Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2007 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Başbakan Erdoğan, mafyanın yargı ve bürokrasiye sızdığını belirtip ağzını bozdu GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Dokunulma’ korkusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa paketinden geri adım atmayacaklarını belirtti. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşı çıkan Erdoğan, kabinenin üçte birinin değişeceğini, 3 başbakan yardımcısının koordinatör görevinin olacağını, gençlik ve spor bakanlıklarının iki ayrı devlet bakanlığına bağlanacağını bildirdi. Erdoğan, mafyanın yargı ve bürokrasiye sızdığını belirtirken yanlışlıkla “Yargının ve bürokrasinin içine s.ç...lar” ifadesini kullandı. Başbakan Erdoğan önceki gece Kanal D’de yayımlanan “Arena” programında, gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtladı. Erdoğan, “Seçimlerdeki yüzde 47 başarı Abdullah Gül’ün mağduriyetine bağlıysa sizin 4.5 yıllık iktidarınıza haksızlık ‘En Demokratik İki Ülkeden, Öbürü…’ Pazar günü The New York Times’ın yayımladığı ve ana fikrini de “Batı dinle siyaseti ayırmayı yüzyıllar süren bir mücadele sonunda öğrendi, dünyanın geri kalanının özellikle İslam dünyasının aynı yolu izlemesini beklemek için pek bir neden yok” olarak özetlediği, sıra dışı uzunlukta (7850 sözcük) denemeyi okurken aklıma Holbrooke’un “Batı, dünyada ılımlı İslam istediğini söylüyor. İşte size Müslüman dünyasındaki en demokratik iki ülkeden biri (TürkiyeE.Y.), öbürü de Malezya” sözleri geldi. Sanırım Batı, Türkiye’yi de dahil ettiği Müslüman dünyasını düşünürken kendi yüzyıllık deneyiminden, çok farklı rejimleri “demokrasi” olarak kabul etmeye hazır. Holbrooke’un “en demokratik öbür ülke” olarak gördüğü Malezya, İslam dünyasına layık görülen bu “öbür demokrasi” hakkında bize bir fikir verebilir. ? Milletvekillerinin dokunulmazlığı olmadığını, suçunun karşılığını görmesinde yargı sürecinin ertelenmesi durumunun söz konusu olduğunu ileri süren Erdoğan, dokunulmazlık tartışmasının sadece politikacı üzerinden yapılmasının Türkiye’de siyasetin yozlaşmasına neden olacağını savundu. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa paketinin referanduma götürülmesinden vazgeçmediklerini belirten Erdoğan, 21 Ekim’de referandumun yapılacağını söyledi. yapılmış olmuyor mu’’ sorusu üzerine, söz konusu oranın ana yapısının 81 ile hiçbir ayrım yapmadan verilen hizmet olduğunu ileri sürdü. Erdoğan, Abdullah Gül’ün seçim öncesi yaşadığı olayların ise ikinci planda yer aldığını, halkın CHP’ye “Niye sen Meclis’e gelmedin, senin yerin Meclis’ti” mesajı verdiğini savundu. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in kabine listesini yeni cumhurbaşkanına bırakmasının “rest” olarak yorumlandığının anımsatılması üzerine Erdoğan, bu yorumları art niyetli bulduğunu belirterek “Bir kabine oluşturuyoruz. Bu insanlar seçilmiş insanlardı. Cumhurbaşkanları kabine üzerinde oynamaz, oynamamalı” diye konuştu. Sivil anayasayla ilgili olarak akademisyenlerin bir çalışma yaptığını, bunun üzerinde müzakere yapıldıktan sonra hazırlanacak taslağın ilgili tüm kurum ve kuruluşlara gönderileceğini ve sempozyumlar düzenleneceğini anlatan Erdoğan, anayasanın ilk 4 maddesinin ise aynen korunacağını söyledi. Erdoğan, yeni anayasanın gerekirse referanduma da götürülebileceğini kaydetti. “Türkiye ılımlı bir İslam devleti mi olacak? Türkiye İran modeline mi doğru gidecek? Atatürk ilkelerine bağlı mı kalacak gibi kuşkulara hiç yer olmadığını ifade ettiniz’’ sözlerine karşılık olarak Erdoğan, “Bu ‘ılımlı İslam’ yakıştırmaları falan çok çirkin şeyler. Bu bir defa dinimize saygısızlıktır, hakarettir. İslamın ılımlısı falan olmaz, İslam İslamdır o kadar” diye konuştu. Bir soru üzerine milletvekillerinin dokunulmazlığı olmadığını, suçunun karşılığını görmesinde yargı sürecinin ertelenmesi durumunun söz konusu ol HAYRÜNNİSA GÜL ’E STİL ARAYIŞI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ‘Toplum türbana alıştırılıyor’ SELDA GÜNEYSU duğunu ileri süren Erdoğan, geçen dönem milletvekili olup bu dönem Meclis’te yer almayan 84 kişi için yargı sürecinin başladığını söyledi. Dokunulmazlık tartışmasının sadece politikacı üzerinden yapılmasının Türkiye’de siyasetin yozlaşmasına neden olacağını savunan Erdoğan, “Bu da siyaset alanının daraltılmasına vesile olur ve siyasette özgüvenin kaybolmasına neden olur. Hepsini kapsasın, bunun içinde bürokratı, askeri, yargısı olsun, neresi varsa hepsi olsun” görüşünü dile getirdi. Yolsuzluk davalarıyla ilgili bir soru üzerine Erdoğan, mafyanın yargı ve bürokrasiye sızdığını söyledi. Erdoğan bu sırada “sızdılar” demek isterken yanlışlıkla “yargının ve bürokrasinin içine s.ç...lar” dedi. Erdoğan, daha sonra “sızdılar” diyerek ifadesini düzeltti. Bir başka soru üzerine Erdoğan, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa paketinin referanduma götürülmesinden vazgeçmediklerini, 21 Ekim’de referandumun yapılacağını söyledi. Yeni anayasada cumhurbaşkanının yetkilerinin daraltılmasının da olacağını belirten Erdoğan, “Ciddi manada cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanıyor. Biz istiyoruz ki halka gidelim. Bu yapıldığı anda bu iş bitirilmiş olsun” dedi. 50 yıllık rejim Nüfusunun yüzde 60’ı Malay ve Müslüman, yüzde 40’ı Hıristiyan ve Budist Çinlilerden oluşan Malezya 50 yıldır, Bağımsız Malaya Ulusal Birliği (BMUB) adlı muhafazakâr ve ırkçı (Müslüman ve Malay) bir parti tarafından yönetiliyor. Malezya anayasası da bu ırk ve din bölünmüşlüğünü yansıtıyor. Müslümanlara şeriat kuralları uygulanıyor. 1990’lara, diğer bir değişle, siyasal İslamın küreselleşmeyle gelen yükselme sürecine kadar, Malezya etnik ve dini gerginlikler yaşamayan, sakin bir siyasal sisteme sahip bir ülke olarak biliniyordu ama, Mahatir Muhammed’in otokratik ve oligarşik yönetimini demokratik olarak nitelemek de kimsenin aklına gelmiyordu. 1990’lardan itibaren, özellikle de Irak savaşından sonra, Malezya’da siyasal İslam, özellikle körfezden gelen para ve kızgınlıkla hızla yükselmeye, BMUB’de yüzde 60 nüfusun oylarını siyasal İslam içinde ortaya çıkan daha radikal partilere kaptırmamak için daha dinci bir söylem benimsemeye, eyaletler düzeyindeki gücüne bağlı olarak şeriat kurallarını daha yaygın, giderek toplumun tümünü etkileyecek biçimde uygulamaya başladı. 50. kuruluş yılını kutlayan Malezya’da 20 yıl önce başını tesettüre uygun bir biçimde örtenlere pek rastlanmazken, bugün hemen bütün Malezyalı kadınlar başlarını örtüyorlar. Dahası, Demokratik Hareket Partisi’nden Ronnie Liu’nun aktardığına göre etnik gruplar arasındaki sosyal ilişkiler, arkadaşlıklar son yıllarda giderek azalmış. Bu zemin üzerinde, geçen ay Başbakan Yardımcısı Necib Tun Razak “Malezya bir İslam devletidir” deyince demokratik eğilimli Malay’lardan ve diğer etnik gruplardan büyük tepki çekti. Berlin’deki Zentrum Moderner Orient’den Malezyalı tarihçi Dr. Faris Nur, konuk bilim adamı olarak bulunduğu Birleşik Arap Emirliği’nde yayımlanan Kaleej Times gazetesinde çıkan bir yorumunda “Malezya Pakistan olma yolundan mı gidiyor?” diye soracaktı (18/08). Bülent Arınç koordinatör mü olacak? Yeni kabineyle ilgili ipuçları da veren Erdoğan, 3 başbakan yardımcılığının “koordinatör” özelliğinin olacağını, gençlik ve sporun iki ayrı bakanlığa bağlanacağını belirtti. Kulislerde koordinatör başbakan yardımcılarından birisinin de eski TBMM Başkanı Bülent Arınç olacağı belirtiliyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndaki yeni yapılanmayla suyu bakanlıktan ayırmayı, Çevre Bakanlığı ile birleştirmeyi hedeflediklerini kaydeden Erdoğan, çevre, şehircilik ve su alanının tek bakanlıkta birleştirilmesinin düşünüldüğünü anlattı. Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın listede olup olmayacağına ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, “O sürpriz olarak kalsın, şimdi açıklamayalım” demekle yetindi. Kabinenin ancak üçte birini değiştirmeyi planladığını anlatan Erdoğan, yeni bakanların da eski ve yeni milletvekilleri arasından olacağını bildirdi. ANKARA AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün türbanı ile ilgili basında yer alan ve Çankaya Köşkü’nde türbanı meşrulaştırmayı amaçlayan yayınlar tepki çekiyor. Basında her gün Hayrünnisa Gül’ün türbanını modernlikle bağdaştıran haberlere yer veriliyor. Gül’ün ünlü modacılarla görüşeceği, türbanına yeni bir şekil vereceği dile getiriliyor. Bir anlamda toplum Çankaya Köşkü’nde türbana alıştırılıyor. Bu yayınlara tepki gösteren sivil toplum örgütlerinin kadın başkanları ile CHP’li kadın milletvekillerinin değerlendirmeleri şöyle: Prof. Dr. Türkan Saylan (ÇYDD Genel Başkanı): Ne yazık ki ülkede yine kadınlar üzerinden siyaset yapılıyor. Yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın başörtüsü tartışma konusu haline getiriliyor. Bu tür tartışmaları ürkütücü buluyorum. Türk ulusunun bu tür tartışmalara ilerleyen zamanlarda nasıl bir cevap vereceğini de merak ediyorum. Ayrıca medyada Hayrünnisa Gül’ün türbanı ile ilgili yer alan haberleri bir “alıştırma süreci” olarak değerlendiriyorum. Bir politikacının bir zamanlar “Alışırsınız, alışırsınız” dediği gibi. Bununla birlikte Cumhuriyet, ilerleyen yıllarda “ılımlı İslam modeli”ne dönecek mi, onu da bekleyip göreceğiz. Şenal Sarıhan (Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı): Bugün Türkiye’de türban, emperyalizmin ve ılımlı İslam modelinin bir ayağı olarak sunuluyor. Modacılar, siyasal ve ideolojik bir simge olarak kullanılan türbanı “modernleştirme” yarışı içine giriyor. Ancak işin özünde ne yattığı sorgulanmıyor. Bir modacı, bir kadının dış görünüşünü değiştirebilir, ancak özünü değiştirebilir mi? Bu sorunun yanıtının alınması gerekiyor. Kadın, siyasi bir araç olarak kullanılıyor. Bugün türban takmaya zorlanan kadınların çoğu, kendini esir eden bir anlayışın himayesi altında olduğunun farkında bile değil. Türban, özgürlük de değildir. Nesrin Baytok (CHP Ankara Milletvekili): Bugün Hayrünnisa Gül’den ziyade Abdullah Gül’ün sözlerinin kamuoyunda tartışılması gerekiyor. AKP’nin 11. cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül, The Guardian gazetesine, “Laikliğin ve Cumhuriyetin sonu geldi” gibi açıklamalarda bulunuyor. Sonra böyle ifadeler kullanmadığını beyan ediyor. Ancak daha sonra haberi yapan The Guardian gazetesi muhabiri “Haberim doğru” diyor. Basında Hayrünnisa Gül’ün türbanını nasıl takması gerektiği ile ilgili haberler yapılıyor. Toplumu kandırmanın başka bir versiyonu. Yani bize “Cambaza bak” diyorlar, oysa biz “Öze bakacağız” diyoruz. Özlem Çerçioğlu (CHP Aydın Milletvekili): Medyada Hayrünnisa Gül’ün türbanının konu edilmesine de şaşırmadım, çünkü medya 45 yıl önce de aynıydı. Quo vadis? Eski başbakan, hâlâ en güçlü siyasetçi Mahatir Muhammed’in “Tartışmayı kesin, Malezya İslami bir devlettir” sözleri ve BMUB iktidarının, birçok eyalette, örneğin Kuzey eyaletlerinden Kota Bharu’daki uygulamaları (Londra Times, 18/08), Malezya’nın gittiği yön hakkında bir fikir veriyor: Eyalet hükümeti, bölgenin en büyük turist merkezi olan “Tutkulu Aşk Plajı”nın adını değiştirmiş, mini eteği, evli olmayan çiftlerin birlikte dolaşmasını, çiftlerin parklarda birbirlerine fazla yakın oturmasını yasaklamış. Müslümanların gitmelerinin yasak olduğu Çinli gece klüplerinin dışındaki kulüpleri, haremselamlık ayrımına olanak vermeyen sinemaları kapatmış. Times muhabirine konuşan Kota Bharu sakinlerinden, kendini ılımlı bir Müslüman olarak tanımlayan bir avukat, Hasan, partisinin başarılarından çok hoşnut olduğunu söylüyor ve zamanla ülkenin diğer vatandaşlarını da İslami ilkelere göre yaşamaya ikna edeceklerine inanıyor. Halen gündemde, evlenirken mecburen din değiştirerek Müslüman olan kadınları, ayrıldıktan sonra eski dinlerine dönmek isterlerse, caydırmak için üç ay zorunlu eğitime tabi tutacak bir yasa tasarısı da var. Geçen hafta BBC, Malezya hükümetinin terörle mücadele yasalarını kullanarak muhalefeti, özellikle de Internet’teki blog/yorum sitelerini, krala veya İslama hakaret gerekçesine dayanarak susturmaya çalıştığına dikkat çekiyordu. Konu gündeme, Malezya’nın önde gelen yorumcularından Nathanial Tan’ın tutuklanmasıyla gelmiş. İlginç bir rastlantıyla, bizde de, siyasal İslamla iyi geçinemeyen ünlü bir yorumcu, Emin Çölaşan, Siyasal İslamın korkutucu yüzlerinden birini sergilediği yazısındaki üslubundan dolayı yıllardır çalıştığı gazeteden atıldı. “Malezya Pakistan olmaya doğru gidiyor mu” sorusuna kesin bir cevap vermek zor. Ancak bizim nereye doğru gittiğimiz de bence bir o kadar kuşkulu. Malezya’nın herhangi bir ölçüyle demokratik ülke kategorisine sokulabileceği de… erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com namikzafer@yahoo.com Gül’e ‘eşli’ davetiye Yargıtay Başkanlığı, 6 Eylül’de düzenlenecek Adli Yıl Açılış Resepsiyonu için ‘eşli’ davetiye hazırlıyor ANKARA (ANKA) Yargıtay Başkanlığı, 6 Eylül tarihinde Devlet Konukevi’nde yapılacak olan Adli Yıl Açılış Resepsiyonu için cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ü “eşli” davet etmeye hazırlanıyor. Yargıtay kaynakları, Yargıtay Başkanı Osman Arslan’ın cumhurbaşkanına ait davetiyeyi 1 Eylül günü vereceğine dikkat çekerek “Yeni cumhurbaşkanı davet edilecek. Yeni cumhurbaşkanının davetiyesi ‘eşli’ olacak” değerlendirmesini yaptı. Aynı kaynaklar, Yargıtay’ın hazırladığı tüm davetiyelerin “eşli” olduğuna dikkat çekti. 28 Ağustos tarihinde seçilmesine kesin gözüyle bakılan cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün 30 Ağustos tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda yapılacak olan resepsiyona eşli davet edilip edilmeyeceği henüz netlik kazanmazken Yargıtay “eşli” ilk davetiye gönderen kamu kurumu olacak. Yargıtay Başkanı Osman Arslan. Türk Tarih Kurumu Başkanı Profesör Doktor Yusuf Halaçoğlu’nun “Kürtler Türktür, Aleviler de Ermenidir” sözleri haklı olarak birçok çevrede tepkilere neden oldu. Bazıları şaşırdılar. Türk Tarih Kurumu Başkanı nasıl böyle konuşur diye. Bazıları da onun Ermeni Sorunu üzerine yaptığı açıklamalardan çok mutlu oluyorlardı. Son söylediklerinin de eski söyledikleriyle bir tutarlılığı olduğunu görmeliyiz. Önce Yusuf Halaçoğlu’nun açıklamalarının gazetelere nasıl yansıdığına bir bakalım. Ne demiş Türk Tarih Kurumu’nun anlı şanlı Başkanı: “Halaçoğlu, Kürtlerin Türkmen kökenli, Kürt Alevileri’nin ise Ermeni kökenli olduğunu iddia ederek, ‘Kim olduğunuzu bileceksiniz. Mesela bugün Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğu söyleniyor. Kürtlerle ilgili birtakım sözler sarf ediliyor. Araştırmalarımda şunu gördüm ki, pek çok Kürt dediğimiz insan aslında Türkmen asıllıdır. Yapısal olarak diyorum ama. Bununla beraber bir şeyi daha Halaçoğlu İşte Budur ifade ediyorum, söyleyeceklerim fantezi değil, bugün Kürt olarak bilinen hatta hatta Alevi Kürt olarak bilinen insanlar Ermeni’den dönmedir. TİKKO’nun içerisinde yer alan, PKK’nin içerisinde yer alan insanlardan birçoğu bunlardan. Ve bizim zannettiğimiz gibi TİKKO ve PKK hareketi Kürt hareketi değil. Bütün bunları yabancı arşiv belgeleri ile o tarihlerde yapılmış birtakım araştırmalara dayanarak söylüyorum’ diye konuştu.” Halaçoğlu, konuşmasının ardından eleştirilere cevap verirken yaptığı basın açıklamasıyla iddialarını sürdürdü. Elinde belgeler bulunduğunu söylemeye devam etti. Halaçoğlu, tartışmalara yol açan konuşmasında, asıl olarak, “Anadolu bir kültürler mozaiğidir” değerlendirmesine tepki gösteriyordu. Hani Türkeş derdi ya “Ne mozaiği ulan mermer”. İşte onun gibi bir şey. Anadolu’nun zengin bir dinler, milliyetler, mezhepler, kültürler mozaiği olduğu doğrudur. Anadolu, yüzlerce medeniyete beşiklik etmiştir. Buradan kimler gelip kimler geçmedi ki! Yakın tarihimizi bile karıştırsak, hepimizin aile köklerinde değişik etnik bağlantılar olduğunu görebiliriz. Bu topraklarda çok yakın tarihlere kadar Ermeni’si, Rum’u, Süryani’si, Arap’ı, Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i, Gürcü’sü birlikte yaşıyordu. Zaman içinde bu topraklara SünniHanefi Türkler egemen oldular. Bazı etnik yapılar tamamen yok olup, eriyip giderken, bazıları da bu egemen etnik ve dini yapıya karıştılar. Binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan birçok kavim, etnik yapı sonunda SünniHanefi Türk’e dönüştü. Bazı etnik ve mezhepsel yapılar ise varlıklarını korudular. Yıllarca uğradıkları ağır zulümlere karşın Aleviler ayakta kaldılar. Osmanlı İmparatorluğu döneminde özerk bir yapıya sahip olan Kürtler, yörenin en eski milliyetlerinden birisi olarak yaşamaya devam ettiler. ??? Yusuf Halaçoğlu’nun elinde de mutlaka bu dinsel ve etnik geçişlere ilişkin belgeler vardır. Türk Tarih Kurumu Başkanı olarak bu olanaklara sahip. Burada sorun, bu farklılığa nasıl yaklaştığı ve nasıl okuduğudur. “PKK’liler ve TİKKO’cular Ermeni’dir” değerlendirmesi bize çok yabancı bir değerlendirme değil. “Ermeni dölü” faşist literatürün önemli simgelerindendir. Keza, “Kızılbaşlık” da egemen dincimilliyetçi kültürün hedeflerindendir. 1997 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın davetlisi olarak Güneydoğu’da PKK ile çatışma alanlarını dolaşıyorduk. Gittiğimiz birçok yerde bize brifing veren korucular, “PKK’liler Kürt değil Ermeni dölüdür” şeklinde değerlendirmeler yapıyorlardı. Buna biz gazeteciler tepki gösterdik, bu ırkçı yaklaşımını duymak istemediğimizi belirttik. Onlar sonuç olarak eğitimsiz koruculardı ve çatıştıkları PKK’nin kendilerinden olmadığını ifade etmek için böyle bir söylem tutturmuşlardı. Bunu bir gün Türk Tarih Kurumu Başkanı’nın yapacağını kim düşünebilirdi? Benim için sürpriz olmadı. Her türlü kötülüğü din ve millet temelinde açıklamaya çalışmak, bildiğimiz ilkel milliyetçiliğin tipik özelliklerindendir. Halaçoğlu bu kez de şaşırtmadı… Kendisine bu açık sözlülüğü için teşekkür mü etsek acaba? İnsanları, toplulukları, dini ve etnik kökenlerine göre değerlendiren bir Türk Tarih Kurumu Başkanı, herhalde şimdiye kadar kimseye bu kadar batmamıştı. İlkel milliyetçilik böyle bir şeydir… Ne zaman, nerede kimi vuracağı belli olmaz… İzmir MHP: Seçimde usulsüzlük yapıldı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) MHP İzmir İl Başkanı Müsavat Dervişoğlu, 22 Temmuz seçimlerinde İzmir’de usulsüzlükler yapıldığını ileri sürdü. Dervişoğlu, sonuç tutanaklarında MHP’nin 290, CHP’nin 847 oyu eksik yazılırken AKP’ye 1367 oy fazladan yazıldığını savundu. Dervişoğlu, İzmir’de 22 Temmuz seçimlerinde oy kullanılan 41 sandıkta usulsüzlük tespit ettiklerini söyledi. Dervişoğlu, “Oy yekunu tutturulsun diye de MHP ve CHP’nin eksik oyları küçük partilere dağıtılmış. Burada kelimenin tam anlamıyla oy hırsızlığı ve hortumculuğu yapılmış, İzmir’in iradesi çarpıtılmıştır’’ iddiasında bulundu. CUMHURİYET 04 K