04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 OCAK 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Ulema İzzet Özdamar: “O imam orada kalmamalı fetvasını verdiğine göre Üskül Hoca da ulema olmuş!” Ya ğ m u r E k i m Spor ve kültüre vergi darbesi geliyormuş... “Ertuğrul Günay kahvaltıya!” DOĞALGAZDA her kış bir kriz yaşanması artık doğal hale geldi. Bülent Esinoğlu, “İran gazı mı, yoksa Amerikan kazığı mı” diye sorarak söze giriyor: “Türkiye’nin enerji politikalarını Amerika’nın Ortadoğu ve Asya’daki çıkarlarına uygun düzenlemeye kalkarsanız sizin bir enerji politikanız yok demektir. Enerji piyasası özelleştikten sonra, özel sektör ile enerji alım garantili sözleşmeler imzalandı. Yani devlet özel sektöre gaz verecek, elektrik enerjisi alacak. Ve bu alım garantiye bağlanacak. Alınmadığı zaman bile alınmış gibi para ödenecek. Alımı garantileyen devlet gaz vermeyi de garantileyecek. Özel sektör gaz depolarının yatırım bedelini devlete yüklediği için ve yeteri kadar depolama tesisi olmadığı için kış aylarında ‘doğalgaz sorunu’ çıkıyor. Fakat sorunlar burada bitmiyor. AKP hükümeti ‘Şah BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Hillary Clinton ağlayınca oy almış. Ne demişler; ağlamayan kadına oy vermezler! Doğal Deniz’ enerjisinden pay vadi ile Amerikan politikalarına bel bağlamış durumda. Biliyorsunuz ‘Şah Deniz’de kıyısı olan devletler, Rusya dahil Amerika’ya bu lokmayı yedirtmemek üzere birleştiler. Anlaşmanın gereği olarak gazlarını Rusya üzerinden pazarlıyorlar. Türk Cumhuriyetlerine Amerikan politikalarının taşıyıcısı olarak yaklaşırsak bir netice alamayız. Karşılıklı çıkarlar yerine, Amerikan çıkarlarını devreye soktuğumuz her konu bu şekilde çıkmaza girecektir. Soydaşlarımız ile bile yan yana gelmemizin ölçüsü Amerikan çıkarları olursa Türk Cumhuriyetler ile iyi ilişkiler kuramayız. Rusya’ya komşu olmaları, Rusya’nın Amerika gibi Türk Kocalar Ahmet Balcı: “Dinci hocaya göre çalışan kadınlar kocalarını aldatıyormuş. Bence, her yerde boy göstermeye çalışan türbanlıların kocaları düşünsün!” Cumhuriyetlerine tehditkâr yaklaşmaması onları Rusya ile alışverişe sevk eden ana unsurdur. Bağımsız siyasetler izleyemeyen, enerjisini piyasanın şartlarına terk eden, doğalgaz deposu yapmayan, şimdi de nükleer enerjisini Amerikan politikalarına terk etmeye hazırlanan Türkiye’nin enerji sıkıntısı bitmeyecektir. Amerikancı medya, enerji sorunlarımızı Rusya ve İran’ın üzerine atarak kolaycılık yapmaktadır. Rusya ve İran düşmanlığı üzerinden Amerika gizlenmektedir. Aslında doğalgaz alımında kaynak çeşitliği vardır. Fakat bu da Amerikan menfaatlarına takılmaktadır. Türki Cumhuriyetlerden Amerikan ortaklı alınacak bütün enerji alımları BakuCeyhan gibi olacaktır. Aslan payını Amerika alacak, bize de artığı ve zahmeti kalacaktır. Komşuları ile alışverişini bile Amerika’nın iznine bağlayan bir ülkenin ne güvenlik sorunu, ne de diğer sorunları biter.” Belleksiz İnsan, Geleceksiz Toplum İnsan, acıyı ağır bir unutuşun örtüsüyle görünmez kılabilir. Tutulmuşluğu, kıstırılmışlığın çaresiz öfkesini, arkadaşlarının, o daha ömrünün baharında yitirdiği canım arkadaşlarının anısını belleğinin derinliklerine itebilir. İnsan, aklın kötümser çukurlarına saklanarak bütün fırtınaları, karakışları atlatabilir… Eğer bir umudu yoksa, eğer bir parmak olsun özgürlük denen o tanımsız baldan tatmamışsa, eğer sadece geçmişini değil yarınını da bir güvercin yavrusu gibi avuçlarında taşımamışsa. Bir parçası olmaktan her zaman gurur duyduğum bizim kuşağımız hiçbir zaman unutmadı yaşadıklarını. Sıvas’ları, Maraş’ları, Fatsa’ları, Yeni Çeltek’leri, Tariş’leri... Bugünlerde bir TV kanalında oynayan Hatırla Sevgili dizisinde temsili olarak parça parça değinilen gerçeklerin tamamını bir an bile unutamadı. Bizim kuşağımızın umutları, damaklarında kalan özgürlük tatları; tanklarla, toplarla, Metris ve Mamak’larla, on sekizine varmadan reva görülen idamlarla bastırıldı. Diyarbakır Cezaevi bizim bile bir kere daha hatırlamaya, hatırlatmaya gücümüzün yetmeyeceği bir karabasana çevrildi. O bir karışı için bile canımızı vereceğimiz topraklarımızın her karışı mayınlandı ya da süngülü ayetlerle kutsandı. 70’li yıllar hep kan, çatışma, anarşi, kargaşa kelimeleriyle birlikte anıldı. Ülkemizin her köşesinde yeşeren umut çiçeklerini tek tek ezip üzerlerini kalın bir balçıkla sıvamaya çalışanlar, “Biz gelmesek şimdi onlar bu kürsülerden konuşuyor olacaklardı” diye halktan ne kadar korktuklarını defalarca dile getirdiler. ABD ajanları, maskeli ülkücülerle kol kola girerek halkı birbirine düşürmeye, ilericidemokrat insanları yaşlıgenç, kadınerkek demeden katliam provalarına giriştiler. Fatsa’lar, ODTÜ ÖTK’ler, Hekimhan’lar, Tariş’ler, Divriği ve Yeni Çeltek’ler bir an bile anılmadı, ağza alınmadı. “Bıraksak bir Fatsa bin Fatsa olur” diyenler, Anadolu topraklarının yarattığı bu zenginlikleri anmamızı bile yasaklamaya çalıştılar. Daha geçenlerde ODTÜ’lü arkadaşımız Ertuğrul Karakaya’nın annesine, yakınlarına mezarı başında anma yapıyorlar diye dava açtılar. ??? Ne olmuştu, nasıl olmuştu da devrimcilerin önderliğindeki halkın yarattığı bu küçük özgürlük girişimleri, eşitlik ve kardeşlik nüveleri bu denli korkutmuştu zalimleri? Karadeniz Bölgesi’nin küçük bir beldesinde sağcısıylasolcusuyla, her türlü parti üyesinin bir araya gelerek, el ele vererek yarattığı Fatsa Belediyesi neden bu kadar sarsmıştı iktidar sahiplerini? Bir belde halkının kendi kaderini kendi ellerine alması, kendi sorunlarını kendi güçleriyle çözmeye girişmesi neden bu kadar rahatsız ediciydi? Yeni Çeltek’te, Divriği’de, Tariş’te, yerin yedi kat altında, binlerce ton makinelerin altında, kor alevlerin, yüksek fırınların altında çalışan işçiler, hangi güce dayanarak, hangi cesaretle kapatılmak istenen, yok edilmek istenen işyerlerini kendileri çalıştırmaya girişmişler ve hatta kâr bile etmişlerdi? Nelerine güveniyorlardı? Nasıl ancak sermaye ve güç sahibi olan bir avuç kesimin yönetmeye muktedir olduğu madenleri, fabrikaları, üretimden gelen güçlerine dayanarak yönetmeye girişmişlerdi? Mübalağa etmiyorum. Yazının şehvetine kapılıp edebiyat yapmıyorum. Siz de Dostluk ve Yardımlaşma Vakfı’nın önayak olduğu Açılım Araştırma Belgeleme Filmcilik’in ürettiği, daha doğrusu bu örnekleri yaratanlara ışık tuttuğu belgeselleri seyrederseniz, orada bu gerçekleri gözlerinizle görebilir, yüreğinizde yaşayabilirsiniz. Tarihin gerçek harcının nasıl bizim gibi kanlı canlı ve mütevazı insanlar tarafından karıldığını, tarihsel yapıların nasıl ilmek ilmek, bir halı dokur gibi, adım adım çatıldığını birinci ağızlardan dinleyebilirsiniz. Sadece bu kadar mı? Hayır. Bu belgeselleri izlerseniz, tarihin nasıl zalimlerin elinde, namluların ucunda oyuncak edildiğini, tarihi yazan kalemlerin hangi kanlı hokkalara batırılıp çıkarıldığını, gerçeğin, o yegâne devrimci olan gerçeğin ilelebet değilse de çoğu zaman nasıl karartıldığını, karartılmak istendiğini boğazınızda bir yumruk gibi hissedebilirsiniz. Merak duygusunu yitirmeyenler www.ozguracilim.web.tr ya da www.unutturulanlar.web.tr sitelerinden ve 0312 434 26 5152 numaralı telefonlardan daha geniş bilgiye ulaşabilir ve belgesellerin DVD’sini nasıl edineceğini öğrenebilir. Unutmayın. Yalnız insan gibi, belleksiz insan da merdivendir, hiçbir yere ulaşmayan... Bu belgeselleri mutlaka izleyin... İzleyin ki, unutmamanın insanı nasıl yücelttiğini bir kez daha anlayın; izleyin ki, unutma denilen illetin aslında umudun düşmanlarının insan beynine ve yüreğine sapladıkları kapkara bir bıçak olduğunu görebilin... [email protected]/Faks: 0212 672 71 71 SESSİZ SEDASIZ (!) Çizgi Necati Yıldırım: “Gül’ün reytingi çizgi film kuşağını geçememiş. Yazık olmuş, çizgi film olarak ‘Abdullah’ın Sihirli Ampulü’ olsaydı izlenme rekorları kırardı. ABD limanlarında Türk bayraklı gemi YAZ tatillerinde babam, çalıştığı gemiyle Amerika’ya götürürdü beni. Çok iyi anımsıyorum; gemi limana yanaştığında, koltuğunun altında çok kalın bir defterle bir Amerikalı gelir ve gemideki herkesin adını soyadını sayfalarda arardı. O defterde Amerika’ya girmesi yasak olan ya da Amerika’da aranan kişilerin adı vardı. Devletin gemisinde böylesi isimler çıkmazdı ama Amerikalı memur ayrıca, gemideki herkesi tek tek çağırır ve tepeden tırnağa incelerdi. Yine çok iyi anımsıyorum; tayfalar o gün sinek kaydı tıraş olur, saçını tarar, en güzel giysilerini giyer ve tebessüm ederek Amerikalının karşısına çıkardı. Çünkü, Amerikalı memur, tipini beğenmediği kişinin karaya çıkmasına izin vermezdi. Bunları niye anlatıyorum? Rahmetli babamla çalışmış eski bir denizci uğradı geçen gün gazeteye. O anlattı. Amerika’da limana yanaşan Türk bayraklı gemilerin lumbar ağzına eli silahlı bir polis dikiyorlarmış hemen. Gemiden süvari dahil bir tek kişinin, bir hafta on gün boyunca bırakın kente girmesine rıhtıma ayak basmasına bile izin verilmiyormuş. Hemen, öteki yabancı bayraklı gemilere ne yaptıklarını sordum eski denizciye. “Bizim arkamıza bir Kenya şilebi yanaştı; onlara yasak yoktu” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarına bakın! Tam bir “sömürge” muhabbeti içindeyiz... Adaylar Gülhan Elmas: “Yerel seçimde AKP’nin Kadıköy adayı Kenan Işık olacakmış. Cemil İpekçi’yi de Sultanbeyli’den aday göstersinler!” Bu Fırsatı Kaçırmayalım! MERİÇ VELİDEDEOĞLU Türkiye’de, 2007 yılının son aylarında olup bitenden örneğin: Cami avlusunda satılan, erotiği de aşan “Cinsel Rehber”den ve “Kadını Dövme Rehberi”nden, İHL’nin dışındaki bütün okullarda, “fuhuş” olduğu söyleminden söz etmeden, yalnızca “aralık” ayında olanların kimilerini anımsatalım: Milli Piyango’nun haram oluşu Camide resmi kutlama “Harembüs” seferleri Liselerde sıkmabaş Şeriat siteleri Cenaze töreninde resmin kaldırılması Medreselere övgü “Nü” tabloyu bıçaklama Kadın eli öpme yasağı “Çalışan kadın aldatır!” uyarısı “Eşlerinizi çalıştırmayın!” nasihati. Aklımda kalanlar bu kadar. Laik, (eksik de olsa) demokratik, çağdaş Türkiye’nin 2007 yılının son aralık ayının süslemeleri bunlar... Peki, bir şeriat cumhuriyeti olan komşu İran’da bu ay nasıl geçti? Ahmedinejad, nükleer çekişmenin, ABD ve İsrail ile dalaşmanın dışında en çok kadınlarla uğraştı. Daha doğrusu, kadınların giyim kuşamıyla... İran’da epeydir sürdürülen bu savaşım, aralık ayında yoğunlaştı. Kadınların giyimini düzenleyen hükümet bildirileri, listeleri birbiri ardına yayımlandı durdu. İstenenler: Dar pantolon giyilmemesi; pantolon paçalarının çizme içine sokulmaması; kısa palto giyilmemesi; ağır makyaj yapılmaması; eteklerin bileğe dek uzun olması; kolların, boynun kapalı olması ve bir tel saç görünmeyecek biçimde başın örtülmesi. Demek ki komşu iki ülkede de aralık ayı günlüğünün temel konusu kadın... Ne var ki, Ahmedinejad bu ayrıntılı giysi düzenlemesini ülkesinde tam uygulatamıyor. Büyük kentlerde, üniversitelerde genç kızlar uymuyorlar. Örtülerinin önünde yine saçlar uçuşuyor. Kot pantolon hemen hepsinde. Kadın, erkek polisler, gönüllü Besiç’ler hep peşlerinde; ama anlaşılan tam başarılı olamıyorlar. İran’ın bu uygulamada bir eksiği var gibi. Yayımlanan listeler kimileyin birbirini tutmuyor; bu bakımdan yardıma gereksinimi var. Bunu da ancak Türkiye’den isteyebilir; diye düşünüyor insan... Çünkü bugün Çankaya’da, İran şeriat yönetiminin isteğine birebir uyan bir biçimde giyinen Hayrünnisa Hanım var. Giyim konusunda ne istediğini bir “bütün” olarak bir türlü anlatamayan komşu yönetime, dört dürtlük “canlı” bir örnek, bir “ölçü”, bir “norm” olabilir. Dolaysıyla yardım etmelidir; komşuya gitmelidir Hayrünnisa Hanım. Yalnız bir sakınca var gibi. Bir türlü yola gelmeyen bu İranlı genç kızlar, Hayrünnisa Hanım’ı karşılarında görünce: Siz devletinizi yabancılara şikâyet edip mahkemeye vermiştiniz; şimdi eşinize birlikte devletin en tepe noktasında bulunmayı nasıl içinize sindirebiliyorsunuz, diye sorabilirler. Hayrünnisa Hanım da: Halk nasıl yutup sindiriyorsa ben de öyle.. diye yanıt verebilir haklı olarak; ama belki de yüzü kızarır... Onun için en iyisi, kendisinin yerine Emine Erdoğan Hanım bu yardım görevini üstlensin derim. Bilmem sizce de uygun mu? Uygun olmalı. Çünkü şu sıralarda Hayrünnisa Hanım’a tarihsel bir fırsat doğmak üzere. Batı basınının bildirdiğine göre, Suudi Kralı Abdullah bir “devrim!” peşindeymiş; şeriat yasaları yerine çağdaş yasaları geçirmeyi düşünüyormuş. (*) Buna neden de “Katifli Kız” olayıymış. Tecavüze uğrayan ve suçlu bulunan Suudi kıza şeriatın verdiği 200 kırbaç cezasını Kral affetmiş. Dolasıyla ilk aşamada kadın konusunu ele alacakmış. Örneklerini Afganistan’da, Pakistan’da, işgal altındaki Irak’ta gördüğümüz gibi ABD güdümündeki bu tür “yapay” atılımlarda sahnelenenler hep aynıdır. Bir avuç kadın, çarşaftan, “burka”dan çıkarılır; başı yarı örtülür; yüzü gözü alabildiğine boyanır; siyasetin ön sıralarına oturtulur ve dünya medyasına haber salınır. Sonra ne mi olur? Eski hamam, eski tas. Şeriat aynen yürürlükte... Ne var ki, Suudilerin yalnızca bu sahneyi kotarmaları için bile yardıma gereksinmeleri olabilir. “Hem çağdaş hem şeriata uygun” Hayrünnisa Gül Hanım bu yardımı üstlenmeli, oraya gitmeli derim. Laura Bush Hanım da gitti. Tek başına. Bay Bush’suz olarak. Biz niye geri kalalım?.. Hem böylece, “Çankaya fareleri, hünkârbeğendi; imambayıldı; fasulye, pilaki...” konularına biraz ara verilir. Bu tarihsel fırsatı kaçırmayalım lütfen!.. (*) The New York Times, 4 Ocak 2008, Başyazı. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Ocak www.mumtazarikan.com 1 1/ “İncitaş” da de1 nilen, beton ve sıva yapımında kullanı 2 lan camsı riyolit... Kuzu sesi. 2/ Baya 3 ğı, sıradan... Evin 4 saçağı. 3/ Motorun 5 eskiyen ya da aksayan parçalarını 6 değiştirerek moto 7 ru yeni duruma ge 8 tirme işlemi. 4/ Uğur, talih... Yağ 9 mur suyunun biriktiği çukur yer. 5/ Anlama yeteneği... Ruh. 6/ Letonya’nın para birimi... Anadolu’nun bazı yörelerinde tohuma verilen ad. 7/ İlaç... Cennet kızı. 8/ İkiyüzlülük... Maddenin, kimyasal bir tepkimeye girebilen en küçük parçası. 9/ Ham petrollerin bitmiş ürünlere dönüştürüldüğü fabrika. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 R E Ş A D İ E Y R E O K K A R A K U Ş A D E T A K U Ş O A E R K D İ Y E E T M İ M B E L V O L İ BO R N ME L O T İ L İ N T İ A T A L E T m.velidedeoglu?hotmail.com YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hindistan’da yaşayan Zerdüşt dinine bağlı bir topluluk. 2/ Büyük erkek kardeş... İçyüz. 3/ İncelik, naziklik... Şaşma belirten bir ünlem. 4/ Gizli yer, köşe bucak... Futbolda bir mevki. 5/ Alkolsüz içecek, meşrubat... Bir gösterme sıfatı. 6/ 1954’te İstanbul’da yayımlanmış haftalık mizah dergisi... Zorba hükümdar. 7/ Ticari ve mali işlemlerde kullanılabilen kısa vadeli sermaye. 8/ Çorba gibi yiyeceklere lezzet kazandırmak için un ve yağla yapılan sos... Siper, hendek. 9/ Yanağın alt kısmı... Bir takvim türü. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle