29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Umudumuzu canlı tutalım C umhuriyet’in seçim öncesi “Tehlikenin farkında mısınız?” uyarıları bir makalenin yaratacağı etkinin çok üstünde bir devinim oluşturdu. “Farkında mısınız?” Bir soruydu, bir farkındalığa ve eyleme davetti. Cumhuriyet okurları onu bir köşe yazısı gibi okudu. Anlamaya ve iletisini algılamaya çalıştı. Sinerjilerin nasıl maddi bir güce dönüşebileceğini mitinglerde gördük. Suçlamalarla birbirine karşıt enerjilerin birbirlerini yok ettiğinin farkına vardık. Küçük ama etkili bir sorunun nasıl bir toplumsal refleks oluşturabileceğini gördük. Korkuya sığınmak, sorumluluktan kaçmaktır. Zaten egemen güçler ortaya korku salarak, üreterek toplumu istediği yönde yönetmek istemektedir. Korku, öğrenilen çaresizlik sendromunun dışavurumudur ve bir tuzaktır. “Biz adam olmayız”, “Biz buna layıkız”, “Böyle gelmiş, böyle gider” gibi kendi gücünü inkâr eden, sabote eden, kendini sınırlayan düşünce virüsleri de bizi adaletsizliğe sürüklemektedir. Tüketim sapkınlığının boyutu, egemen ideoloji olan hız, medyanın duyarsızlaştırıcı ve aptallaştırıcı etkisi, yoz eğlence kültürü, seyir zevki vermeyen maçlar, toplumsal bilince karşı uyuşturucu etkisi yapmaktadır. Seçimin siyasi sonuçları, demokrasi güçlerinde hayal kırıklığı yaratmıştır. Umudumuzu canlı tutmak zorundayız. Çünkü Cumhuriyet mitingleri bir kırılma noktasıdır. Halk kendi gücünün farkına vardı. Enerjisi arttı. Aslolanın, belirleyici olanın eylem olduğunu gördü. Eylemlerin içinde kendini değerli ve sorumlu hissetti. Mitingler sadece seçime dönük değildi. Geleceğimizi ancak kendi ellerimizle kurabileceğimize ilişkin özgüveni kazandırdı. Demek ki küçük bir sorunun etki gücü büyük olabiliyor. Sorunun gücü kitlelerdeki ataleti kırmaya yetti. Ama bireylerdeki asıl değişim, içsel gözlerin açılmasıyla yüreklerde ve beyinlerde yaşandı. Cumhuriyet, soru sorarak bu dönüşüme önayak oldu. Ama asıl soruları sormak, sorularımızı artırmak herkesin görevi olmalı. Eğitim sistemi bireyleri sonu sormaya, soruları çoğaltmaya, anlamlı ve doğru soru sormayı, sorularla farkındalık yaratmaya yöneltmelidir. Muzaffer Gürboğa Kaynayan Kazandaki Türkiye Rusya ile Avrupa arasındaki, tarih boyunca sürmüş çalkantılı aşk ilişkisi yeni bir soğukluk, küskünlük dönemine girdi. Doğalgaz akışı sürse de Merkel Almanyası ile Sarkozy Fransası artık küreselleşme çağının tüm kurallarına tam uyma konusunda kararlılık gösteriyorlar. ABD ile ikirciksiz dayanışma zamanı gelmiş demek ki! Geçmişin mesafeli, kelimenin her iki anlamında “pasifist” duruşu, gizli desteği yerini açık uyuma, politikalarda tam bağımlılığa bıraktı. Kuşkusuz geçmiş zamanların devi Rusya da çaresiz değildir. Dostluklar, düşmanlıklar her zaman yeniden gözden geçirilebilir. Çin’le başlayan yeni aşkın meyvelerini verme zamanı neden gelmiş olmasın? Rusya ile Çin’in önderliğindeki Şanghay İşbirliği Örgütü, geçen günlerde, 917Ağustos tarihleri arasında eski Sovyet cumhuriyetlerine musallat olan Soros darbecilerini korkutacak, Batı’yı düşündürecek bir askeri manevra gerçekleştirdi. Rusya ve Çin ordu birliklerinden oluşan, diğer ŞİÖ ülkelerinin sembolik düzeyde katıldığı manevranın özelliği, Şanghay’ın sivillikten kurtulup NATO benzeri bir örgüte dönüşme niyeti göstermesiydi. Hem askeri bir tatbikattı hem de tıpkı ABD’nin, NATO’nun kendi faaliyetlerinin gerekçesine benzer bir gerekçesi vardı: “Terorizmle mücadele”. ABD ise Ortadoğu’daki çalışmalarını yeni bir aşamaya taşıma noktasına geldi. ABD’li stratejistler bölgenin yeniden dizaynına Irak’ı üçe bölerek başlamak üzeredirler. Hazırlıklar hemen hemen tamamdır. Irak’taki bağımlı ve güçsüz merkezi hükümetin silahsız bırakılması, Kürt bölgesinin ve çevre ülkelerin silahlandırılması boşuna değildir. Uzakdoğu’da Kuzey Kore de inatçılığı neredeyse bırakmış, reaktörlerini kapatmış, Güney’le Kuzey’i birleştirmenin, tıpkı DoğuBatı Almanya örneğinde olduğu gibi ABD ile “iyi ilişkiler” içinde “güzel, piyasacı bir Kore” yaratmanın yolu açılmıştır. İran üzerinde çalışmalar da yoğunlaşacaktır. Zaman gittikçe kısalıyor! Acele etmekte sayısız yarar var! Petrol azalıyor, su tükeniyor. Paylaşma sıkı geçecektir. ??? Türkiye’ye gelince... Yeni bir dönem başlıyor. Türkiye’den beklenen de mesafeli bir duruştan nihayet vazgeçmesidir. Beklenen, istenen, ABD istekleri karşısında çaresiz ve gönüllü, AB’nin dayatmalarına karşı direncini yitirmiş bir Türkiye’dir. Yeni dönemin bu işi başaracak iktidarının karakteristik çizgisi, gerçek bir çoğunluk tarafından desteklenmesi, yasalar açısından meşru olmasıdır. Ama bu durum ne yazık ki ülkemizi sivil, uygar bir demokrasiye dönüştürmüyor, tam tersine tehlike ve tehditlere daha açık bir hale getiriyor. Korkarız ki dini referanslarla çalışan, ama laik bir ülkeyi yönetmeye niyetlenen partinin toplumsal tabanını oluşturan, tarikatlara bölünmüş kitle, yakın bir zamanda daha açık isteklerle yeryüzüne çıkacaktır. Bu “icracı”, Madımak’tan sabıkalı zeminin yarattığı tehdit, daha fazlasını isteyen terör örgütlerinin beslendiği alan olmaya adaydır. Gerçeğin, AB’den destek gören sahte bir liberal demokrasi kılığında karşımızda boy göstermesi pek bir şey değiştirmeyecektir. Diğer bir gerçek de AKP’nin söylemediklerinin, söyleyemediklerinin İkinci Cumhuriyetçi, sıkı serbest piyasacı, Avrupacılar, Amerikancılar tarafından dile getiriliyor olmasıdır. Solla ve cumhuriyetin kuruluş ilkeleriyle mücadeleyi AKP adına onlar yürütmektedirler. ??? Zor bir döneme girdiğimiz ortada. Sivil desteğe sahip, meşru bir parti ülkenin kuruluş ilkelerine karşı bir devrimin mimarlığına soyunmuştur. Emperyalizme karşı korunmasız, ABD’nin daha fazla güdümünde, AB’ye direncini yitirmiş, kapitalizmin en vahşisinin, finans dünyasının krizlerinde sallanıp duran bir ülkedir artık ülkemiz. Çare, sivil desteği, halkın, çalışanların, yoksulların desteğini bu partiden geri almaktır. Karşıdevrimi durdurmak için emperyalizmin bölgemizdeki oyunlarına dikkat etmek, serbest piyasacı ikinci cumhuriyetçilerin her türlü maceraya açık zırvalarını hızla çürütmek, açığa çıkartmak şarttır. İdeolojik cephede ikinci cumhuriyetçi çeteyle mücadele, AKP’nin foyasının meydana çıkartılmasının olmazsa olmaz koşulu haline gelmiştir. Perdeyi kaldırmazsanız, gecenin karanlığını fark edemezsiniz! eposta: [email protected] Emin Çölaşan olayının düşündürdükleri 14 Ağustos sabahı Sesli Gazete’yi radyodan izlerken Çölaşan’ın yazısından, haftalık dinci bir derginin, Atatürk ile demokratik laik Cumhuriyetimizi ağza alınamayacak küfürler ve çizgilerle seçimin sonuçlarının artık bu yönetimin sona erdiğini muştularcasına alçakça karşıdevrim çığlıkları attığını hayret ve dehşetle öğrendim. Ailece Doğan Grubu yayınlarını boykot etmiş olduğumuzdan, yan komşumuzdan ki Sayın Bekir Coşkun’un da yakınlarıdırlar gerçeği görmek için Hürriyet gazetesini alıp beni altüst eden tıpkıbasım o dergiye lanetler göndererek okudum. Hemen ertesi gün de Sayın Çölaşan’ın yıllardır bıkmadan usanmadan yurt ve ulusseverlikle kalemini kahramanlaştırdığı köşesindeki yazılarına son verildiğini gazetemden öğrendiğimde hiç şaşırmadım. İktidar yanlısı ve gazetecilikte patronluğa soyunmuş bir yönetime tam yakışan bir davranış dedim. Bunun yanında gerçek basın ve düşünce özgürlüğüyle laik Cumhuriyetimizin düşürülmek istenen açık seçik fotoğrafını üzülerek içim yanarak seyrettim. Bunu ayna olarak görürken, arkasındaki karanlığı yok etmekle görevli olduğumuzu da bin dokuz yüz ellilerden beri 12 Eylül karanlıklarını da yaşayan bir cumhuriyet insanı olarak beş günlük uykusuz gecelerin sonunda karabasandan sıyrıldım. Türk ulusunun Balkan Savaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın yıkıcılıklarından her zamanki birlik, beraberlik ve azimle güçlükleri zor da olsa yenişinin umuduyla yenilendim. 19 Ağustos Tevfik Fikret’i 91 yıl önce 1915’te yitirdiğimiz gün. Bilimsel aydınlığı şiirlerinde dile getirerek ümmetten ulusa, kulluktan birey olmaya, toplumu uyandırmak isteyen ölümsüz şairimiz de o günkü yobazlarca zangoç denecek kadar kötü nitelemelerle aşağılanmak istenmişti. Ama o bunları hiç önemsemeyerek.. “Hak bellediğin bir yola yalnız da olsa gideceksin.” “Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır.” “Durmak zamanı değil, çalışmak zamanıdır” derken, Mustafa Kemal’e vatan şairimiz Namık Kemal’den sonra insan şairliğiyle en büyük yol gösterici olmuştu. Gazi’yi hep “Anafartalar kahramanı” olarak yakından görmek istemişti. Ne yazık ki miralayımız Aşiyan’a Fikret’in öldüğü gün gidebilmiş ve eşine şair, ressam ve düşünce adamından aldığı ilhamları belirterek taziyede bulunabilmişti. Atatürk, 25 Ağustos 1924’te Ankara’da topladığı Muallimler Birliği kongresinde öğretmenlere “Cumhuriyet sizden, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister” derken, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” ilkesini ortaya koyarken, hep Fikret’in yol göstericiliğinde yürümüş ve elinde hep bu meşaleyle “Gençliğe Hitabı”nı oluşturmuştur. Türk ulusunun tüm kuşaklarınca benimsenmesi gereken, onu çağdaşlığa, özgür düşünceye götürecek olan da budur. Çünkü; ilmin olduğu yerde akıl, aklın olduğu yerde laiklikle adam gibi insanın gerçekçi düşünceleri vardır. İrticanın en büyük korkusu da bu aydınlanma ışığıdır. Sahte zikirleri bu gerçek fikirler kesinlikle yok edecektir. İşte ışıklar içinde yattığına inandığım sevgili Uğur Mumcu’yla Sayın Emin Çölaşan, yükseköğrenimlerinde başarıyla kazandıkları mesleklerinden vazgeçerek, erdemleriyle gazeteciliği bu inançla yeğlemişler ve toplumlarına bu ilkelerle gerçekleri göstermişler ve gösterecekler. Çölaşan ismiyle müsemma, bu çölü çok incinse de kolayca aşacak ve kesinlikle bağımsız, dış ve iç işbirlikçilerle ilgisi olmayan bir başka yayın organında köşesine yerleşecek, onun yazılarına kavuşmayı özlemle bekleyen okuyucularıyla bir araya gelecektir. Fırtınalar içindeki bu çölde kirli kumları ayağının tersiyle silip süpürecektir. Perihan ERGUN 14 Nadir Nadi ölüm yıldönümünde anıldı Gazetemizin başyazarı, Atatürk devrimlerinin ödünsüz savunucusu Nadir Nadi, ölümünün 16. yıldönümünde Edirnekapı Şehitliği’ndeki mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Törende, laik Cumhuriyet’in, Atatürk ilke ve devrimlerinin Cumhuriyet gazetesi ile sonsuza dek yaşatılacağı vurgulandı. Törene Cumhuriyet Vakfı Başkan Yardımcısı Alev Coşkun, Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, gazetemiz yazarları Hikmet Çetinkaya ve Şükran Soner, İstihbarat Şefi Cengiz Yıldırım’ın yanı sıra gazetemiz çalışanları katıldı. Törende konuşan Alev Coşkun, Nadir Nadi’nin Cumhuriyet gazetesinin kurumsallaşmasında çok önemli bir rol üstlendiğini vurgulayarak “Nadir Nadi aydınlanma düşüncesini özümsemiş bir düşünürdü. O yalnızca bir bilge yazar değil, aynı zamanda Atatürk ilkelerini özümsemiş bir Kuvayı Milliyeciydi” dedi. Gazetemizin Yunus Nadi tarafından kurulduğunu ve Atatürkçü düşünce temellerine Nadir Nadi tarafından oturtulduğunu anımsatan Coşkun, “Gazetemizi kurumsallaştıran Nadir Nadi’nin izinden, yılmadan yolumuza devam edeceğiz. Çağdaşlaşmanın ve Atatürkçülüğün yılmaz savunucusu olacağız” diye konuştu. (Fotoğraf: SİBEL BAHÇETEPE) Bütün haklara sahip olmak Emin Çölaşan İ Altı oku anlamak ltı ok, Atatürk ilkeleridir, Atatürkçü düşünce sistemidir. Atatürkçülerin birinci görevi, bu ilkeleri doğru anlamak, doğru anlatmak ve bunları sonsuza dek yaşatmak olmalı. “İnsan, düşünce ile görür ve duyar; her şeyden faydalanan, her şeyi düzene sokan, başa geçip yöneten düşüncedir; geri kalan her şey kör, sağır ve cansızdır.” (Epiharmus) Savaş, düşüncelerin iktidar olma savaşıdır. 1950’den beri ümmetçi düşünce, o gün nelere saldırmışsa, AKP bu gün hızını artırarak, aynı şeylere saldırıyor. Zaman geri dönmüyor ama düşünceler geri dönüyor ve iktidar oluyor. Zaman, kesin tavır alma zamanı. Mehmet MORSÜNBÜL A nsanların hukuksal olarak seyahat, eğitim, seçme, seçilme vs. gibi haklara sahip olması, onların mutlu olmalarına, özgür ve egemen olmalarına yetmeyebilir; tam özgürlük ve egemenlik bu hakları özümseyip ve yaşam da bunlara can verip, hayata geçirmekle olur. Yani bazı hakların şekil olarak bulunması, insanların bu haklardan yararlandığı anlamına gelmeyebilir. Örneğin kişinin, seyehat özgürlüğü vardır, ama ekonomik zorluklar nedeniyle bu özgürlük, ne derece hayata geçirilebilmektedir?.. Asıl önemli olan, egemenliğin yaşanmasıdır ve insanın onları avucunun içine almasıdır. Yine haklara sahip olabilmek, eğitim, birikim ve bilinç işidir, haklarının bilincinde olmayan, o birikimi, o bilgiyi ve eğitimi alamayan bir kişinin o haklardan yararlandığı bilmem söylenebilir mi? Tam özgürlük ve egemenlik, yaşamın içinde yaşanarak, hissedilerek, algılanarak elde edilir. Bunun için de bazı olmazsa olmaz gereksinimler vardır. İlk şart, özgürlüğün ve egemenliğin bilincinde olmak; o eğitimi, o kültürü ve birikimi almak ve de ikinci şart da tutumsal (ekonomik) olanaklara sahip olmaktır. Yoksa farkındalığına varılan da yaşama geçirilemeyen özgürlük, nasıl bir özgürlüktür?.. Sorgulanmaya değer... Saim CANATAN A nti Kemalist Parti iktidarını eleştiren bazı basın yayın kuruluşlarına nasıl yön, yöntem ve el değiştirildiğini ve de Kemalist basın yayın organlarıyla Kemalist yazarların elimine edilmek istendiğini hepimiz biliyoruz... Özellikle 22 TEMMUZ akşamından beri her gün olumsuz gelişmeler oluyor ve şok oluyorum... Neredeyse her gün şaşkınlıktan nutkum tutuluyor... Çaresizlikten mi acaba..! İlhan SELÇUK’un sayısız kitaplarından biri “Düşünüyorum Öyleyse Vurun” adını taşıyor… Diktatörlük zeminini gittikçe sağlamlaştıran dinci iktidar, gayesine ulaşmak için her türlü vasıtayı kullanıyor… Düşünenler dışlattırılıyor… Kemalist yazarları birer birer saf dışı bıraktırma planı uygulattırılıyor… Küresel ısınma ve siyasal ısınma suları da iyice ısıtmaya başladı… Dursun ATILGAN Vekillerini kendi seçemedi ski yıllarda yapılan seçimlerde az da olsa seçim partilerce yapılırken, 22 Temmuz seçimlerinde artık bu da kaldırılmış, tamamen “Ferman genel başkanındır” hükmü, tüm partilerde uygulanmıştır. Genel merkezlerden illere gönderilen listelerde “İşte seçeceğiniz insanlar bunlardır, ister beğenin ister beğenmeyin” dercesine bir tutum izlenmiştir. Bütün partilerde bu listelere karşı ülkenin her bir yanında bağıran, çağıran, homurdanan, isyan eden, hatta partisinden istifa eden, partisinin aleyhine protestolar yapan insanlar hiç umursanmamış, hiç metelik verilmemiştir. Türk halkı bu genel başkanlar sultasından bıkmıştır, usanmıştır. Hiçbir seçmen verdiği oydan mutlu olmamaktadır. Çünkü seçimde kendisinin hiçbir iradesi yoktur. Sadece emir tebellüğ eden bu emre itaat eden seçmen demokratlığına da, demokrasisine de artık inanmaz olmuştur. Şimdi sonuç olarak diyoruz ki; bu ülkenin halkına ve seçim sandığına lütfen dokunmayınız, serbest bırakınız. Turgut İNAL E KOŞULLAR Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin varoluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle