19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 TEMMUZ 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR RASİM AKKAYA ‘Cumhuriyetin İlk Günleri Gibiydi Yüzün’… Ölçüt ne olursa olsun, yeni dönemde parlamentomuzun vizyon sahibi çağdaş kadın milletvekilleriyle güçleneceğini umut etmek istiyorum. Bu yapılabilirse tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndaki kadınların yaptığı gibi, günümüzde de Meclisimiz kendine yakışan adımları daha kolay atabilir. Meclisimizin çağ atlaması değil, en azından çağa ayak uydurması yeterlidir. zanmak için bir araya gelmişti. O savaştan başarıyla çıkmayı planlamış ve bunu da başarmıştı. İşte geçen yıl 2006 Yunus Nadi Sosyal Bilimler Ödülü’nü kazanan Zeki Sarıhan’ın Kurtuluş Savaşı Kadınları kitabı, bunu tüm zenginliğiyle ortaya koyuyor. Öte yandan ülkemizin içinde bulunduğu özel koşullar nedeniyle iktidardaki partinin kadınlara bakışı Cumhuriyet kazanımları üzerinden olmadığından kadın hakları zarar görüyor. Türkiye’deki işsizliğin 12 milyonu bulması, kadınların eşit olmasının yolunu da tıkıyor. Öteden beri parlamentoda yeterince temsil edilemeyen kadınlarımız, bu kez Cumhuriyet Mitinglerinde öne çıkıp kendilerinin gücünü gösterme olanağı buldular. Bu rüzgârla yine yetersiz ama geçmişe oranla daha çok oranda listelere girdiler. Aday listelerine girerken de herhalde kendilerini seçenlerin ölçütlerini bilenle bilmeyen, çalışanla çalışmayan, üretenle üretmeyen, lidere bağlı olanla bağlı olmayan vb. gibi noktalarda olabileceğini düşündüler. Ölçüt ne olursa olsun, yeni dönemde parlamentomuzun vizyon sahibi çağdaş kadın milletvekilleriyle güçleneceğini umut etmek istiyorum. Bu yapılabilirse tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndaki kadınların yaptığı gibi, günümüzde de Meclisimiz kendine yakışan adımları daha kolay atabilir. Meclisimizin çağ atlaması değil, en azından çağa ayak uydurması yeterlidir. O zaman insanlarımızın yüzü tıpkı İlhan Berk’in dizesinde olduğu gibi, “Cumhuriyetin ilk günleri gibi’ olur. Ne kadar Cumhuriyet karşıtı olsa da yine Berk’in o şiirde vurguladığı “Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun” dizesi gibi Cumhuriyet yaşar. Yürekten inanıyorum ki Cumhuriyet sonsuza değin yaşayacaktır! Sizce de öyle değil mi? (1) Hikmet Altınkaynak, “İlhan Berk”, Çağdaş Türk Şiiri 1, Toros Ya. İst. 2003, s.171 (2) Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, 2. baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul 2007 (3) Simone de Beauvoir, Kadın, çev. B.Onaran, Payel Ya. İstanbul 1969, s.186 PENCERE İbretlik Haberler... Abdülhamit sansüründe yasaklı sözcükler vardı... Peki, günümüz medyasındaki gazete ve gazeteciler için yasaklı sözcük var mı?.. Çok satışlı medyanın entelliboşsözde soldinci salıncağında kolan vuran köşe yazarları için yasaklı sözcük nedir?.. Emperyalizm!.. ? Oysa küreselleşen dünyamızda emperyalizm kavramını dışladığımız zaman hiçbir şeyi anlamak olanağı kalmıyor... Açalım dünkü Cumhuriyet’in “Dış Haberler” sayfasını; önce haberin üst başlığını okuyalım: “Avustralya Savunma Bakanı Nelson, Irak’ta asker bulundurmalarının petrolle ilgisi olduğunu itiraf etti.” Sonra manşete göz atalım: Nelson demiş ki: “Irak’ı petrol için işgal ettik!..” Demek ki işgalin nedeni neymiş?.. Emperyalizmin ta kendisiymiş... Amerika, İngiltere, Avustralya’dan al birini vur ötekine!.. Peki, Avustralya’dan kalkıp yine İngiltere ile birlikte 20’nci yüzyılın başında Çanakkale’ye gelen “Anzaklar” neyin nesiydiler?.. Emperyalizmin askerleri idiler... ? Ama, iş bu kadarla bitmiyor... Bizim Cumhuriyet’in dünkü “Dış Haberler” sayfası sanki ders kitabı gibi öğreticiydi... Yukardaki Avustralya haberinin hemen altında bir ikinci başlık göze çarpıyordu: “Irak Meclisi’ndeki El Sadr’a bağlı vekiller petrol yasasını bu haliyle desteklemeyeceklerini açıkladılar.” Neden desteklemiyorlar?.. Haberi okuyalım: “Irak Meclisi’nde Kürt ve Sünni gruplar muhalefetinin ardından Şii lider Mukteda El Sadr’a bağlı milletvekilleri de Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan ABD destekli petrol yasa tasarısına karşı çıktılar.” El Sadr’ın adamı Rubai demiş ki: “ Irak’ta bulunan işgalci ülke şirketlerinin yasa dışında bırakılmaları gerekir.” ? Avustralya’dan Nelson ile Irak’tan El Rubai’nin sözlerini yan yana koydun mu ortaya çıkan gerçek ne?.. Emperyalizmin ta kendisi!.. Ancak işgal altındaki Irak’ta bile petrol çıkarlarını korumak direnişi uç verirken Türkiye’de dünyanın en büyük on petrol kuruluşundan biri olan Petkim’in ne idüğü belirsiz bir yabancıya yangından mal kaçırırcasına satışına bilmem ki ne demeli?.. ‘Terör İstemiyoruz’ Diyebilecek miyiz? Hele biz, hele bizler 1980 öncesinin kuşağı kişiler olarak “Terör istemiyoruz” diyebilecek miyiz? 1975’ten 1980’e kadar 5 binden fazla insanımızı yitirirken yaşama şansını bulmuş bir kuşak olarak, artık ülkemizde terör istemiyoruz diyebilecek miyiz? Yoksa duyarsızlığa devam mı edeceğiz? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı?” diyeceğiz, yoksa “Ateş düştüğü yeri yakar, kime ne de yavrum kime ne” diyen analara, canlara duyarsız mı kalacağız? Acılarına ortak olmayacak mıyız? Son 25 yıl içerisinde 35 bin insanımız terör kurbanı oldu ve bir o kadarı da engelli olarak yaşamını sürdürmektedir. Asker, gazeteci, yazar, öğretmen, bilim insanları ve halktan kişiler olmak üzere çok can verdik terör belasına... Bu neyin kavgasıdır... Onlar vatan görevlerini yaparken 20 yaşlarında toprağa düştüler. Yazık oluyor insanlarımıza, yazık oluyor ülkemize... Bir şeyi bilmek gerek; Misakı Milli denilen “milli ant” sınırları Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet olma sınırlarıdır. Ülkemizin bütün insanları bu vatan bildikleri toprağın; Hatay’daki bir çakıl taşını, Hakkâri’deki bir meşe ağacını, Ardahan’daki bir çam ağacını veya Edirne’deki bir söğüt ağacını dahi feda etmez! O insanlar bilirler ki, bu varlık milli andın, kendilerine yüklediği bir mirastır ve ne pahasına olursa olsun korunacaktır. Coğrafyamızın iç kavgaları da dış kavgaları da bitmedi asırlardır... Aklın ve fennin gereğini yapacağını bilen insanların oluşturduğu son Türk devleti Türkiyemizde de maalesef, dış güçlerin taleplerine uygun iç mücadele geliştirmekteyiz ve deyim yerinde ise birbirimizi yemekteyiz. Bazı şeyler olmazsa olmaz, onu oldurmanın âlemi de yoktur, anlamı da... Ölenler yurdumuz için dövüşerek öldüler... Şehit oldular... Daha fazlası ölmesin... Dursun bu kan, kimseye faydası yok... ??? Ülkece kazanalım ve birlikte paylaşalım... 7 Temmuz Cumartesi (bugün) Ankara’da yine uyanış mekânımız Tandoğan’da, terörü lanetleyeceğiz... Ülkemizde terör istemiyoruz diyeceğiz. Binlerce canı feda ettik, olmayacak ve olamayacak bir inat uğruna... 20 yaşlarındaki sırasız ölümlerin yarattığı anne ve baba acılarının, genç yaşta eş yitirmenin, kardeş yitirmenin, babayı tanıyamadan baba kaybetmenin, çocuk yaşlarda babasız kalmanın ne demek olduğunu, yaşayanlar bilir ancak... Biz onlara yalnız değilsiniz, yanınızdayız, şehitlerimizin emanetisiniz diyelim... Onlar vakur ve onurludurlar ama, bir o kadar da yufka yüreklidirler... Bir masumiyet içerisindedirler... Tandoğan’a gidelim, onlardan bir demet görelim... Ve terörü hedeflerinin amacı görenlerin zavallılığını duyumsatalım... Demokrasimizi; terörün egemenliğinde değil, iradelerimizin özgürlüğünde kuracağımızı ve yaşatacağımızı dosta düşmana gösterelim. Hikmet ALTINKAYNAK lhan Berk’in “Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım” (1) adlı şiirinden aldığım yazımın başlığı, sanki Cumhuriyet Mitinglerini özetliyor. Cumhuriyetle doğanlar, şimdi 80’li yaşlarda. Tandoğan’dan, Çağlayan’dan taşan düşüncede Cumhuriyetin ilk günlerinin coşkusunu herkes Cumhuriyetle doğanlarla birlikte yaşıyor. Öyleyse, 22 Temmuz seçimlerinde bu düşünce, kesinlikle oylara yansıyacaktır. Evet Cumhuriyet Mitingleriyle herkes Cumhuriyetin ilk günlerinin coşkusunu yaşadı. Herkesin yüzü İlhan Berk’in şiirinde olduğu gibi, Cumhuriyetin ilk günlerindeki sevinç dolu yüzlere benzedi. Cumhuriyete kan verenler ile Cumhuriyete kol kanat gerenler, şimdilerde de yine büyük çaba gösterdi, emek verdi, her şeyi göze aldı. Milyonların katıldığı mitingleri düşünün. Saylan’lar, Arat’lar, Serter’ler, Sarıhan’lar, Moroğlu’lar… kitle örgütlerinin, özellikle kadın örgütlerinin Cumhuriyet sevdalıları, belki adı sanı onlar gibi öne çıkmayan siyasal partilerdeki kadınlarımız, öncülükte en güzel sınavı vermediler mi? Bu kadınlarımızla ve bunlar gibi olanlarla ne kadar övünsek, azdır. Tarih onları da tıpkı “Kurtuluş Savaşı Kadınları” gibi, aradan yıllar geçtikten sonra da anacak, hatırlayacaktır. Buna inanıyorum. İ kahramanlıklarını anıyoruz da, onlarla bir türlü eşit duruma gelemiyoruz. Gelemeyenler aslında, kadınları toplumsal yaşamdan soyutlamak isteyen çağdışı düşünce yanlıları. Onlar kadını yalnızca evde istiyor. Zaten onu önce okutmayarak sonra iş sahibi yapmayarak, daha sonra da ekonomik bağımsızlık tanımayarak köleleştirmek istiyorlar. Oysa geçmişten günümüze Türk toplumunda kadın, erkeğin yanında omuz omuza bir yaşam birlikteliği sürdürüyor. Kadın, erkeğiyle dünyaya aynı pencereden bakıyor, dava arkadaşı oluyor; işte, aşta, savaşımda erkeğiyle hep el ele oluyor. “El ele büyüttük sevgiyi” diye şiirler yazıyor. Feminist harekete katkı sağlar Geçmişten günümüze kadın konusunda bilimsel çalışma yapan, yapıtlar ortaya koyanlardan Simone de Beauvoir (19081986), Kadın adlı yapıtında sembolist şiirin temsilcilerinden Jules Laforgue’den (18601887) bir alıntı yapar ve bunu çözümlemeye çalışır. Laforgue şöyle der: “Hayır, kadın kardeşlerimiz değildir bizim; tembellik yüzünden, baştan çıkarıp ahlakını bozarak apayrı bir varlık haline getirmişiz onu; ne olduğu bilinmeyen, cinselliğinden başka silahı bulunmayan bir varlık…” (3) Beauvoir, bu düşünceyi başlangıçta benimsese de zamanla kadınların kurtuluşu için çaba gösterenlerin başında yer alarak, feminist harekete katkılar sağlar. Bu kurtuluşun Türkiye’deki kadınların eşitlik istekleriyle pek ilgisi olduğunu sanmıyorum. O hareket, Türkiye’deki kadın hareketine de ateşleyici olmuştur kuşkusuz. Ama feminist hareketin Türkiye’de amaçları farklıdır. Çünkü Osmanlı toplumundan geçip gelen, ulusal bir kurtuluş savaşından geçip gelen Türk toplumu, erkeğiyle kadınıyla öncelikle bu savaşı ka Omuz omuza bir yaşam Rastlantı bu ya, “Kurtuluş Savaşı Kadınları” adlı bir kitabı okuyorum şu günlerde… Dosya olarak, daha yayımlanmadan 2006 Yunus Nadi Ödülü kazanan Zeki Sarıhan’ın bu kitabının ilk basımı Çankaya Belediyesi tarafından yapılmış, benim okuduğumsa, Remzi Kitabevi’nden çıkan 2. baskısı. (2) Kadınlarımızın Kurtuluş Savaşı’ndaki CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle