23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Bir Türkiye Değerlendirmesi Türkiye, bu kara yazın bunaltıcı boğucu günlerini elbette derdest edip aşacaktır. Ama ilgiyle, ama sevgiyle, ama bilgiyle ama mutlaka bilinçli bir örgütlenmeyle aşılabilir... Bu ülke bizim ve bu ülkenin her karış toprağı bağımsızlık ülküsünün türküsüyle bize emanet edilmiş durumda. Kim neyi nasıl gerçekleştirdiğini düşünürse düşünsün, insanları bazen aldatmanın mümkün ama onları ilelebet aldatmanın mümkün olmadığının bilinciyle, bu ülkeyi yeniden ayağa kaldıracak gücü düşünerek ve eyleyerek birlikte oluşturacağız ve bağımsızlık bayrağımızı yine göğe, aya ve yıldızların yanına yerleştireceğiz.. politikadan gündelik hayatın her hücresine nüfuz etmeye, yeni bir dayanışma ve kardeşlik rüzgârı yakalamaya koyulmalıdır... Türkiye ancak modern, örgütlenmiş ve hak arayışını bilinçle birleştirmiş bir halde kurtuluşa erebilir... Yoksa örgütsüzleştirilmiş, bilinç yoksunu haline getirilmiş kitlelerin, açlığın sınırında tutunmayı kendilerine reva görüp marifet sayanların isyanı Bacon’ın deyimiyle en kötü isyandır ve bunu aç karınlar doğurur... Bizler geleceği, tok midelerle dolu beyinlerde bir arada arayacağız... Umudu serinkanlı bir yeniden doğuşta, sürekli hesaplaşmaların, iç mücadelelerin bıktırıcı dairesi içinde değil, dışında çözmeyi bilmeliyiz. Enerjimizi birbirimizde tüketerek değil politik veya sosyal tüm alanlarda içinde yer aldığımız örgütlerde el ele vererek bir şairin deyişiyle; mutluluğu dert edinmeliyiz... Bu ülkenin mutluluğunu bu açıdan dert edindik.. ve biliyoruz ki aldatılmış bir toplumun ıstırapları yeni bir pencere açılmazsa yeni ıstıraplarla devam edecektir ve biz buna ‘hayır’ diyoruz... Türkiye, bu kara yazın bunaltıcı boğucu günlerini elbette derdest edip aşacaktır. Ama ilgiyle, ama sevgiyle, ama bilgiyle ama mutlaka bilinçli bir örgütlenmeyle aşılabilir... Bu ülke bizim ve bu ülkenin her karış toprağı bağımsızlık ülküsünün türküsüyle bize emanet edilmiş durumda. Kim neyi nasıl gerçekleştirdiğini düşünürse düşünsün, insanları bazen aldatmanın mümkün ama onları ilelebet aldatmanın mümkün olmadığının bilinciyle, bu ülkeyi yeniden ayağa kaldıracak gücü düşünerek ve eyleyerek birlikte oluşturacağız ve bağımsızlık bayrağımızı yine göğe, aya ve yıldızların yanına yerleştireceğiz.. Cumhuriyet mitinglerinin damaklarda bıraktığı tadı daha olgun örgütlenişlerle, yeni ilişkilerle taçlandırıp kendimizi günün bize yüklediği ve bizden beklenen görevlere hazırlayışla el ele yeni bir dalganın altında tuttuğumuzda umuda yeni bir başlangıç yapmış olacağız... Nasıl mı olacak, işte Çankaya’da nasıl olduysa öyle... yani birilerinin yarattığı sahte yardımseverlik ve mazlumluk yanılsama bulutlarını, halkın, her şeyden önce de yoksul ve yoksun bırakılmış halkın gerçek dayanışma, işbirliği güneşini oluşturarak açığa çıkarıp dağıtarak... Hep birlikte Çankaya’yı düşünelim... “Her yerde oylarımızı çoğalttık” diye sevinenlerin Çankaya’da niye yüzde 20 gerileyerek yüzde 24 oy aldıklarını ve cumhuriyetçilerin burada yüzde 49 oyla AKP’yi nasıl ikiye katladıkları, oylarını iki misli artırdıkları üzerinde de tekrar tekrar düşünmeliyiz... evet düşünelim ve soğukkanlılıkla, bilimin bize verdiği kuvvet ve özgüvenle çözümleyelim... işte o zaman kıymeti kendinden menkul bu siyasi fanilerin zaferinin neden, nasıl ve niçin bir atımlık barut, bir Pirus zaferi haline dönüşeceği, dönüşebileceği bir güneş kadar berrak ve apaydınlık önümüzde duracaktır... Şimdi bir yazarın benzetmeleriyle söylersek, umutla umutsuzluğun aydınlık mevsimiyle karanlık mevsiminin çarpıştığı yerde biz umudun ve aydınlık mevsiminin temsilcileri olarak güncelaktüel sorunları, ilkelerimizin ışında yeniden yoğuracak ve yepyeni bir Türkiye yaratacağız... Çünkü bu Türkiye umudun ve fedakârlığın, azmin ve coşkunun Türkiyesi olacaktır... PENCERE Ordu Sorunu Değil, Türkiye Sorunu... (4) Askere ilişkin yazıların bugün dördüncüsü yayımlanıyor... Türk ordusu, bugün, hem ABD’nin başını çektiği dünyada hem takıyyeci iktidar karşısında bir soruna dönüşmüş görünüyor... Peki, sorun nedir?.. ? Cumhuriyet tarihinde hiç olmadık bir olgu kısa bir süre önce yaşandı... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Dolmabahçe Sarayı’nda buluşarak saatlerce baş başa konuştular. Konuşma gizli kaldı. Ne konuştular?.. ? Başbakan Recep Tayyip, imam okulu mezunuydu... Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Harbiye mezunuydu... Bugün Türkiye’de (ve dünyada) gittikçe büyüyen asker sorununun özü budur... Recep Tayyip Harbiye çıkışlı olsa, ülke ve dünya sorunlarına Büyükanıt gibi bakacaktı... Yaşar Büyükanıt imam okulu çıkışlı olsa, ülke ve dünya sorunlarına Erdoğan gibi bakacaktı... Türkiye’nin Başbakanı’yla Genelkurmay Başkanı’nı Dolmabahçe Sarayı’nda dört buçuk saat gizli konuşmaya zorlayan öğretim çelişkisini ortadan kaldırmak gerekir... Yoksa Türkiye’de AKP’nin desteklediği siyaset ve medya dünyasında ordu ve asker düşmanlığı artacaktır. ? Peki, halkımızda asker düşmanlığı var mı?.. Bu soru gülünçtür!.. Asker bu ülkenin, devletin, toplumun, halkın sevgilisidir... Türkiye’nin çağdaşlaşması, uygarlaşması, laikleşmesi, demokratlaşması tarihine askerin katkısı Cumhuriyetle başlamadı, Osmanlı’dan bu yana sürüyor... Asker 20’nci yüzyılın başından beri irtica karşısında vaziyet almıştır... Askerin 21’inci yüzyılda irtica (öteki adlarıyla dincilik, İslamcılık) güdümüne girmesi olanaksızdır... Ordunun Amerikan tezgâhında “Ilımlı İslam Devleti Modeli”ne uymasını ve sığmasını bekleyenler hüsrana uğrayacaklardır. ? Evet, Türkiye’de bugün ne ordu sorunu var ne de asker... Yinelemekte yarar var: Dünyada ve bizim içimizde Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş sorunu tartışılıyor... Gidişat, ılımlı İslamcı bölünmüş bir Türkiye üzerinedir.. Güneydoğu komşumuz Amerika bu yolda ağırlığını duyuruyor... Ve artık ilk kez Türkiye’de ordu Amerika’nın gerçek niyetini algılıyor... İyi biline ki ordu Atatürkçü laik Cumhuriyetin askeri olmaktan çıktığı gün, Türkiye bölünmüş bir din devletine dönüşmekten kurtulamaz... Bu gerçeği görmeyen ya kasıtlıdır ya kördür... Bezginlikten Coşkuya TÜRKİYE’NİN orta halli cumhuriyetçileri şu sıra üzgün, kırgın, bıkkın ve yorgundurlar. Üzgünler, çünkü Cumhuriyetin, göz göre göre, kısa zamanda İslam devletine dönüştürülebileceği bir yola sokulduğuna tanık olmaktadırlar. Kırgınlar, çünkü bütün tepkileri bir araya toplayıp büyük mitinglerin tam bağımsızlık ve ulusal silkinme mesajını iyi yorumlayarak cumhuriyetçiliği şaha kaldırmasını bekledikleri bir ana muhalefet liderliğine bel bağlamışlardı; ama aynı liderliğin, tam tersine, kısır bir seçim stratejisi benimsediğini, hatta orta sağdan oy alabilmek için birtakım adları vitrinine koyduğunu görerek kırılmışlardır. Bıkkınlar, çünkü böyle bir cumhuriyetçi şahlanışı sırasıyla halkçı, sosyal demokrat, sol etiketler altında kendilerine yol göstermeye soyunan çeşitli partilerce hep hayal kırıklığına uğratılmaktan bıkmışlardır. Yorgundurlar, cumhuriyetçi gövde gösterisi uğruna büyük mitinglere koşuşturmaktan, saçma bir seçim tarihi için kendi takvimlerini değiştirmekten, uzak yerlerdeki dinlenişlerini oy kullanma uğruna yarıda kesip dünyanın vaktini ve parasını harcayarak seçim çevrelerine gelip dönmekten yorulmuşlardır. Şimdi, abartısız tatil yerlerinde bezginliklerini gidermeye çalışmaktalar. ysa, Kemalist cumhuriyetin yıkımcıları yarım yüzyıldır süren sinsi çabaların meyvelerini toplamak üzere harıl harıl çalışmaktadırlar. Yasaları yanlış yorumlayan hukukçular sayesinde istedikleri tarihlere ve biçimlere göre oylama mekanizmaları işletilmiş, dıştan fısıldanan seçim stratejileri başarılı olmuş, çaresizlikten bunalan halk yığınlarını arkalarına alarak artık devletin en yüksek makamını ele geçirmeyi hedefleyecek duruma gelmişlerdir. Kadrolaşma piramidi zirveye ulaşmak üzeredir. Orta halli cumhuriyetçilerin yanılgısı, miting meydanlarını doldurdukları sırada Türkiye’nin, birkaç kent değil, 780 bin kilometre karelik koskoca bir ülke, nüfusunun da birkaç milyon değil, tam yetmiş beş milyon olduğunu unutmuş olmalarıdır. Üçte ikisi yatırımsızlıktan kıvranan bir ülke ve üçte biri işsiz dolaşan bir nüfus. Üstüne üstlük, böyle bir ülkenin ve böyle bir nüfusun dertlerine eğilmek yerine miyopça aldanışların ve aldatışların başkenti İstanbul’un keyfine göre yayın yapan bir medya. öyle bir ortamda artık normal ortamların alışılmış taktikleriyle politika yapılamaz. Önce orta halli cumhuriyetçilerin bezginliklerini giderip morallerini düzeltmek, sonra da çaresiz yığınları peşlerinden sürükleyen İslam cumhuriyetçilerinin karşısına, dıştan üflenen reçetelerle değil, bu ülkenin ve halkın gereksinimlerine uygun ciddi bir ulusal kalkınma programıyla çıkmak gerekiyor. Bezginlik, ancak böyle bir ulusal coşkuyla giderilir. mumtazsoysal@gmail.com Prof. Dr. Muzaffer ERYILMAZ Çankaya Belediye Başkanı T O B ürkiye, Türkiyem bu adsız coğrafyanın yüzyıllardır gururlu adı, 21. yüzyılın başında yaralı, parçalı... yağmur yok göklerde, hüzünse ülkemin yaylalarını, ovalarını dolaşıyor şimdi... bir ülke ki, dünyanın ilk kurtuluş savaşını vermiş, bir ülke ki kendisini bölüpparçalayıp yönetmek isteyen düşmanların karşısına açık ve akıllara seza bir direngenlikle çıkabilmiş. Şimdi ülkem dilsiz, şimdi ülkem sönük, soluk ve kahredici emperyalist küreselleşmeci rüzgârlarla çepeçevre kuşatılmış durumda... Demokrasinin paraya, paranın kahredici, hükmedici, parçalayıcı ve iç paralayıcı tahrikinden kuvvet alanlara yenildiği bir cici demokrasicilik ortamında Türkiye, narkoza yatırılmış bir halde bekliyor... Günümüzde düveli muazzama gibi sadece bu ülkeden borç tahsil etme rolünü üstlenmiş çokuluslu şirketler ve IMF, el birliğiyle bu toprakların çocuklarını adaletsizliği dillere destan yeni dünya düzenine bağlamaktan yüz geri durmuyorlar... Uygulandığı bütün ülkelerde başarısızlığı teşhir ve tescil edilmiş bir modeli, ülke ve birey sömürüsünü tek bayrağı yapmış, bütün umutları modası geçmiş gören zalim bir sisteme uyumlu hale getirip ve bunu bir yenilik gibi bize sunup gözlerimizi faş etmemizi, şaşırmamızı, yanıltıcı bir ışık oyununa kurban etmemizi istiyorlar... Hayır, bin kere hayır... Mustafa Kemal’in çocukları olarak, bu oyunu oynayanlara oyun bozanlık etmeyi ulusal, tarihi ve vicdani bir görev addediyoruz... ABD’nin teşvikiyle bir muz cumhuriyeti, bir müstemleke zihniyeti ile yönetilmek istenen Türkiye, kendisine biçilen bu rolü asla kabul etmemelidir... Allıpullu demokrasicilik, Türkiye’yi mevcut egemen güç odaklarıyla “al gülümver gülüm” paslaşmasıyla hem de ofsayta aldırmadan sürekli bir mağlubiyete düşürüyor, izlenimi veriyor olabilir... Oysa galip sayılır bu yolda mağlup sözündeki derin anlama kulak vermek gerek... Zihinlerimize pranga vurmak isteyenler, gülümsememize pranga vurmak isteyenler, kalplerimizde yerinde duramayan o heyecana pranga vurmak isteyenler; aslında ulusal kuruluşlarımızı yok pahasına temellük edip el koyarak bizi bu ülkede elsiz, ayaksız ve dilsiz bırakmaya çalışıyorlar... Şimdi kimler kimlerle işbirliği yaparak bu ülkenin göz nuru alın teri kuruluşlarını haraçmezat satarak gününü gün ediyorlar. Bunu da küresel ekonominin bir gereği olarak yutturmaya çalışıyorlar... Evet belki bu toprakların iyi niyetle iş bekleyen, sosyal sorunlarına çözüm bekleyen insanları seçimler sırasında yaratılan onca hayaletin gerçekten de var olduğuna inanıp sandığa bir umut diyerek gidip oy kullandılar.. Ama burada biraz durup soluklanıp, dikkat kesilmemiz gerekmez mi?.. Bir yoksulun, bir köylünün, bir esnafın, bir işsizin, bir gecekondulunun talepleriyle uluslararası para babalarının istekleri aynı havuzda da, aynı iktidarda da buluşamaz... Ama ne hazindir ki Türkiye böyle bir tabloyu yaşadı. Şimdi asıl sorulması ge reken soru şudur: Hem çok yoksullardan oy alan hem de çok zenginlerle gizli ve çoğu kez kirli ilişki kuran bir egemen politik grup acaba şimdi kimi aldatmaya girişecek, kimi yüzüstü bırakacaktır? Tartışılmaz şekilde elbette ki yoksulları yüzüstü bırakacak, onların oylarını bu ülkenin dışa daha çok bağımlı olması için paranın gücüne peşkeş çekecek, onlara meze yapacaktır... Türk insanını sihirbazlık numaralarıyla elden ayaktan düşürenler, onu şimdilik kımıldayamaz hale getirenler, bunun ilelebet sürmeyeceğini, süremeyeceğini de hesap ediyor olmalılar... Türkiye ılımlı İslam adı altında tümüyle ABD ve AB’nin uydusu, payandası haline getiriliyor... Elbette hem sosyal dayanışmaya dayalı tüm bağ ve bağlantıların adım adım tasfiye edilerek, hem de kültürel sıradanlık ve örgütsüzlükle bağ kurulup, tercihsiz bırakılmak istenen bir Türkiye, deyim yerindeyse cemaatlerin ve cemaatçiklerin at koşturduğu, etnisitenin bir kimlik aidiyeti gibi sunulup yutturulmaya çalışıldığı bir Türkiye olacaktır... Yani yurttaş kimliğinden ümmet kimliğine geri çekiliş.. Ne hazin, ne yaman bir çelişki. Bu asla kabul edilebilir bir durum değildir. Zihinlerin köreltildiği, çaresiz bırakıldığı bugünkü ortamda bu yok oluşa karşı koyamamak ağır çekim bir ölüme razı olmak demektir... Tarihen gerilemek yurttaş kimliğini karmaşa ve gerilimin kimliğine, yani ümmetçi zihniyete teslim etmek, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisidir... Bize, bu ülkeye bugün reva görülen şey tam da budur... Bilinir, bir kurbağa kızgın suya atıldığında can havliyle kendisini suyun dışına atar... Ama aynı kurbağayı normal bir su kazanının içine atıp yavaş yavaş suyu ısıttığımızda, kurbağa mevcut duruma alışır, deyim yerindeyse direncini kaybeder ve haşlanır... İşte şimdi ümidini Kafdağı’nın ardına atmış milyonlar kendilerini su ile birlikte ağır ağır haşlayanların hâlâ başka bir niyetleri olabileceği inancının ham hayaliyle yaşıyorlar. Oysa böyle bir ham hayal boşunadır... Bilinmelidir ki, psikolojik savaş aracılığıyla özellikle yurtdışından Türkiye’yi bölme emellerini gizlemeyenler önce ılımlı İslamla bu toplumu sessizliğe, tepkisizliğe, örgütsüzlüğe ve duyarsızlığa alıştırıp teslim almak istiyorlar... Bizi teslim almak isteyenlere diyoruz ki, asla teslim alamayacaksınız... Ortadoğu’da yeni dünya düzeni modeli çerçevesinde Türkiye’yi kimliksiz, aleladeliğin, basitliğin ve sıradanlığın öncüsü gibi göstermek isteyenler her şeyden evvel kafalarını hafifçe kaldırıp haritaya göz ucuyla bakabilmelidirler... Haritaya bakıp bölgedeki hal durumunu göremeyenlere diyoruz ki, siz bu yeni düzen adı altında pazarlanan bu eski düzen oyunlara alet oldukça, bilin ki biz asla kabul etmeyeceğiz... Şimdi Mustafa Kemal’in çocukları, O’nun bağımsızlık ülküsünün çocukları artık sahaya inmelidir... Kültürden ekonomiye, Kendinize yatırım yapmak istiyor ve bu konuda profesyonel bir yol haritasına ihtiyaç duyuyorsanız; İŞTE HAZİNENİZİN HARİTASI burada. Haydi yelkenler fora, yola çıkıyoruz... ‘Yaşam koçu’nuzla tanışın. 0 533 302 84 48 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle