14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 EYLÜL 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Bush mültecileri de dönmeye başladı ehdi, Iraklı bir Şii Araptı. Saddam döneminde ülkesinden kaçarak İsveç’e gelmiş eski bir sığınmacıydı. Yabancıların yoğun olarak alışveriş yaptıkları Möllevongen bölgesinde işyerlerimiz karşı karşıyaydı. Güneşli havalarda sandalyelerimizi kapının önüne atar, laflaşırdık. Mehdi, tavla oynamasını bilmeyişime çok şaşar, bana “Ne Türkiye’de, ne burada bir baltaya sap olamadın. Baksana, tavla oynamasını dahi bilmiyorsun, ne işe yararsın sen” diyerek takılırdı. ABD ve yandaşları Irak’ı işgal ettikleri günlerde Mehdi ve arkadaşları adeta bayram yaptılar. Saddam kayıplara karıştığında, İsveç caddelerinde oluşturdukları araba konvoylarıyla korna çalarak George Bush’un başarısını kutladılar. O günlerde, Mehdi de birçok arkadaşı M gibi Irak’a özgürlük geldiğine inanıyor, “Eski bir ABD karşıtı olmasam, işyerimin camına kocaman bir Amerikan bayrağı asacağım” diyordu. “Etme, eyleme Mehdi, işgalcilerin ele geçirdikleri ülkelere özgürlük götürdükleri dünyanın neresinde görülmüş? Onlar, kesmeyecekleri atı beslemezler” dedimse de söz dinletemedim. Mehdi, Irak’a kesin dönüş yapmaya karar verdi. Yıllar önce bırakıp gelmek zorunda kaldığı ülkesine geri dönecek, eski işini yeniden kuracaktı. Gelmeden önce kendine ait bir döküm atölyesi varmış. Ona göre şimdi, Irak yeniden inşa ediliyordu. Aldığı haberlere göre, dolarlar havada uçuşuyormuş. Gitmenin tam zamanıymış. Gidecek ve sokaklara savrulan dolarlardan payına düşeni toplayacaktı. İşyerini, bozulmaya, atılan bombalar çok evini, kısa sürede sattı, eşini ve kızını yakınlarına düşmeye başlamış. yanına alarak gitti. O günlerde 18 Mehdi, bir sabah gitmiş ki, yıllar yaşını yeni dolduran oğlu Perviz’i sonra yeniden kurduğu işyeri toprak götüremedi. Eşi eskiden Irak’taki bir yığını haline gelmiş!.. Sonraki okulda öğretmenmiş, eski işine günlerde iki kardeşi öldürülmüş; iş dönebilirmiş. İsveç’te doğan kızı ise yapmak bir yana, sokağa burada mutsuzdu, hiç çıkamaz hale gelmişler. görmediği ülkesine dönme MALMÖ İşgal güçlerinden çektikleri konusunda bir itirazı yoktu. yetmiyormuş gibi, bir gün Perviz babasının tüm Iraklı militanlar da çabalarına karşın ülkesine kapılarına dayanmış, dönmek istemedi. O, “Mehdi Efendi, eşin ve İsveç’te okulunu bitirip ALİ HAYDAR kızının İslami kurallara yaşamına kendi yön NERGİS göre örtünmesi gerekiyor, verecekti. Mehdi ile bir bu halde sokağa akşamüstü alelacele bir çıkmalarına izin veremeyiz” vedalaşmadan sonra ayrıldık. Daha demişler. Eşi ve kızı o gün kara sonra onunla ilgili haberleri ara sıra çarşafla tanışmışlar. Tek başına yanıma uğrayan Perviz’den yaşayarak liseyi Malmö’de bitiren alıyordum. Mehdi, gider gitmez eski Perviz, daha sonra bilgisayar işini kurmuş, başlangıçta iyi para da öğrenimi için Stockholm’e taşındı. kazanmış. Sonra gün gün işler Artık Mehdi’den haber alamıyordum. Arada bir ortak tanıdıklarla karşılaştığımızda kulaklarını çınlatırken Mehdi bir sabah çıkıp geldi. Eşi ve kızıyla birlikte İsveç’e geri dönmüştü. Saddam’ın zulmünden kurtulmak için 25 yıl önce terk ettiği ülkesinden bu kez de George Bush mağduru olarak ayrılmak zorunda kalmıştı. O eski coşkusundan eser kalmamıştı. Yüzü zayıflamış, saçlarındaki beyazlıklar çoğalmıştı. “Ne o Mehdi, Amerikan Dolarları sana pek yaramamış galiba, ne bu hal böyle?” dedim. Yorgundu, üzgündü, şaka kaldırır yanı yoktu. “Her şey çok kötü, orası artık benim ülkem değil!..” dedi. “Olur mu Mehdi, orası senin ülken. İşgalciler bir gün gidecek, sen güle oynaya ülkeni yeniden ziyaret edeceksin” diyecek oldum... Yüzüme umutsuzca baktı. Sözlerimi “boş bir teselli” olarak algıladığı belliydi. İsveç yurttaşı olduklarından geri döndüklerinde fazla bir sorunla karşılaşmamışlardı. Oğulları ara sıra onları ziyarete geliyordu. Eşi ve kızı İsveç’te kara çarşafsız bir yaşamın kapısını yeniden araladılar. Eşine bir temizlik firmasında iş bulundu. Kız liseye başladı. Mehdi, Iraklı bir gıda toptancısının yanında dağıtım görevlisi olarak işe başladı. Mehdi ile ara sıra görüşüyoruz. Bulunduğum bölgeye yolu düştüğünde, “Kahveyi koy, az sonra oradayım” diyor. Sohbet ediyor, Irak ve Türkiye’nin hallerinden dert yanıyoruz. Havaların soğumaya, güz yağmurlarının yağmaya başladığı bu Kuzey ülkesinde yaşam böylece sürüp gidiyor... [email protected] Mahşer gününde zenginlerle rahipler oğumdan ölüme insanlar. Kral, güzel, zengin, köylü, bilge ve dilenci. Tode la vida, una entrada, una salida. Yaşam, bir sahneye çıkış, bir sahneden iniş... Rüzgâr esiyor, insanların üzerinden, yalıyor kocaman alanı, dokunuyor manastırın yüksek kulelerine. Tuhaf bir rüzgâr. İnsanlar heyecan içinde. Kral, sakin olun, diyor. Paniğe gerek yok, her şey benim gözetimimde. Güzel, hüzünlü... Daha doğru dürüst yaşamın zevkine varamadım, diye mırıldanıyor. Zengin, mallarıma ne olacak, diye haykırıyor. Dilenci, yitirecek neyim var ki, diye umursamıyor olup biteni. Manastır rahibi sesleniyor oraya buraya koşuşan insanlara, pişmanlık duyun, koşun, bağlanın Tanrı’ya. Zeki köylü hayvanlarını satıp son bir kez kafayı çekmek istiyor... Zürih’e bir saat ötedeki Einsiedeln kocaman Benedikt Manastırı ve güzel barok kilisesiyle ünlü. Bin metre yükseklikteki, çevresini saran tepelerde kışın kayak yapılan kasabanın insanları tiyatro meraklısı. Tam 900 yıldır tiyatro oynanıyor Einsiedeln’de, dev manastırın önündeki geniş alanda. Son elli yıldır da, İspanyol tiyatro yazarı Pedro Calderon’un 17. yüzyılda yazdığı tarihi oyunu “Büyük Dünya Tiyatrosu” sahneleniyor. Ancak yüzlerce oyuncunun rol aldığı bu dev oyunu Einsiedeln’de her yedi yılda bir izlemek mümkün. 2000 yılından sonra bu yaz tekrar sahneye kondu. Haziran sonu ile eylül ortasında seyircilerle buluştu. Dört bir yandan Einsiedeln’e akın eden 65 bin insan 32 akşamda bu dev oyunu izledi. Tam 350 amatör oyuncunun rol aldığı, sahne arkasında da 150 kişinin görev yaptığı ZÜRİH eserin provalarına ocak ayında başlamışlar. Çoğu Einsiedeln kasabasının insanları, çoluk çocuk, genç yaşlı, tanınmış tiyatro AHMET ARPAD yazarı Thomas Hürlimann’la Zürihli rejisör Volker Hesse’nin yönetiminde büyük bir coşku ve disiplinle aylarca çalışarak bu dev oyunu gerçekleştirmişler. Calderon’un, tarihi Einsiedeln manastırı ve kilisesi önünde sahnelenen oyunu dini ve kiliseyi eleştiren bir eser. Thomas Hürlimann, günümüz toplumuna uyguladığı şekliyle eleştirinin sınırlarını zorlamış ve manastır alanını hiç karşılıksız bu oyuna açan rahipleri kızdırmış! Hele rahiplerden birinin, bembeyaz kadın giysileri içinde “dünya ana”yı canlandırması öfkeyi doruk noktasına ulaştırmış. Tutucu dindar gruplar her akşam temsilden önce alanda bildiri dağıtıyor. Rejisör Volker Hesse, “Günümüzde yaşamın anlamını arayıp dururken aykırılıklar biz insanları ümitsizliğe düşürüyor” diyor. Oyunda da dünya insanları ümitsizliğin doruğunda, kaygı dolu. Kilise “din elden gidiyor” korkusu içinde. Dünya artık yaşlanmış, mahşer günü yaklaşmış. İnsanlar sonlarını bekliyor, herkes kendine göre. Kimi keyfini hiç bozmuyor, kendini eğlenceye veriyor, kimi ise korkusundan ne yapacağını bilmiyor... Zenginler, insanların korkularından çıkarları için yararlanıyor. Tanrı’dan ümitlerini kesenler, neye tapacaklarını şaşırmış. Kimileri beyaz bir keçinin peşinden koşuyor çılgınlar gibi. Artık sözü geçmeyen rahipler bıkkın, kilise kapılarını kapatmış... Barok kilisenin sivri kulelerinin ardından kırmızı dumanlar yükseliyor, tepeleri aşan dolunay manastır alanını ışığa boğuyor. Alkışların sonu yok... www.ahmetarpad.de Hollanda’da ‘Irak’ yangını “rasgele” bir hedef seçer. ünyadaki milyonlarcası gibi, Bergen op Zoom kentinde yaşayan 22 yaşındaki bir Hollandalıların öğrenciyi baltayla öldürür. birçoğu da ne olup Olayın ardından bittiğinin farkında değildi tutuklanan ABD’li zanlı, Irak’ta. Ölümler, olayı “Hollanda’nın katliamlar sıradanlaşmış, Irak’ın işgaline verdiği haber değeri, tek sütunla desteği protesto etmek sınırlanmaya başlamıştı. için” gerçekleştirdiğini Akşam yemeğine açıkladı. Zanlının avukatı başlamaya hazırlanan Peter Dirven de bu milyonlarca dünyalı, açıklamayı doğruladı. “Irak’ta bugünkü Zanlının ailesi ise ABD saldırıların bilançosu” Hava Kuvvetleri’nin eski diye başlayan habere artık üyesi olan saldırganın, kafasını çevirmez Irak’a gitmemek için olmuştu. Alışmış ve kendi isteğiyle ordudan kanıksamıştı. ayrıldığını ve herhangi bir Ancak Hollanda’nın “travma” yaşamadığını Roosendal tren garında anlatmış. Irak’a gidip işlenen bir cinayet, birçok “travma”ya maruz Hollandalının kalmadan cinayet işleyen ürpermesine ve bir anlık Amerikalı askerin da olsa durup gerçekleştirdiği saldırıyla düşünmesine neden oldu. Ortadoğu’dan çoktan çıkıp ilgili haberleri okurken aklıma Irak’taki dünyanın her köşesine yüzbinlerce ABD askeri ulaşan “yangının” geldi. 2003 sonlarına alevleri, Hollandalıların doğru son kez gittiğim yüzünü şöyle bir yalayıp Irak’tan aklımda kalan en geçti. çarpıcı anılardan birisi Jan Peter Balkenende “korku”ydu. Kimi Latin başkanlığındaki sağ Amerika kökenli, kimi koalisyon, Tony Blair Uzakdoğulu, kimi Afrikalı kabinesi ile birlikte ABD onbinlerce genç adam, Başkanı Bush’un en korku ve kuşkunun esiri büyük destekçisi olmuştu olmuş, eller tetikte, Irak işgali sırasında. tedirgin dolaşıyorlardı. Halkın büyük bölümü “Çıt” sesi tepki gösterse de bu yüzden AMSTERDAM duysa tetiğe basacak kadar Balkenende ürkektiler. basın tarafından Her gün “Bush’un “öldüren” ya finosu” diye da ölüme hedef adlandırılsa da olan bu genç bu destek hiç YUSUF ÖZKAN insanların, yarın etkilenmedi, ülkelerine devam etti. döndüklerinde nasıl bir Eski Dışişleri Bakanı Bot, ruh hali sergileyeceklerini işgal sırasında düşünebiliyor musunuz? Hollanda’nın “hata” Binlerce kilometre ötede yaptığını itiraf etse de her gün oluk oluk akan BalkenendeBush kanlara “alışan” “flörtü” hep sürdü. milyonların sessiz, sakin Amerikan Hava hayatları, “travmalı” eski Kuvvetleri’nin eski bir askerlerin serseri üyesi olan 41 yaşındaki kurşunları, baltaları ya da ABD vatandaşı da bombalarıyla içerlemiş Hollanda’nın karmakarışık oluverecek. sınırsız desteğine. Irak’taki yangın ya Kendince bir “intikam” “terör” adıyla ya da planı hazırlamış. “travma sonucu buhran” Güney’deki Breda kenti adıyla, “steril ve güvenli” yakınlarında bulunan bir ortamda yaşadığını Roosendal kasabasındaki zanneden birçok bir askeri birliği hedef günahsızın yaşamını, seçmiş kendisine. sağlığını alıp götürecek. Geçen perşembe Biliyorum, pazarın ruhuna Roosendal’a gelip bir aykırı bir yazı oldu. İçinizi otele yerleşmiş. Eşyalarını kararttım. Ama ne yazık bıraktıktan sonra çıkıp ki, dünyanın neresinde yakındaki komando olursanız olun “Irak” hiç karargâhı çevresinde de “ırak” değil. Her an “inceleme” yapmış, yanı başımızda. Önüne “saldırı planını” gelene “efelenen” hazırlamış. kovboylara ve onların Cuma gece yarısına kadar, eteğine yapışıp alkış karargâhın yakınındaki tutanlara karşı suskun ormanda dolaşır, saldırı kalındığı sürece, dünyanın için uygun fırsatı kollar, her köşesinin giderek Irak ancak bir türlü o “fırsatı” ya da Afganistan’a bulamaz. Cumartesi dönüşeceği bir gerçek. akşamı Roosendal tren Bergen op Zoom’lu 22 garında elindeki baltayla yaşındaki öğrencinin pisi birkaç komandoya saldırı girişiminde bulunur, ancak pisine ölümü, birçok Hollandalıya bunu bir kez askerler “daha hızlı”dır daha anlattı. ve saldırgana izin İyi pazarlar. vermezler. Bunun üzerine Amerikalı eski asker, [email protected] D D Tayvan’ın Kaohsiung kentinde dün on binlerce kişinin katıldığı gösteride ülkenin Birleşmiş Milletler’e katılması yönündeki girişimlere destek verildi. Devlet Başkanı Çen Şuibian ve diğer üst düzey yetkililerin de yer aldığı yürüyüşte göstericiler hükümetin ülkede BM’ye katılma başvurusu hakkında referandum düzenlenmesi planına destek vererek, bu konuda Çin’den gelen baskılara boyun eğilmemesini istediler. Çin yönetimi daha önce, örgüte katılma başvurusu hakkında referandum düzenleme girişiminin, “Tayvan’ın hukuki bağımsızlığı’’ yönünde atılan bir adım olduğunu ve bunun Tayvan Boğazı’nın iki yakası arasındaki ilişkileri ciddi şekilde etkileyeceğini açıklamıştı. ABD de bölgede gerginlik yaratacağı gerekçesiyle Tayvan’ın BM’ye üye olmasına karşı çıkıyor. Çin, 1949’da bağımsızlığını ilan eden Tayvan’ın bu adımını tanımıyor ve adanın kendi toprakları içinde olduğunu savunuyor. Pekin yönetimi, Tayvan sorununun çözümü için Hong Kong’da olduğu gibi “bir ülke iki sistem” görüşünü taşıyor. (Fotoğraf: AP) Tayvan’da BM gösterisi ‘Kölelik’e yazılı tanıklık... smanlı dahil, Türk tarihinde, muhtemelen de ilk kez “bize” has “Kölelik”e yazılı tanıklık getiren Mustafa Olpak ve soyunun güzergâhı, geçen 3 Nisan’da UNESCO’nun “Köleliğin Yolu” projesiyle Paris’te kesişti. Olpak, 25 yıldır Fransa’da örnek bir yaşama mücadelesi veren, ilk ve neredeyse tek Türkçe ve Fransızca eserler satan mekân, Özgül Kitabevi’nin 2006’da başlattığı yayın faaliyeti çerçevesinde Fransızca basılan “KenyaGiritİstanbul, Köle” başlıklı kitabını tanıtmak üzere Fransa’ya geldi. Geçen 30 Mart’ta düzenlenen ve çok sayıda Afrikalı izleyicinin katıldığı bir konferansta konuştu. Koyu esmer teninin üstünde ışıl ışıl parıldayan iyimser gözleri, değme aydınlara taş çıkaran tutarlı söylemiyle Olpak herkesi çok etkiledi. Türkiye mozaiğinden fışkıran yepyeni bir renk daha Fransa, hatta dünya gündemine giriyordu. 3 Nisan’da UNESCO’da hazırlanan konferansta Olpak’ın yanı sıra kölecilik uzmanı, araştırmacı tarihçi, yazar JeanPhilippe Omotunde ve UNESCO Tarih ve Kültür Kültürel Politika ve Kültürlerarası Diyalog Bölümü sorumlusu Ali Moussa Iye müdahalelerde bulundular. UNESCO 2004’te “Köleliğin Yolu” adı altında 4 programdan oluşan bir projeyi hayata geçirmişti. 1) Dünyada ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele eden tüm uzman kurumların desteğini alarak çalışan bir bilimsel araştırma programı. 2) Dünya ölçeğinde 7 bin okulun öğretim müfredatına eklemlenecek “Sessizliği O Olpak’ın başkanlığını yaptığı Kırmak” başlıklı eğitici bir program. “Afrikalılar Dayanışma ve Kültür 3) Yaşayan kültürler ve tinsel manevi Derneği” öncelikle AfroTürkleri ve de artistiksanatsal ifade yollarını kendi toplumlarıyla barıştırmayı güçlendirecek, teşvik edecek bir hedefliyor. program. 4) Kolektif bellek turizmini Olpak özellikle Fransa’daki Afrikalı geliştirecek, kölelikle ilgili arşivlerin kardeşlerinin gösterdiği ilgi karşısında kurulmasını, korunmasını sağlayacak çok heyecanlı. Özgül Kitabevi’nde bir program. İşte özellikle bu son gerçekleşen imza gününde seyredilen noktada, Olpak Türk Tarih Vakfı ile Muyan’ın belgeseli ekrana şöyle bir küçük bir “Sözlü Tarih” girişiminin alıntıyla giriyor: “Kimse, kölelik ya söz konusu olduğunu belirtti ve/veya da kulluk altında tutulamaz; kölelik UNESCO ile ortak çabaların gün ve köle ticareti her türüyle yasaktır. geçirmeden başlaması gerektiğini İnsan Hakları Evrensel vurguladı. Zira geçmiş özlemli, şeriat Beyannamesi Madde IV, 10 Aralık hülyalı bazı çevreler tarafından “daha 1948...” ılımlı ve insani” (!) olduğu Acaba aradan geçen 60 yılda savunulan “Osmanlı ve PARİS Filipinli veya Moldavyalı Müslüman Kölecilik hizmetçilerin, Çinli Sistemi”nin yeterince gün tutsakların, Afrikalı, Hintli, ışığına çıkamamış olumsuz Bangladeşli, Kolombiyalı izleri 21. yüzyıl çocuk ve köylülerin, genç Türkiyesi’nde dışlamacı, Rumen, Rus, Orta Asyalı ırkçı önyargıları, davranışları UĞUR HÜKÜM kadınların yaşama, çalışma beslemeyi sürdürüyor. koşulları ne kadar bu TRT2’de gösterilen Gül satırlara uyuyor? Victor Hugo, 1864’te Büyükmeşe Muyan’ın enfes belgeseli “Sefiller”de daha ileri gider, yaklaşık “Arap Kızı Camdan Bakıyor”da bir ifadeyle der ki “Batı uygarlığı konuşan uzmanların dediği gibi 19. köleliği ilga ettiğini söyler, ancak yüzyılın büyük bir kısmında, topluma kadını ezdiği sürece var olacaktır...” her yıl katılan ortalama 18 bin Olpak’ın atalarının Kenya’dan başlayıp civarında Afrikalı “siyahi” köle ve soy sopları bugün nerede? Sayıları yaklaşık Girit ve İstanbul üzerinden Paris’e uzanan serüveninde yalnızca Afrikalı 13 milyon arası olduğu sanılan bu kadınları kapsayan “Godya” diye bir insanlar yer yarılıp içine mi girdi? âdet varmış. Kendilerine yılda bir gün 1964’te yasaklanan “evlatlık” veya tanınan özgürlük günlerinde toplanan “besleme” adı altındaki uşakhizmetçi kadınlar, “transa gelip uygulaması unutuldu mu? Özellikle Ege ve kısmen de Akdeniz bölgelerinin tanrısallaşıyorlarmış”(!). Kurtuluş yine sizden geçiyor galiba bayanlar. çoğunlukla kırsal alanlarında yaşayan Ama başımıza “Tanrıça” kesilmemek “Arap”larımız niçin kolay kolay kaydıyla... “insan içine” (!) çıkamaz? CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle