22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 2007 CUMA 4 HABERLER Genelkurmay Başkanı, ‘Sözde değil özde dedim, ama tutum ve davranışlarıyla da dedim’ diye konuştu DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Emin Çölaşan Olayı 15 Ağustos günü TV ekranında, Çankaya adayı Abdullah Gül toplumun bütün kesimlerini kucaklayacağını söylerken görüntünün altından geçen bantta gazeteci Emin Çölaşan’ın, çalıştığı kurumdaki işine son verildiği haberi yer alıyordu. Toplumun geniş kesimlerini kucaklama vaadinin, aslında laik demokratik rejimi faşizan İslami cumhuriyete dönüştürme darbesinin önünde engel olarak duran medya kalelerini düşürmek üzere kucağa alma operasyonu olduğunu hiçbir görüntü bundan daha net şekilde yansıtamazdı. Gazetelerin içişlerine karışmamak, yayın organlarında patronlar ile yönetim veya yazarlar arasındaki anlaşmazlıklarda taraf olmamak benimsediğim bir ilke. Ama Emin Çölaşan olayı, tekil bir anlaşmazlığın ötesinde, Çankaya kalesini düşürmeye hazırlanan AKP’nin, daha önce bu sütunda birkaç kez yazdığım emellerinin gerçekleşmesinin karşısında olan medyadaki kişileri tasfiye etmek operasyonunun bir parçası, yeni dönemin ilk adımlarından birisidir. Kamuoyu, Emin Çölaşan’ı tanır ve onun Cumhuriyet değerlerine bağlı, laiklik ilkesini savunan tutumu dolayısıyla AKP iktidarının en fazla canını sıkan köşe yazarlarından biri olduğunu bilir. Olaya bu açıdan bakınca, basını uysallaştırma operasyonunun neden Emin’den başladığını anlamak çok kolaylaşıyor. ??? Emin Çölaşan’ın işine son verilmesi ile ilgili, kanıtlanamayan bir sürü söylentiyi bir yana bırakalım. Emin’in yazdıklarına, verdiği mücadelenin içeriğine, bunun iktidar kanadında yarattığı rahatsızlığa ve şu anda, büyük sermayenin denetimindeki medya ile iktidarın girift ilişkilerine göz atalım, olayın gerçek boyutunu bütün açıklığıyla görebiliriz. Laik Cumhuriyeti İslam cumhuriyetine dönüştürme darbesinin en önemli adımlarından biri olan Çankaya kuşatmasının, aslında milli iradenin tecellisinden başka bir şey olmayan demokratik bir girişim olmadığını gösteren yazılar, yolsuzlukları ortaya seren haberler, siyasi komedyanın önde gelen aktörlerinin maskeleri ardındaki gerçek yüzlerini ortaya koyan bilgiler, bir süre daha gerginlik istemeyen, aslında her şeyi usulüne uygun, demokrasinin sınırlarını hiç zorlamadan yürütüyor izlenimi vermek isteyen iktidarın hiç işine gelmemekte. İkinci AKP döneminde, Çankaya da ele geçtikten sonra, bir yandan tabandan geliyor izlenimi vererek yürütülecek olan faşist çevre baskısı artırılırken öte yandan da kamuoyunu bunlara karşı uyaracak kalemlerin tasfiyesi operasyonu birbirine koşut olarak yürütülüyor artık. Emin Çölaşan’ın sütununun elinden alınması, bu operasyonun ilk adımıdır. ??? Burada bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekiyor. O sütun, Emin Çölaşan’ın kişisel malı değildi. Söz konusu olan, Emin’in özgürlüğü değil, onun ötesinde, yolsuzluklara, bunların dokunulmazlık zırhıyla korunmasına, adam kayırılmasına, devlet kadrolarına şeriatçı sızmalara karşı olan, laikliğin demokrasinin onsuz olmazı olduğuna inanan, insanları inanmışlarinanmamışlar diye ortadan ikiye ayırarak, dinin siyasetin göbeğine oturtularak, ülkenin bölünmesine, etnik bölücülüğe karşı çıkanların seslerini duyurma olanaklarının ellerinden alınmasıdır. Emin Çölaşan o çevrelerin sözcüsü olarak, onların özgürlüğünü, okuyucusunun kendisine verdiği zımni vekâletle onlar namına kullanmaktaydı. Emin Çölaşan’ın işine son verilmesi münferit bir olay değil, rejime yönelik sindirme operasyonunun bir parçasıdır. Emin’i başkaları izleyecek, Türkiye’yi şeriat rejimine götürmek isteyenlerin arzuladıkları medyaya kavuşmaları ve böylelikle yollarında daha rahat yürümeleri sağlanacaktır. Olay bundan ibarettir. Tekrar belirteyim; susturulmak istenen Emin değil, onun şahsında laik demokrat kesimdir. ‘Söylenecek her şey söylendi’ ? Baştarafı 1. Sayfada Haberim yok. Belki farkında olmadan etmişimdir. Kim uyduruyor bunları. Buraya gelirken yolda yaverim söyledi. Öyle öğrendim bu söylentiyi. Ben istifa etsem, birçok kişi sevinir. Yurtdışındakileri kastediyorum” dedi. Büyükanıt daha sonra gülümseyerek ve esprili bir şekilde, “Eğer Türkiye’nin yararına olacaksa, borsa yükselecekse ederim” diye devam etti. ‘Hakaretlere yanıt veren yok’ Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’a 12 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı konusunda söylediği “Laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti idealine, devletin üniter yapısına bağlı ama sözde değil özde, bunu davranışlarına yansıtacak şekilde bir cum hurbaşkanının oraya seçileceğine dair inancımı belirtmek istiyorum” şeklindeki sözleri anımsatıldı. Bunun üzerine Büyükanıt, şunları söyledi: “Konuşuyorum borsa düştü diyorlar, susuyorum borsa düştü diyorlar. Sözde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı’na hakaret yağdırıyor. Bakıyorum hiç yanıt veren yok. Televizyonlarda çıt yok. Ne basından ne siyasetten cevap veren yok. Ben hiçbir şey söylemiyorum. Söylenecekler söylendi. Ben anayasada olanı söyledim. Kendim uydurmadım ki. Sözde değil özde dedim ama tutum ve davranışlarıyla da, dedim. Türkiye’ye bir atasözü kazandırmış olduk.” ‘Dükkân kapalı’ Orgeneral Büyükanıt, söylediği sözlerle ilgili olarak “çok yanlış değerlendirmeler yapıldığını’’ da ifade ederek “söylediklerinin yoruma tabi tutulmadan, olduğu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini’’ kaydetti. Orgeneral Büyükanıt, “Beni ilgilendiren anayasaya ve Türk Silahlı Kuvvetleri Kuruluş Yasası’na bağlılıktır. Onun dışında bir şey söylemek istemiyorum. ‘Türkiye Cumhuriyeti üniter devlettir’ desem, ‘siyaset yapıyor’ diyecekler. Federasyon mudur demeliydim. Türkiye Cumhuriyeti üniter devlettir diyemeyecek miyim?’’ diye sordu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı konusundaki sorular üzerine de Büyükanıt şöyle dedi: “Bir şey söylemek istemiyorum. Yanlış anlaşılıyor. Ne söylediğime bakılmıyor, ‘niye söyledi’ deniliyor. Dükkân kapalı. İşim vardı. Dükkânı kapattım.” Büyükanıt, Gül’ün “özü ve sözünün bir olup olmadığına” ilişkin soruya, “Ona da cevap vermiyorum. Ben çaylak değilim” yanıtını verdi. TBMM’deki milletvekili yemin törenine neden katılmadıklarının sorulması üzerine de Büyükanıt, geçmişe bakıldığında böyle bir gelenek olmadığının görüleceğini söyledi. ‘İlkelerimizi çiğnemeyiz’ Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda 30 Ağustos’ta nasıl bir davetiye gönderecekleri sorusuna da Büyükanıt, “Bizim prensiplerimiz, ilkelerimiz var. Ona göre hareket ederiz. Kimse ile kavga edecek halimiz yok. İlkelerimizi çiğneyecek halimiz de yok’’ yanıtını verdi. Türban ile ordu evlerine girilemediğine dikkat çekilmesi üze rine Büyükanıt, “Bizim ilkelerimiz var” dedi. Gazetecilerin Gül’ün başka devlet görevlerinde de bulunduğunu, cumhurbaşkanı da olabileceğini açıkladığını anımsatmaları üzerine Büyükanıt, bu soruya yanıt vermesinin doğru olmayacağını söylemekle yetindi. Orgeneral Büyükanıt, yurtiçinde ve dışında “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırıları sistematik hale getirenlerin bulunduğunu’’ da ifade ederek bu tür davranışları “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapılacak en büyük hakaret” olarak nitelendirdi. ‘Krizi de ben mi yarattım’ Büyükanıt, borsada yaşanan dalgalanmaya ilişkin soruları da yanıtladı. Büyükanıt’ın, “Ne yani dünyadaki krizi de ben mi yarattım. Borsa yükselecek, Türkiye’ye yararı olacaksa istifa da ederim” sözleri üzerine gülüşmeler yaşandı. “O zaman da İlker Başbuğ Paşa gelir bir şey değişir mi” sorusuna Büyükanıt, şöyle yanıt verdi: “Türk Silahlı Kuvvetleri öyle bir yapıdır ki, Ahmet gitmiş Mehmet gelmiş fark etmez. Komutanlar aynı görüşe sahiptirler. Atatürk öldüğünde bile bu yapıya bir şey olmamış. Büyük Atatürk’ün dediği gibi ‘Cumhuriyeti kuran, ona sahip de çıkar, sahip çıkmaya muktedirdir’.” Resepsiyonun yeri... Büyükanıt, gazetecilerin Gül’ün Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarına şerh koyduğunu, cumhurbaşkanı olması durumunda ne yapacağı ilişkin sorularını yanıtsız bıraktı. Büyükanıt, 30 Ağustos resepsiyonunun Gazi Orduevi’nden Kara Kuvvetleri Komutanlığı bahçesine alınması konusunda da, “Özel bir nedeni yok. Çok önce alınmış bir karar. Ben daha Kara Kuvvetleri Komutanı iken önermiştim. Gazi Orduevi’nin bahçesi küçük, dar geliyor. Tıkış tıkış oluyor. Kara Kuvvetleri’nin bahçesi çok geniş. Bu nedenle yeri değiştirdik” dedi. Kamhi’ye Üstün Hizmet Madalyası İşadamı Jak Kamhi’ye Çankaya Köşkü’nde düzenlenen törenle “Devlet Üstün Hizmet Madalyası’’ verildi. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Kamhi’nin Türk ekonomisine önemli katkıda bulunan yatırımlarıyla sanayi ve ticaretin gelişmesine öncülük eden iş dünyasının önderlerinden olduğunu ifade etti. Türk toplumunun sevgi ve hoşgörüsünü tüm dünyaya anlatmak amacıyla kurulan 500. Yıl Vakfı’nın başkanı olan Kamhi’nin Türkiye’nin yurtdışındaki tanıtımına önemli katkıda bulunduğunu anlatan Sezer, 1995 yılının “Dünya Hoşgörü Yılı’’ olarak seçil mesinin sağlanmasında Kamhi’nin ve 500. Yıl Vakfı’nın çalışmalarının etkili olduğunu söyledi. Sezer, “Sayın Kamhi bu yurtseverliği ve çalışkanlığı ile ulusumuzun övgüsünü kazanmıştır’’ dedi. Kamhi de konuşmasında, ülkesine hizmet etmenin her yurttaşın görevi olduğunu belirterek sözlerini “Ne mutlu Türk’üm diyene’’ diyerek tamamladı. Törene, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün de aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. (Fotoğraflar: AA) Cumhurbaşkanı adayı, eşinin türbanına ilişkin tartışmaların demokrasiye de zarar vereceği görüşünde Gül: Halk rencide olur ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül, dün destek turlarını sürdürürken eşinin türbanıyla ilgili sorular üzerine, “Seçilmeye aday olan kişi, benim. Ben, nereye, nasıl giderim, nereye beraber giderim, nereye yalnız giderim... Bütün bunlar 15 yıllık siyasi hayatımdaki tecrübe toplamıyla birlikte karar vereceğim hususlardır. Eğer tartışmalar bu noktalara gelirse, bundan demokrasimiz zarar görür ve halkımız da rencide olur” açıklamasını yaptı. Gül dün bir dizi görüşme yaparken, önce TZOB’a gitti. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Gül’ün kamuoyunu rahatlatan açıklamalarından son derece memnuniyet duyduklarını” söyledi. Gül, daha sonra DTP’yi ziyaret etti. Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde nasıl hareket edeceğini anlattığını aktaran Gül, “Seçilirsem bütün milletimizi kucaklayacağımı, herkese eşit mesafede olacağımı, siyasi kimliğimden sıyrılarak bütün milleti temsil edeceğim için herkesle çok yakın bir çalışma içinde olacağımı söyledim. Hepimiz, TBMM’de yemin ettik. Türkiye’nin şüphesiz ki birçok meseleleri vardır, sorunları var asirmen?cumhuriyet.com.tr bdullah Gül adaylığına destek arayışları kapsamında dün DTP’yi de ziyaret etti. Gül’ü DTP Genel Merkezi önünde karşılayan Ahmet Türk, parti grubunda yapacakları değerlendirmenin ardından Gül’e destek verip vermeyeceklerini açıklayacaklarını söyledi. (AA) A DEMİRTAŞ’TAN ÖCALAN ÇIKIŞI DTP, ‘İmralı’yı Meclis’e taşıyacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DTP Genel Başkan Vekili Nurettin Demirtaş, terör örgütü elebaşısı için “Öcalan gerçeği, öncü” tanımlamasını kullandı. Demirtaş “İmralı koşullarını” Meclis gündemine taşıyacaklarını söyledi. DTP genel merkezinde sohbet toplantısı düzenleyen Demirtaş, Türkiye’deki siyasal gündem nedeniyle bazı gerçekliklerin göz ardı edildiğini savundu. Parti olarak Türkiye’yi rahatlatacak davranışlar içerisinde olduklarını söyleyen Demirtaş, “Ama hiçbir sorun tek taraflı olarak çözülemez. Öcalan gerçeği görmezden gelinirken bununla bağlantılı olarak Kürt kimliği, dili ve kültürü yok sayılmaya çalışılıyor” dedi. “Terör örgütü elebaşısının avukatları aracılığıyla DTP’ye yönelik olarak yaptığı açıklamaları nasıl değerlendirdikleri” sorusuna Demirtaş, “Laçkalaşma olmamalı. Ciddi siyaset yapılmalı” yanıtını verdi. “Sizce Meclis’teki tokalaşma yanlış mıydı” sorusunu yanıtlarken de Demirtaş, Öcalan için “öncü” ifadesini kullandı. Demirtaş, şunları söyledi: “Tokalaşmanın yanlış olup olmamasını söylemiyorum. O sembolik bir davranıştır. Bu toplumda herkesin ne kadar söz söyleme hakkı varsa, bu toplumun büyük bir bölümünün öncü olarak kabul ettiği bir insanın da bu konuda söz söyleme, görüş belirtme hakkı vardır...” Demirtaş, başta “İmralı koşulları” olmak üzere belirledikleri sorunları üç başlık altında Meclis gündemine taşıyacaklarını söyledi. Demirtaş, sorunları da şöyle sıraladı: “İmralı koşulları, sular altında kalacak olan Hasankeyf ve Doğu ve Güneydoğu’daki güvenlik bölgesi olarak ilan edilen bölgelerdeki orman yangınları.” dır, bütün bunları kardeşlik duyguları içerisinde ve demokrasinin genişlemesiyle halledilebileceğini konuştuk” dedi. DTP Grup Başkanı Ahmet Türk de “Ben inanıyorum ki verdiğimiz mesajlarla Sayın Gül, 72 milyonu kucaklayan bir siyaseti öne çıkaracaktır” dedi. Gül’den beklentileri ile ilgili bir soru üzerine de Türk, “Biz bu ülkede kanın durmasını istiyoruz. Bu ülkede gerginliklerin ortadan kalkmasını istiyoruz. Bu ülkede ötekileştiren bir mantığa karşıyız” açıklamasını yaptı. DTP’lilerin görüşmede Güneydoğu sorunu konusun daki beklentilerini Gül’e aktardığı öğrenildi. Gül, Türkiye KamuSen Genel Başkanı Bircan Akyıldız’ı ziyaretinden sonra bir gazetecinin, “Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan bildirisinin tamir edildiğini söylemiştiniz. Genelkurmay Başkanı daha sonra ‘Açıklamamızın arkasındayız’ dedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz’’ sorusu üzerine “Bunlarla ilgili çok geniş açıklamalar yaptım zaten’’ demekle yetindi. Gül, MemurSen’i ziyareti sırasında Genel Başkan Ahmet Aksu tarafından bir buket gülle karşılandı. Gül, KESK Genel Mer kezi’ni ziyaret ederek Konfederasyon Başkanı İsmail Hakkı Tombul ile de görüştü. Gül, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda görevi devrederken bir tören yapmayabileceği yorumları anımsatıldığında “Ben, kendisi seçilmiş bir insan değilim. TBMM, yüce Türk Milleti’ni temsil etmektedir. En üst makam da odur. Onun iradesine herhalde herkes saygı gösterir” dedi. Tombul da, “Bir makama seçilirken özellikle de Cumhurbaşkanlığı makamı açısından, AKP’ye oy vermeyen diğer yüzde 53’ün de hassasiyetlerinin, kaygılarının, kuşkularının algılanabilmesi gerekiyor” açıklamasını yaptı. ‘Kriz beklemiyorum’ Gül akşam Çankaya Köşkü’nde Jak Kamhi için düzenlenen törende soruları yanıtladı. Gül, bir kriz bekleyip beklemediğine ilişkin soru üzerine “Hayır beklemiyorum” dedi. Bir gazetecinin, “Erdoğan ile önceden bir mutabakat yapmış mıydınız” sorusuna Gül, “Eğer sayın Erdoğan cumhurbaşkanı olsaydı bizim için büyük çoşku olurdu. Ama o feragat etti” yanıtını verdi. Emin Çölaşan’ın Hürriyet’ten çıkarılması, yazarların hak ve sınırları tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Çölaşan, sonuç olarak, siyasi tercihleri ve bunları ifade ediş yöntemleri yüzünden böyle bir uygulamanın muhatabı haline geldi. Çölaşan’ın görüşlerini beğenip beğenmemek, onun sert ve itici üslubunu, siyasi duruşunu doğru bulup bulmamak bir kişisel tercih meselesidir. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz o sizin meselenizdir. Görüşlerini söyleme hakkı onun vazgeçilmez hakkıdır. Tabii ki meslek etiği gazetecinin en önemli rehberidir. Yazarlar kişilerin özel yaşamına girip hakaret ve saldırganlık yapamazlar. Yakın tarihimiz, görüşleri nedeniyle gazetelerinden atılan yazarlarla doludur. Bu da ülkemizin ve mesleğimizin acı gerçeğidir. Emin Çölaşan’ın siyasi olarak en zıt noktasında yer alan Ahmet Altan da yıllar önce Kürt sorunu yüzünden yazdığı bir yazı nedeniyle yine aynı yayın grubu tarafından işten atılmıştı. Emin Çölaşan Meselesi… ??? Tabii büyük medyanın iktidarla olan ilişkileri kendine özgü bir yol izliyor. Bizim tam olarak bilemediğimiz, anlamakta zorluk çektiğimiz karmaşık bir sistem varlığını sürdürüyor. Büyük medyanın sahipleri, aynı zamanda devletle ve hükümetle, özellikle ekonomik alanda bir ilişki içine giriyorlar. Devlet ihalelerinden tutun da, kredi olanaklarına kadar birçok alan iktidarın kontrolünde bulunduğu için medya patronları iktidarla ilişkilerini dengeli ve dikkatli yürütmeye çalışıyorlar. ??? Bu noktada haber ve yorumlar devreye giriyor. İktidar sahipleri ki bunlar yalnızca hükümetle sınırlı değil medyada haklarında yazılanları dikkatle izliyorlar ve zaman zaman müdahaleci bir tutum içine giriyorlar. İktidar sahipleri, ellerinde tuttukları olanakları, medyayı kontrol edebilmek için kullanıyorlar. Dünyanın her yanında olan, Türkiye’de de oluyor. Emin Çölaşan, başından beri AKP hükümetiyle kavgalı bir çizginin temsilcisi oldu. AKP bu kadar güçlü şekilde seçimleri kazanmasaydı, büyük bir olasılıkla böyle bir uygulamaya muhatap olmayacaktı. ??? Gazetecilik zor iştir. Çünkü herkes sizin ne yazıp ne düşündüğünüzü görüyor ve Türkiye gibi kamplaşmanın güçlü olduğu ülkelerde taraf tutmanızı istiyor, kendi tarafında olmanızı bekliyor. Kendisi gibi düşünmediğinizi gördüğü zaman öfkeleniyor, tepki gösteriyor. Gazeteler ve okurlar, tam anlamıyla saflara ayrılmış durumda. Çok satan gazeteler bu saflaşmayı bildikleri için daha esnek davranmaya, değişik görüşlerden yazar ve yorumcuları bir arada bulundurmaya önem veriyorlar. Ancak siyasi gelişmelerin ritmine göre bu yazar ve yorumcuların yelpazesi değişiklik gösteriyor. Örneğin 28 Şubat döneminde 28 Şubatçıların istemedikleri yazarlar, çok satan gazetelerden büyük ölçüde tasfiye edildiler. Mehmet Ali Birand, Mehmet Barlas, Cengiz Çandar gibi isimler sahte ifadelerle suçlanıp gazetelerinden çıkarıldılar. ??? Devir değişti, AKP iktidarı dönemi başladı. Çok satan gazeteler bu kez yeni duruma uygun önlemler alarak durumu dengelemeye çalıştılar. İşte Emin Çölaşan böyle bir dönemin sonunda Hürriyet gazetesinden çıkarıldı. Çok satan gazetenin bir sınırı vardı ve yeni siyasi gelişmeler içinde bu sınır çizilmiş oldu. Emin Çölaşan’ın bu sınırı aştığı düşünüldü. Ancak Emin Çölaşan, sıradan bir yazar değil; okuyucusu olduğu gibi, iktidar sahipleri içinde de arkası var. Bu nedenle onun tasfiyesi, sıradan bir ga zeteci tayfasının tasfiye edilmesi kadar kolay değil. Kendisi muhtemelen sesini duyurmak için medyada bir alan bulacaktır. Ne kadar farklı düşünsek de, onun düşüncelerini ifade etmesini, düşünce ve basın özgürlüğü açısından önemli görüyorum. ??? Aslolan, dönemlerin gazetecisi olmak değil, her zaman ilkeli davranmak ve meslek etiğini rehber edinmektir. Zaman değiştikçe tabii herkes gibi gazetecinin de görüşleri, anlayışları olgunlaşıp gelişebilir. Ancak zamana göre davranmak, bu mesleğin en temel zaaflarından birisi haline geldi. Bugün Emin Çölaşan’a yapıldı, dün de başkalarına yapılmıştı. Her ikisine de karşı çıkılmalı. Her ikisinde de gazetecinin, yazarın yorum özgürlüğü savunulmalı. ??? Emin Çölaşan’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Özgürlük hepimize gerek… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle