22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Seçimlerle İlgili Soru İşaretleri... ? 2002 seçimlerine göre seçmen listelerinden mükerrer olduğu için silinen 3.5 milyon seçmenin silinme nedenleri açıklanmalıdır. ? Seçim sonuçlarının bu derece hızlı açıklanmasının teknik altyapısı açıklanmalıdır. ? Bazı sandıklarda AKP oyları fazla, CHP ve MHP oyları eksik yazılmıştır. Nedenleri açıklanmalıdır. Yoksa seçimler hakkında soru işaretleri sürecektir. verdiği yanıtta bu hususlara hiç değinmemiştir. Oysa YSK’nin aşağıdaki sorulara açık ve kesin yanıtlar vermesi gerekir: 2007 seçimlerine girerken 2002 seçimlerine göre seçmen listelerinden mükerrer olduğu için silinen seçmen sayısının nedenleriyle birlikte kesin rakamı açıklanmalıdır. Bu seçmenlerin isimleri ve hangi sandıkta kayıtlı oldukları ve bu seçmenlerin 2002 genel ve 2004 yerel seçimlerinde hangi sandıklarda oy kullandıkları açıklanmalıdır. Eğer bu mükerrer oylar olmasaydı, seçim sonuçları ne olacaktı, bunlar belirtilmelidir. Bütün bu sorular ortada dururken ve yanıtlanmamışken, son seçimlerle ilgili yeni iddialar ortaya çıkmaktadır. Hürriyet’te Oktay Ekşi, YSK’den sandık sandık oy dökümlerinin açıklanmasını istemiştir. Demokrasinin gerçekleşmesi yönünde ve çok yerinde bir istektir. Muhakkak yerine getirilmesi gerekir. Bu konuları ciddiyetle izleyen Yalçın Bayer, “İşte Belgesi” adlı yazısında (Hürriyet, 17.8.2007), İzmir 2. bölgede Karşıyaka’da 1182, 1315, 2127, 2180, 2410, 3233 No’lu 6 sandıkta oy kaydırması yapıldığını yazdı. Bu 6 sandıkta YSK kayıtlarına göre AKP 89 fazla oy almış gibi geçirilmiştir. Buna karşılık, MHP 75 ve CHP 48 eksik oy almış olarak gösterilmiştir. 6 sandıkta AKP’nin aldığından 89 oy fazla almış olarak sonuçların işlenmesi, tüm yurttaki sandıklar düşünülürse inanılmaz derecede büyük bir skandalla karşı karşıya olduğumuzu gösterir. Geçen hafta da CHP Genel Sekreter Yardımcısı İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, Kadıköy’de 3 sandıkta 130 oyun başka partilere kaydırıldığını açıklamıştır. Ne kadar ilginçtir ki oy kaymaları AKP’ye doğru, oy düşmeleri ise CHP ve MHP’de görülmektedir. Bu durumda, YSK konuyu kamuoyuna duyurmalı, inandırıcı yanıtlarını vermelidir. CHP ve MHP konuya eğilmeli, araştırmalarını kendi örgütlerinde derinleştirmelidir. Gerekirse konu TBMM’ye getirilmeli, bir araştırma komisyonu kurularak tüm bu iddialar incelenmelidir. Yoksa 2002 ve 2007 seçimleri şaibeli olarak, soru işaretlerini içerisinde taşıyarak tarihe geçer. diği günlerde 40 kişi trafikte can veriyor. Gölette çocuklar boğuluyor. 7 lira yevmiye için işe giden tarım işçisi 18 kişi ölüyor. Ve AKP seçmeninin yüzde 83’ü “Mayo ile plajda dolaşmak günahtır” diyor. Ülkenin içine düşürüldüğü bu düzeysizliğe ve onun yaratıcılarına, bütün bunlar demokrasi diye alkışlayanlara nasıl tahammül edilecektir? Nasıl yeni bir kurtuluş savaşı verilecektir? Yılgınlığa düşmeden, umutsuzluğa, çaresizlik duygusuna kapılmadan. İyi düşünür müsünüz, lütfen! coskunoz@superonline.com PENCERE Nadir Nadi’nin Yolu... ‘Anımsamak’ güzelim bir sözcük, ‘anmak’tan geliyor; ama, ‘hatırlamak’ da bilincimize yerleşmiş, kimi zaman ister istemez dilimizin ucuna geliveriyor; ikisine de çok şey borçluyuz, birini ötekinden üstün tutamayız... Yazarın hangisini ne zaman yeğleyeceği, yazarlığına kalmış edebiyatça bir yaklaşımın seçimine bağlı... Nadir Nadi’yi hatırlarken neyi anımsadım?.. ? Başyazarımızın son yıllarında, aramızda sık sık yinelenen çocuksu bir konuşma vardı... Sorardım: Nadir Bey ne düşünüyorsunuz, gelecekte Türkiye nasıl olacak?.. Hep aynı yanıtı verirdi: Yakın gelecek için iyi şeyler düşünemiyorum; ama, uzun sürede her şey olumluya dönüşecek... Aradan belli bir zaman geçerdi; söylediğini unutmuştur diye soruyu yinelerdim... Aynı yanıtı alırdım. Eski deyişle bu ‘muhavere’ belirli aralıkla aramızda tekrarlanırdı. ? Nadir Nadi’nin ‘yakın gelecek’ derken hangi yılları amaçladığını bilmiyorum; başyazarımız 1991’de gözlerini hayata kapadı... Bugünleri görseydi ne derdi? Şöyle mi konuşurdu: Ben sana demedim mi?.. Sanmıyorum... Nadir Bey çok incelikli bir düşünürdü; haklı çıktığını hot be hot dile getirecek türden değildi... O yıllarda ben iyimserdim; ülkemizin gizilgüçlerini belki de abartıyor, hele Sovyetler’in çökeceğini hiç düşünmüyordum... Sovyetler çökünce, dünya dengeleri değişiverdi; Amerika Ortadoğu’ya ve üstümüze hışımla geldi. ? Nadir Nadi’nin son kitabı “Dostum Mozart” oldu... “ Ben” derdi, “Batı uygarlığını biraz Mozart’la anlamaya çalıştım...” Sanatlardaki çok boyutluluk devriminin derinliği, Batı’nın laik uygarlığa doğru dönüşümünün ürünüdür... Sanatçı kimliğine ve duyarlılığına karşın Nadir Nadi kırk yıl Cumhuriyet’i kurumlaştıran bir mücadele sürecinin liderliğini çelikten bir istençle yürütmüştür. ? Peki, bugünleri görse Nadir Bey ne derdi? Dilimizde alışkanlık pelesengidir. Bu gibi durumlarda denir ki: Bugünleri iyi ki görmedi.. Neden?.. Kahrolurdu.. Oysa adım gibi biliyorum ki Nadir Bey kahrolmazdı; Cumhuriyet’e yol gösterirdi... Ne söylerdi: Yola devam!.. Evet, Atatürk’ün, Yunus Nadi’nin ve Nadir Nadi’nin gösterdiği yola ikirciksiz devam... Vebal Ortaklığı GENELKURMAY dünkü açıklamayı iyi ki yaptı da, çarpıtma girişimleri durdu. Çünkü, İstanbul’un artık tam tröste dönüşen bir medya grubu, askerle hükümet, daha doğrusu Büyükanıt’la Gül arasında gizli buluşma ve söz verme söylentilerinden oluşan bir sinsi uzlaşma havasını yaymaya çalışmaktaydı. Bu haberler yalanlandığına göre, devletin önemli kurumları ve toplumun çeşitli kesimleri arasında oydaşma yaratmadan girişilen bir cumhurbaşkanı seçimi, ülkeyi sonu belirsiz bir “büyük gerilim”e sürüklemeye devam ediyor demektir. unun vebali sanıldığından çok büyüktür. Dolayısıyla, şimdiye kadar “Asker de ses çıkarmıyor” diyerek bu girişime yardımcı olanlar, dünkü açıklamadan sonra ülkeyi gerilime sürüklemenin vebaline ortak olmamak için bu tutumlarını değiştirmek zorundadırlar. İlk turda AKP dışından iki partinin de kendi adaylarını ortaya sürmesi siyasal tanınma ve tanıtma açısından belki hoş karşılanabilecek bir jestti. Ama şu durumda partilerin ikinci tur için böyle bir lüksü olamaz. Artık, MHP ve DSP adaylarını geri çekmeli ve bu noktadan sonra Gül’ü seçtirme girişimine konu mankeni biçiminde ortak olmayacaklarını açıkça belirtmelidirler. Sayın Bahçeli ile Zeki Sezer’in bu feraseti göstermelerini beklemek yanlış olmaz. Anayasa Mahkemesi’nin 102. maddeye ilişkin son yorumu, oydaşma sağlanmadan kalkışılan bir cumhurbaşkanı seçimine engel olmayı kolaylaştırmıştır. Mahkeme, seçimin her turu için salonda üye tamsayısının üçte ikisi kadar, yani 367 kişilik bir milletvekili sayısının olmasını gerekli gördü. Böylece, üye tamsayısının salt çoğunluğuyla, yani 276 oyla cumhurbaşkanı seçmenin mümkün olduğu durumlarda bile, iktidarın başka milletvekillerine aldırış etmeden kendi oylarıyla sonuca varma girişimini salonda bulunmayarak boşa çıkarma olanağı sağlanmış oldu. Obstrüksiyon, yani İçtüzük hükümlerine aykırı düşmemek koşuluyla parlamentodaki yasama, denetleme ve seçme süreçlerini tıkamak, genel olarak bütün dünyada iktidar dışındaki politikacılara tanınan haklardandır. Bu durumda, CHP’nin ardından MHP ile DSP’nin oturumlara katılmamaları ve bütün bağımsızların da Sayın Kamer Genç’le Erdoğan Yetenç gibi oylamaya gelmemeleri, böyle bir girişimi üçüncü aşamaya bile gelmeden ikinci turda boşa çıkarmaya yetecektir. DTP ilk turdaki tutumunu değiştirerek dıştan fısıldanan birtakım hesaplarla AKP’ye yardımcı olmaya kalkışsa bile bu oyunun bozulmasını engelleyemez. Toplamları 367 etmiyor. Ardından, anayasa gereği “derhal seçim” gelecektir. slında, herkes için ne kadar zahmetli ve masraflı olursa olsun, AKP’ye böyle bir ders verilmesi Türk demokrasisi için çok yararlı olacaktır. Çünkü bu son girişim ErdoğanArınçGül üçlüsünün yüzde 53 seçmen çoğunluğunu hiçe sayma ve Cumhuriyet ordusuna meydan okuma cüretkârlığından başka bir şey değildir. Alev COŞKUN Temmuz 2007 seçim sonuçları en hızlı yayımlanan seçimler olarak Türk siyasal tarihine geçecektir. Belki de, bu derece hızlı sonuç veren seçimler olarak dünya seçim tarihine de geçebilir. Konu üzerine biraz eğilelim... Seçimlerde sandıklar, yasaya göre saat 17.00’de açılır. Sayım için usule dayalı gerekli işlemler en hızlı biçimde ancak yarım saatte bitirilebilir. Bu usule dayalı işlemler tamamlanınca sayıma geçilir. Durum böyle iken iki saat içinde bütün Türkiye’de saat 19.30’da oyların yüzde 80’inin sayıldığı ve sonuçlarının belirlendiği, yazılı ve görsel basına bildirilmiştir. ABD’de bile en gelişmiş teknik altyapıya rağmen bu derece hızlı sonuç alınamıyor. Kimi eyaletlerde sayım sonuçları 34 günden önce belirlenemiyor. Son seçimlerde Türkiye’de ne derece ileri ve üstün bir teknoloji kullanıldı ki oylar çok hızlı bir biçimde sayıldı, ilçe merkezlerine gönderildi, oradan il merkezlerine ve Ankara’ya ulaştı ve kesine varan sonuçları 23 saat içinde açıklanabildi! Bütün yurtta bu derece hızlı sonuç alınmasının gerekçelerini, nasıl bir teknik altyapı kullanıldığını Yüksek Seçim Kurulu’nun kamuoyuna anlatması ve soru işaretlerini yanıtlaması gerektiğine inanıyoruz. Bir başka konu, mükerrer yazılan seçmenlerle ilgilidir. 22 Temmuz seçimlerine gidilirken, 2002 seçimlerinin temelini oluşturan seçmen listeleriyle ilgili olarak seçmen sayısı ile açıklanan sayı arasında 3.5 milyonluk bir fark olduğu belirtildi. Bu haber bütün gazetelerde yer aldı. Ama ne kadar gariptir ki, bu derece büyük bir sayı farkının üzerinde hiçbir parti ciddiyetle B 22 A durmadı. 3.5 milyon seçmen demek, yüzde 10’a yakın seçmen demektir ki, bütün seçimlerin kaderini değiştirmeye yeterlidir. Unutulmasın ki, 2002 seçimlerinde DYP sadece yüzde 0.5, MHP ise yüzde 1.5 oy farkıyla Meclis’e giremediler. 2002’nin resmi rakamlarıyla 2007’nin resmi rakamları arasındaki çelişkiler ortaya konunca, 3.5 milyon dolayında mükerrer oy iddiası ortada durmaktadır. Eski İstanbul milletvekili Bülent Tanla da 2002 seçimlerindeki seçmen sayısı ile 2007’deki seçmen sayısı arasında 3.291.000 seçmenin mükerrer olarak ortaya çıktığını, bunların düzeltilmesine rağmen 2002 ve 2007 seçmen listelerinde bu kez 1.991.000 seçmenin akıbetinin belirsiz hale geldiğini seçimlerden önce belirtmiştir (Cumhuriyet, 17.7.2007). Bu iddialar ortaya atılınca, Yeni Şafak gazetesinde Taha Kıvanç müstear adıyla yazı yazan Fehmi Koru savunmaya geçti ve: “... geçmişte birileri tarafından oradan oraya kaydırılarak oy kullandırılan hayalet seçmenlerin ortadan kayboluverdiğini” belirtti. Koru’ya göre: “YSK’nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinden hemen önce seçim kütüklerinden sildiği yaklaşık 3.500.000 ‘hayalet seçmen’ oradan oraya kaydırılmış, hepsine oy kullandırılmış... Ama 2007 seçimlerinde yapılan bir operasyonla böyle bir tehlike ortadan kaldırılmış.” Fehmi Koru “hayalet seçmen”, “oradan oraya kaydırılıp oy kullandırılmış seçmen” gibi tanımlamalar yapıyor ki bunlar şoke edici ve çok ciddi iddialardır. Hürriyet’te Yalçın Bayer haklı olarak cumhuriyet savcılarının bu yazıyı ihbar kabul ederek bu konu üzerine yürümelerini istiyor. İşin ilginç yanı, bu derece korkunç ve önemli bir konu ortaya atılmışken YSK Başkanı “S mumtazsoysal@gmail.com amimiyim, rol yapmıyorum. Söylediklerime inanarak konuşuyorum. Hiç kimse kaygı duymasın. Samimiyim, laiklik Yurdumdan Manzaralar Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR prensibini koruyacağım. İnsan bir kere rol yapabilir, iki kere rol yapamaz, güvenin bana.” Bunlar, kadınerkek eşitsizliğinin bayrağı türbanla, tesettürle Çankaya Köşkü’ne çıkmak üzere bulunan Abdullah Gül’ün, cumhurbaşkanı adayının sözleri. Ne hazin değil mi? Ne acıklı tablo değil mi? Türkiye Cumhuriyeti’ne başkanlık edecek, o yüce makama çıkacak insanın içinde bocaladığı ruh haline bakın. Bir de ülkenin içişleri bakanının şarap katılmış risotto için yarattığı skandala bakın. “Bana haram yedirdiniz” diye kıyamet koparmış. Aslında Türkiye’nin uygarlıktan kırk paralık nasibi varsa, tüm yurttaşlarının, tüm kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin, politikacıların bu davranış karşısında kıyamet koparması lazım. Çok sayıda siyasetçinin, yöneticinin taptığı Fethullah Hoca’ya bakın; bilimi, bilimsel gerçekleri elinin tersiyle itiyor, reddediyor, yokumsuyor. Ona göre küresel ısınma değil, günahlarımızdır, tövbe etmeyişimizdir kuraklığa sebep. “Ağlayarak, dövünerek, yerlere yatarak, haykırarak, çırpınarak dua ve tövbe etmeliyiz” diyor. “Çare ancak budur” buyuruyor. Bir taze milletvekili de eşinin türbanlı olduğu haberi için kibarca (!) sesleniyor: “Karımın başı açıkmış, kapalıymış, sana ne lan! Benimkisi açık Allah’tan ben yırtmışım.” Bu ilkelliklerin sergilen CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle