişim!” Emperyalizmin göbeğindeki bir ülkede bu sözcük ne anlam ifade ediyor? Soru bu. Ve ‘emperyalist ABD değişimi’ Her şeyden önce ABD bu seçimlere, jeopolitikekonomik dengelerin; “imparatorluk merkezi Batı”dan, Doğu’ya kaydığı bir dönemde giriyor. Tarihi konjonktür açısından “köklü bir değişime” ihtiyaç duyulan bir evreden geçtiği kesin. Durum öylesine kritik ki; şöyle yorumlar dahi özetle yapılıyor: “Tarihçiler, yaşadığımız 21. yüzyıl başlangıcının, ’70’ler denli önemli bir dönüm noktası olduğunu fark edecek... Sözünü ettiğim ’70’ler; 1970’ler değil, (Osmanlı’nın iflas ettiği) 1870’1er... 1870’lerdeki gibi dünya; küresel güçlerin tümüyle değiştiği bir dönem yaşıyor. ABD bugün; 1870’lerde Osmanlı İmparatorluğu’nun karşı karşıya olduğu merkezkaç kayış ve ‘Osmanlı borç krizinin’ bir başka türlüsünü andıran bir krizin içinde. Osmanlı krizi beraberinde hem ekonomik, hem de egemenlik, hegemonya kayıpları getirmişti. Günümüz jeopolitik değişiminin nelere gebe olduğunu, benzer büyüklükte depremlere yol açıp açmayacağını zaman gösterecek. Ama verilen sinyaller, ABD açısından hayra işaret etmiyor...” (Niall Ferguson, “Corriere della Sera”, 7 Ocak) ABD sahici bir “yeniden yapılanma” ve “değişim” arayışında bugün. Ancak Başkanlık yarışında “değişim” sözcülüğüne soyunan Barack Obama ile Hillary Clinton; ABD gibi “emperyal bir gücün” gerçek değişim aktörleri olabilir mi? “Obama değişimi” ile “Hillary değişimi” ne anlama geliyor? Bu soruların yanıtları da gelecek yazıya. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Ocak www.mumtazarikan.com * Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Tiyatroda oyunculara, 1 unuttukları 2 sözleri izleyi 3 cilere duyurmadan söyle 4 yip anımsatan 5 kimse... Bir 6 nota. 2/ En kü7 çük izci kuruluşu... Bir 8 sövgü sözü. 3/ 9 Süs bitkisi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 olarak yetiştirilen bir 1 P E R L İ T ME nergis türü... Nazile2 İ A D Ç E L E N rin politikasında Ger3 R E K T İ F İ Y E men ırkından olanlaK U T K A K ra yakıştırılan ad. 4/ 4 S T İ N İlkel benlik... Yolsuz 5 İ Z A N B İ D E R ya da emeksiz elde 6 L A T U edilen şey. 5/ Eski 7 E M H U R İ den birçok hastalığın 8 R İ Y A A T OM tedavisinde kullanı 9 R A F İ N E R İ lan macun kıvamında ilaç... Boru sesi. 6/ Avuç içi... “Yol, yöntem” anlamında argo sözcük. 7/ Yunan abecesinde bir harf. 8/ Dağ, tepe gibi yamaçlı şeylerin alt bölümü... Dinsel tören. 9/ Takımlar grubu, küme... Maksim Gorki’nin bir romanı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tiyatro sahnesinde dekorların hareket edebilmesi için yapılmış parmaklıklı tavan... Hayat arkadaşı. 2/ Kölelik, kulluk. 3/ Geleceği öğrenmek amacıyla çeşitli şeylere bakarak anlam çıkarma... Aşının tutması için yinelenmesi. 4/ Bir burç adı... Kayak. 5/ Öleceği kesinlikle bilinen bir hastanın, acılarını dindirmek için doktor tarafından öldürülmesi. 6/ Bir nota... Bir pamuk cinsi. 7/ Sergen... Özellikle “Çıplak Maya” adlı tablosuyla tanınmış İspanyol ressam. 8/ Mutluluk hormonu. 9/ Erzincan yöresine özgü, yoğurt ve yufka ile yapılan bir yemek... Sodyum elementinin simgesi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle