19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 AĞUSTOS 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Marmara’yı yıkan büyük depremin sekizinci yıldönümünde bile güvenli yapılaşma yasalarından yoksunuz 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Yazarımız Orhan Birgit yıllık izninin bir bölümünü kullanacağından yazılarına bir süre ara vermiştir. İktidar depremi umursamadı OKTAY EKİNCİ 17 AĞUSTOS’TA AİLESİNİ YİTİRDİ Türkiye’yi sarsan 17 Ağustos 1999 depreminin 8. yılında, “depremi felakete dönüştüren” nedenler için hâlâ yasal önlem alınmadı. Yaklaşık 5 yılda “yasama rekoru”nu kıran AKP hükümeti, “güvenlikli yapılaşmayı”yı sağlayacak tasarıları sonuçlandırmadı. Dahası, başta TOKİ’yi ve diğer kurumları “denetimsiz imar yetkileri”yle donatan yeni yasalarda bile sadece “arsa rantını yükseltmek” ve “kamu arazilerini yoğun inşaat haklarıyla pazarlamak” hedeflenirken, “depremi gözeten kentleşme” Meclis gündemine bile gelmedi. Aynı süreçte, özellikle “AB’ye uyum” için gerçekleştirilen yeni hukuksal düzenlemeler arasında da Avrupa kentlerinde önemsenen “imar disiplini” ve “planlı yapılaşma” kuralları bulunmuyor… Yaşamın her alanının AB normla rına uyarlanması için başlatılan müzakerelerde “depreme dayanıksız bilim dışı kentleşme” tartışılmazken, aynı konudaki kimi ulusal hazırlıklar ise durduruldu… Şehircilik yasası iptal Örneğin, deprem felaketlerinin temel nedenleri arasındaki planlama ilkelerine aykırı kentleşmeye karşı hazırlanan “İmar ve Şehircilik Yasa Tasarısı”, 2006 yılı ortalarında geri çekildi. Tasarının Bayındırlık Bakanlığı web sitesinden aniden neden “kaldırıldığı” bugüne dek açıklanmadı. Tasarı yasalaşsaydı, kentlerde planlama disipliniyle hem depremi gözeten yapılaşma sağlanacak, hem de “siyasi kayırma”larla gerçekleşen “ayrıcalıklı imar izinleri” engellenecekti. Ne var ki AKP’nin imar politikası, her koşulda inşaat rantlarını yükseltmek olduğundan, bu gibi kayırmaları baştan engelleyebilecek imar ve şe hircilik tasarısı da yok edildi… Depremi felakete dönüştüren yasal boşlukların AKP döneminde de sürdürülmesinin çarpıcı bir örneğini de “Yapı Denetim Yasası” oluşturuyor. 57. hükümetin MHP’li Bayındırlık Bakanı Koray Aydın dönemine ait yasa, inşaat denetimini “şirket”lere devrediyor. Bu kural sadece “özel inşaat”lar için geçerliyken, TOKİ’yle birlikte devlete ait tüm binalar yasanın kapsamı dışında tutuluyor. Daha ilk uygulamalarında bile “işvereni kollayan” bir “paralı denetim” anlayışını körükleyen yasanın “yeniden düzenlenmesi” beklenirken, AKP iktidarı döneminde aynen yürürlükte tutuldu. Başlangıçta çoğunlukla MHP’lilerin son yıllarda da AKP’lilerin kurduğu yapı denetim şirketlerinin çoğunun haksız kazanç elde etmesi sağlandı. O kadar ki bugün de çoğu denetim şirketinin sahibi, aynı zamanda “iş yaptıkları” kentin belediye meclisle rinde üyeler. Böylece vatandaşa “ruhsat güvencesi” sözüyle inşaat piyasasında egemenlik kuruyorlar… AKP iktidarının deprem umarsızlığındaki bir başka örnek de “Ulusal Deprem Konseyi”nin lağvedilmesi… Oysa konseyin özellikle imar ve yapı mevzuatı üzerinde yaptığı çalışmaların rehber alınması; yasaların bu çalışmalar ışığında yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. AKP iktidarı, Ulusal Deprem Konseyi’nin önerilerini de içeren raporlarını uzun süre dikkate almayınca, konseyin bu “ihmali” eleştirmesi, Başbakan tarafından “hükümete muhalefet” sayılarak çalışmalarına son verildi… Kaçak yapılaşmaya destek Son 5 yılın “kaçak yapılaşmayı özendiren” politikaları da depremlerdeki en temel sorunun adeta “himaye” edildiğini gösteriyor… Yasadışı kentleşmeyi önlemek ye rine “ödüllendirme”nin ilk ünlü girişimi, “yağmalanan ormanlık arazilerin işgalcilere tapu karşılığında pazarlanması”nı hedefleyen anayasa değişliğiydi. Değişiklik, neyse ki Cumhurbaşkanı Sezer’i aşamadı. “İmar suçlarından gelir elde etmeyi” hedefleyen bir başka girişim ise kaçak elektrik, su ve doğalgaz kullanan yasadışı yapı sahiplerine bu hizmetlerin parayla satılmasını öngören yasa oldu. 2006 yılı Bütçe Kanunu’na eklenen maddeyle yasadışı kentleşmeye altyapı pazarlaması sağlanarak, yeni Türk Ceza Yasası’ndaki imar kirliliği suçları da adeta affediliyordu…. İşte böylesi bir 5 yılın ardından umutlar da yine yeni bir AKP iktidarında. Ne var ki yüzde 46.6 oy oranı “geçen 5 yılın milletçe onaylanması” şeklinde anlaşıldığından, depremin 13. yıldönümünü de bugünkü açmazlarla birlikte anma olasılığı yüksek görünüyor… ‘Bilseydim hoşçakal derdim’ AYKUT KÜÇÜKKAYA Prof. Dr. Görür 1999’dan bu yana yapılan çalışmaların kimse tarafından dikkate alınmadığını belirtti: Hükümet hep kulak tıkadı ÖZLEM GÜVEMLİ SÖZLER TUTULMADI Kalıcı konutlar dökülüyor FARUK KIRTAY YALOVA Yetkililer, Marmara depreminin ardından 8 yıl içinde sorunların çözüldüğünü, yurttaşların kalıcı konutlara yerleştirildiğini, altyapı eksikliklerinin giderildiğini açıklıyorlar. Ancak kalıcı konutlardaki eksiklik başlı başına büyük bir sorun yaratıyor. Depremde, Yalova’da 3 evi yıkılan ancak sadece 1 ev hak sahibi olan Haydar Kaya, sıkıntılarını “Deprem bizim ailede 8 yıldan bu yana devam ediyor. Bizlere verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Evlerin her yanı dökülüyor. Ödemelerini de yapamadık. Devletin icra yoluyla evi elimizden almasını bekliyoruz” diye dile getiriyor. 17 Ağustos depreminde Yalova bölgesinde resmi rakamlara göre 13 bin 939 konut ağır, 15 bin 237 konut orta, 12 bin 878 konut da az hasar gördü. Ağır hasarlı bütün konutlar yıkılırken yerine sadece 5 bin 578 kalıcı konut yapıldı. Konutların kent dışına yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Subaşı, Soğucak ve Çalıca bölgelerinde yapılması hak sahiplerinin tepkisini çekti. Ancak konutlardaki altyapı eksiklikleri ve kötü işçilik hak sahiplerini daha büyük hayal kırıklığına uğrattı. Ulaşım, sağlık merkezi eksikliği ve güvenlik sorunları 8 yıldır çözülemezken, konutların bulunduğu çevrede sosyal yaşamı destekleyen yaşam alanlarının bulunmaması da rehabilitasyon sorununu gündeme getirdi. Yalova Emniyet Müdürlüğü’nün asayiş raporlarına göre kalıcı konutlar bölgesinde her hafta bir intihar ya da intihara girişim olayı meydana gelirken yetkililer, aile içi şiddet ve boşanma vakalarının da en çok bu mahallelerde görüldüğünü söylediler. Selam verecek kimseyi bulamadım Depremde işyeri yıkılan Mehmet Sevim de kalıcı konutlar bölgesinde bakkal işletmeye başlamış. Ancak işyerine günlerce hiçbir müşterinin gelmemesi nedeniyle kapatmak zorunda kaldığını belirten Sevim, “Burada dağ başında bir işyeri verildi. Taksitlerini bile zor ödüyorum. Bırakın alışveriş yapacak, selam verecek bile kimseyi bulamadım. Vergilerle baş edemeyince işyerimi kapatmak zorunda kaldım. Aylardır iş arıyorum ama nafile” diye konuşuyor. Doluluk oranı yüzde 40 olan Subaşı Kalıcı Konutları bölgesinin tek kuaförü olan Esma Füneli, haftalardır tek bir siftah bile yapamamaktan yakınıyor. Füneli, “Zaten yılın 9 ayında tamamen iş yapamıyoruz. Kadınlar, ekonomik nedenlerden ötürü bakımı bir kenara bırakın, saçlarını bile kestirmekte zorlanıyorlar” diyor. Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 8 yıl önce bugün saat 03.02’de meydana gelen ve yaklaşık 45 saniye süren 7.4 büyüklüğündeki Marmara depreminin ardından gelinen nokta, uzmanların uyarılarının merkezi hükümet ve yerel yönetimlerce dikkate alınmadığını ortaya koyuyor. Marmara Denizi’ndeki fay hatlarında bir ay boyunca yapılan incelemelerin başındaki isim İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, hükümetten hiçbir zaman destek görmediklerini, çalışmalarının sonuçları ile hiçbir yetkilinin ilgilenmediğini söyledi.Görür, şu an Doğu Anadolu Fay Hattı’nın da Kuzey Anadolu Fay Hattı’ndan (KAF) daha tehlikeli durumda bulunduğunu vurguladı. Prof. Naci Görür, Le Atalante’nin 2002’de insansız denizaltı Victor6000 ile incelemeler yaptığı çalışmalar sırasında saptadıkları Ganos fayından Orta Marmara çukurluğuna kadar olan yaklaşık 50 km’lik genç kırığın oluştuğu tarihi belirlemek için yeni bir incelemeye karar verdiklerini, ancak bunun için 5 yıl beklemek zorunda kaldıklarını anlattı. ABD’nin, Fransa’nın, İtalya’nın TÜBİTAK eşdeğerindeki kurumlarına proje teklifleri sunduklarını belirten Görür, 2003’te tamamlamayı planlarken 2007’ye sarkan proje için hükümetin destek vermemesini eleştirdi. Görür, “Victor 6000’in tespit ettiği genç kırığın 1912 depreminde oluştuğu ispatlanırsa İstanbul’da beklenen depremin büyüklüğünün 7’nin üzerine çıkmayacağı sonucuna ulaşılacak. Bu açıdan büyük önem taşıyor. Türk hükümeti isterse denizlerde araştırma yapan özel şirketleri kullanabilirdi. Parasını verip araştırmayı onlara da yaptırabilir. Ama bizim arkamızda hükümet yok. Hiç olmadı. Marmara’da aklınıza gelen tüm araştırmaları biz yaptık. Bu süreç içinde hiçbir ik 17 bin 480 kişi yaşamını yitirmişti Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 7.4 büyüklüğündeki Marmara depreminde resmi verilere göre 17 bin 480 kişi yaşamını yitirdi, 675 bin kişi evsiz kaldı. Depremden en çok etkilenen illerden biri olan Kocaeli’de 9 bin 477 kişi yaşamını yitirdi, 9 tidar bu konulara ne ilgi gösterdi ne de tek kuruş para verdi. Yaptığımız araştırmaların sonuçlarını da isteyen yok. Bugün İstanbul’u depreme hazırlayanlar bile bilime, bilgiye gerek duymuyorlar. Bu da gösteriyor ki biz ya hiç depreme hazırlanmıyoruz, hazırlanıyorsak da bunu bilimin ışığı altında yapmıyoruz” diye konuştu. Bugün Doğu Anadolu Fayı’nın KAF’tan daha tehlikeli durumda olduğuna dikkat çeken Görür, “Doğu Anadolu Fayı 200 yıldır suskun. Enerji birikiyor. Bingöl PaluHazar GölüSivriceSincik arası, MaraşTürkoğlu bölgesini çok tehlikeli görüyorum. Bu fay hareketine başlarsa 20. yüzyılda KAF’a benzer şekilde seri depremler üretebilir. Can güvenliği yok bu bölgede” diye konuştu. bin 881 kişi yaralandı, 35 bin 180 konut, 5 bin 770 işyeri yıkıldı. İlde 40 bin 757 konut, 6 bin 57 işyeri orta; 45 bin 86 konut, 6 bin 128 işyeri de hafif hasar gördü. Depremde İstanbul’da da 454 kişi yaşamını yitirdi, 18 bin 162 konut oturulamayacak hale geldi. hiçbiri ölümünü bekleyen insanlar için yapılmadı. Onlar evlerinde ölümünü bekliyor. Her söze yanıt yetiştirmekte nezaket gösteren Başbakanımız ve bakanlarımız bilim adamlarının deprem ile ilgili sorularına neden yanıt vermiyorlar? Bir seçim geçirdik. Ne halkın can güvenliği konusunda taleplerini işittik ne de İstanbul’da gelip oy isteyenlerin deprem konusunda bir vaadini duyduk. Deprem sadece can güvenliğini tehdit etmiyor. Marmara Bölgesi’nin can damarını kesecek bir tehdit var. TÜSİAD’ın sesi çıkmıyor. TÜSİAD hemen her konuda rapor hazırlar. Depremle ilgili bir raporları var mı? Demek ki işadamları da gaflet içinde. Ya da bizim anlamadığımız hesaplar peşindeler...” ‘Evlerinde ölümü bekleyenler’ Görür, bugüne dek yapılan hazırlık çalışmalarını ve asıl yapılması gerekenleri şöyle anlattı: “Bugün İstanbul’da rant için yüz binlerce insana yetecek şekilde uydu kentler, gökdelenler, rezidanslar yapıldı. Bunu yapmak için para nerden bulunuyor? Banka kredileri, Mortgage Yasası, TOKİ depreme hazırlık çalışmalarına kanalize edilebilirdi. Onun yerine rezidans yapıyorlar. Bu müteahhitlere aynı rantı İstanbul’u depreme hazırlamak için sunmuş olsanız; banka kredileri ile yasalar ile teşvik etseniz zaten İstanbul kendi çözümünü kendi bulur. 200300 bin konut yapıldı kentte. Ama bunların Yatağı sağa sola gidip geliyordu. Ne oluyor diye yataktan fırlamıştı. Bina çok şiddetli bir biçimde sallanmaya başlamıştı. Babasına haber vermek için odalarına gitmeye karar verdi. Ne varki odasından dışarı çıkacak zaman bulamadı. Sarsıntının şiddeti artmıştı. Oda kapısının kolunu tutup diz çöktü. Duvarlar çatlamaya başlamıştı. Binanın çöktüğünü anladı... Önce birinci kat sıkışmıştı, sonra ikinci, üçüncü, dördüncü... Sonra Çağdaş Koç’un ailesiyle birlikte kaldığı sekizinci... Şimdi Çınarcık’taki aile mezarlığında 15 mezar taşında aynı tarih yazıyor: 17 Ağustos 1999... Annesini, babasını ve neredeyse tüm akrabalarını kaybeden; hayata kızkardeşiyle birlikte teyzelerinin destekleriyle tutunan Çağdaş, şimdi Eskişehir’de kamu yönetimi okuyor. Kızkardeşi Çağla hukuk... 18 yaşında yakalandı depreme Çağdaş. Aradan geçen 8 yıla karşın deprem öncesini, anını ve sonrasını dün gibi anımsıyor. 8 yıl önce yaşadıklarını bugün “03.02” başlığıyla kitaba döken Çağdaş’ın ağzından cümleler şöyle dökülüyor: “Arkasını döndü ve gitti. Bunun annemle son konuşmamız olacağını bilemezdim. Beni doğuran, beni büyüten, beni yetiştiren, hayatla benim için mücadele eden annemle… Bilseydim, belki bir hoşça kal derdim. Bir teşekkür ederdim ya da vedalaşırdım en azından. Sarılırdım biraz, öperdim doya doya. Gerçi küçük isteklerdi, çok basitti, sıradandı. Bugüne kadar hiç yapmadığımız bir şeyi yapardık. Ağlardık beraber. Olmadı...” Büyük bir sessizlik olmuştu. Çağdaş gözlerini açtığında ölmüş müydü? Yoksa yaşıyor muydu? Anlayamamıştı... Yaklaşık otuz saniye böyle geçti... Ya otuz saniye sonrası... “Görünürde bizim bina dışında yıkılan herhangi bir bina yoktu. Tekrar bizim binaya baktım. Koşarak binanın yanına gittim. Bina on katlı ve çok büyük olduğu için enkazı, ortalama beş katlı dört binanın enkazı büyüklüğündeydi. Enkazın üzerine çıktım. Sağa baktım yoktu, sonra sola baktım orada da yoktu. Bizim binaya çarparak binanın çökmesine sebep olduğunu düşündüğüm uçak, ortalarda yoktu. Bir saati aşan sürede deprem olasılığını hiç düşünmemiştim.” Oturdukları on katlı apartmana “uçak” çarptığını zanneden Çağdaş, enkaz altından kurtulduktan bir saat sonra anlayabilmiş “şiddetli bir deprem” olduğunu... “Ben bir köşede olup biteni anlamaya çalışıyordum. Üstümde sadece sarılacivert külotumla mavi bir şort vardı. Benden biraz uzakta bir genç fark ettim. Cep telefonunuzu kullanabilir miyim dedim yanına giderek. Beni fark etmedi. Önüne geçtim, yine fark etmedi. Yüzü binaya dönük donup kalmıştı. Tekrar yerime döndüm. Gürültüye koşanlar, çığlık atanlar, ağlayanlar, yardım etmek için çırpınanlar, donup kalanlar, bayılanlar… Benimle ilgilenen kimse yoktu. Olduğum yere çöktüm. Öylece kala kaldım. Ruh halim bozulmaya başladı. Binayı o halde görünce öldüğümü düşünmeye başladım. Bitmişti işte… Her şey bitmişti. Şöyle bir geriye baktığımda, her Çağdaş şey bir yana, hayattaKoç. ki en büyük aşkım Fenerbahçe ne olacaktı! Maçları nasıl izleyebilecektim? Onsuz nasıl yaşayabilirdim!” Dillere destan bir aşk öyküsü Depremin üzerinden bir hafta geçiyor... Sabah saatleri... Babaannesinin tek katlı evinde bir hareketlenme oluyor. Ve anlıyor... Çağdaş, annesiyle babasının büyük aşkını ise şu cümlelerle anlatıyor: “Annemle babamın dillere destan aşkları, Marmara depreminin 7. günü sabahı saat 08.00’de enkazdan birbirlerine sıkıca sarılı vaziyette çıkarılmalarıyla son bulacaktı. Annemle babamı son kez görmek istiyorum. Sadece tanınmayacak kadar kötü durumdaysalar, o zaman tamam. Onları son bir kez göremedim…” “8 yıl sonra neden yazdın” diye soruyorum Çağdaş’a, “İstanbul için” diyor. Ve ekliyor: “İstanbul da yıkımı büyük olacak bir depremi bekliyor. Depremde şu kadar kişi ölecek deniyor ama ya geriye kalanlar. Depremden geriye kalan biri olarak, depremden sonra sizleri böyle bir hayat bekliyor demek için yazdım. Bu tür zorluklarla mücadele etmeniz gerekecek diye yazdım... 17 Ağustos’tu. Hava sıcaktı. O saatte, daha bir sıcak, kimi ayaktaydı, kimi uykuda. Şimdi kimi hayatta, kimi uykuda.” Çağdaş’ın dediği gibi birileri hâlâ derin uykuda!.. Binlerce kişinin yaralandığı depremde karayolları ve iletişim sistemleri çökme noktasına geldi Peru 7.7 ile sarsıldı: En az 500 ölü Dış Haberler Servisi Peru’da önceki gece meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depremde en az 500 kişi öldü, 1600’den fazla kişi yaralandı. Peru Sismoloji Enstitüsü, depremin merkez üssünün, başkent Lima’nın 169 kilometre güneybatısında denizin dibinde olduğunu duyurdu. Sivil Savunma Kurumu Başkanı Aristides Mussio, depremden en çok, Lima’nın 300 kilometre güneyindeki 650 bin nüfuslu Ica ve 130 bin nüfuslu Pisco kentlerinin etkilendiğini belirtti. 8 milyonluk Lima’yı güney kentlerine bağlayan karayolları büyük hasar gördüğünden ve iletişim sistemleri çöktüğünden, depremin vurduğu birçok yerleşim birimiyle irtibat kurulamıyor. Ancak, özellikle Çinça kentinde yıkımın büyük olduğu bildirildi. Pisco Belediye Başkanı Juan Mendoza, “Sokaklarda yatan yüzlerce ölümüz, hastanelerde yaralılarımız var. Durum tarif edilecek gibi değil. Kentin yüzde 70’i harap oldu. Su yok, iletişim yok, evler yıkıldı” dedi. AP muhabirine, Lima’da deprem sırasında yaşadıklarını anlatan 47 yaşındaki Maria Pilar Mena, “Bu hissettiğim en büyük depremdi. Hiç sona ermeyecek sandım” dedi. Bir dakika boyunca devam ettiği belirtilen sarsıntının ardından, çok sayıda orta büyüklükte deprem meydana geldiği kaydedildi. Peru’da aynı büyüklükte bir deprem 2001’de meydana gelmiş ve 75 kişinin ölümüne sebep olmuştu. 2005’teki 7.5 büyüklüğündeki deprem ise insan yerleşimlerinden uzak bir bölgede meydana geldiğinden can kaybı sadece 4 olmuştu. Ülke, en büyük faciayı ise 70 bin kişinin hayatını kaybettiği 1970 depreminde yaşadı. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle